Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/1333 E. 2023/90 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ALANYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 29/03/2022
DAVANIN KONUSU: Alacak
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ:19/01/2023

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi..
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, 21/03/2018 tarihli satışa aracılık yapıldığına dair telaliye ücreti sözleşmesi, taşınmaz sahibi … alıcı adayı … na satılacağına dair emlak komisyoncusu … arasında imzalandığını, 21/03/2018 tarihli sözleşmeye göre alıcı ve satıcı, … İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, …. ticaret sicil nolu, 20/03/2014 tescil tarihli, …. Mahallesi …. Sokak no…. … /Antalya/Türkiye adresindeki … Spa’nın satışı konusunda anlaşmışlar ve 21/03/2018 tarihinde emlak komisyoncusu … ile satışa aracılık yapıldığına dair tellaliye ücret sözleşmesi imzaladıklarını, işbu sözleşmeye göre alıcıdan yüzde üç (63) satıcıdan yüzde üç (963) toplamda yüzde altı (366) komisyon ücreti kararlaştırılmış ve sözleşmenin tarafı iş adamı … tarafından söz konusu para borcu kabul edildiğini, sözleşmenin şartları bölümünün B bendine göre tellalın dışında bir nedenle satış gerçekleşmez ise toplam komisyon ücretini, vazgeçen taraf emlak komisyoncusuna ödeyeceğini taahhüt ve kabul ettiğini, sözleşmenin D bendine göre alıcı ve satıcı emlak komisyoncusunun komisyan ücretini alamamasından dolayı ortaya zarar çıkması halinde yüzde onluk (410) temerrüt faizinin uygulanacağını kabul ettiklerini, dolayısıyla müvekkilinin komisyon ücretini alamamasından dolayı zararı ortaya çıkmıştır ve sözleşmedeki cezai şartın tarafın tacir olmasından dolayı her hangi bir indirim yapılmadan uygulanması gerektiğini ifade ederek, sözleşmede taahhüt edilen yüzde altılık komisyon ücretinin ve sözleşmede taahhüt edilen yüzde onluk faizin emlak komisyoncusuna rayiç bedel üzerinden fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik toplam 100.000 TL’nın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, yargılama harç ve giderlerinin davalıya yükletilmesine, vekâlet ücretinin karşı tarafa hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Taraflar arasında yapılan sözleşmenin tüm yazılarının Türkçe olan, bir çok esaslı noktanın boş bırakıldığı ve Türkçe bilmeyen davalıya hiçbir şekilde tercüme edilmeyen bir sözleşme olduğunu, sözleşmenin şartları başlıklı üçüncü bölümde tellaliye ücreti satış bedeli üzerinden oran olarak belirlendiğini, sözleşmenin orijinal halinde taşınmazın satış bedeli olmadığını, çünkü satışın gerçekleşmediğini, satış gerçekleşmese dahi tellaliye ücretini tamamının ödeneceğine dair hükmün hangi bedel üzerinden ödeneceği belli olmadığı gibi bu hükmü imzaladığını bilmiş olsa davalının bu sözleşmeyi hiçbir şekilde imzalamayacağını, davalının anlamadığı bir dilde aralarındaki güven ilişkisine dayalı olarak önüne konulan ve imzalatılan şartlar konusunda da iradesi sakatlanılarak hataya düştüğünü, sözleşmenin şartları bölümünün B ve C bendinde hem satıcıyı hemde alıcıyı ilgilendiren taahhüt niteliğinde şartlar olduğunu, sözleşme sadece satıcı ve komisyoncu tarafından imzalandığından alıcının sözleşmeye taraf olmadığı ve imzasının bulunmadığı gerçeği karşısında sözleşmenin bu kısımları zaten hükümsüz olduğunu, davacının talepleri bu bentlere ilişkin olup bu yönü ile de haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın satış sözleşmesinin davalı vekil edenin kusuru ya da engeli ile gerçekleşmediğini ispat etmek zorunda olduğunu, bu konuda davalının kötü niyetli olduğunu davacı tarafın ispatlaması gerektiğini ifade ederek, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın 26/10/2018 tarihinde Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığını, anılan mahkemenin 03/09/2021 tarih ….E. ….K. sayılı kararı ile Alanya ilçesinde Asliye Ticaret Mahkemesi açıldığından bahisle gönderme kararı verildiğini, Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince “görevsizlik” değil “gönderme” kararı verildiğini, görev uyuşmazlığı doğmadığından merci tayini yolunda bir karar verilmeksizin dava dilekçesinin görev yönünden reddine, mahkemenin görevsizliğine kararı verilmesi gerektiğini, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderine o mahkemece bakılacağını, bu konuda karar vermenin görevli mahkemeye bırakıldığını, görevsizlik, yetkisizlik ve gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise; talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderini ödemeye mahkum edileceğinden bahisle davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-c ve 115. maddeleri gereğince usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
Dava, tellallık ücreti alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Öncelikle; davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatı ile bakan Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasında bir görev uyuşmazlığı bulunmadığı; zira Asliye Hukuk Mahkemesinin kararının teknik anlamda ve HMK’daki dava şartı olarak düzenlenmiş görevsizlik kararı niteliğinde olmadığı, karar niteliğinin “ devir” “ gönderme” niteliğinde bulunduğu kabul edilmelidir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi uyarınca mahkemelerin görevi ancak yasa ile belirlenebilir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkindir.
Anayasa’nın 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Tabii hakim ilkesi gereği yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi belirlenmiş olan mahkemede görülmesi gereklidir.
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul Genel Kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır.
Nitekim karar 07.07.2021 günü alınmış, ancak yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılacaktır.
Açıklanan nedenlerle istinafa konu ilk derece mahkemesi kararı yerindedir.
Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 179,90-TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 80,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20-TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
3-Davalının istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde ilgilisine İADESİNE,
5-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle, 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince dava değerinin karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 238.730,00 TL’nin altında kalması nedeniyle kesin olarak karar verildi.