Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/2069 E. 2021/1834 K. 26.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 25/04/2018
DAVANIN KONUSU: Tazminat
YEREL MAHKEME KARARI : Davanın kısmen kabulüne,
KARARIN YAZIM TARİHİ: 01/11/2021

İlk Derece Mahkemesinin dava dosyası istinaf yasa yolu incelemesi duruşmalı yapılmak üzere, dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
DAVACININ İDDİALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkili şirketin torf üzerinde fide üreticisi olduğunu, davalılardan … firmasının tarımsal üretim malzemesi imal ederek sattığını, … firmasının da … firmasının ürettiği torf ürününü satın alarak davalılardan … firmasına sattığını, müvekkilinin bu torf ürününü …’tan alarak 2010 yılında üretiminde kullandığını, üretimdeki bitkilerde izlenen olumsuz gelişme nedeniyle Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin … D.İş sayılı dosyasında tespit yaptırıldığını, ibraz edilen raporda torfun ayıplı olduğunun torfun 6.0 olması gereken pH değerinin yapılan analizlerde değerlere uygun olmadığının tespit edildiğini, torf partilerinin yeterli ve uygun kök gelişimini sağlayamadığını, bitki gelişimi için gerekli ortamı temsil edemediğini, standart üretim girdilerine uyumsuz kalarak zarara neden olduğunu, davalıların torf ürününü üreten, ihraç eden ve satan firmalar olarak zararı doğuran zincirin ortaklaşa ve zincirleme sorumluları olduklarını, müvekkilinin yaşanan söz konusu olaylardan ötürü ciddi bir itibar ve prestij kaybı yaşadığını, o dönem piyasasında ve özellikle üreticiler arasında ürünlerin sürekli olarak kötülendiğini, ortaya çıkan itibarsızlığın olumsuz ticari ve manevi etkilerinin halen giderilemediğini ileri sürerek, (KDV hariç) 6.089.343,00.-TL maddi tazminat zararının ve 200.000,00.-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren hesaplanacak ticari faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALILARIN SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davalılara usulüne uygun tebligat yapılmış olup, davalı …. davaya cevap vermemiş, son celsede hazır bulunan davalı vekili müvekkili yönünden davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili; müvekkili şirket tarafından davalılardan … firmasına satılan torf nedeniyle zarar gördüğü iddia edilen fideler ve topraklar, bitki hastalıkları, katkı maddeleri, tarımsal ilaçlar, tohum kalitesi, aşılama, sulama vb açıdan incelenmeden sadece davacının verdiği bilgilere dayanılarak davacı lehine taraflı bir bilirkişi raporuna karşı açılan davayı kabul etmediklerini, davacı firma ile davalı … yetkililerinin aynı kişiler olduğunu, müvekkili aleyhine ve davacı lehine ibraz edilen hiçbir delili kabul etmediklerini, müvekkili firmanın Almanya menşeili bir firma olması nedeniyle yetki itirazında bulunduklarını, tacirler arasındaki ayıp iddiasına istinaden dava açma süresinin 6 ay olduğunu, davalı … firmasına 17.02.2010 ile 02.08.2010 tarihleri arasında 23 ayrı parti halinde muhtelif miktarlarda torfların teslim edildiğini, pH değerlerinin düşük olması nedeniyle dava konusu zarar miktarının belirtildiğini, ancak davacı firma 2010 yılı içerisinde satın aldığı toplam torfun % 42’lik kısmını davalılardan … firmasına iade ettiğini, Türkiye’de özellikle 2010 yılı yaz aylarında Tuta Absoluta adı verilen domates zararlısı nedeniyle domates üretiminde ciddi sıkıntıların yaşandığını, ihracatın durma noktasına geldiğini, buna ilişkin zararların müvekkilinden talep edilemeyeceğini, davacı şirketin pH değerini basit bir cihazla tespit ederek sorunlu ise iade edebileceği gibi ek katkı maddeleriyle de istenilen değere çekerek kullanabileceğini, pH değerinin ancak üretim safhasında ortaya çıkan gizli bir ayıpmış gibi bütün torfları üretimde kullandığını iddia ederek 2010 yılı yaz ve sonbahar aylarında domates zararlısı sorunu ve bu sorundan kaynaklı piyasa sorunları ve başka işletmesel sorunlarından kaynaklı bütün zararları için dava açmasının iyi niyet kurallarıyla bağdaşmadığını savunarak, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun açılan davanın müvekkili yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili; müvekkili şirketin diğer davalı … şirketine torf ürünü tedarik ettiğini, davacı şirket ile müvekkili arasında akdi herhangi bir ilişkinin söz konusu olmadığını, zarara uğrayan tarafın zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir yıl içerisinde açılmayan davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, pH seviyesinin düşük olsa dahi bu kadar büyük zarara neden olmasının mümkün olmadığını, davacı tarafın iddia ettiği hasarın müvekkili yönünden ispatlanması gerektiğini, davacı tarafın tedbirli bir tacir gibi davranmadığını, zararın olduğu kabul edilse bile artmasına davacı şirketin sebebiyet verdiğini, düşük adetli bir test üretimi yapılmadan çok miktarda fide üretimine geçilmemesi gerektiğini, zarar gördüğü iddia edilen fidelerin üretiminde söz konusu torfların kullanıldığının ispat edilmesi gerektiğini, Almanya’da bulunan sigorta şirketi tarafından yapılan analizlerde, Türkiye’de bulunan kullanıcıdan alınan örnekler ile üreticinin üretim tesisinden alınan örneklerin birbirini doğrulamadığını, tespit dosyasında ibraz edilen raporun kısmi inceleme neticesinde düzenlendiğini, raporda 5.000.000 adet fidenin zarar gördüğünün belirtildiğini, ancak davacı firma tarafından 4931 adet torf paketinin iade edildiğini, 6804 adet torf paketi ile belirtilen miktarda üretim yapılamayacağını, müvekkili şirketin tüm dünyaya torf ithal eden bir firma olduğunu, başka firmalardan buna ilişkin şikayet bulunmadığını, standartlara uygun üretim yapıldığını, manevi tazminat talebine ilişkin şartların oluşmadığını savunarak, tüm tazminat taleplerinin reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece, davacı tarafın ürettiği fidelerin gelişim bozukluğu nedeniyle, bir kısım fidelerin İl Tarım Müdürlüğü Teknik Personeli kontrolünde tutanakla imha edildiği, bir kısmının satılmış olduğu çiftçiler tarafından iade edildiği, bir kısmının yerine yenisinin verildiği, bir kısmının yerine başka firmalardan fide alarak vermek zorunda kaldıkları, fidelerdeki gelişme bozukluğu nedeniyle sipariş iptallerinin yapıldığı ileri sürülmüş, davalı tarafça zamanaşımı, yetki, husumet itirazında bulunulmuş ve pH değerinin bilimsel yollarla ölçülmediği, yokluklarında yapılan tespit ve rapora itiraz ettikleri, zararın başkaca etkenlerden oluşmuş olabileceği kusur ve zarar nedeninin ispatlanmadığı hususlarının ileri sürüldüğü, davacı, dava konusu torfları davalı …. ‘den satın almış olup, davalı … şirketinin satıcı sıfatı ile torfta çıkan ayıplardan sorumlu olduğu, davalı … şirketinin dava konusu torfun üreticisi konumunda olduğu, bu şirketin BK’nın 41. maddesi gereğince haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde kusur ile verdiği zararlardan sorumlu olduğu, davalı … firmasının ise dava konusu torfu kendisi adına ambalajlara ismini yazıp kendisini üretici olarak göstererek tüm gümrük işlemlerini, analiz raporlarını sunmuş olmakla, üreticinin yanında kendisi de üretici benzeri sıfatıyla ayıp ve zararlardan müteselsilen sorumlu olduğu, davalı … şirketinin zamanaşımı itirazında bulunduğu, diğer davalılar yönünden ise zarar ve sorumluların öğrenildiği tespit tarihinden itibaren dava tarihine kadar zamanaşımı süresi dolmamış olduğu, yine zararın meydana geldiği yerde de dava açılabileceği, davacı tarafça Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin … D.iş sayılı tespit dosyasında yapılan tespit ve yapılan deneyler sonucu alınan bilirkişi raporu, davacı tarafça … laboratuvarında yaptırılan kontroller ve bizzat davalı teknik elemanının davacının işletmesine gelerek aldığı numune sonucu hazırladığı raporlardan davacının satın aldığı torfun ph değerinin ideal üretim ölçüsünde ve ambalajında gösterilen değerlerde olmadığı, yine bizzat İl Tarım Müdürlüğü teknik personelin kontrolünde yapılan imha ve tutulan tutanaklardan ve tespit dosyasına sunulan bilirkişi raporundan yine dosyada mevcut fotoğrafları inceleyen bilirkişi raporundan davacı tarafça üretilen fidelerin bir kısmında gelişim bozukluğu ve arızası bulunduğu, davacı tarafça yaptırılan tespit ve zarar konusunda birbirini teyit eden bilirkişi raporlarından fidelerdeki gelişim bozukluğunun pH değerinin düşüklüğüne bağlı olduğu, başkaca herhangi bir etken veya davacı kusurunun tespit edilemediği, torftaki ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu, davacı tarafça muayene ve ihbar yükümlülüklerine uyulduğu, davalıların üretici, satıcı ve üretici benzeri sıfatı ile ayıp nedeniyle davacının uğradığı zararlardan sorumlu oldukları, ayıplı torf nedeniyle davacı tarafça toplam 4.075.443,00.-TL tutarında fidenin imha edilmiş olduğu, bu zararın son imha tarihi olan 27/09/2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken müteselsilen alınarak davacıya verilmesi gerektiği, her ne kadar davacı tarafça iade edilen fideler, bedelsiz verilen fideler ve üretim kaybı nedeniyle zarara uğradıkları da iddia edilmiş ise de, bu konuda fidelerin zarara uğradığı ve bu nedenle üretim kaybı doğduğu konusunda herhangi bir tespit bulunmadığı gibi zarar da ispat edilemediği gerekçeleriyle, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiş, manevi tazminat talebi yönünden ise, davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırı olmadığı gibi itibar kaybına uğradığı konusunda herhangi bir delil ve ispat bulunmadığından manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Karar aleyhine davacı vekili, davalı … vekili ve … vekili istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesinin üreticilerin iade ettiği, müvekkilinin de bedelsiz olarak verdiği ve üretim kaybı olan fidelerden sorumlu olmadığı ve bu zarar kalemlerinin de ispatlanamadığı gerekçesinin 25/12/2017 tarihli rapora aykırı olduğunu, müvekkilinin geç teslim edilen ürünler sebebiyle, bedelsiz verilen aşılı ve normal fideler sebebiyle ve üretim kaybı sebebiyle zarara uğradığını, dosyadaki dört raporda bu zararların tespit edildiğini, zarar kalemlerinin belgeli olduğunu, Antalya İl Tarım Müdürlüğünün arşivindeki belgelere göre 2010 yılı sezonunda zarara uğrayan torfa 53.088.021 adet tohum atıldığını, faaliyet sonucu toplam 40.966.056 adet elde edildiğini, elde edilemeyen fide miktarının 12.121.971 adet olduğunu, bu fide miktarına çiftçilere verilen 1.483.056 adet aşılı ve 2.832.624 düz olmak üzere toplam 4.315.680 adet imha edilen fide adedinin de eklendiğinde toplam ürün kaybının sezon itibariyle 16.437.651 adet olduğunu, çiftçilere 230.872 adet aşılı, 43.791 adet olmak üzere toplam 274.603 adet fidenin bedelsiz satıldığının tespit raporuyla hesaplandığını, gerçekte bedelsiz dağıtılan fide miktarının bu rakamın çok üzerinde olduğunu, üreticiden kesilen faturalarda fide bedellerinin 0 olduğunu, yani müvekkilinin davalıların kusuru nedeniyle üreticilerin zararını karşılamak için bedelsiz olarak fide vermek zorunda kaldığını, meydana gelen olaylar nedeniyle müvekkilinin çok ciddi itibar ve prestij kaybına uğradığını, çok ciddi finansal sorunlar yaşadığını, üreticiler arasında müvekkili şirketin ürünlerinin sürekli kötülendiğini, ortaya çıkan ticari ve manevi etkilerin halen düzeltilemediğini, manevi tazminat talebinin kabulü gerekirken reddinin hukuka aykırı olduğunu, iade edilen, bedelsiz verilen fideler ve üretim kayıplarına ilişkin 2.013.900,00 TL maddi tazminat ile 200.000,00 TL manevi tazminat taleplerinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesince müvekkilinin üretici benzeri sıfatıyla zarardan sorumlu olduğuna hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin üretici ve satıcı vasfına haiz olmadığını, bunun 25/12/2017 tarihli raporla da sabit olduğunu, üretici ve nihai kullanıcı arasındaki satıcı harici diğer aracıların zarardan sorumlu tutulamayacağını, davacı tarafın ayıp ihbarının süresinde olmadığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı tespit dosyasında alınan bilirkişi raporunun delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, tespitin yokluklarında yapıldığını, müvekkillerinin savunma hakkının ellerinden alındığını, dosya içerisindeki davacı lehine tespit ve değerlendirme içeren tüm bilirkişi raporlarının taraflı yorumlar ve varsayımlarla düzenlendiğini, tespit raporunun tekrarı niteliğinde olduklarını, imha edilen fidelerdeki iddia edilen gelişme bozukluğunun torfun pH değerinin düşüklüğüne bağlı olduğunu kanıtlayan tek bir delil bulunmadığını, bilirkişilerin tartıştıkları torfların iade edilmiş torflar olduğunu, davacının kullandığı torfların pH değerinin 6,3 olduğunun anlaşıldığını, gelişme bozukluğu gösteren fideler üzerinde inceleme ve analiz yaptırılmadığını, bu hususun Ege Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi öğretim görevlilerince hazırlanan raporda açıkça dile getirildiğini, iddia edilen gelişme bozukluğunun torftan kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespitinin mümkün olmadığını, bilirkişinin fotoğraflar üzerinde gözle inceleme yapmasının bilimsel olmadığını, sadece göz incelemesiyle gelişme bozukluğunun pH değerinden kaynaklanıp kaynaklanmayacağının tespit edilemeyeceğini, torfta mevcut iddia edilen ayıbın gizli ayıp olduğunun nitelendirilmesinin doğru olmadığını, davacıya atfı kabil kusur bulunmadığı yönündeki tespitlerin doğru olmadığını, davacının lehine olan raporlarda fidelerin sağlıklı olarak gelişmesi için gerekli diğer tüm koşulların eksiksiz biçimde sağlamlığının kabul edildiğini, davacı tarafın torfun saklanma koşullarına uygun hareket etmediğini, ayıplı olduğu iddia edilen torfların pH değerlerinin normal değerlerde olduğunun bizzat davacı tanığı …’ın beyanlarıyla sabit olduğunu, pH değerinin basit bir cihaz ile ölçülebileceğini, ayrıca katkı maddeleriyle dengelenebileceğini, milyonlarca fide üretimine geçmeden önce davacının pH değerini ölçmeden torfları doğru şekilde depolamadan iyileştirme için çaba göstermeden ve tek bir fideyi dahi analiz ettirmeden tüm fideleri imha ettirerek zararın artmasına sebebiyet verdiğini, davacı lehine düzenlenen raporlarda yapılan zarar hesaplamalarının denetime elverişli olmadığını, tespit bilirkişisi raporunun tekrarından ibaret olduğunu, hükme dayanak yapılan son bilirkişi raporunda önceki raporların tartışılmadığını, … Üniversitesi ve … Üniversitesi öğretim üyelerinin hazırladığı raporlarına dayanarak davanın reddinin gerektiğini, İlk Derece Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu, istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; davacının torfları davalılardan … A.Ş’den satın aldığını, … şirketinin torfları … şirketinden temin ettiğini, söz konusu torfların … şirketi tarafından aynı markayla üretildiğini, … şirketinin müvekkili şirketten torf tedarik ettiğini, davacının parti parti aldığı ve uygunsuz şartlarda beklettiği torfların büyük bir kısmını iddia edilen zarar öncesinde iade ettiğini, diğer kısmının ise çok yüksek sayıdaki fide üretiminde kullanıldığını, davacının gelişme bozukluğu nedeniyle tüm fideleri imha ettiğini iddia ettiğini, ancak gelişim bozukluğu nedeniyle fideler üzerinde inceleme ve analiz yaptırmadığını, zararın olası sebepleri ve illiyet bağının tespit imkanını davacı tarafın tümüyle ortadan kaldırdığını, torfların saklanma koşullarına uygun saklanmadığının tanık ifadeleriyle sabit olduğunu, piyasada 10,00 TL maliyetle kolaylıkla temin edilebilecek pH ölçer ile birkaç saniye içinde torfların pH değerinin tespitinin mümkün olduğunu, davacı tarafça böyle bir test yapılmadan milyonlarca fide üretimi gerçekleştirildiğini, tespit dosyasında fide üretiminde kullanılan torf adedinin oldukça az olduğunu, çok az sayıda örnek kullanıldığını, tespitin yokluklarında yaptırıldığını, savunma haklarının kısıtlandığını, yokluklarında yapılan tespitte pH değerinin uygun aralıkta olmadığının iddia edilerek tüm torfların uygun aralıktan olmayacağının varsayıldığını, bu varsayım üzerine kusur ve illiyet bağı ispat edilmeden üreticinin sorumluluğu kapsamında müvekkilinin zarardan sorumlu olduğu sonucuna varıldığını, İlk Derece Mahkemesi tarafından aldırılan bazı bilirkişi raporlarında fidedeki gelişim bozukluğunun pH değerine bağlı olup olmadığının belirlenemeyeceği hususunun tespit edildiğini, keşif sonucunda dahi torfların bazılarının pH değerinin uygun aralıkta olduğunun belirlendiğini, tespit dosyasının delil olarak kullanılmasının hukuken mümkün olmadığını, tespit dosyasını dayanak alarak hazırlanan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, davacının maddi tazminat talebinin hangi kalemlerini kapsadığının dava dilekçesinde ayrıntılı olarak belirtilmediğini, davacı tarafça imha edilen fidelerin tamamında … şirketine satılan torfların kullanıldığını, başka marka torfların kullanılmadığını, … şirketine satış zamanında uygun pH değerinde olmadığı, torfların tamamının uygun pH değerinde olmadığı, zararın yalnızca pH değerinin uygunsuzluğundan kaynaklandığı, başka etken bulunmadığı, davacının torfları uygun koşullarda depoladığı hususlarının ispat edilemediğini, zarar hesaplamasının afaki olduğunu, aleyhlerine alınan bilirkişi raporlarında savunma ve itirazlarının değerlendirilmediğini, davacı tarafın kendi kusurundan yararlanamayacağını, tanık …’nin bütün partilerde ve paletlerden numune alarak pH değerini ölçtürdüklerini, bu işi makine ile yaptıklarını ve değer uygun olmadığında ürünleri hiç göndermediklerini, gönderilen ambalaj içindeki torfun pH değerinin uzun süre bekletildiği taktirde ya da rutubete bağlı olarak artıp azalabileceği yönünde beyanda bulunduğunu, davacının kapalı bir depoda muhafaza etmesi gereken ürünleri doğrudan güneş ışığında muhafaza ettiğini, sigorta şirketi tarafından yapılan analizlerde davacıdan alınan örnekler ile üreticinin üretim tesisinden alınan örneklerin birbirini doğrulamadığının ifade edildiğini, bu hususun da torf ürününün kullanım aşamasında ek maddeler konularak torfun değişikliğe uğratıldığını gösterdiğini, davacı tarafın davalılardan aldığı torftan başka marka torf satın almadığını ifade ettiğini, ancak aksi yönde tanık ifadeleri olduğunu, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, İlk Derece Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR : Uyuşmazlık, davalı … şirketi tarafından üretilen, diğer davalı … şirketi tarafından Türkiye’ye getirilen ve aynı marka ile diğer davalı … tarafından davacıya satılan torfların ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise ayıpların açık ayıp ya da gizli ayıplı olup olmadığı, davacının ayıp nedeniyle zararlarının olup olmadığı, zararları var ise zarar miktarının ne olduğu, davalıların oluşan zarar miktarından sorumlu olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır.
DELİLLER :
1-Beyan dilekçeleri,
2-Antalya 4. Asliye Hukuk mahkemesinin … Değişik iş sayılı tespit dosyası,
3-Tanık anlatımları,
4-Bilirkişiler Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Dr. …’ın 09/12/2013 tarihli bilirkişi kurulu raporu,
5-Bilirkişiler Prof. Dr. …, Y. Doç. Dr. …, Y. Doç. Dr. … , Prof. Dr. … , SMMM bilirkişi …’in 18/09/2014 tarihli bilirkişi kurulu raporu,
6-Bilirkişiler Doç. Dr. … , Doç. Dr. …, hukukçu bilirkişi …, SMMM bilirkişi …, Ziraat Mühendisi bilirkişi …’in 25/12/2017 bilirkişi kurulu raporu,
7-Bilirkişiler Ziraat Mühendisi Prof. Dr. …, Ziraat Mühendisi Yard. Doç. …, Ziraat Mühendisi Doç. Dr. …, Mali Müşavir …, Hukukçu bilirkişi ……..’in 14/12/2015 tarihli bilirkişi heyeti raporu,
8-Bilirkişiler Prof. Dr. … , Prof. Dr. …, Prof. Dr. …, Doç. Dr. …’nın 06/04/2012 tarihli raporu,
9-Dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE : Dava, ayıplı mal satışı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın maddi tazminat yönünden kısmen kabulüne, manevi tazminat yönünden reddine karar verilmiştir.
Dairemizin … Esas … Karar sayılı 05/07/2019 tarihli ilamı ile; davacının 17/02/2010 ile 02/08/2010 tarihleri arasında 23 kez farklı tarihlerde toplam 11.735 adet 225 litrelik ambalajlar halinde 2.640.375 litre … marka torfu satın aldığı, alınan torflardan 6.814 adedinin kullanıldığı, Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin … D. İş Esas sayılı tespit dosyasında bilirkişi tarafından pH değeri düşüklüğünün fide yetiştirmesini imkan sağlamayarak davacının zarara uğradığı yönünde tespit yapıldığı,raporun hazırlanış tarihinin 01/11/2010 tarihi olduğu, bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere büyük çaplı üretim yapan davacı firmanın üretime geçmeden parti parti aldığı ürünleri kontrol ve analiz ettirmeksizin üretime devam etmesinin büyük bir hata olduğu, pH değerinin piyasada 10,00 TL’ye satılan çok basit bir cihazla tespit edilmesinin mümkün olduğu, bu nedenle pH düşüklüğünün adi bir muayene ile ortaya çıkabilecek ayıp niteliğinde olduğu, davacı TTK’nın 23. maddesindeki 8 günlük muayene süresine uymadığından ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı, ayrıca tacir alan davacının satım akdinden kaynaklı ayıba dayalı haklarını ileri sürebileceği kişi kendi akidi olduğu, davacının torfu aldığı yani ticari ilişkisi olan taraf, karara karşı istinaf başvurusunda bulunmayan davalı … olduğu, davalı üretici ve kendi markası ile ürünü pazarlayan şirket tarafından ürünle ilgili bir garanti de verilmediği gerekçeleriyle, davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin … Esas … Karar sayılı 30/06/2021 tarihli ilamı ile, “alınan bilirkişi raporları sonucu ayıbın açık ayıp olmadığı ve basit bir muayene ile anlaşılamayacağı, gizli ayıp niteliğinde olduğu tespit edildiğinden Bölge Adliye Mahkemesi’nin ayıbın açık ayıp olduğu yönündeki kabulü doğru değildir. Bu durumda davacı BK’nın 198/3. madde hükmü uyarınca maldaki gizli ayıbı öğrendiği tarihten itibaren derhal satıcıya ayıbı ihbar etmekle yükümlüdür.
Bölge Adliye Mahkemesince gerekçede ayıbın tespit raporunun hazırlanış tarihi olan 01.11.2010 tarihinde öğrenildiği kabul edilmiş ise de tespit raporu mahkemece davacıya tebliğ edilmediğinden davacının ayıbı bu tarihte öğrendiğinin kabulü doğru değildir. Kaldı ki davalıların uzmanı olan kişi tarafından ayıplı mal ile ilgili inceleme ve tahlil sonucu düzenlenen 11.08.2010 tarihli raporda ürünün ayıplı olduğu tespit edilmiş ve bu husus da davalıya bildirilmiş olduğundan artık ayıp ihbarının yasal sürede yapıldığının kabulü gerekir.
Bölge Adliye Mahkemesince ayıba dayalı hakların üretici ve kendi markası ile ürünü pazarlayan şirkete karşı ileri sürülemeyeceği, davalılar tarafından ürünle ilgili garanti de verilmediğinden bu davalıların sorumlu tutulamayacağı da belirtilmiştir.
Yargıtay HGK 27.11.1996 gün 1996/4-588 esas ve 1996/831 karar, 13.02.2002 gün 2002/4-114 esas ve 2002/84 karar, 15.04.2011 gün 2011/4-58 esas ve 2011/176 karar sayılı
kararlarında da belirtildiği üzere, üretici ile alıcı arasında bir sözleşme ilişkisi yoktur. Ancak öğretide ve uygulamada üretici ile zarar gören arasında böyle bir bağ olmasa bile üreticinin sözleşme dışı sorumlu tutulabileceği, Türk Hukukunda üreticinin sorumluluğuna ilişkin özel bir sorumluluk düzenlenmemişse de (Yasa koyucu bu konudaki yasa boşluğunu görerek 12.03.2021 tarihinde yürürlüğe giren 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ile üreticinin sorumluluğu hüküm altına alınmış ve bu konudaki yasa boşluğu giderilmiştir.) bu konuda Borçlar Kanunu’nun 41. (6098 sayılı TBK’nın 49. ) maddesinin 1. fıkrasındaki hükmün uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bu madde hükmü uyarınca kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Üreticinin buradaki sorumluluğu kusur sorumluluğudur. Üretici bulunduğu faaliyet gereği hukuk düzenince gerekli olan ve kendisinden beklenebilen tüm özeni göstermesi, önleyici tedbirler alması gerekir.
Üreticinin sorumlu tutulabilmesi için taraflar arasında akdi ilişki bulunması da zorunlu değildir. Üretici BK’nun 41. madde hükmü uyarınca meydana gelen haksız fiilden sorumludur. Ürün ile üretici (Üreticinin fiili ile üründeki ayıp nedeniyle meydana gelen zarar.) arasında uygun illiyet bağı bulunduğu takdirde üretici meydana gelen zararı tazminle yükümlüdür.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 16.04.2015 gün, 2014/8733 esas ve 2015/5518 karar, 16.03.2011 gün 2010/9917 esas ve 2011/3356 karar, 11.10.2016 gün 2016/4075 esas ve 2016/13270 karar, 11. Hukuk Dairesi’nin 05.03.2014 gün 2014/1814 esas ve 2014/2165 karar, 23.10.2014 gün 2013/14654 esas ve 2014/16363 karar, 4 Hukuk Dairesi’nin 11.04.2000 gün, 2000/517 esas ve 2000/3348 karar, 27.03.1995 gün 6256 esas 2596 karar sayılı kararlarında da üreticinin ayıplı maldan dolayı meydana gelen zarardan sorumlu olduğu belirtilmiştir.
Tüm bu açıklanan nedenlerle davalı …. firmasının üretici firma olması, diğer davalı …’nin ise ürünü yurtdışından üretici …firmasından alarak ürünün bulunduğu ambalajlara kendi ismini yazarak analiz raporlarını sunmak suretiyle ürünün tasarımını ve imalatını yaptırıp kendi isim ve ticari markası ile piyasaya arz etmesi nedeniyle üretici sıfatı ile meydana gelen zararlardan müteselsilen sorumlu oldukları gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken dosya kapsamındaki delillerin ve tarafların hukuki durum ve sorumluluklarının yanılgılı değerlendirilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir” gerekçeleriyle, Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmadan sonra yapılan yargılamada, oyçokluğu ile usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmuştur.
Tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde, tespit raporu mahkemece davacıya tebliğ edilmediği gibi davalıların uzmanı olan kişi tarafından ayıplı mal ile ilgili inceleme ve tahlil sonucu düzenlenen 11.08.2010 tarihli raporda ürünün ayıplı olduğu tespit edildiğinden bu husus da davalıya bildirilmiş olduğundan ayıp ihbarının yasal sürede yapıldığı, davalı … firmasının üretici firma olması, diğer davalı …’nin ise ürünü yurtdışından üretici …. firmasından alarak ürünün bulunduğu ambalajlara kendi ismini yazarak analiz raporlarını sunmak suretiyle ürünün tasarımını ve imalatını yaptırıp kendi isim ve ticari markası ile piyasaya arz etmesi nedeniyle üretici sıfatı ile meydana gelen zararlardan müteselsilen sorumlu oldukları anlaşılmış, açıklanan gerekçelerle, davacı ve davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
Sonuç olarak, davacı vekili ve davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine, İlk Derece Mahkemesi kararı Dairemizin daha önceki kararı ile kaldırıldığından aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı … vekili ve davalı … vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurularının ESASTAN REDDİNE,
3-Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/04/2018 tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararı dairemizin daha önceki kararı ile kaldırıldığından;
A-Maddi tazminat davası yönünden;
a-Davanın KISMEN KABULÜ ile 4.075.443,00.-TL tazminatın davalı … AŞ dava tarihinden itibaren, davalılar … ve … 27.09.2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizinden sorumlu olmak üzere davalılardan müştereken müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE;
Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE;
b-Alınması gerekli 278.393,51.-TL harçtan, peşin olarak alınan 93.396,75.-TL harcın mahsubu ile kalan 184.996,76.-TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen ALINMASINA,
c-Davacı tarafından yatırılan 93.396,75 TL peşin harç ile 18,40 TL başvurma harcı toplamı 93.415,15 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
d-Davacı tarafça yapılan tebligat gideri 298,00.-TL, müzekkere gideri 64,00.-TL, bilirkişi ücreti 15.400,00.-TL, talimat gideri 1.513,50.-TL, tanık gideri 60,00.-TL olmak üzere toplam 17.335,50.-TL yargılama giderlerinin davada kabul ve reddedilen miktar dikkate alınarak hesaplanan 11.233,26.-TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, fazlasının davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
e-Davalı … tarafından yapılan 50,00.-TL talimat masrafı ve 2.800,00.-TL bilirkişi ücretinin davada kabul ve reddedilen miktar dikkate alınarak hesaplanan 942,55.-TL’nin davacıdan alınarak davalı … şirketine VERİLMESİNE,
f-Davalı … tarafından yapılan 50,00.-TL talimat masrafı ve 2.800,00.-TL bilirkişi ücretinin davada kabul ve reddedilen miktar dikkate alınarak hesaplanan 942,55.-TL’nin davacıdan alınarak davalı …
şirketine VERİLMESİNE,
g-Davacı tarafça yatırılan gider avansından arta kalanının karar kesinleştiğinde talebi halinde davacıya İADE EDİLMESİNE,
h-Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca davada kabul edilen miktar dikkate alınarak hesap edilen 129.379,43 TL vekâlet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa VERİLMESİNE,
ı-Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca davada reddedilen miktar dikkate alınarak hesap edilen 103.675,20 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,
B-Manevi tazminat davası yönünden
a-Davanın REDDİNE;
b-Davacının manevi tazminat talebi reddedildiğinden 492 Sayılı Harçlar kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 22.450,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
e-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 22.450,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
f-Davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince davacıya iadesine,
g-Davalı … tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince bu davalıya iadesine,
h-Davalı … tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince bu davalıya iadesine,
4-Davacının istinaf incelemesi yönünden;
a-Davacının istinaf başvurusu reddedildiğinden 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL istinaf karar harcından peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
b-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
c-Davacı tarafından yatırılan istinaf gider avansından kullanılmayan kısmının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince davacıya iadesine,
d-Dairemiz kararının Yargıtayca bozulması üzerine 6100 Sayılı HMK’nın 373/4. maddesi gereği duruşma açıldığından davacı lehine vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
e-Temyiz başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan 218,50 TL temyiz kanun yoluna başvurma harcı, 31,50 TL tebligat gideri, 90,40 TL posta gideri olmak üzere toplam 340,40 TL temyiz yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı …’nin istinaf incelemesi yönünden;
a-Davalı …’nin istinaf başvurusu reddedildiğinden 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 278.393,51 TL harçtan peşin alınan 69.598,38 TL harcın mahsubu ile bakiye 208.795,13 TL harcın bu davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
b-Davalının istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
c-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince davalıya iadesine,
d-Dairemiz kararının Yargıtayca bozulması üzerine 6100 Sayılı HMK’nın 373/4. maddesi gereği duruşma açıldığından davalı lehine vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı …’nin istinaf incelemesi yönünden;
a-Davalı …’nin istinaf başvurusu reddedildiğinden 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 278.393,51 TL harçtan peşin alınan 69.598,38 TL harcın mahsubu ile bakiye 208.795,13 TL harcın bu davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
b-Davalının istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
c-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince davalıya iadesine,
d-Dairemiz kararının Yargıtayca bozulması üzerine 6100 Sayılı HMK’nın 373/4. maddesi gereği duruşma açıldığından davalı lehine vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
7-Kararın Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 Sayılı HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşmalı olarak oy çokluğuyla ile HMK’nın 361/1. maddesi gereğince Dairemiz kararının tebliğinden itibaren İKİ HAFTALIK süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere karar verildi 26/10/2021

AZLIK OYU

Davanın tarafları tacir olup, davacının dayandığı sözleşme satım akdidir. Davacı …’ den satın aldığı malın ayıplı olduğunu iddia ederek tazminat talep etmektedir.
Yargıtay İlamı muhalefet şerhinde de belirtildiği gibi, satıcının ayıba karşı tekeffülü düzenleyen TBK hükümlerine göre alıcıya karşı satıcının sorumluluğu bulunmaktadır. Davacının diğer davalılarla satış ilişkisi bulunmamaktadır. Davacının diğer davalılara ayıba karşı tekeffül hükümlerine dayanarak talepte bulunması mümkün değildir.
Borçlar Kanununun satım akdi hükümlerine göre sorumlu olmayacak üretici veya tedarikçi firmalar ancak garanti vermeleri halinde ayıba karşı sorumlu olacakları izahtan varestedir. Somut vakıada davalıların garanti verdiklerine ilişkin bir iddia ve belge de bulunmamaktadır.
Haksız fiil hükümlerinin davaya konu olayda uygulanmasını gerektirir koşullarda oluşmadığından davacının satıcı dışındaki davalılara haksız fiil hükümlerine dayanarak talepte bulunması da mümkün değildir. Somut olaydaki torfun ambalaj üzerinde yazan evsafa uygun olmaması, tipik bir ayıplı ürün satış hali olup, olayda haksız fiil hükümlerinin uygulanması mümkün olmadığından yalnızca akdi ilişkinin tarafları açısından sonuç doğurur.
Öte yandan ürünün açık veya gizli ayıplı olduğu hususu da tartışılması gereken bir husustur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun TTK’nın 23/1-c maddesi uyarınca” Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.” Olayımızda malın ayıplı olduğu teslim sırasında belle değilse de, davacının malla ilgili ayıp iddiası yapılacak basit bir tetkikle belirlenebilecek niteliktedir. Bu nedenle kullanımla ortaya çıkan bir gizli ayıptan bahsetmekte mümkün olmadığından, tacir olan davacının muayene yükümlülüğü ortadan kalkmamıştır. Davacının malın tesliminden sonra 8 gün içinde muayene yaptığına ve süresinde ihbar külfetini yerine getirdiğine dair bir iddiası olmadığına göre, davalılardan tazminat talep hakkını kaybettiği ortadadır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle ,çoğunluğa katılmıyorum.