Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/541 E. 2023/1211 K. 19.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : DENİZLİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 18/09/2020
DAVANIN KONUSU : Ticari Ünvanın Korunması
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ : 19/06/2023
İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
DAVACININ İDDİALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, Müvekkilinin davalı bankadan 30/03/2010 tarihinde kredi sözleşmesi ile 300.000,00-TL kredi kullandığını, Rekabet Kurumu Başkanlığının 2011-4-91 soruşturma 13-13/198-100 karar, 08/03/2013 tarihli kararı ile; Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında 4054 sayılı Kanun’un 4. Maddesini ihlal eden bir uzlaşma gerçekleştirdikleri ve bu nedenle Kanun’un 16. Maddesi ve Rekabeti Sınırlayıcı anlaşma, uyumlu eylem ve kararlar ile hakim durumun kötüye kullanılması halinde verilecek para cezalarına ilişkin yönetmelik uyarınca idari para cezası ile cezalandırılmalarına karar verdiğini, kararın iptaline ilişkin açılan davaların reddedilerek Danıştay incelemesinden geçtiğini ve Danıştay 13. Dairesi’nin … Esas-…Karar, … Esas-… sayılı kararları ile bankacılık sektöründe faaliyet gösteren teşebbüslerin, çeşitli bankacılık hizmetlerine yönelik uygulanan faiz oranlarını ve ücretleri birlikte belirlemek üzere rekabeti sınırlayıcı nitelikte eylemde bulundukları belirtilerek kurul tarafından belirlenen idari para cezası verilmesine ilişkin kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığına karar verdiğini, böylece 12 bankanın 21/08/2007 – 22/09/2011 tarihleri arasında kartel oluşturulduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin kredi çektiği dönemde olağandan yüksek faiz uygulandığını, davalı bankanın haksız kazanç elde ederken banka müşterisi olan müvekkilini mağdur ettiğini, açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin haklarının saklı kayması kaydıyla, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 58. Maddenin 2. Fıkrası gereğince bilirkişi marifetiyle hesap edilecek bedelin üç katı oranında tazminata, şimdilik 10.000,00-TL’nin kredi sözleşmesi tarihinden itibaren uygulanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
DAVALININ SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davalı vekili, Müvekkil bankanın kayıtlarında yapılan inceleme sonucunda davacının kullandığı kredinin iş yeri kredisi olduğunun anlaşıldığını, görülmekte olan davada her iki tarafında tacir olduğunu, dava konusu edilen kredinin ticari nitelikli kredi olduğunu, TTK gereğince, her iki taraf için ticari sayılan hususlardan doğan hukuk davalarının mutlak ticari dava olduğunu, dava konusu kredi iş yeri kredisi olduğundan davacının ticari işletmesiyle ilgili olduğunun tartışmasız olduğunu, bu nedenle de davanın tüketici mahkemesinde açılmasının mümkün olmayacağını, davacının, müvekkil bankadan kullandığı ticari nitelikli kredilerin iş bu davanın konusu olamayacağını, davaya dayanak teşkil eden Rekabet Kurulu kararında, ticari nitelikli kredilere ilişkin yer verilen tespitler ve değerlendirmeler incelendiğinde müvekkil banka hakkında ticari kredilere uyumlu eylem olarak kabul edilen hiçbir belge bulunmadığı gibi, buna yönelik her hangi bir tespitin de olmadığının açıkça görüleceğini, davacının üç katı tazminat talebinin hukuki dayanağının bulunmadığını, tazminat talebinin uygulanması için rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu davacının zarar görmesi gerektiğini, bu zarar ile rekabete aykırı eylem arasında uygun nedensellik bağının bulunmasını, ihlalin tarafların kastından veya ağır ihmallinden kaynaklanmış olması gerektiğini, somut olayda bu şartların hiç birisinin bulunmadığını beyanla iş bu dava için Asliye Ticaret Mahkemeleri görevli olduğundan, davanın HMK 115. Madde gereğince reddini, taleplerinin kabul edilmemesi halinde belirtilen zamanaşımı süresi dolduğundan, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, dava konusu olayda haksız fiil unsurlarının tamamı bulunmadığından ve davacı zararını ispat edemediğinden davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…Bankacılık kanunu çerçevesinde T.C. Merkez Bankası dışında BDDK, TMSF ve Bankalar Birliğinin de düzenleyici ve denetleyici yetkilerinin bulunduğu, soruşturma raporunda grup halinde ele alınan farklı banka farklı kredi ve mevduat işlemleri farklı dönemler esas alınarak yapılan örneklemlerde ihlal kararına varıldığı, soruşturma raporunda herhangi bir baz faiz tespiti bulunmadığı, bir başka deyişle rekabet kurumunun böyle bir faiz tespiti yetkisinin de olmadığı dikkae alındığında davacının davalıdan kullandığı krediden rekabet ihlaliyle fazla faiz alındığı talep edemeyeceği, kredi koşullarında mutabık oldukları, akdi ilişki süresinde kendi maliyetleri piyasa koşulları içerisinde basiretli bir tutum sergiledikleri anlaşıldığından davacının davasının reddine …” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ortada … Holding adında bir tüzel kişilik bulunmadığı gibi davacı şirketin de böyle bir holdingin iştiraki olmadığını, davalı tarafından Denizli’de yapılan elektrik enerjisi santralinin de bulunmadığını, davalının dürüstlük kurallarına aykırı bir şekilde hareket ettiğini, iş ilişkileri hakkında gerçek dışı yanıltıcı açıklama ve bilgi kullanarak haksız referans sağladığını, ticari ilişkileri hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olunmadığından davacı şirket için zararlı referans olma ihtimali bulunduğu gibi EPTK mevzuatına göre şirketlerin ortaklık yapısındaki değişikliklerin bildirmeleri ve gerekli izinleri almaları gerektiğini, bu nedenle yapılan yayın ve açıklamalar sebebiyle davacı şirketin zor durumda bırakıldığını, her ne kadar Denizli Asliye ticaret Mahkemesinin kararı ile davalının davacı şirkette 820 pay karşılığında paydaş olduğuna karar verilmiş ise de, söz konusu kararın Yargıtay incelemesinde olup, kesinleşmediğini, bu nedenle yapılan tescilinde bulunmadığını, davanın kabulü yerine hüküm vermeye elverişli olmayan yetersiz bilirkişi raporuna göre davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE:
Dava, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK‘nın 297. maddesine göre, hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK’nın 298/2. maddesinde ise “Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz” hükmü düzenlemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; yasanın anladığı anlamda oluşturulacak hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların bu dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Dairemizin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.’un 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâlidir.
Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.
10.04.1992 gün ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ve bu karara uygun şekilde düzenlenen HMK. nun 298/2. Maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Bu anlatımlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince 12/10/2018 tarihinde verilen ilk kararın davacı tarafça istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 30/12/2019 tarih … Esas, … Karar sayılı kararı ile birleşen dava yönünden kısa kararda herhangi bir hüküm kurulmamasına rağmen gerekçeli kararda tefrikine karar verilmesi nedeniyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişkinin oluştuğu belirtilerek mevcut çelişkinin giderilmesi amacıyla kararın kaldırılmasına karar verilmiş olup, İlk Derece Mahkemesinin istinaf edilen son kararında ise davacı ve davalı tarafın dava dilekçeleri özetlendikten sonra Dairemizin kaldırma gerekçesine yer verilip tefrik edilen birleşen davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği ve bu ilamın kesinleştiği belirtildikten sonra Dairemizin kararı doğrultusunda işlem icra edilip kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği belirtilerek önceki ilam doğrultusunda hüküm kurulduğu gerekçe olarak yazılmış ise de, davanın esasına yönelik herhangi bir gerekçeye yer verilmediği, bu nedenle HMK 297.maddeye uygun olarak davanın esasına ilişkin bir değerlendirmenin ve gerekçenin bulunmadığı görülmekle, davacı vekilinin istinaf talebinin yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine geri gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN KABULÜNE,
2-6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince DENİZLİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİnin 18/09/2020 tarih ve … Esas … Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın DENİZLİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİne GÖNDERİLMESİNE,
4-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince peşin olarak yatırılan 54,40 TL maktu istinaf karar harcının ilk derece mahkemesince talebi halinde davacıya İADESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesinde yapılacak yargılama sonucunda dikkate ALINMASINA,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince peşin alınan ve harcanmayan istinaf gider avansının İlk Derece Mahkemesince ilgiliye İADESİNE,
8-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a-6. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle ve HMK’nın 353/1-a. maddesince kesin olarak karar verildi.19/06/2023

….