Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/2005 E. 2022/1149 K. 19.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: DENİZLİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 24/09/2020
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 19/09/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, davalı …’un 01.01.2001 tanzim 20.09.2010 vade tarihli 13.000-$ bedelli lehtarı davalı … borçlusu davacılar … ve … olan bonoya dayalı olarak Denizli 3. İcra Müdürlüğü ‘nün … Esas sayılı dosyasından kambiyo senetlerine özgü yolla 05.03.2013 tarihinde davacılar aleyhine takibe geçtiğini, davacılar ile davalı arasında hiçbir eşya, mal veya hizmet alım satım ilişkisi bulunmadığını, davaya konu senedin tanzim tarihinin 2001 vade tarihinin 2010 olduğunu, 10 yıl vadeli bono düzenlenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacıların Denizli 3. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından davalıya borcu olmadığının tespitini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, duruşmalardaki beyanlarında davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, “…HMK’nun 201. maddesi uyarınca senede karşı ileri sürülen her türlü iddia ve def’inin senetle ispatının gerektiği, davacıların herhangi bir yazılı delil sunamadığı, dava dilekçesinde yemin deliline dayanılmadığı, bu haliyle yemin hakkı kullanılmasının da mümkün olmadığı, her ne kadar aldırılan bilirkişi raporunda yazı ve imzaların farklı fiziki evsafta kalemlerle yazıldığı belirtilmiş ise de, raporun yazılı delil olarak kabulünün mümkün olmadığı, raporun davacıların yazılı delille ispat yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı anlaşılmakla, davacının ispat yükünü yerine getiremediği kabul edilerek davanın reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
Karara karşı, davacılar ve davalı vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; takibe dayanak ve dava konusu senetten dolayı davacıların davalıya hiçbir borçlarının bulunmadığını, davalıdan mal, hizmet veya para almadıklarını, davalının yaklaşık 16 yıl önce 13.000 USD paraya vermesinin hayatın olağan akışına ters olduğunu, bu tarih öncesi ve sonrasında davalının bu miktarda parasının bulunmadığını, tarafların ticari alışverişinin olmadığını, senedin tanzim tarihinin 2001 olmasına rağmen vade tarihinin 2010 olduğunu 10 yıl vadeli bono düzenlenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Adli Tıp Kurumu raporunda da altta atılı dört imzanın farklı fiziki evsafta yeni bir kalemle yazılmış olduğunun belirtildiğini, Yargıtay içtihatları doğrultusunda da davalının isticvap edilmesi gerekirken dava konusu senedin hukuku ilişkisi sorulmadan hatalı karar verildiğini, istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; vekalet ücreti açısından istinafa geldiklerini, dava konusu edilen 13.000 USD tutarlı senedin karar tarihindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden çevrilerek kendilerine bu miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere; bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (eTTK)’nun 691/1.maddesi).
Bonoda şekil şartları eTTK’nun 688.maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” yada “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir.
6762 sayılı TTK. nun 690. maddesi göndermesi ile bonolarda da uygulanması gereken TTK.nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür. Tamamen doldurulmamış bono tedavüle çıkarken anlaşmalara aykırı olarak doldurulduğu yazılı belge ile kanıtlanmadığı sürece, bono üzerinde yazılı vade, tanzim gibi tarihler gerçekliğini ve varlığını korur (Yargıtay HGK 26.02.2003 tarih ve 2003/19-135 esas 2003/105 K sayılı kararı).
Somut olayda, davacılar borçlu olmadığının tespitini talep ettikleri bonodaki imzaların kendilerine ait olmadığı iddiasında bulunmamış olup, aldırılan bilirkişi raporunda da böyle bir hususa yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, İlk Derece Mahkemesince davacıların bononun sonradan doldurulduğuna ilişkin iddialarının ve diğer iddialarının ispat edilememesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, davacılar vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin istinaf talebi açısından ise, davacılarca borçlu olmadıklarının tespitini talep ettikleri 13.000 USD’nin dava tarihindeki karşılığı 50.421,80 TL üzerinden harç yatırılarak davanın açıldığı hususu gözetildiğinde İlk derece Mahkemesince bu miktar üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Sonuç olarak, davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
4-Taraflarca istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde ilgililerine İADESİNE,
6-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-Kararın İlk Derece Mahkemesi tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle, 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince dava değerinin karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’nin altında kalması nedeniyle kesin olarak karar verildi.19/09/2022