Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/2628 E. 2022/1802 K. 13.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :ANTALYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 14/09/2022
DAVANIN KONUSU : Alacak
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ : 19/12/2022
İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
DAVACININ İDDİALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketle yaptığı anlaşma doğrultusunda çiftliğinde davalı şirkete hindi yetiştirdiğini, yapılan anlaşma gereğince davalı şirket civcivleri, yemi, ilacı ve veteriner hizmetlerini karşıladığını, müvekkilin ise bakım, barınma, ısıtma, soğutma ve güvenliği sağladığını, davalı şirket tarafından müvekkile teslim edilen civcivlerin müvekkil tarafından yetiştirilip hindi olana kadar bakıldığını ve hindi olarak davalı şirkete teslim edildiğini, yapılan anlaşma gereğince müvekkile kilogram başına 0,45 TL ücret ödenmesi gerektiğini, ancak davalı şirket çeşitli bahaneler göstererek eksik bir şekilde ödeme yapıp müvekkilini zarara uğrattığını, yapılan son teslimatta müvekkil tarafından davalı şirkete 54.000 kg canlı hayvan teslim edildiğini, her bir kg başına 0,45 TL hesabı ile müvekkilin 24.300,00 TL alacağının bulunmasına rağmen davalının sebebi bilinmeyen bir şekilde kesinti uygulayarak müvekkiline 4.147,39 TL ödeme yaptığını bildirerek müvekkiline yapılan eksik ödeme nedeni ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 5.000,00 TL’nin davalı şirketten alınarak müvekkile ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALININ SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davalı vekili, davacının tacir sıfatının bulunmadığını ve ticari işletme olmadığını, taraflar arasındaki işin alacak iddiası olması sebebiyle davanın Asliye Hukuk Mahkemesince bakılması gerektiği, bu sebeple görevsizlik kararı verilmesini, söz konusu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında herhangi bir hukuki yarar olmadığını, davacının talebinin dava dilekçesinde 24.300,00 TL alacağı olarak belirttiği ancak belirsiz alacak davası olarak açtığını, bu sebeple usulden reddinin gerektiğini, davacının iddiasının zamanaşımına uğradığını, davacı tarafından iddia edilen sözleşmenin dosyaya sunulmadığını, müvekkil şirkete teslim edilen mal veya hizmetin teslim edildiğini gösteren bir belge, fatura ve sevk irsaliyesinin sunulmadığını, davacının dayanaksız iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, müvekkil şirketten davacının 4.147,38 TL hak edişinin çıktığını ve müvekkil şirket tarafından ödendiğini, davacı tarafından da bu durumun ikrar edildiğini bildirerek davacının davasının reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “… Davacının tacir olup olmadığının tespiti amacıyla yazılan müzekkerelere verilen yanıtların dosya kapsamına alındığı, belirtilen müzekkere cevaplarının tetkikinde; davacının 14/05/2018 ila 29/06/2018 tarihleri arasında kısa bir süre vergi mükellefi olduğu, yine Esnaf ve Sanatkarlar Odası Birliği’nce verilen müzekkere yanıtında; davacının oda kaydının bulunmadığı, Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevabında ise; davacının gerçek kişi tacir olarak bir kaydının bulunmadığının beyan edildiği anlaşılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ile birlikte değerlendirildiğinde; davacının tacir sıfatını taşımadığı, halihazırda ticari işletmesi olmadığı, ticareti terk ettiği ve yine taraflar arasındaki uyuşmazlığın da ticari nitelikte bulunmaması nedeniyle, olayda; 6102 sayılı TTK hükümlerinin uygulanamayacağı ve uyuşmazlığın çözümünde Ticaret Mahkemelerinin görevli olmadığı, davaya bakmaya Genel Mahkemeler olan Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu anlaşıldığından davacının açtığı davada, mahkememizin görevli olmadığından açılan davanın HMK’nun 115/2. maddesi uyarınca aynı kanunun 114/l-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Karara karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinin görevli olarak Asliye Hukuk Mahkemesini belirlemesini hatalı bulduklarını, tüketici mahkemelerinin görevli olduğunu, taraflar arasındaki işin eser sözleşmesine bağlı olduğunu, eser sözleşmesi veya benzer sözleşmeler dahil olmak üzere her türlü sözleşmelerin hukuki işlemin tüketici işlemi olarak kabul edildiğini, Tüketicinin Korunması hakkındaki Kanunun 3. Maddesi Yargıtay içtihatları gereğince Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğunu, istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olmasının yanında HMK’nın 114. maddesinde açıkça dava şartı olarak düzenlenmiş olduğundan, mahkemelerce ve istinaf incelemesi aşamasında da re’sen dikkate alınması gerekir.
Asliye Ticaret Mahkemesi; dava konusunun değerine veya miktarına bakılmaksızın ticari davalara ve ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli özel bir mahkemedir. Asliye Ticaret Mahkemesinin görevine giren işlerin genel çerçevesi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 5. maddesinde düzenlenmiştir.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır.
Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir.
Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yeterli görülmüştür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16/04/2019 tarih 2017/17-1097E. 2019/458K. sayılı kararı).
Tacir, bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kişidir (TTK m. 12/1). Tacirin tanımında merkez kavram ticari işletmedir. Bu sebeple teşebbüs kavramının unsurları ticari işletmenin unsurları ile karşılaştırılacaktır. Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmelerdir (TTK m. 11/1). Unsurları; devamlılık, iktisadi faaliyet (gelir sağlamayı hedef tutma), bağımsızlık, esnaf faaliyeti sınırlarını aşmadır. (Karaman Coşgun, Özlem; 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Teşebbüs Kavramı ve Tacir Sayılmasının Sonuçları
, MÜHF – HAD, C.21, S.1, s.115 vd.).
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 12. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan kanunun 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 15. maddesinde de; “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin vergi mükellefi olması, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun yönünden de tacir kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18/06/2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/10/2017 tarih 2017/3898E. 2017/5384K. sayılı kararı).
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanun’un 3/a maddesine göre; “Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler”dir.
6102 sayılı TTK’nın 15. maddesi uyarınca esnaf olma kriteri temel olarak ekonomik faaliyetin sermayeden fazla bedensel çalışmaya dayanması ve gelirin 11. maddede gösterilen kararnamedeki sınırı aşmaması olarak düzenlenmiştir. Bu durumda yasanın 15.maddesindeki kriter olarak geriye bedensel çalışmanın sermayenin önüne geçmesi hali önem taşımaktadır. Bu tespitten hareketle uygulamaya bakıldığında, seyyar satıcılar, bedensel olarak çalışan tesisat, elektrik tamircileri gibi kişiler dışında yapılan hemen hemen tüm faaliyetlerde sermaye unsurunun bedensel faaliyetin önüne geçtiği dikkate alınmalıdır. Örneğin bir market işletmesinde market sahibinin bedensel çalışması ön planda gibi görünmekte ise de esasen market içerisindeki emtiaya bağlanan sermaye, bedensel çalışmanın önünde yer almaktadır. Nitekim son yıllarda yerleşen Yargıtay uygulaması da bu yöndedir.
Somut olaya dönüldüğünde; davalı şirketin, davacıya yetiştirilmek üzere hindi yavruları teslim ettiği, davacının da bu yavruları barınma yiyecek, ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarını tesisinde karşılayarak büyüttüğü, büyüyen bu hayvanların kilogram başına belirlenen birim fiyatının davalı tarafça davacıya ödenmesi konusunda anlaşıldığı, tarafların kabulünde olup uyuşmazlık konusu değildir.
Yapılan işin niteliği, beslenen hayvan sayısı ve Vergi Dairesinin cevabı yazıları birlikte değerlendirildiğinde davacının esnaf boyutlarını aşacak şekilde ticari işletmesinde faaliyet gösterdiği, tacir sıfatına sahip olduğu böylece asliye ticaret mahkemesinin görevli olması nedeniyle tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gerekli deliller toplanıp bir karar verilmesi gerekirken, İlk Derece Mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile görevsizlik kararı verilmesi hatalı olmuş olup, davalı vekilinin istinaf talebinin resen nedenlerle yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3. ve 6. Maddeleri gereğince kaldırılmasına ve tarafların iddia, savunmaları doğrultusunda yargılamaya devam edilerek gerekli kararın verilmesi için kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN KABULÜNE,
2-6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3.ve 6. Maddeleri gereğince ANTALYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİnin 14/09/2022 tarih ve … Esas … Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3. ve 6. maddeleri gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince peşin olarak yatırılan 80,70 TL maktu istinaf karar harcının davalıya İADESİNE,
5-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesinde yapılacak yargılama sonucunda dikkate ALINMASINA,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince peşin alınan ve harcanmayan istinaf gider avansının İlk Derece Mahkemesince ilgiliye İADESİNE,
8-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a-6. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle ve HMK’nın 353/1-a. maddesince kesin olarak karar verildi.13/12/2022

….