Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1392 E. 2021/1531 K. 21.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 14/02/2019
DAVANIN KONUSU : Alacak

İlk Derece Mahkemesinin dava dosyası istinaf yasa yolu incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmiş olmakla, istinaf incelemesi HMK’nın 356. vd. maddelerince duruşmalı olarak yapılan açık yargılama sonucunda dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili;
Müvekkilinin dava dışı …’nden ilama dayalı alacağının bulunduğunu, şirket hakkında Antalya 3. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, ancak şirketin haczedilebilir malının bulunmadığını, hacizlerin sonuçsuz kaldığını, davalıların şirketin vergi kayıtlarına matrahsız beyanda bulunarak şirketin ticari faaliyetini fiilen sonlandırdıklarını, şirketin yüklenicisi olduğu çok sayıda inşaat olmasına rağmen mal varlığının bulunmadığını, şirketin kat karşılığı sözleşmeleri ile edindiği taşınmazların satıldığının tespit edildiğini, şirket ortaklarının sorumlu olmamasının hakkaniyete uygun olmadığını, ortakların borçtan kurtulmak amacıyla yaptığı işlemlerin hukuken korunamayacağını, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, davalıların davacı alacağından müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili;
Şirketin 2017 yılı itibari ile davacı alacağı dışında borcunun kalmadığını, davacı alacağının da ödeneceğini, şirketin faal olduğunu, ancak satışını yaptığı dairelerin parasını tahsile çalıştıklarını, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulama olanağının bulunmadığını, limited şirketin üçüncü kişilere olan borcu nedeniyle ortakların mal varlığına gidilemeyeceğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi tarafından; dosya kapsamı ve borçlu şirketin ticari defterlerinin incelenmesi sonucu alınan bilirkişi raporuna göre, şirketin taşınmaz satışlarından elde ettiği gelir ile borçlarının ödendiği, bu gelirin 82.621,30 TL’lik kısmının dava tarihi itibari ile şirketin banka hesaplarında kayıtlı olduğu, bu paranın 02.01.2017 tarihinde davalı şirket ortağına ödenerek ortağın şirketten olan alacağından mahsup edildiği, buna rağmen ortağın halen şirketten alacaklı olduğu, şirketin 09.05.2013 tarihinden sonra iştigal konusu olan inşaat imalatı yapmadığı, gelirinin bulunmadığı, 2013 yılından sonra zarar ettiği, davacının bildirdiği delillere göre davalıların yetkilisi oldukları şirketin içinin usulsüz yöntemlerle boşaltılarak davacı alacağının ödenmesini engelledikleri, şirketin mal varlığını üzerlerine geçirdikleri yönünde delil elde edilemediği gerekçesi ile, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Dairemizin 21.02.2021 tarih … Esas … Karar sayılı ilamı ile, Davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun re’sen sebeple esastan kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmişken, kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/03/2021 tarih,….. Esas …… Karar sayılı ilamı ile özetle “Davacı vekilince, şirketin tüm faaliyetlerinin, şirketin iki ortağı olan davalıların kişisel mal varlıkları üzerinden sürdürüldüğü, şirket borçlu görünmekle birlikte aslında borcun davalılar üzerinde doğmuş bulunduğu ileri sürülerek, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması suretiyle iş kazası nedeniyle doğan borcun davalılara ait bir borç niteliğinde olduğunun tespit ve tahsili istemiyle davalılara husumet yöneltilmiş olup bu yöndeki istek bakımından davacının sıfatının bulunduğu kuşkusuz olduğu gibi istinaf başvurusunda da bu yönlere değinildiği açık olduğu, Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında verilen kararın gerekçesinde bu yönde bir değerlendirmeye değinilmiş ise de, davacı yanca bu yolda sunulan delillerin ne sebeple kabul olunmadığı yeterince gerekçelendirilmediği gibi anılan hukuki nedene dayalı olarak açılan dava kesimi bakımından da sonuç doğuracak şekilde dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp hüküm bu yönü itibariyle gerekçeyle de çeliştiği, bu durumda, Bölge Adliye Mahkemesince davacının bu iddiası üzerinde durulup sunulan delillerin değerlendirilmesi ve sonucuna göre açıklanan nedene dayalı dava kesimi bakımından esas yönünden bir hüküm kurulması gerektiği gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizce bozma ilamına uyma kararı verilmiştir.
Dava; davacının dava dışı şirketten ilama bağlı alacağına ilişkin icra takibinin sonuçsuz kaldığı, bu durumun davalıların şirketin içini boşaltmış olması ve şirketin kat karşılığı yaptığı taşınmazları devrettiği, şirkete ortak olanların da basiretsiz davranarak şirketi gayrifaal duruma getirmelerinden kaynaklandığı iddiası ile tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile davalıların davacı alacağından sorumlu tutulması istemine yöneliktir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi alacak haklarının nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Kural olarak borç ilişkinin dışında bir başka gerçek ya da tüzel kişiye karşı borç ilişkisinden doğan alacak hakkı ileri sürülemez. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişi ile ortakları arasında malvarlığı ile sorumluluk ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin amacı, hakkaniyet gerektirdiği zaman tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılmasının önlenmesidir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir.
Tüzel kişiliğin varlığı asıl olup borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemeyecektir. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir.
Uygulamada ve doktrinde tüzel kişi ile ortaklarının alanlarının ve malvarlığının birbirine karışması halinde, yetersiz sermaye durumunda, aynı şirketler topluluğu içinde yer alan kardeş şirketler arasında koşulların varlığı halinde ve çok istisnai hallerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir.
“Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” ana kuralın istisnası olarak ancak belirli ve sınırlı durumlarda “sakınılarak” uygulanması gereken bir yoldur.
Davacı, işçilik alacaklarına ilişkin kesinleşen mahkeme ilamına dayalı icra takibi yapmış, ancak davalı şirketin adresine haciz için gidildiğinde adresin kapalı olduğu, haczedilebilir mal bulunmadığına ilişkin tutanak düzenlendiği, takip dosyasında herhangi bir tahsilatın bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile, davacının iş mahkemesinde dava açtığı 12.10.2012 tarihinden sonra şirket adına kayıtlı 6 adet dairenin 364.851,49 TL + KDV ile satışının gerçekleştirildiği, elde edilen gelirin şirketin banka hesabına yatırılıp şirket giderlerinin ve borçlarının ödendiği, bu gelirin 80.621,30 TL’lik kısmının bu davanın açılış tarihi itibari ile şirketin banka hesabında halen kayıtlı iken, dava tarihinden sonra 02.01.2017 tarihinde 80.615,02 TL’lik kısmının davalı şirket ortağı …’a şirketten alacağına mahsuben ödendiği, şirket ortağının halen şirketten 3.885,37 TL alacağının bulunduğu, davalı şirketin 09.05.2013 tarihinden sonra faaliyet konusu olan inşaat imalatı yapmadığı ve bir gelirinin bulunmadığı, bu tarihten sonra izleyen yıllarda şirketin zarar ettiği tespit edilmiştir.
Bu durumda, davacının davalı ortakların kötüniyetle ve mal kaçırma gayesi ile şirketin mevcudunu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu, “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacının davasının reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-İlk Derece Mahkemesinin kararı daha önce Dairemizce kaldırıldığından;
a)Davacının davasının REDDİNE,
b)Alınması gerekli 59,30.-TL red harcının peşin alınan 2.988,82.-TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 2.929,52.-TL harcın davacıya İADESİNE,
c)Bu dava nedeniyle davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, davacı tarafından yatırılan gider avansı bakiyesinin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya İADESİNE,
d)Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (Madde 13) uyarınca hesaplanan 4.080,00.-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara VERİLMESİNE,
3-İstinaf incelemesi yönünden;
a-Davacının istinaf başvurusu kabul edildiğinden 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince peşin alınan 44,40 TL maktu istinaf karar harcının talebi halinde davacıya İADESİNE,
b-Davacı tarafından istinaf incelemesi için yapılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 36,50 TL tebligat masrafı, 330,00 TL bilirkişi masrafı, 48,50 TL posta masrafı, 267,80 TL temyiz yoluna başvurma harcı, 48,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 804,10 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
c-Dairemiz kararının Yargıtayca bozulması üzerine 6100 Sayılı HMK’nın 373/4. maddesi gereği duruşma açıldığından davacı ve davalı lehine vekalet ücreti verilmesine YER OLMADIĞINA,
d-Davacı tarafından yatırılan istinaf gider avansından kullanılmayan kısmının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince davacıya İADESİNE,
4-Kararın Dairemizce taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı 6100 Sayılı HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşmalı olarak oybirliği ile HMK’nın 361/1. maddesi gereğince Dairemiz kararının tebliğinden itibaren İKİ HAFTALIK süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.21/09/2021

….