Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2023/820 E. 2023/1486 K. 19.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ
KARAR TARİHİ : 19/09/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ : 14/02/2019
DAVANIN KONUSU : Alacak
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ : 19/09/2023

İlk Derece Mahkemesinin dava dosyası istinaf yasa yolu incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmiş olmakla, istinaf incelemesi HMK’nın 356. vd. maddelerince duruşmalı olarak yapılan açık yargılama sonucunda dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı … İnş. Kuy. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nden ilama dayalı alacağının bulunduğunu, şirket hakkında Antalya 3. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, ancak şirketin haczedilebilir malının bulunmadığını, hacizlerin sonuçsuz kaldığını, davalıların şirketin vergi kayıtlarına matrahsız beyanda bulunarak şirketin ticari faaliyetini fiilen sonlandırdıklarını, şirketin yüklenicisi olduğu çok sayıda inşaat olmasına rağmen mal varlığının bulunmadığını, şirketin kat karşılığı sözleşmeleri ile edindiği taşınmazların satıldığının tespit edildiğini, şirket ortaklarının sorumlu olmamasının hakkaniyete uygun olmadığını, ortakların borçtan kurtulmak amacıyla yaptığı işlemlerin hukuken korunamayacağını, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, davalıların davacı alacağından müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, şirketin 2017 yılı itibari ile davacı alacağı dışında borcunun kalmadığını, davacı alacağının da ödeneceğini, şirketin faal olduğunu, ancak satışını yaptığı dairelerin parasını tahsile çalıştıklarını, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulama olanağının bulunmadığını, limited şirketin üçüncü kişilere olan borcu nedeniyle ortakların mal varlığına gidilemeyeceğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi tarafından; dosya kapsamı ve borçlu şirketin ticari defterlerinin incelenmesi sonucu alınan bilirkişi raporuna göre, şirketin taşınmaz satışlarından elde ettiği gelir ile borçlarının ödendiği, bu gelirin 82.621,30 TL’lik kısmının dava tarihi itibari ile şirketin banka hesaplarında kayıtlı olduğu, bu paranın 02.01.2017 tarihinde davalı şirket ortağına ödenerek ortağın şirketten olan alacağından mahsup edildiği, buna rağmen ortağın halen şirketten alacaklı olduğu, şirketin 09.05.2013 tarihinden sonra iştigal konusu olan inşaat imalatı yapmadığı, gelirinin bulunmadığı, 2013 yılından sonra zarar ettiği, davacının bildirdiği delillere göre davalıların yetkilisi oldukları şirketin içinin usulsüz yöntemlerle boşaltılarak davacı alacağının ödenmesini engelledikleri, şirketin mal varlığını üzerlerine geçirdikleri yönünde delil elde edilemediği gerekçesi ile, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması istemiyle davalıların ortağı olduğu şirket hakkında kesinleşmiş mahkeme ilamına dayalı davacı alacağı ödenebilecek olduğu halde davalıların şirketi gayrifaal hale getirmeleri nedeniyle hukuki sorumluluklarının bulunduğunun tespiti için davanın açıldığını, bilirkişi raporu ile tespit edilen şirketin mevcut nakit parasının davalı şirket ortağının şirketten alacağına mahsuben ortağa ilamın kesinleşmesinden ve haciz tarihinden sonra ödendiğini, davalıların tüzel kişiliği kötüye kullanarak davacı alacağının tahsili imkanını ortadan kaldırdıklarını, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması davasının amacının şirket tüzel kişiliği ardında bireylerin yapmış oldukları ticari faaliyet sonucunda üçüncü kişilerin alacaklarına ulaşamamalarını amaçladıklarının anlaşılması hallerinde hukuki sorumluluğu kaldırıp kişinin de bizzat mal varlığı ile hukuki sorumluluk altına sokulması olduğunu, dosya kapsamı ile davalıların davacının alacağına kavuşmasını açıkça önledikleri, şirketin içini boşalttıklarının sabit olduğunu, istinaf başvuru sebepleri olarak ileri sürmüş, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece nispi yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
Dava, davacının dava dışı şirketten ilama bağlı alacağına ilişkin icra takibinin sonuçsuz kaldığı, bu durumun davalıların şirketin içini boşaltmış olması ve şirketin kat karşılığı yaptığı taşınmazları devrettiği, şirkete ortak olanların da basiretsiz davranarak şirketi gayrifaal duruma getirmelerinden kaynaklandığı iddiası ile tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile davalıların davacı alacağından sorumlu tutulması istemine yöneliktir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı yapılmış olup;
Dairemizin 21/02/2020 tarih, … Esas, … Karar sayılı kararı ile;
“1-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı şirketten olan alacağından tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile davalıların sorumlu olduğunu ileri sürerek talepte bulunmuştur. Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin amacı, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınmayı önlemek, hakkaniyeti sağlamak, mevcut borçtan ortakların, ortakların borcundan da tüzel kişinin ya da tüm ortakların özdeş kılınarak sorumlu tutulması olup, tüzel kişilik perdesinin aralanmasını isteme koşullarının TMK’nın 2. maddesi kapsamında hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açan, kanunun dolanılması ya da kötüniyetli suretle davranan şirket ortaklarına ve hatta yöneticilerinin eylemlerine karşı ortaya konulan bir teoridir.
Davacının, davalıların kendisinin alacağının tahsili koşullarını ortadan kaldırmak, davacıyı zarara uğratmak için iyiniyet kurallarına aykırı olarak şirketin mal varlığını çeşitli yollarla azaltmak veya yok etmek suretiyle hareket ederek davacı alacağının tahsilini engellediklerini ispatlaması gerekir. Somut olayda, davacı alacağının dayanağı Antalya 6. İş Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı ilamında davacının 19.07.2012 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle tazminat istemli açtığı davada mahkemenin 28.01.2016 tarihli kararı ile davacının maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verildiği, davacı tarafından 24.02.2016 tarihinde toplam 175.015,73 TL alacağın tahsili için ilamlı icra takibinin başlatıldığı anlaşılmaktadır.
Ticaret sicil kayıtlarından davalıların şirketin ortağı ve …’ın şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğu, davalı şirketin ticari kayıtlarının incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile, şirketin adına kayıtlı altı adet dairenin 07.12.2012-09.05.2013 tarihleri arasında toplam 364.851,49 TL+KDV bedel ile satışının yapıldığı, elde edilen gelirin şirketin banka hesabına yatırılarak şirket giderlerinin ve borçlarının ödendiği, dava tarihi itibari ile şirketin hesabında 82.621,30 TL bulunmakta iken, dava tarihinden sonra 80.615,02 TL’lik kısmının şirketin davalı ortak …’ın şirketten alacağından mahsup edildiği, adı geçen ortağın halen şirketten alacaklı olduğu, şirketin satışını yaptığı mal varlığından elde edilen gelirlerin davalıların uhdesine geçirilmediği tespit edilmiş olup, 2013 yılından sonra şirket zarar halinde ise de halen faal olduğu anlaşılmaktadır. Bu hali ile, davalıların şirket alacaklısı olan davacının alacağını tahsilini önlemek için ne tür davranışlarda bulunduğunun kanıtlanması gerekirken davacının davalıların kendisini zarara uğratma kastı ile hareket ettiğini ispata yönelik delil bildirmediği, davacı vekilinin ileri sürdüğü tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin eldeki davada uygulanma yerinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin iddiası davalı ortakların şirket mal varlığının satışı ve şirketin faaliyetinin fiilen sonlandırılması nedeniyle davacının alacağını tahsil edemediği iddiasına dayalı olup, davanın ileri sürülüş biçimi itibari ile, yöneticilerin sorumluluğu hukuki nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Dosya evrakı incelendiğinde; davacının talep ettiği alacağının davacı alacaklarının ödenmemesi amacıyla davalı şirket ortakları tarafından şirketin mal varlığının yok edildiği iddiasına yönelik olduğu, bu hali ile zarar iddiasının doğrudan zarar niteliğinde olduğu, bunun sonucu olarak alacaklı tarafından açılan eldeki davada dava dilekçesinde talep edildiği üzere, hüküm altına alınacak tutarın şirkete değil davacının bizzat kendisine ödenmesini istediği anlaşılmaktadır.
Davacının tazminat isteminin dayanağı iş kazası 19.07.2012 tarihinde gerçekleştiğinden davada 6102 Sayılı TTK hükümleri uygulanacaktır. Söz konusu Yasanın 556. maddesinde alacaklıların sorumluluk davası açma halleri düzenlenmiş olup, iflas şartına değinildiği anlaşılmaktadır. Anılan madde içerisinde iflas idaresinden de bahsedildiği görüldüğünden iflas tabiri ile amaçlanan kurumun teknik anlamda iflas olduğu tartışmasızdır. Bu sebeple şirketin mal varlığını kaybetmiş olması, ödeme gücünün olmaması, acz halinde olması gibi hususlar alacaklıların sorumluluk davası açmaları için yeterli olmayacak, dava dışı şirketin teknik anlamda bir mahkeme kararı ile iflası sağlanacaktır. Görüldüğü üzere değinilen madde metni alacaklıların açacağı sorumluluk davalarında dava şartı niteliğinde olup, söz konusu dava şartına riayetsizlik halinde davanın usulden reddi gerekecektir.
Davada, borçlu şirketin iflas ettiğine yönelik dosyada bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durumda, mahkemece davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
2-Davalılar vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
Davalılar vekili, davanın esastan reddine karar verilmesine rağmen nispi vekalet ücretine hükmedilmediğini, ayrıca davanın zaman aşımına uğradığını ve esastan ret koşullarının oluştuğunu ileri sürmüş ise de, yukarıda (1) numaralı bentte yapılan açıklamalar kapsamında TTK’nın 556. maddesi gereğince dava dışı şirketin iflasının eldeki davanın açılması için dava şartı niteliğinde olduğundan davanın usulden reddine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2. maddesi uyarınca davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi hükmedilmesine karar verilmesi gerektiğinden davalılar vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Bu nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. ve 355. maddeleri uyarınca re’sen sebeple esastan kabulüne, mahkemenin bu hatasının yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle duruşma açılmaksızın İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılması ile davanın borçlu şirketin iflasına ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine” şeklinde karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz başvurusu üzerine; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10/03/2021 tarih … Esas, … Karar sayılı ilamı ile; “…dava, büyük ölçüde aynı maddi olgulara dayalı olmakla birlikte iki ayrı hukuki nedene dayalı olarak varlığı ileri sürülen alacağın davalı gerçek kişilerden tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekilince, şirketin tüm faaliyetlerinin, şirketin iki ortağı olan davalıların kişisel mal varlıkları üzerinden sürdürüldüğü, şirket borçlu görünmekle birlikte aslında borcun davalılar üzerinde doğmuş bulunduğu ileri sürülerek, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle iş kazası nedeniyle doğan borcun davalılara ait bir borç niteliğinde olduğunun tespit ve tahsili istemiyle davalılara husumet yöneltilmiş olup bu yöndeki istek bakımından davacının sıfatının bulunduğu kuşkusuz olduğu gibi istinaf başvurusunda da bu yönlere değinildiği açıktır. Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında verilen kararın gerekçesinde bu yönde bir değerlendirmeye değinilmiş ise de, davacı yanca bu yolda sunulan delillerin ne sebeple kabul olunmadığı yeterince gerekçelendirilmediği gibi anılan hukuki nedene dayalı olarak açılan dava kesimi bakımından da sonuç doğuracak şekilde dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp hüküm bu yönü itibariyle gerekçeyle de çelişmektedir. Bu durumda, Bölge Adileye Mahkemesince davacının bu iddiası üzerinde durulup sunulan delillerin değerlendirilmesi ve sonucuna göre açıklanan nedene dayalı dava kesimi bakımından esas yönünden bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu yöne ilişkin olarak bozulması gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile Dairemizin kararı bozulmuştur.
Dairemizce Yargıtay bozma ilamı ve duruşma günün taraflara tebliğ edilmekle, duruşmada hazır bulunan tarafların beyanları alındıktan sonra usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonunda … Esas, … Karar sayılı 21/09/2021 tarihli kararı ile; “…Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi alacak haklarının nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Kural olarak borç ilişkinin dışında bir başka gerçek ya da tüzel kişiye karşı borç ilişkisinden doğan alacak hakkı ileri sürülemez. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişi ile ortakları arasında malvarlığı ile sorumluluk ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin amacı, hakkaniyet gerektirdiği zaman tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılmasının önlenmesidir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir. Tüzel kişiliğin varlığı asıl olup borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemeyecektir. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir. Uygulamada ve doktrinde tüzel kişi ile ortaklarının alanlarının ve malvarlığının birbirine karışması halinde, yetersiz sermaye durumunda, aynı şirketler topluluğu içinde yer alan kardeş şirketler arasında koşulların varlığı halinde ve çok istisnai hallerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir. “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” ana kuralın istisnası olarak ancak belirli ve sınırlı durumlarda “sakınılarak” uygulanması gereken bir yoldur. Davacı, işçilik alacaklarına ilişkin kesinleşen mahkeme ilamına dayalı icra takibi yapmış, ancak davalı şirketin adresine haciz için gidildiğinde adresin kapalı olduğu, haczedilebilir mal bulunmadığına ilişkin tutanak düzenlendiği, takip dosyasında herhangi bir tahsilatın bulunmadığı anlaşılmıştır. Davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile, davacının iş mahkemesinde dava açtığı 12.10.2012 tarihinden sonra şirket adına kayıtlı 6 adet dairenin 364.851,49 TL + KDV ile satışının gerçekleştirildiği, elde edilen gelirin şirketin banka hesabına yatırılıp şirket giderlerinin ve borçlarının ödendiği, bu gelirin 80.621,30 TL’lik kısmının bu davanın açılış tarihi itibari ile şirketin banka hesabında halen kayıtlı iken, dava tarihinden sonra 02.01.2017 tarihinde 80.615,02 TL’lik kısmının davalı şirket ortağı …’a şirketten alacağına mahsuben ödendiği, şirket ortağının halen şirketten 3.885,37 TL alacağının bulunduğu, davalı şirketin 09.05.2013 tarihinden sonra faaliyet konusu olan inşaat imalatı yapmadığı ve bir gelirinin bulunmadığı, bu tarihten sonra izleyen yıllarda şirketin zarar ettiği tespit edilmiştir. Bu durumda, davacının davalı ortakların kötüniyetle ve mal kaçırma gayesi ile şirketin mevcudunu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizin iş bu kararının davacı vekili tarafından temyiz incelemesi istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin … Esas … Karar sayılı 29/12/2022 tarihli kararı ile; “… Bölge Adliye Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacının, işçilik alacaklarına ilişkin kesinleşen mahkeme ilamına dayalı icra takibi yaptığı, ancak davalı şirketin adresine haciz için gidildiğinde adresin kapalı olduğu, haczedilebilir mal bulunmadığına ilişkin tutanak düzenlendiği, takip dosyasında herhangi bir tahsilatın bulunmadığının anlaşıldığı, davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile, davacının iş mahkemesinde dava açtığı 12.10.2012 tarihinden sonra şirket adına kayıtlı 6 adet dairenin 364.851,49 TL + KDV ile satışının gerçekleştirildiği, elde edilen gelirin şirketin banka hesabına yatırılıp şirket giderlerinin ve borçlarının ödendiği, bu gelirin 80.621,30 TL’lik kısmının bu davanın açılış tarihi itibari ile şirketin banka hesabında halen kayıtlı iken, dava tarihinden sonra 02.01.2017 tarihinde 80.615,02 TL’lik kısmının davalı şirket ortağı …’a şirketten alacağına mahsuben ödendiği, şirket ortağının halen şirketten 3.885,37 TL alacağının bulunduğu, davalı şirketin 09.05.2013 tarihinden sonra faaliyet konusu olan inşaat imalatı yapmadığı ve bir gelirinin bulunmadığı, bu tarihten sonra izleyen yıllarda şirketin zarar ettiğinin tespit edildiği,bu durumda, davacının davalı ortakların kötüniyetle ve mal kaçırma gayesi ile şirketin mevcudunu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, işçilik alacağının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece Dairemizin 10.03.2021 tarihli ve … Esas – … Karar sayılı bozma ilamına uyularak yeniden davanın reddine karar verilmiştir. Ancak bozmadan önce alınan rapor redde dayanak gösterilmiş ise de bu raporda dava tarihi itibariyle şirketin banka hesabında bulunan 80.621,30 TL tutarındaki paranın 80.615,02 TL’lik kısmının dava tarihinden sonra şirket ortağı davalı …’a ortaklık alacağı nedeniyle ödendiği belirtilmiştir. Bu husus şirket malvarlığı ile ortağın malvarlığının birbiriyle karıştırıldığını göstermektedir.Bu durumda mahkemece söz konusu 80.615,02 TL yönünden davanın kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile davacı vekilinin temyiz isteminin kabulüne karar verilerek Dairemiz kararı bozulmuştur.
Dairemizce Yargıtay bozma ilamı ve duruşma günün taraflara tebliğ edilmekle, duruşmada hazır bulunan tarafların beyanları alındıktan sonra usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29/12/2022 tarih … Esas … Karar sayılı kararı dikkate alınarak aşağıdaki şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile Antalya 3. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına konu davacı alacağının 80.615,02 TL’lik kısmından davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının tespitine,
2-Fazlaya ilişkin istemin reddine,
a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 5.506,81 TL harçtan peşin olarak yatırılan 2.988,82 TL harcın mahsubuyla bakiye 2.514,99 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA,
b-Davacı tarafından yatırılan 29,20 TL başvurma harcı ile 2.988,82 TL peşin harç olmak üzere toplam 3.018,02 TL’nin davacı üzerinde bırakılmasına,
c-Davacı tarafından yapılan 157,50 TL tebligat gideri, 17,80 posta masrafı olmak üzere toplam 175,30 TL yargılama giderinin kabul oranına göre hesaplanan 94,55 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacının kendi üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
e-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan davanın kabul edilen kısmı üzerinden AAÜT uyarınca kabul oranına göre hesaplanan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
f-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan davanın ret edilen kısmı üzerinden AAÜT uyarınca ret oranına göre hesaplanan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
3-İstinaf incelemesi yönünden;
a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından peşin yatırılan 44,40 TL maktu istinaf karar harcının ilk derece mahkemesince istek halinde davacıya iadesine,
b-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından peşin yatırılan 2.990,00 TL nispi istinaf karar harcının ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,
c-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan 62,00 TL yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
d-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yapılan 49,00 TL yargılama giderlerinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
e-Temyiz başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan 292,10 TL temyiz yoluna başvurma harcı ve 57,00 TL Yargıtaya dosya gidiş-dönüş masrafı olmak üzere toplam 349,10 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
f-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince peşin alınan ve harcanmayan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
g-Yargıtay bozma ilamı sonrası duruşma yapılması nedeniyle taraflar lehine vekalet ücretine yer olmadığına,
h-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde ilgilisine İADESİNE,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalılar vekilinin yokluğunda HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşmalı olarak oybirliği ile HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince miktar itibariyle kesin olarak karar verildi.19/09/2023