Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3.HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANTALYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/11/2021
DAVANIN KONUSU:MENFİ TESPİT
İSTİNAF TALEP TARİHİ:27/11/2021
İSTİNAF KARAR TARİHİ:24/02/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ:27/02/2023
İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı aleyhine istinaf başvurusunda bulunulmuş ve talebin süresinde olduğu anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili tarafından ilk derece mahkemesine verilen dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin bünyesindeki … Resort Oteli için davalı kurum ile 17/01/2018 tarihinde abone sözleşmesi imzalandığını ve bağlantı kalite kontrol ruhsatı alındığını, davacının … abonesi olduğunu, 05/06/2018 tarihinde davalı kurum görevlilerince tesisten numune alındığını, 13/06/2018 tarihli düzenlenen deney raporunda alınan numunenin uygun olduğunun belirtildiğini, 28/02/2020 tarihinde tesisten alınan numunenin deneye tabi tutulması sonucunda fosfor değerinin yönetmelikte belirlenen miktardan yüksek olduğuna ilişkin deney raporu düzenlendiğini, davacı şirketin gerekli çalışma ve temizliği yaptıktan sonra 17/03/2020 tarihinde başvuruda bulunmasına rağmen numune almak için görevli gönderilmediğini, pandemi nedeniyle de 09/04/2020 tarihinde otelin kapatıldığının yazılı olarak davalı kuruma bildirildiğini, davalı kurumun 21/07/2020 tarihinde numune aldırdığını ve deney raporunda analiz parametre sonuçlarının yönetmelik değerlerine uygun olduğunun tespit edildiğini, buna rağmen 10/08/2020 tarihinde davalı kurum tarafından aleyhlerine 32.457,58 TL kirlilik önlem payı, 5.842,36 TL KDV olmak üzere 38.299,94 TL tahakkuk yapılarak ödenmesinin davacı şirketten istendiğini, taraflar arasında abonelik ilişkisi bulunduğunu, bu sebeple uyuşmazlığın adli yargı görev alanı içerisinde kaldığını, davacı şirketin 17/03/2020 tarihinde başvuru yapmasına rağmen 17/07/2020 tarihine kadar gelmeme ve numune almama sorumluluğunun davalıya ait olduğunu, kendi görevini yapmayan davalının bu süreyi esas alarak cezai işlem tahakkukunu yapmasının hukuka uygun olmadığını, kaldı ki 23/03/2020 tarihinde otelin kapatıldığının da davalı kuruma bildirildiğini, yani temizliğin yapılmasından sonra otelin 01/07/2020 tarihine kadar kullanılmadığını ileri sürerek, davalı kurum tarafından tahakkuk ettirilen 38.299,94 TL’lik cezai işlem yönünden davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili tarafından ilk derece mahkemesine verilen cevap dilekçesinde özetle;Atık su kanalizasyon şebekesinin deşarj yönetmeliğine göre 28/02/2020 tarihinde alınan numunenin limitler üzerinde çıkması üzerine müvekili tarafından davacıya 12/03/2020 tarih ve .. sayılı yazı ile bildirimde bulunulduğunu, davacının 17/03/2020 tarihli dilekçe ile tekrar numune alınmasını talep ettikten hemen sonra 23/03/2020 tarihinde sezon kapanışına ilişkin bildirimde bulunduğunu, ayrıca pandemiye bağlı olarak 20/03/2020 ile 01/06/2020 tarihleri arasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yazısı gereğince numune alma işlemleri durdurulduğundan 01/06/2020 tarihine kadar davacıdan zaten numune alınmasının mümkün olmadığını, 01/06/2020 tarihinden sonra numune alma işlemine tekrar başlanması üzerine davacının sezon açılışı yaptığını müvekkili kuruma bildiren bir dilekçesi de sunmadığından davacıdan numune alma işlemi numune alma planına da uygun olarak 17/07/2020 tarihinde yapıldığını, numune alındıktan sonra davacının sezon açılışını belirtir 15/08/2020 tarihli dilekçesinin 01/09/2020 tarihinde müvekkili kurumun kayıtlarına girdiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI: Antalya 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas, …. Karar sayılı 08/11/2021 tarihli kararı ile; “davanın reddine ” karar verilmiştir.
İSTİNAF TALEBİ VE SEBEPLERİ: Davacı vekili 27/11/2021 tarihli istinaf başvuru dilekçesi ile; mahkemenin ret gerekçesinin taraflarınca anlaşılamadığını, davanın Sulh Ceza Mahkemesinde açılması gerektiğinden bahisle görev sebebiyle mi reddedildiği, yoksa davanın 14 günlük süre içerisinde açılmadığından bahisle mi reddedildiğinin belli olmadığını, kaldı ki uyuşmazlık mahkemesi kararlarında dava konusu yapılan uyuşmazlığın adli yargının görev alanı içinde kaldığının öngörüldüğünü, Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin içtihatlarına göre ise abonelik sözleşmesinden kaynaklı uyuşmazlıklar yönünden Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu, davanın menfi tespit davası olması sebebiyle arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olmadığını, bu yüzden arabuluculuk süreci için öngörülen sürenin söz konusu uyuşmazlıkta uygulanamayacağını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:HMK’nun 355. Maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda;
Dava; abonelik sözleşmesinden kaynaklı menfi tespit istemlidir.
Davacı vekili; davalı kurum tarafından aleyhlerine haksız yere kirlilik önlem payı tahakkuk ettirildiği iddiasıyla eldeki menfi tespit davasını açmıştır.
Davalı vekili; dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; “davalı kurumun 12/03/2020 tarihli yazısı ile 28/02/2020 tarihinde alınan atık su numunesinde sınır değerlerin aşıldığı ikazı üzerine davacının gerekli temizlik çalışmalarını yaptıklarını belirterek kuruma 17/03/2020 tarihinde yaptığı müracaattan sonra 09/04/2020 tarihli müracaatıyla oteli 6 gün sonraki 23/03/2020 tarihinde kapattığını bildirmesi, davalı kurumun numune alma işlemlerinin salgın sebebiyle durdurulmasından sonra yeniden açılmasıyla 01/06/2020 tarihinden sonra 17/07/2020 tarihinde yeniden numune almasında hukuka aykırı bir durum olmadığı gibi, davacının davalı kurumun 10/08/2020 tarihli .. yazısından sonra bu yazıyı ….a yazdığı dilekçede 14/09/2020 tarihinde aldığını belirttiği halde arabuluculuğa müracaat tarihinin 28/09/2020 oluşu, yani 14 gün sonra oluşu arabuluculuk süresinin 28/10/2020′ de sona ermesinden sonra iş bu davayı 14 gün sonra 11/11/2020′ de açarak 15 gün içinde davayı açmadığı Sulh ceza mah. ne müracaatı gerekirken böyle bir müracaat da yapmadığı anlaşıldığından, bilirkişi raporuna aykırı olarak davanın reddine” şeklinde karar verilmiş, karar süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Mahkemelerce verilen kararın HMK’nın 297/1-c maddesine uygun olarak yazımı gereklidir. HMK’nun 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. Yine Anayasa’nın 141/3. madde hükmü de tüm mahkeme kararlarının gerekçeli olmasını buyurmaktadır. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da inceleme sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilecektir. Diğer bir anlatımla, İstinaf ve Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemece, tarafların tüm delillerinin açıkça değerlendirilerek talebin hangi gerekçeyle reddedildiğinin karara yansıtılması gerekirken, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini, HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlâl edecektir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi Başkanlığının 03.02.2014 tarih, 2014/725 Esas 2014/677 Karar )
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Bu unsurları taşımayan bir gerekçe, görünüşte gerekçe olup, yasada belirtilen unsurlara uygun yasayolu denetimini mümkün kılan gerçek anlamda bir gerekçe değildir.
Diğer yandan; HMK.’un 298/2 maddesi gereğince sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması, tefhim edilen kısa karara aykırı olmaması gerekir. Aksi halde, yargılamanın aleniyeti ilkesi zedelenmiş ve mahkeme kararına güven sarsılmış olacaktır. Asıl olan tefhim edilen kısa karardır. Gerekçeli kararın kısa karara uygun olmaması, çelişki yaratır ve gerekçeli kararın yok hükmünde olduğu anlamına gelir. Kısa karar ile gerekçeli karar çelişkisi, Yargıtay İçtihadı Büyük Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Kararı gereğince bozma nedenidir.
Bunun yanında usule ilişkin nihaî kararlar, uyuşmazlığın esası hakkında herhangi bir çözüm içermedikleri için maddi anlamda kesin hüküm gücünden yoksundurlar.Davanın usulden veya esastan reddi farklı hukuki sonuçlar doğurur.Hem usulden hem essatan red gerekçesi oluşturulamaz.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında istinaf konusu yapılan mahkemenin kararı incelendiğinde ise ; mahkemenin gerekçesinin anlaşılır ve açık olmadığı , davanın hangi nedenle reddedildiği belirtilerek hüküm kurulmadığı,hem usulden hem esastan, birbiriyle çelişen gerekçe oluşturulmak suretiyle de HMK’nun 297.madde hükmüne, Yargıtay içtihatlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı karar verildiği görülmüştür.Bu sebeple karar, usul ve yasaya aykırı olup,isabetli değildir.
Tüm bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, HMK’nun 297/1-c maddesine uygun şekilde, denetime elverişli,birbiriyle çelişmeyen,davanın aynı anda hem usul hem esastan reddedilemeyeceği gözetilerek, hangi nedenle davanın reddedildiği tereddüt ve şüpheye meydan vermeyecek açıklıkta izah edilmek suretiyle gerekçeli kararın yazılması için HMK’nun 353/1.a- 6.maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine,kararın kaldırılması gerekçesine göre sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM; Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-HMK’nun 353/1.a-6 maddesi uyarınca Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 08/11/2021 tarih ve …. Esas …. Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren yerel mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-Peşin alınan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,
5-İstinaf başvuru harcının hazineye irad kaydedilmesine,
6-İstinaf eden davacının istinaf aşamasında yaptığı yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince nihai kararla değerlendirilmesine,
7-Artan gider avansının ilk derece mahkemesince istinaf talebinde bulunana iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere,oybirliği ile karar verildi. 24/02/2023
…