Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1672 E. 2021/1443 K. 10.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANTALYA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 20/09/2019
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
YEREL MAHKEME KARARI: Dava şartı yokluğundan reddine

Taraflar arasındaki İtirazın İptali davasının yargılaması sonucunda verilen kararın süresi içinde davacı vekilince istinaf edilmiş olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı … arasında Genişletilmiş Artı Kasko Sigorta Poliçesi Sözleşmesi imzalandığını, davalıya ait … plakalı araç, müvekkil şirket tarafından kasko poliçesi ile 17.07.2018 tarihinde … poliçe numarası ile sigorta edildiğini, davalı tarafından ödenmesi gereken prim bedeli olan 6.438,02TL’nin müvekkil şirkete ödenmediğini, davalının prim borcunu yerine getirmemesinden dolayı davalıya Antalya 11. Noterliği’nden 17/08/2018 tarih, … yevmiye nolu ihtarname keşide edildiğini, keşide edilen ihtarnameye rağmen davalı tarafından hiçbir ödeme yapılmadığını, ihtarnamenin sonuçsuz kalması üzerine davalı aleyhine Antalya 16. İcra Müdürlüğü …Esas sayılı dosyasından ilamsız takip başlatıldığını, davalıya gönderilen ödeme emri 08/10/2018 tarihinde davalıya tebliğ edilmiş, davalı tarafından borca, faize ve borcun fer’ilerine itiraz edildiğini, davalının itirazı sonucu 16/10/2018 tarihli kararla İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiğini, takibin durdurulmasının üzerine arabulucu müessesine başvurulduğunu ancak sonuç alınamadığını, ödeme emrinin davalıya 08/10/2018 tarihinde tebliğ edilmesine karşın davalı tarafından itirazın 16/10/2018 tarihinde yapıldığını, itiraz süresinde yapılmadığını, davalı ile müvekkili şirket arasında sigorta poliçesi sözleşmesinden kaynaklanan bır borç ilişkisi bulunduğunu, davalıya 17/08/2018 tarihli ihtarname keşide edildiğini, davalının borcu muaccel hale geldiğini, davalının itirazının hukuka aykırı olduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, sigorta poliçesi sözleşmesinden kaynaklanan bir borç ilişkisi bulunduğu iddiasıyla açılan işbu itirazın iptali davasında yetkili mahkeme HMK’nın 6.maddesi gereği davalının ikametgah mahkemesi olan Afyonkarahisar Mahkemeleri olduğunu, yapılan icra takibi bakımından da Antalya İcra Müdürlüğü’nün yetkisiz olduğunu, davalı ile arabuluculuk görüşmesi yapılmaksızın arabuluculuk aşaması sonlandırıldığını, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davalıya ait olan aracın “ticari araç” olmasına ve ilk başta bu şekilde poliçe düzenlenmesine rağmen, davacının davalının bilgisi ve istemi olmaksızın poliçenin “hususi” olarak değiştirildiğini, 13/07/2018 tarihinde davalının aracının trafik kazasına karışması ve mali değer kaybı ve aylık kazanç kaybı nedeni ile talepte bulunup talebin kabul görmemesi üzerine bu durumun ortaya çıktığını, davacı hakkında Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu, usulüne uygun poliçe düzenlenmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacı sigorta prim alacağının tahsili alacağına amacıyla ilamsız takiplere mahsus icra takibi yaptığı, borçlunun itirazı üzerine itirazın iptali istemi ile dava açtığı, dava, ticari işten kaynaklı itirazın iptali davası olduğu, itirazın iptali davası niteliği gereği eda hükmünü de içeren özel nitelikli tespit davası niteliğinde olması sebebiyle dava sonunda para alacağının ödenmesine de hükmedileceği, davanın 26/02/2019 tarihinde açıldığı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 5/A maddesi gereği arabulucuya başvurulmasının dava şartlarından olduğu anlaşıldığı, davacı taraf, arabuluculuğa başvuru yapıldığını belirtip, başvuru numarasını bildirerek eldeki davayı açtığı, ne var ki arabuluculuğa salt başvurmak dava şartının yerine getirilmesi için yeterli olmayıp, sürecin tamamlanması da gerektiği, davacı taraf arabulucuya 06/02/2019 tarihinde başvurmuş, son tutanak ise 25/02/2019 tarihinde tutulmuş, son tutanakta karşı taraf (davalıya) ise bildirim yapılamadığı belirtildiği, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 4. maddesinde arabuluculuk faaliyetinde gizlilik, 5.maddesinde beyan veya belgelerin kullanılamaması düzenlendiği, gerek ödeme emrindeki adres, gerek arabuluculuktaki adres, gerekse bu dava dosyasına bildirilen adres “… Merkez/AFYONKARAHİSAR” olup bu adres aynı zamanda davalının mernis adresi olduğu, icra dosyasında ve mahkeme dosyasında bu adrese tebligat yapıldığı, arabulucu tarafından mernis adresine gerekirse 7201 sayılı Tebligat Kanunun 21. maddesindeki düzenleme ile birlikte değerlendirildiğinde mernis adrese olan bir kişiye tebligat yapılmaması düşünülmeyeceği, davalıya tebligat/bildirim yapılmaksızın son tutanağın düzenlenmiş olması, arabuluculuk sürecin tamamlanması ve dolasıyla dava şartının yerine getirilmemesi sonucu doğurduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/2 ve 115/2 maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; arabuluculuk yönetimini yöneten müvekkili olmadığı gibi bu sürecin doğru yada yanlış yönetilmesinin sorumlusununda müvekkilinin olamayacağını, İlk Derece Mahkemesinin müvekkilini arabuluculuk ücretinden sorumlu tutarak bir kez daha cezalandırılmaya gidildiğini, oysa müvekkilinin hatalı yönetimden süreci yöneten kili olmadığını, kaldı ki arabuluculuk faaliyetinde tebligat kanunu hükümlerinin uygulanamayacağını, buna yönelik herhangi bir hüküm bulunmadığını, her türlü iletişim vasıtasının kullanılabileceğini, ulaşılmamışsa hangi yollarını denediğini son tutanağa yazılacağını, bu nedenle verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
06/12/2018 tarihli, 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ya eklenen 5/A maddesi uyarınca, “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’ nun 18/A maddesi ” İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Arabuluculuk kanunun 8/1.maddesi ve arabuluculuk yönetmeliğinin 10/1.maddesi; “Arabulucu, tarafların her biri ile ayrı ayrı veya birlikte görüşebilir ve iletişim kurabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olayda, davacı vekilinin arabuluculuğa başvurduğu, 15/02/2019 tarihli ilk oturum tutanağında davalı tarafa yazılı bildirim yapılamadığı, diğer iletişim yolları ile de ulaşmanın mümkün olmadığının belirtildiği, davalıya ulaşma ihtimaline binaen 25/02/2019 tarihinde ikinci bir toplantı yapılmasına karar verildiği, 25/02/2019 tarihli son oturum tutanağında davacı vekilinin katıldığı, davalı tarafa ise yazılı bildirim yapılması ve telefon ile ulaşılmasının mümkün olmadığının belirtildiği ve bunun üzerine görüşme yapılmadan anlaşamama tutanağı düzenlendiği görülmüştür. Hukuk uyuşmazlıklarında dava şartı olarak yürürlüğe sokulan arabuluculuk göstermelik bir işlem niteliğinde olmayıp uyuşmazlık taraflarına her türlü iletişim yolu ile ulaşıldıktan sonra tarafların anlaşamaması üzerine açılan davada bu anlaşamamaya ilişkin son oturum tutanağı tarafların iradelerinin yansıtıldığı belge niteliğindedir. Davalı tarafa icra dosyasında ve İlk Derece Mahkemesi dosyası kapsamında mernis adresine tebligat yapılmasına rağmen arabuluculuk aşamasında bu adrese usulüne uygun olarak tebligat yapılmaması arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği anlamı taşımaz, aksi düşüncenin kabulü arabuluculuğu taraflara ulaşmadan olumsuz neticelendirilen göstermelik bir işleme dönüştürür. Arabuluculuğa başvuran tarafın arabuluculuk sürecini de kontrol etmesi somut olayda olduğu gibi davalı tarafa ulaşılamama durumunda mernis adresine usulüne uygun olarak tebligat çıkartılmasını yada diğer iletişim yolları ile ulaşılmasını sağlamak için gerekli özen ve çabayı göstermesi gereklidir.
Hal böyle olunca İlk Derece Mahkemesince davalı tarafın mernis adresine usulüne uygun tebligat çıkartılmadan neticelendirilen arabuluculuk sürecinin tamamlanmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktuı harç alındığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-6100 Sayılı HMK’nun 333. maddesi gereğince davacı tarafından peşin yatırılan ve harcanmayan istinaf gider avansının İlk Derece Mahkemesince davacıya iadesine,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle, 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince dava değerinin karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 78.630,00 TL’nin altında kalması nedeniyle kesin olarak karar verildi. 10/09/2021