Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/58 E. 2022/1723 K. 28.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANTALYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 25/09/2020
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 28/11/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVACININ İDDİALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında “Taşımacı ve Acentelik Sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince taraflar arasında ticari ilişki başladığını, imzalanan sözleşmeye göre, müvekkilinin davalı firmaya tur transfer işini gerçekleştirdiğini, yapılan hizmet bedeli olarak davalı firmaya fatura düzenlediğini, davalı firmaya sunulan hizmet bedellerinden takibe konu edilen üç adet fatura bedelinin ödenmediğini, düzenlenen faturalardan 01/04/2013 tarihli … numaralı fatura, 03/04/2013 tarihli …. numaralı fatura ve 05/04/2013 tarihli ,,,,, numaralı faturaların davalı firmaya teslim edildiğini, davalıya toplam 83.135,00.-TL tutarda üç adet fatura kesildiğini, ancak davalının borcunu ödemediğini, alacağın tahsili için davalı aleyhine Antalya 1. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile ilamsız takibe geçildiğini, davalı borçlunun takibe itirazı üzerine takibin durduğunu, oysa takibe dayanak faturalardan 03/04/2013 tarihli olanın müvekkiline iade edilmediğini, iade faturayı teslim aldığı bildirilen … ın davacı şirkette çalışmadığını, davalının diğer iki fatura bedelini ödediği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, asıl alacağa takibe kadar işletilen faize itirazı kabul ettiklerini ileri sürerek, davalının itirazlarının iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALININ SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davalı vekili, taraflar arasındaki cari hesap dönemi sona ermeden, sözleşme de feshi ihbar ile sona erdirilmeden alacağın muaccel hale gelmeyeceği ve icra takibine de konu olmayacağı, takibe konu faturalardan 03/04/2013 tarih ve 30.021,00 TL bedelli fatura karşılığında davacıdan hizmet alınmadığından bu faturanın iade edildiğini, diğer iki fatura yönünden davalının davacıya borcu olmadığını, zira bu iki fatura bedelinin banka havalesi, nakit ve çek teslimi yolu ile avans ödemesi yapıldığını savunarak, davanın reddini ve asıl alacağın %20′ si oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, taraflar arasında taşımacılık sözleşmesinin imzalandığı, takibe konu edilen …. ve …. nolu faturaların her iki tarafında kayıtlarında yer aldığı, …. nolu faturanın, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 28/03/2017 tarih, …. Esas, …. Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, takibe konu diğer iki fatura ile birlikte davalı şirkete el yazısı ile yazılmış bila tarihli belge ile teslim edildiği, teslim tarihi anlaşılamasa da takibe konu faturalardan iade edildiği iddia edilen fatura dışında kalan diğer iki faturanın davalı defterlerine 10.04.2013 tarihinde işlendiği anlaşılmakla bu durumda iade edildiği iddia edilen 03/04/2013 tarih 32.500,00 TL tutarındaki faturanın da diğer faturalarla aynı tarihte davalı şirkete teslim edildiğinin kabulü gerektiği, davalının bu faturayı … kargo ile davacıya iade ettiğini belirtmiş ise de; bu faturanın davacı şirket yetkilisi veya çalışanına teslim edildiğine ilişkin bir belge olmadığı, dolayısıyla da davalının …. nolu faturanın içeriğini TTK’nın 21. Maddesi uyarınca kabul etmiş sayıldığı, ayrıca davalının davacı hesabına kur farkı olarak yansıttığı fark tutar olan 2.272,90.-TL’nin borç kaydı yapılamayacağını, dolayısıyla davacının davalıdan 32.293,90.-TL alacaklı olduğu, alacağın likit olduğu sonuç ve kanaatine varılmakla davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Karara karşı, davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 01/04/2013 ve 05/04/2013 tarihli faturalara ilişkin davalının ödeme savunmasını kabul etmediklerini, davacının yaptığı ödemelerin dava konusu edilen faturalara yönelik olmadığını, bilirkişi raporlarında bu hususun yeterince açıklığa kavuşturulamadığını, taraflar arasında kur farkına yönelik bir anlaşmanın bulunmadığını, bu nedenle davalının kur farkına ilişkin kayıtlarının müvekkil aleyhine geçerliliğinin bulunmadığını, dava konusu faturaların 2013 yılında düzenlendiğini, davalının ise ödemelerinin 2012 yılına ilişkin olduğunu, fatura düzenlenmeden ödeme yapılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin davalı tarafa sunmuş olduğu hizmetlere ilişkin belgelerin 05/06/2014 tarihli dilekçe ekinde dosyaya sunulduğunu, ancak bilirkişinin 2012 yılı ağustos ayı ve 2013 yılı nisan ayı dışındaki hizmet bedellerini hesaba dahil etmediğini, davalı vekilinin yemin deliline ve isticvap deliline dayandığı halde mahkemece bu delillerin değerlendirilmediğini istinaf sebepleri olarak ileri sürülmüştür.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 03/04/2013 tarihli faturanın davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmadığını, faturanın süresinden sonra iade edildiğinin kabulü halinde bile ispat külfetinin hizmeti sunduğunu belirten alacaklıda olduğunu, nitekim Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 18/01/2016 tarih ve …. Esas, …. Karar sayılı ilamının da bu yönde olduğunu, 2.272,90 TL ödemenin kur farkı alacağına ilişkin olmadığını, muhasebesel işlemin düzeltilmesine ilişkin olduğunu, icra takibine konu borcun ödendiği ispat edilmesine rağmen kötüniyetli davacı aleyhine reddedilen miktar yönünden tazminata hükmedilmemesinin hatalı olduğunu istinaf sebepleri olarak ileri sürülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE: Dava itirazın iptali davasıdır.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İlk derece mahkemesinin 11/11/2016 tarih, …. Esas ve …. Karar sayılı davanın reddine ilişkin kararının taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 28/03/2017 tarih, …. Esas, …. Karar sayılı ilamı ile, “Davacı tarafça takip konusu yapılan ancak davalı tarafından iade edildiği iddia edilen 03/04/2013 tarih ve 32.500,00 TL’ lik faturaya yasal süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğundan davalı şirketin bu faturaya dayalı borcunu ödediğinin yazılı bir belgeyle ispatı gerektiği, yazılı belge sunamaması halinde yemin delilinin hatırlatılması gerektiği,
Takibe konu diğer iki fatura yönünden davalı tarafça ödenme iddiasında bulunulduğu ve bilirkişi tarafından bu iki fatura bedelinin ödendiği belirtilmiş ise de, bu iki fatura bedelinin ödenmesine esas ve dayanak belgelerin bilirkişi raporunda yeterince açıklığa kavuşturulmadığından bu hususta ek rapor alınması gerektiği,
Şayet iki fatura yönünden ödemeyi tevsik edici belge ve dayanaklarının belirtilmemesi durumunda davalı şirkete bu hususta davacıya yemin teklif edip etmeyeceğinin hatırlatılması gerektiği,
Bu husustaki deliller toplanarak, bilirkişiden ayrıntılı açıklamalı denetime elverişli ek rapor alınarak oluşacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği halde mahkemece deliller hiç toplanmadan ve davacı vekilinin bilirkişi raporuna itirazları değerlendirilmeden eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş olup, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6. bendi gereği ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak deliller toplandıktan sonra bir karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesine, davacı vekilinin istinaf başvurusu kabul edilerek İlk derece mahkemesinin kararı HMK’nın 353/1-a-6. bendine göre kaldırıldığından İlk Derece Mahkemesince esas hakkında yeni hüküm kurulması gerektiğinden davalı vekilinin % 20 tazminat talebine yönelik istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına” karar verildiği anlaşılmıştır.
Mali müşavir bilirkişisi … tarafından düzenlenen 19/03/2018 tarihli kök ve 17/09/2018 tarihli ek raporda, davacı tarafın, inceleme konusu olup ibrazı yapılan 2012-2013 yılı ticari defterlerinden 2013 yılı defterlerinin 6102 sayılı TTK nun 64/3 maddesi gereğince zamanında açılış ve kapanış tasdiklerinin yapıldığı, 2012 yılı ticari defterlerinden yevmiye ve envanter defterlerine ait tasdiklerin bulunduğu, kebir defterinin ise sunulmamış olduğu, bu sebeple defterlerin usulüne uygun olup olmadığının kontrolünün de yapılamadığı ve 2012 yılı ticari defterlerinin kesin delil vasfına haiz olmadığı, davacı ticari defterlerine göre, 2012 yılı sonunda davacı ve davalı arasında herhangi bir borcun alacağın kalmadığı, 2013 yılı ticari defterlerinde davaya konu faturaların yer aldığı ve 2013 yılında toplam 22.362,50 TL davalı firmadan tahsilat yapılmış olduğu, davalının 31.12.2013 itibariyle de davalıdan 90.130,29 TL alacağın olduğu, ticari defter kayıtlarının usulüne uygun tutulmamış olduğu, davalı tarafça sunulmuş olan banka kanalı ile yine davacının bankasına davalı tarafından yapılmış olan dekontu görülmüş ödemelerin, davacının ticari defter kayıtlarında yer almadığı, hatta davacı ticari defterlerinde bankalara ait de hiçbir kaydın yer almadığı, 2012 yılı ticari defterlerinde yer alan kayıtlarda da, davalı tarafından banka kanalı ile davacı banka hesaplarına gönderilmiş olan kayıtlara rastlanmadığı, davalıdan olan tahsilatların kasaya giriş olarak gözüktüğü, ancak bu girişlere ait de herhangi bir makbuzun olmadığı, tevsik zorunluluğu sebebi ile bu tahsilatların da nakit olamaması gerektiği, davaya konu …. numaralı fatura haricinde, davacı ticari defterlerinde yer alan diğer faturaların, davalı ticari defterlerinde yer aldığı, diğer faturalar ile davacı tarafından davaya konu edilmiş olan tutarlar ile fatura tutarlarının uyuşmamasının sebebinin KDV tevkifatından kaynaklandığı, davalı ticari defter kayıtlarına göre, davalı tarafça sunulmuş olan ödeme ve banka ödeme dekontlarının da davalının ticari defter kayıtlarında yer aldığı, bunların haricinde dövizli işlemler karşılığı kur farkı işletilmiş olduğu ve kayıt altına alındığı, bu işlemler sonrasında da davacı firmaya herhangi bir borcun olmadığının görüldüğü, ancak yapılan işlemlerde sunulmuş olan banka dekontlarında davacı firma yetkilisi … e ait banka hesabına gönderilmiş olan toplam 15.600 TL nin de davacı firmaya yapılan ödeme olarak kayıt altına alınmış olduğu, işlemler ile ilgili olarak kur farkı faturası düzenlenmeden, kur farkından kaynaklı olarak davalı lehine 2.272,30 TL kayıt yapılmış olduğu, bu işlemlerin usulüne uygun olmadığı, davacı firmanın kendi başına bir tüzel kişilik olması sebebi ile firma yetkilisi hesabında, davalı firma bankasından yine banka kanalı ile yapılmış olan ödemelerin davacı hesaplarına kaydedilemeyeceği, ayrıca banka kanalı ile yapılmış olan para aktarım dekontunda da gönderilmiş olan bu paralara ilişkin olarak hiçbir açıklamanın da yer almadığı, kur farkı kaydı yapılabilmesi için taraflar arasında bir döviz anlaşmasının olması gerektiği, böyle bir anlaşmanın dosya belgeleri içerisinde yer almadığı, ayrıca kur farkı kaydına ilişkin olarak da kur farkı faturası düzenlenmemiş olduğu, bu sebeplerden ötürü bu kayıtlar davacıya ait tutulmuş hesap tablosundan çıkartılması sonucunda davalının davacıya 17.872,90 TL borcunun olduğu, bu borcun içerisinde davaya konu edilen … no lu faturanın yer almadığı, fatura incelendiğinde de faturanın davalı tarafından teslim alındığını gösterir herhangi bir belgenin dosya içerisinde bulunmadığı belirtilmiştir.
Mali müşavir bilirkişileri …. ve …. tarafından düzenlenen 10/12/2018 tarihli raporda ise, tarafların ticari defter kayıtlarına göre, takip tarihi itibariyle davacının kayıtlarında davalıdan 90.130,29 TL alacaklı olduğu, davalı kayıtlarında ise davacıya borcunun olmadığı, dosya içindeki bilirkişi raporlarındaki tarafların cari hesap ekstrelerinin incelenmesinden 32.500 TL dışındaki faturaların her iki tarafın da kayıtlarında yer aldığı, davalının davacıya yaptığı ödemelerin TL veya USD cinsinden yapıldığı, yapılan ödemelerin de banka aracılığıyla ya da çekle yapıldığı, davalı kayıtlarında yapılan her bir ödeme tek tek kayıtlı iken, davacı kayıtlarında ödemelerin tek tek kayıt edilmediği, ayrıca davacı kayıtlarında tüm tahsilatların nakit yapılmış gibi gösterildiği, 2012 yılında tek nakit tahsilatın 59.200 TL ve 2013 yılında tek tahsilatın 24.219,70 TL olarak yer aldığı, bu durumda davacının kayıtlarının davalının yaptığı ödemeler yönünden inceleme yapmaya elverişli olmadığı, davacının 2012 yılı yevmiye defterinin kapanış tasdiki yapılmadığı için lehine delil teşkil etmeyeceği, davalının yaptığı ödemelerin bankadan yapıldığından ve verilen çekler dahil banka aracılığıyla yapıldığından ödemeler yönünden davalı kayıtlarının esas alınması gerektiği, davacının davalıya kestiği tüm faturaların TL olarak kesildiği, ancak davalının yaptığı bir kısım ödemelerin TL, bir kısım ödemelerin ise USD cinsinden yapıldığı, davacının davalıya kestiği faturalar TL cinsinden olduğu için her ne kadar davalı bir kısım ödemelerini döviz cinsinden yapsa da çek tanzim tarihi ile ödeme tarihi arasındaki kur farkı tutarının davacıya yansıtılmaması, bu kur farkı tutarının kambiyo karı veya zararı olarak kayıt edilmesi gerektiğinden, davalının davacı hesabına kur farkı olarak yansıttığı fark tutar olan 2.272,90 TL’nin davacıya borç kaydı yapılmasının doğru olmadığı ve davalı kayıtlarına göre 32,500 TL lik (icra takibindeki aynı nolu fatura tutarı 30.021,-TL dir.) fatura hariç davalının davacıya 2.272.90 TL borcunun olduğu, dava konusu edilen faturalardan 03.04.2013 tarihli … nolu 30.021.-TL tutarındaki faturanın davalıya tebliğ edildiğine ilişkin bir çekişmenin olmadığı, davalının bu faturayı …. kargo ile davacıya iade ettiğini belirmiş ise de bu faturanın davacı şirket yetkili veya çalışanına teslim edildiğine ilişkin bir belgenin olmadığı, ayrıca davacı tarafça da bu faturadaki hizmetin davalıya verildiğini tevsik eden bir belge de görülmediği, 03.04.2013 tarih ve …. nolu 30.021.-TL bedelli faturanın iadesinin kabul edilmesi veya faturadaki hizmetin davalıya verilmemesi nedeniyle fatura tutarının talep edilemeyeceğinin mahkemece kabulü halinde takip tarihi itibariyle davacının davalıdan olan asıl alacağının 2.272,90 TL, …. nolu fatura tutarından davalının sorumlu olduğunun kabulü halinde ise davacının davalıdan takip tarihi itibariyle asıl alacağının 32.293,90 TL olduğu belirtilmiştir.
Davacı vekilinin istinaf nedenleri yönünden yapılan değerlendirmede; davacının 2012 yılına ait yevmiye defterinin kapanış tasdikinin yapılmaması nedeniyle usulüne uygun tutulmadığı, bu nedenle lehine delil teşkil etmediği, davalı tarafından yapılan ödemelerin başka bir alacağa ilişkin olduğu, taraflar arasında yapılan anlaşma doğrultusunda müvekkilinin davalıya sunduğu hizmet karşılığında fatura düzenlenmeyeceğinin kararlaştırıldığı ve yapılan ödemelerin de bu hizmetlere ilişkin olduğu iddia edilmesine rağmen davacı tarafça, taraflar arasında fatura düzenlenmeyeceğine ilişkin herhangi bir yazılı delilin sunulmadığı, 05/06/2014 tarihli dilekçeye ekli 2012 yılı iş listesinde davalıyı sorumluluk altına sokacak davalıya atfen herhangi bir imzanın bulunmadığı, davacı defterlerinde de delil listesine ekli iş listesinden kaynaklı bir alacak kaydının bulunmadığı, davacı şirket yetkilisine yapılan 3.600,00 TL ve 10.000,00 TL ödemeye ilişkin dekontlarda davacı şirket adının yazıldığı, Dairemizin ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasından sonra düzenlenen her iki raporda da, davalı lehine 2.272,90 TL kur farkından kaynaklı alacak kaydedildiğinin belirtildiği, taraflar arasında kur farkı ödeneceğine ilişkin bir sözleşme veya daha önce davalı tarafça davacı tarafa kesilmiş kur farkı faturası da bulunmadığı, kur farkı ödeneceğine ilişkin taraflar arasında teamül olduğunun davalı tarafça ispat edilemediği hususları gözetildiğinde ve mahkemece kur farkına ilişkin ödemenin geçerli bir ödeme olmadığı kabul edildiğinden davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin istinaf nedenleri yönünde yapılan değerlendirmede;
1-HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1. gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın bulunmamasına, taraflar arasında kur farkı ödeneceğine ilişkin bir sözleşme veya daha önce davalı tarafça davacı tarafa kesilmiş kur farkı faturası da bulunmamasına, kur farkı ödeneceğine ilişkin taraflar arasında teamül olduğunun davalı tarafça ispat edilememesine, dolayısıyla davalı lehine 2.272,90 TL kur farkından kaynaklı alacağın geçerli bir ödeme olmamasına, reddedilen miktar yönünden davacının kötüniyetli olduğu ispat edilememesine, kararın aşağıda belirtilen bent haricinde doğru olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin sair yönlere ilişkin aşağıda belirtilen bent dışındaki istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Dairemizin önceki karar ilamında, davacı tarafça takip konusu yapılan ancak davalı tarafından iade edildiği savunulan 03/04/2013 tarih ve 32.500,00 TL bedelli faturaya yasal süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğundan davalı şirketin bu faturaya dayalı borcunu ödediğinin yazılı bir belgeyle ispatı gerektiği belirtilmiş ise de, öncelikle fatura ve faturanın delil olma niteliğine ilişkin açıklamaların yapılmasında yarar vardır:
Gerek 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda fatura tanımlanmamıştır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu(VUK)’nun 229. maddesinde yer alan tanımlama ise: “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır.” şeklindedir.
Ticaret Kanunu’nda ve Vergi Usul Kanunu’nda fatura ile ilgili başkaca düzenlemeler de bulunmaktadır.
Nitekim, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 232. maddesinde; fatura düzenlenmesinin hangi hallerde ve kimler için mecburi olduğu hususunda düzenleme yapılmıştır.
Diğer taraftan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesinin birinci fıkrasında; “Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” denilmekte; ikinci fıkrasında da; “Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.
Bu yasal düzenlemelerden çıkan sonuç; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur.
Ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK’nun 21/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.
Kısacası; TTK’nun 21. maddesinin 2. fıkrası uyarınca gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması halinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ticari işletmesi icabı mal satmış, imal etmiş yada iş görmüş bir tacir olması gerekir.
TTK’nun 21. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile, fatura özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olarak kabul edilip; süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine, bir karine getirilmiştir. Bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır.
Eş söyleyişle, faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nun 21. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır.
Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin varlığı şarttır.
TTK’nun 21. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.
Nitekim, 27.06.2003 gün ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da aynı hususlara yer verilmiştir.
Taraflar arasında bir sözleşmenin varlığı halinde, satıcı veya imal eden yahut iş gören kimse kendiliğinden ve tek taraflı olarak mukavele şartlarını tadile kalkışamaz. Ancak, taraflar arasında yazılı bir sözleşme yoksa, fatura münderecatına sekiz gün içerisinde itiraz edilmemiş olması halinde, bu sükut, faturaya yazılı bir delil olma vasfını verir ve karşı taraf yani müşteri veya iş yaptıran kimse, faturanın hilafını ancak yazılı bir vesika ile ispat etmek zorunda kalır. Başka bir deyişle, bu kabil hallerde diğer tarafın faturaya karşı bir itirazda bulunmaması, taraflar arasındaki münasebette yazılı bir delilin doğumunu intaç eder ve bu takdirde de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ve diğer kanunların öngördüğü “yazılı delil”ler hakkındaki hükümleri cari olur (Doğanay, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İstanbul 2004, 4. Bası, Cilt: 1, s. 219-220).
Faturaya karşı alıcının sekiz günlük itiraz süresinin başlayabilmesi için, faturanın, satıcı tarafından alıcıya tebliğ edilmiş olması şarttır.
Faturaya karşı yapılan itiraz, hem bir “ihbar” ve hem de faturanın düzenlenip muhataba gönderilmesi ile vücut bulan ve TTK’nun 21. maddesinde “bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır” şeklinde ifade edilen karineyi bertaraf (ıskat) anlamı taşıdığı için yazılı olması gerekir (Doğanay, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İstanbul 2004, 4. Bası, Cilt: 1, s. 221).
Her ne kadar TTK’nun 21. maddesi hükmü, tacir sıfatının sonuçlarını düzenleyen kısımda yer almış ise de, faturayı alan kişi tacir sıfatını taşımasa da itiraz mecburiyeti onun için de geçerlidir. (HGK’nun 12/10/2011 tarih ve 2011/15-472 Esas, 2011/608 Karar)
Açıklanan bu maddi hukuk kuralları, somut olay ortaya konularak değerlendirildiğinde; Takibe ve davaya konu faturalardan 03/04/2013 tarih ve 32.500,00 TL bedelli faturaya yasal süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğu kabul edilmiş ise de, davalının takibe ve davaya konu faturaya tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içerisinde itiraz etmemesinin sonucu sadece fatura münderacatı ile ilgili bir husustur. 8 gün içerisinde faturaya itiraz edilmemesi davacının faturada belirtilen hizmetin davalıya sunulduğu yönündeki iddiasının ispat külfetinin davacıya ait olduğu sonucunu değiştirmeyecektir. Başka bir anlatımla faturada belirtilen hizmetin davalıya sunulduğunun ispat yükü davacıya aittir. Davacı taraf fatura dışında faturaya konu hizmetin verildiğine ilişkin başka bir delil ibraz etmediği gibi dava dilekçesinde de açıkça yemin deliline de dayanmamıştır. Davacı taraf söz konusu faturaya ilişkin hizmeti verdiği hususunu ispat edememiştir. Düzenlenen 03/04/2013 tarih ve 32.500,00 TL bedelli faturanın davalının defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacı defterlerinde kayıtlı olduğu, davacı defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı, sahibi lehine delil teşkil etmediği, tek taraflı düzenlenen faturanın sahibi lehine hak doğurmayacağı anlaşıldığından davalı vekilinin 03/04/2013 tarih ve 32.500,00 TL bedelli faturaya yönelik istinaf sebebi yerindedir. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin bu faturaya ilişkin talebin kabulüne karar vermesi hatalı olmuştur. Ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden karar kaldırılarak yeniden hüküm kurulabilecektir.
Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince açıklanan gerekçelerle kabulüne, sair istinaf sebeplerin reddine, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun açıklanan gerekçelerle ESASTAN KABULÜNE, sair istinaf sebeplerinin reddine,
3-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/09/2020 tarih ve …. Esas, …. Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
a-Davanın kısmen kabulü ile;
Davalı borçlunun Antalya 1. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasındaki borca yönelik itirazın kısmen iptaline,
Takibin 2.272,90.-TL asıl alacak üzerinden devamına,
Davacının fazlaya dayalı isteminden reddine,
Haksız itiraz edilen 2.272,90.-TL alacağın taktiren %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Şartları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
b-Harçlar Kanunu uyarınca alınması lazım gelen ‭155,26.-TL harcın davacı tarafından peşin yatırılan 983,25.-TL harçtan mahsubu ile bakiye 857,99.-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
c-Davacı tarafından yatırılan 24,30.-TL başvuru harcı ve ‭155,26.-TL peşin harç olmak üzere toplam; ‭179,56.-‬TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
d-Davacının bu dava nedeni ile yapmış olduğu posta, tebligat, bilirkişi ücreti toplamından ibaret toplam 1.057,60.-TL yargılama giderinden davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 28,91.-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
e-Davalının bu dava nedeni ile yapmış olduğu 49,40.-TL yargılama giderinden davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 48,05.-TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
f-Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden istinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan ‭2.272,90.-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
g-Davalı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden istinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın reddolunan kısmı üzerinden hesaplanan 12.937,94.-TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
h-Gider avansının kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesine müteakip davacı tarafa iadesine,
4-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
b-Davacı vekili tarafından istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
c-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince davacı tarafa İADESİNE,
5-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
a-Davalının istinaf başvurusu kabul edildiğinden 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince peşin olarak yatırılan 552,00 TL nispi istinaf karar harcının talebi halinde ilk derece mahkemesince davalıya İADESİNE,
b-Davalı tarafından istinaf incelemesi için yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 33,00 TL posta masrafı olmak üzere toplam 181,60 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
c-İstinaf gider avansından kullanılmayan kısmının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince ilgilisine İADESİNE,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle, 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince dava değerinin karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’nin altında kalması nedeniyle kesin olarak karar verildi.28/11/2022