Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/921 E. 2021/1497 K. 17.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 17/12/2019

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
YEREL MAHKEME KARARI : Davanın Reddi

Taraflar arasındaki Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yargılaması sonucunda verilen kararın süresi içinde davacı vekilince istinaf edilmiş olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekili, davalılardan …’ın temsilcisi olduğu …’den müvekkilinin alacağı nedeniyle diğer davalı …’ın temsilcisi olduğu …’nin keşidecisi olduğu 31.08.2015 keşide tarihli 9.909,40 TL bedelli çekin ciro edilerek müvekkiline verildiğini, çekin karşılıksız çıkması üzerine icra takibinin başlatıldığını, takip konusu alacağın tahsil edilemediğini, borçlu şirketlerin haczedilebilen mal ve alacağının bulunmadığını, her iki şirket hakkında iflas kararı verildiğini, müvekkili tarafından Antalya 15. İcra Müdürlüğünün … ve 16. İcra Müdürlüğünün … iflas sayılı dosyalarına başvurarak alacağın ayrı ayrı iflas masasına kaydettirildiğini, ayrıca iflas idaresine borçlu şirketlerin yetkilileri hakkında TTK’nın 556. Maddesi hükümlerine göre tazminat davası açılması talebinde bulunulmuş ise de, iflas idaresi tarafından bu başvuruya cevap verilmediğini ileri sürerek müvekkili şirketin uğradığı zararın davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili ile borçlu şirketler hakkında yürütülen iflas dosyalarına ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar davaya cevap vermemişler, duruşmalara da katılmamışlardır.
İlk Derece Mahkemesi tarafından, borçlu şirketlerin ticari defterlerin incelenmesine karar verilerek bilirkişi raporu alınmış, dosya kapsamına göre TTK’nın 555. Maddesine dayalı davacının alacaklı olduğu şirketin yöneticisi olan davalıların şirketi kötü yönetmeleri ve şirketin içinin boşaltıldığı iddiası ile açılan davada davalı şirketler hakkında iflas kararı verildiği, her iki şirket ile ilgili iflas masasının oluşturulduğu, davanın ileri sürülüş biçimine göre davacı alacaklı şirketin alacağı nedeniyle teslim edilen çekin karşılıksız çıkması nedeniyle davalının yöneticisi olduğu şirketlerin mal varlığında bir azalmanın söz konusu olmadığı, davacının alacaklısı olduğu şirketlerin doğrudan, davacı şirketin ise dolaylı zarara uğradığının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkilinin kesinleşen takibe konu alacağının ödenmediğini, borçlu şirketlerin iflasını davalı şirket yetkililerinin talep etmesi üzerine her iki şirket hakkında da iflas kararı verildiğini, mahkemece karara esas alınan bilirkişi raporunun iflastan önceki bilgisayar kayıtları üzerinden hazırlandığı, müvekkilinin alacaklısı olduğu çekin 2015 tarihli olduğu, borçlu şirketlerin yetkilileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için aranan iflas şartının gerçekleştiği, iflas idaresi tarafından sorumluluk davası açılmaması üzerine alacaklı sıfatı ile açılan davada dava şartlarının gerçekleştiği, müvekkilinin alacağının tahsil edilmediği sabit olduğu halde mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Dava, davacının kesinleşen takip nedeniyle alacaklı olduğu şirket yöneticileri hakkında açılan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanun’un 555. maddesi gereğince, şirket alacaklılarının şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açmaları imkanı mevcuttur. Buna karşın söz konusu davanın açılıp görülebilmesi için oluştuğu iddia olunan zararın doğrudan ya da dolaylı zarar niteliğinde olup olmadığının tespiti önem arz etmektedir. Bu kapsamda, şirket alacaklısı konumunda olan üçüncü şahısların sorumluluk davası yolu ile kendileri adına istemde bulunabilmelerinin koşulu, oluştuğu ileri sürülen zararın, doğrudan zarar niteliğinde olmasıdır. Şirket yöneticilerinin, şirketin almış olduğu borcu ya da başkaca edim yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla şirketi atıl kılarak acz içine düşürmeleri hali; üçüncü kişiler yönünden doğrudan zarar niteliğinde olup, bunun dışında kalan ve dolaylı zarar olarak nitelendirilebilecek hususlarda alacaklı konumundaki üçüncü şahısların, ancak yöneticilerin ödeyeceği tazminatın şirkete verilmesi yönünde istemde bulunmaları mümkündür.
Somut olayda, davacı taraf dava dışı şirketten alacağı nedeniyle yine dava dışı şirket tarafından keşide edilen çekin müvekkiline ciro edildiği, çeke dayalı takibin kesinleştiği, ancak kesinleşen alacağın dava dışı şirketler tarafından ödenmediği, davalıların eylemlerinin dava dışı şirketlerin içini boşaltmak suretiyle iflaslarına neden oldukları ve davacıyı zarara uğrattıklarını ileri sürmüştür.
Davacı vekili alacağı nedeniyle davalının yöneticisi olduğu şirket tarafından keşide edilip diğer davalının yöneticisi olduğu şirket tarafından ise müvekkiline ciro edilen çek bedelinin tahsil edilemediği, davalıların kötü yönetimi sonucunda iflaslarına karar verilmiş olması nedeniyle müvekkilinin alacağının tazminini talep etmektedir.
Bu haliyle eldeki davanın konusu, dava dışı şirket hakkında başlatılan icra takibinin semeresiz kalması sebebiyle davalıların borçlu şirketin içini boşaltmış oldukları olgusuna dayanmaktadır. Dosya kapsamı ve borçlu şirketlerin ticari defter ve belgelerinin incelenmesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile, davacı alacağının dayanağı çekin davacı şirkete teslim edildiği tarih itibari ile aktif varlıklarının borçlarını karşıladığı, davacı alacaklı şirketin dava dışı şirket ile ticari ilişki kapsamında düzenlenen çekin karşılıksız çıkması nedeniyle davalıların yöneticisi oldukları şirketlerin mal varlığında bir azalmadan söz edilemeyeceği, davalıların eylemlerinin yöneticisi oldukları şirketlerin davacıya olan borcunun ödenmemesi için şirketlerin acz haline düşürülmesi niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL istinaf karar harcının davacıdan TAHSİLİNE,
3-Davacının istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince davacıya İADESİNE,
5-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle, 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince dava değerinin karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 78.630,00 TL’nin altında kalması nedeniyle kesin olarak karar verildi.17/09/2021