Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/2238 E. 2022/1641 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANTALYA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 16/09/2020
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 10/11/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, davalı tarafından müvekkili aleyhine Antalya 10. İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına kayden 23/01/2019 tarihinde icra takibi başlatıldığını, takibe dayanak olarak 30/08/2016- 30/09/2016- 30/10/2016- 30/11/2016- 30/12/2016- 30/01/2017- 30/02/2017- 30/03/2017- 30/04/2017- 30/05/2017 ödeme tarihli, 1.000,00’er TL bedelli 10 adet bono olduğunu, yine davalı tarafından Antalya 4. İcra müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasına kayden icra takibi başlatıldığını, bu takipte 30/06/2017 ve 30/07/2017 ödeme tarihli iki adet 1.000,00 TL lik bonoya dayandığını, davalı tarafın icra takibinin bununla sınırlı kalmadığını, Antalya 11. İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına kayden ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile müvekkil aleyhine takip işlemi başlatıldığını, belirtilen takip dosya dayanağı bonolar nedeni ile 29/01/2018 tarihinde 4.000,00 TL, 05/06/2018 tarihinde 5.000,00 TL, 09/08/2018 tarihinde 5.000,00 TL olmak üzere toplam 14.000,00 TL ödeme yapıldığını, bu ödemenin davalını kendi el yazısı ve parafıyla kayıt altına aldığını, ödemelerin icra takip tarihi öncesinde olduğunu, yine müvekkil aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlatılan takibe ilişkin de davalı tarafa ödeme yapıldığını, şöyle ki, ekte sundukları 04/12/2008 tarihli satış sözleşmesi adı altında yapılan sözleşme içeriği dikkate alındığında aslında bir hizmet sözleşmesi olduğunu, sözleşmenin 6 ıncı maddesi gereği, satış tutarı kadar iş yapıldığında tapunun hemen devrinin yapılacağının kararlaştırıldığını, aynı sözleşmenin 7 inci maddesi gereği ihtiyaç duyulursa %80 hak edişten sonra geri kalan kısım ipoteklendirilmek üzere tapunun devrinin yapılabileceğinin kararlaştırıldığını, 30/09/2009 tarihinde tapunun davalı tarafından müvekkiline devredildiğini, aynı tarihte müvekkili tarafından …..’tan 37.000,00 TL tutarında konut kredisi çekilerek yine davalı tarafa teslim edildiğini ancak 19/10/2009 tarihinde müvekkilin üzerinde yer alan tapu kaydına davalı tarafından ipotek konulduğunu, 30/09/2009 tarihinde müvekkiline tapu devri gerçekleşmişse sözleşmenin 6 ıncı maddesi gereği müvekkilinin satış tutarı kadar (70.000,00 TL) iş yapmış, tapu devrine kazanmış demek olduğunu, sözleşmenin 7 inci maddesi gereği müvekkil %80 hak edişten sonra tapu devrini aldıysa satış tutarının %80 ninin 56.000,00 TL olduğunu, müvekkil tarafından kullanılan konut kredisi ile birlikte düşünüldüğünde 93.000,00 TL yaptığını, müvekkilin elden ödediği 14.000,00 TL tutarındaki kambiyo senetleri de düşünüldüğünde müvekkil tarafından davalıya yapılan ödemelerin 107.000,00 TL yaptığını, bu durumda müvekkilin davalıya borcu değil, alacağı olduğunun anlaşıldığını, müvekkilinin he ne kadar ödemeleri yaparken elden aldığı ödeme kağıtlarında ne tür bir borca istinaden aldığı yazılmamışsa da davalı iş verenin, davacının bilgisizliğinden ve tecrübesizliğinden yararlanmak, irade sakatlığından yararlanmak suretiyle eline bir kağıt vermek suretiyle gönderdiğini, zira aralarındaki işçi işveren ilişkisi ve satış sözleşmesi adı altında yapılan hem satış hem hizmet sözleşmesi şartlarını içeren sözleşmenin buna karine olduğunu düşündüklerini beyan ederek, söz konusu icra takiplerinden ötürü borçlu olmadıklarının tespitini talep etmiştir.
Davalı vekili, hak düşürücü sürenin geçtiğini, zamanaşımı def-inde bulunduklarını, davayı kabul etmediklerini, davacının, dilekçesinde belirtmiş olduğu 29/01/2018, 05/06/2018, 09/08/2018 tarihli belgelerin takip konusu olan üç adet icra dosyası ile ilgisinin olmadığını, bunun, iş bu begleler incelendiğinde de görüleceğini, davacı ile davalı arasında yıllardır süren iş ilişkisinin mevcut olduğunu, bu ödemelerin de taraflar arasındaki diğer para ilişkileri ile ilgili olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da yer aldığı üzere, bono için yapılan ödemelerin geçerli olması için açıkça bonoyu tarif edecek şekilde düzenlenmesinin gerektiğini, davacının tanık dinletme talebini abul etmediklerini, sözleşmeden doğan talebin de zamanaşımına uğradığını, davacı tarafın ne 56.000,00 TL lik iş yapmasının ne de 37.000,00 TL lik kullandığı krediyi müvekkiline vermesinin söz konusu olmadığını, irade sakatlığı koşullarının da mevcut olmadığını beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının Antalya 11. İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına ilişkin talebi yönünden açılan davanın iş bu dava dosyasından tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiğini, davacının, Antalya 10. İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile Antalya 4. İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki takipler bakımından davasını senetle ispat edemediğinden davanın reddine, İİK 72. maddesinin 4. Fıkrası uyarınca davacı aleyhine 3.041,83 TL tazminata hükmedilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; icra takibine ve davaya konu bonoların 1.000,00.-TL bedelli olduğunu, her bir bono bedelinin senetle ispat sınırının altında kalması nedeniyle tanık dinletilmesinin mümkün olduğunu, bonoların düzenleme tarihinin 30/05/2016 olduğunu, düzenleme tarihinden itibaren 3 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, zamnaşımına uğramış bononun yazılı delil başlangıcı niteliğini taşıması nedeniyle tanık dinletilmesinin mümkün olduğunu, tanıklarını davalı işveren ile davacı işçi arasındaki iş ilişkisine ve aralarındaki diyaloglara ilişkin dinletme istediklerini, tanıkların dinlenmesi halinde davalının senet bedellerini müvekkilinin maaşından kesmek suretiyle tahsil ettiğinin ortaya çıkacağının anlaşılacağını, ayrıca senet bedellerinin dosyaya sunulan makbuzlarla ödendiğini, borcun müvekkilinin maaşından kesilmesi ve elden ödenmesine rağmen icra takibine girişilmesinin aşırı yararlanma kapsamında kaldığını, bu halde HMK m. 203/1-ç maddesi uyarınca tanık dinletilmesinin mümkün olduğunu, müvekkilinin bono bedellerini ödediğinde davalının, müvekkilinin bilgisizliğinden yararlanarak onu hataya düşürmek maksadıyla hileyle bonoların yanında olmadığını söylediğini, bonoları iade etmek yerine dosyaya sunulan ödeme makbuzlarını verdiğini, bu halde de HMK m. 203/1-ç maddesi uyarınca tanık dinletilmesinin mümkün olduğunu, davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen aleyhlerine vekalet ücreti ve tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.
Dava, menfi tespit talebine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Antalya 10. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasının takip tarihinin 23/01/2019, takibe konu 10 adet 1.000,00.-TL bedelli bonoların düzenleme tarihinin 30/05/2016, ilk vade tarihinin 30/08/2016, son vade tarihinin ise 30/05/2017, Antalya 4. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasının takip tarihinin 07/05/2019, takibe konu 2 adet 1.000,00.-TL bedelli bonoların düzenleme tarihinin 30/05/2016, vade tarihlerinin 30/06/2017 ve 30/07/2017 olduğu, vade tarihi ile takip tarihi arasında 3 yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği, dolayısıyla bonoların zamanaşımına uğramadığı anlaşılmıştır.
Davacı vekili, müvekkilinin bono bedellerini ödediğinde davalının, müvekkilinin bilgisizliğinden yararlanarak onu hataya düşürmek maksadıyla hileyle bonoların yanında olmadığını söylediğini, bonoları iade etmek yerine dosyaya sunulan ödeme makbuzlarını verdiğini, ayrıca borcun müvekkilinin maaşından kesilmesi ve elden ödenmesine rağmen icra takibine girişilmesinin aşırı yararlanma kapsamında kaldığını, HMK m. 203/1-ç maddesi uyarınca tanık dinletilmesinin mümkün olduğunu istinaf sebepleri arasında ileri sürmüş ise de, TBK. aşırı yararlanmayı bir irade bozukluğu olarak öngörmemiştir. Bu nedenle, aşırı yararlanma irade bozukluğu sebepleri arasında değil, sözleşmenin kurulması ile ilgili hükümler arasında düzenlenmiştir. Buna göre, aşırı yararlanma da sözleşmenin kurucu unsurları ile ilgili bir kurumdur. (Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 24. Bası, 2020, sh 290). İleri sürülen iddiaların sözleşmenin kurulması aşamasına ilişkin olmaması nedeniyle TBK. 28. Maddesinde düzenlenen asırı yararlanma kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Yine belirtilen hususlar irade bozukluğu olarak da değerlendirilemez.
6100 Sayılı HMK m. 201/1 maddesinde “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” hükmü düzenlenmiştir.
Buna göre, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetine ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, ispat sınırından az bir miktara ait olsa bile, tanıkla ispat olunamaz. Kural olarak, senet ile ispat edilebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 4. Baskı, 2020, sh 283).
Kambiyo senedine dayalı borcun ödendiğini ispat yükü bono borçlusundadır. Bonoya dayalı bir borç bononun ibrazı karşılığında ödenir. Kıymetli evrak hukukunda bu husus “kötü ödeyen iki kere öder” kuralı olarak açıklanmıştır. Davalı, davacı tarafından yapılan ödemenin başka bir alacağa ilişkin olduğunu savunmuştur. Davalının ödemenin başka bir alacağa ilişkin olduğu yönündeki savunması “bağlantısız bileşik ikrar” mahiyetindedir. İkrar edilen vakıaya eklenen vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında doğal bir bağlantı olmaması durumunda bağlantısız ikrardan söz edilir. Bu halde ikrar edilen vakıaya eklenen vakıa tamamen bağımsızdır. Bağlantısız bileşik ikrarın bölünüp bölünemeyeceği doktrinde tartışmalıdır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2016/20676 Esas 2018/7584 Karar sayılı 03/07/2018 tarihli ilamında, bağlantısız bileşik ikrarın bölünemeyeceğine ve ispat yükünün vakıayı ikrar eden tarafa değil, iddia eden tarafa ait olduğuna hükmetmiştir. Somut olayda ispat külfeti üzerinde olan davacı 6100 Sayılı HMK m. 201/1 maddesi uyarınca senetle ispat kuralı gereği ödemenin dava konusu bonoya ilişkin olduğunu yazılı delille ispat edememiştir.
Davacı taraf davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen aleyhlerine vekalet ücreti ve tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu istinaf sebebi olarak ileri sürmüş ise de, 28/08/2019 tarihli tensip tutanağının 19 nolu ara kararı ile teminat mukabilinde icra veznesinde ki paranın alacaklıya ödenmemesine yönelik ihtiyati tedbir kararı verildiği, ihtiyati tedbirin uygulandığı ve mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verildiği, dolayısıyla İİK m.72/4 maddesinin 2. cümlesi gereğince ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarının karşılığı olarak davalı alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi gerekeceğinden ve davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden davalı lehine vekalet ücreti hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin buna ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1. gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1-b-1. gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerektiği anlaşıldığından aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
3-Davacının istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde ilgilisine İADESİNE,
5-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle, 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince dava değerinin karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’nin altında kalması nedeniyle kesin olarak karar verildi.10/11/2022