Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/2298 E. 2022/1503 K. 26.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 29/03/2022
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 27/10/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, davalının, müvekkili kooperatifin kurucu üyesi olup, kooperatifin 03/04/2016 tarihinde yapılan 2015 yılı olağan genel kurul toplantısında kooperatifin yönetim kurulu başkan üyeliğine seçildiğini ve 09 Ekim 2016 tarihine kadar kooperatif üyesi ve yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunduğunu, kooperatifin 2018 tarihinde yönetim kurulu üyeliğine seçilen … ve … ‘ nun kooperatif mal, para ve belgeleri üzerinde suç işlediklerinin tespit edilmesi üzerine Antalya 4. ATM’ nin … E. Sayılı dosyasında kayyım atanıp kooperatif yöneticileri hakkında Antalya CBS’ nin … sor. Sayılı dosyasında soruşturma başlatıldığını ve bunun sonucunda Antalya 1. ACM’ nin … E. Sayılı dosyasında eski yöneticiler hakkında mahkumiyet kararı verildiğini, mahkumiyet kararı verilen eski yöneticilerin 300.00,00.-TL bedeli “665 ada 1 parsel ” nolu bedelin peşinat bedeli adı altında çektiğinin tespit edildiğini, davalıya noter ihtarnamesi ile uhdesinde bulunan paranın davacı kooperatife iadesi gerektiğinin ihtaren bildirildiği halde iade edilmemesi üzerine Antalya Genel İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyasında icra takibi yaptıklarını, davalının itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, davalının itirazlarının iptaline, takibin devamını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı kooperatifin müvekkili aleyhine dava açma yetkisinin bulunmadığını, bu konuda bir genel kurul kararı bulunmadığından davanın reddi gerektiğini, davacının davasının zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin davacı kooperatife ait parayı uhdesinde tutmadığını, bahsedilen bedelin satıcıya aktarıldığını, müvekkili hakkında açılmış bir yargılama bulunmadığını, davanın reddine, %20′ den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, “… davanın ileri sürülüş şekline göre eski yönetim kurulu üyesinin kooperatif hesabından haksız yere çektiği iddia edilen paranın iadesine ilişkin sorumluluk davası olduğu, bu davanın görülebilmesi için 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi yollaması ile 553. Madde uyarınca sorumluluk davası açılabilmesi için genel kuruldan bu yönde bir karar alınması gerektiği, her ne kadar açıkça genel kurul kararı alınması gerektiği TTK m. 553 ve devamı hükümlerinde düzenlenmemiş olsa da TTK m. 479/3-c hükmünde sorumluluk davası açılması kararında oyda imtiyazın geçerli olmadığı düzenlemesiyle, genel kurulda sorumluluk davası açılmasına yönelik bir karar alınması gerektiği sonucuna ulaşılabildiği ayrıca finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dâhil, kullanılmasına dair kararların alınmasının genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayıldığı (TTK m. 408/2-d), davacı vekilinden tensiple ilgili genel kurul kararını ibraz etmesi istenildiği ancak kararın ibraz edilmediği anlaşılmakla davanın usulden reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yeni Türk Ticaret Kanunu gereğince sorumluluk davasının açılabilmesi için genel kurulun karar alması ve davanın denetçiler tarafından açılması şartına yer verilmediğini, davacı kooperatifin hesaplarından davalı tarafından çekilen paralar karşılığında kooperatife herhangi bir ödeme yapılmadığını, bu şekilde davalının haksız kazanç sağladığının tespit edilmesi sebebiyle haksız eylemden doğan zararın karşılanmasına yönelik bir dava olduğunu, istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.
Dava, kooperatif yöneticisinin haksız eyleminden kaynaklanan sorumluluk davasıdır
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62/3. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludur. Anılan yasanın 98. maddesi hükmüne göre ise, özel yasada açıklık bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlere ilişkin hükümleri uygulanır.
6762 sayılı Eski TTK’nın yürürlükte olduğu dönemde anılan kanunun 341. maddesi “Umumi heyet; idare meclisi azaları aleyhine dava açılmasına karar verirse yahut dava açılmamasına karar verilip de esas sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahipleri dava açılması reyinde bulunursa, şirket, bu karar veya talep tarihinden itibaren bir ay içinde dava açmaya mecburdur. Bu müddet geçirilmesiyle dava hakkı düşmez. Murakıpların ve alacaklıların vekilinin mesuliyeti hakkındaki hükümler mahfuzdur. Şirket namına dava açmak, murakıplara aittir.” hükmü göz önünde bulundurularak yöneticiler hakkında sorumluluk davasının genel kurul kararı üzerine denetim kurulu tarafından açılacağı konusunda doktrin ve uygulamada bir tereddüt bulunmamasına karşılık, özellikle 6102 sayılı TTK’nın 553. maddesinde “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” hükmü ile aynı yasanın 555. maddesinde, “şirketin uğradığı zararın tazminini şirket veya her bir pay sahibinin isteyebileceği, pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebileceği” hükümlerinde genel kurul tarafından karar alınması yönünde açık bir yasal düzenleme bulunmaması nedeniyle doktrin ve uygulamada konu tartışmalara neden olmuştur.
Bu kapsamda, bir kısım yazarlarca anonim şirketlerde yönetim kurulu hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için açık bir hüküm bulunmadığı, 6762 sayılı TTK’nın 341. maddesinin kanuna bilinçli olarak alınmadığı, kanunda açıkça yazılı olmayan bir hususun dava şartı olarak öngörülemeyeceği ve yeni TTK’nın 479/3-c bendindeki “ibra ve sorumluluk davası açılması” konusunda oyda imtiyaz hakkı tanınmayacağına ilişkin hükmün ise kanunda unutulduğu savunulmaktadır. (Poroy, Tekinalp, Çamoğlu, Ortaklıklar Hukuku, 1. cilt, 3. bası, İstanbul, No.601-603)
Buna karşılık 6102 sayılı TTK’nun 408/2-d maddesinde yönetim kurulunun yıllık raporu, yıllık kar üzerinde tasarruf, kâr paylarının ve kazanç paylarının belirlenmesinin genel kurulun devredilemez yetkileri arasında sayılması ve genel kurulun yönetim kurulunu denetlemesinin devredilemez yetkileri arasında olması, ayrıca TTK’nun 479/3-c bendinde ibra ve sorumluluk davası açılması konusunda oyda imtiyaz hakkı tanınmayacağına ilişkin düzenlemeler gerekçe gösterilerek yönetim kurulu hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul kararına gerek olduğu savunulmaktadır. (Kendigelen Abuzer, Yeni Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler, Güncellenmiş 2. basıdan 3. (tıpkı) bası, s.308, …, …, … Adına Yönetim Kurulu Üyelerine Karşı Açılacak Sorumluluk Davasında Genel Kurul Kararının Gerekli Olup Olmadığı Sorunu, Prof. Dr.Seza Reisoğlu Armağan, Ankara, Bankacılık Enstitü Yayınları, 2016, s.405-413, Bahtiyar Mehmet, Ortaklıklar Hukuku, Güncellenmiş 12. Bası, İstanbul, Beta 2017, s.399)
Her ne kadar 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesinde Türk Ticaret Kanunundaki anonim şirketler hakkındaki hükümlere yollama yapılmış ise de, 6102 sayılı TTK yürürlüğe girdikten sonra Kooperatifler Kanununda bu konuda herhangi bir değişiklik yapılmamış, başka bir ifade ile anonim şirketlerde denetim kurulu bir organ olarak yasadan çıkarılmasına rağmen Kooperatifler Kanununda denetim kurulu bir organ olarak varlığını korumaya devam etmiştir. Hatta Kooperatifler Kanununda 21/10/2021 tarihinde 7339 sayılı yasayla yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarını düzenleyen 62. maddesinde yapılan değişiklikte ve “Dış denetim” başlıklı 69. maddesinde yapılan değişikliklerde bu konuda 6102 sayılı TTK’ya paralel bir düzenleme yapılmadığı gibi denetim kurulunun yetkileri ve dış denetim yeniden düzenlenmiştir. Dolayısıyla Kooperatifler Kanununun 6102 sayılı TTK’daki düzenlemeleri benimsemediğinin ve kanun koyucunun Kooperatifler Kanunundaki düzenlemeleri koruduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 30/05/2022 Tarih 2021/2939 Esas, 2022/2929 Karar sayılı kararı).
Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereğince de 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TTK’nın 341. maddesi gibi açık bir düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 408/1, 553/1ve 479/3-c maddelerindeki düzenleme karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınması gereklidir (T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13/06/2022 tarih 2021/2908 Esas 2022/4792 Karar Sayılı kararı ve T.C. Yargıtay 30/05/2022 tarih 2021/2939 Esas 2022/2929 Karar Sayılı kararı). Kooperatif yöneticileri için de 1163 Sayılı Kopperatifler Kanunu 98. Maddesi gereğince bu hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Böyle bir kararın varlığı dava şartı olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir.
Somut dosya kapsamında, İlk Derece Mahkemesince davacı tarafa sorumluluk davası açılabilmesi için gerekli olan genel kurul kararının ibrazı için tensip zaptının tebliğinden itibaren 2 haftalık süre verildiği, davacı vekilince süresi içerisinde genel kurul kararı ibraz edilmediği gibi istinaf dilekçesinde de genel kurul kararının ibrazının gerekmediğinin savunulduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde noksan olan usuli işlem olarak genel kurul kararının ibrazı sağlanmadığından İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu, davacı vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır
Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1-b-1. gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerektiği anlaşıldığından aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-Davacının istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde ilgilisine İADESİNE,
5-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, 6100 sayılı HMK.nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu oybirliğiyle HMK’nun 361/1 maddesi gereğince dairemiz kararının tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde Yargıtay TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.26/10/2022

….