Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1963 E. 2022/854 K. 27.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANTALYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 25/09/2020
DAVANIN KONUSU: İtrazın İptali
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 27/05/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, dava dışı … Tic ve San. Ltd. Şirketi ile davacı banka arasında 11.07.2013 ve 19.11.2014 tarihlerinde Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi imzalandığını, borçlu şirket tarafından kredinin taksitlerinin ödenmediğini, müteselsil kefil borçlu … ödeme planında yer alan vadesi gelen taksitleri ödemediğini, borçlulara ve davalıya 06.11.2017 tarih … yevmiye numarası ile Beyoğlu 48. Noterliğinin aracılığıyla gönderilen ihtarnamede 308.523,69 TL borcun Genel Kredi Sözleşmesi ekinde yer alan geri ödeme planında gösterilen taksitlerin vadesinde ödenmemesi sebebiyle borcun muaccel olduğunu belirten ihtarnameyi borçluya keşide edildiğini, ihtarnameye rağmen borcun ödenmemesi üzerine davalı müşterek borçlu müteselsil kefil aleyhine Antalya 11. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalı tarafından ödeme emrini henüz almadıkları, 12.02.2018 tarihinde borcu öğrendiklerini bildirir dilekçe ile borcun tamamı ve ferilerine itirazda bulunulduğunu, davalı …’in adresten ayrılmış olduğu ve yeni adresinin bilinmemesi sebebiyle tebligatın mahalle/köy muhtarı tastiği ile iade edildiğini, davacının sözleşme imzalanırken bildirdiği adres dışında borçlunun başkaca bir adresi olup olmadığını araştırma yükümlülüğü bulunmadığını, muaccel olan 308.523,69.-TL borç miktarına yapılan itirazın yerinde olmadığını, borçlu haksız itirazı ile zaman kazanmaya ve mal kaçırmaya çalıştığını, taraflar arasında imzalanan Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi ve eklerine göre borca uygulanacak faizin belirlendiğini, borçluların zorlama olarak borcun faizine yaptığı itirazın da haksız ve geçersiz olduğunu belirterek haksız itirazın iptaline, takibin devamına, % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiş, bu talebini duruşmada tekrarlamıştır.
Davalı vekili, 6098 sayılı TBK’nun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini, 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükten kaldırıldığını, TBK’nun 583 maddesinin “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz” hükmünü içerdiğini, dava dışı … Ltd. Şti’nin, davacı bankadan 09.07.2013 tarihli sözleşme ile kredi talebinde bulunduğunu, davacı banka yetkilisinin de davalının önüne önceden hazırlanmış bir kredi sözleşmesi uzatarak sözleşmenin imzalamasını istediğini, davalının söylenen yerleri imzaladığını ancak sıra kredi sözleşmesinin kefalet kısmına geldiğinde banka yetkilisinin kefil olarak sorumlu olunacak azami miktarla ilgili kısımların davalı tarafça doldurulmasını istemediğini, “Sadece alt kısmını imzalamanız yeterlidir” diyerek engellediğini, boş bırakıldığını, davalının neden kefil miktarının boş olduğunu sorduğunda ise, “siz merak etmeyin, gerekirse sizi tekrar çağırırız. O zaman doldururuz” denildiğini, davalının kefalet miktarının ne kadar olacağı tartışılmadığı gibi, kredi sözleşmesi ile birlikte düzenlenen ödeme planına da imza attırılmadığını, banka yetkililerinin genel kredi sözleşmesinde kefil olanların kefil miktarları kısmını boş bıraktırmak suretiyle kendilerini bağlamak istemediklerinin öğrenildiğini, kredinin ilk limitinin sorunsuz ödenmesi halinde limit tekrar arttırılmak istendiğinde kefil tekrar çağrılmayarak, önceden boş bırakılan yerlerin sonradan doldurulmak suretiyle kefilin yeni arttırılan miktardan sorumlu tutulmak istendiğini, açıklanan sebeplerle kefaletin geçersiz olduğunu, davalı hakkında başlatılan haksız ve kanuni dayanaktan yoksun icra takibine süresi içinde itiraz edildiğini, dava konusu sözleşmenin ilgili bölümlerinin davalının el yazısı ile yazılıp doldurulmadığını, sözleşmedeki yazılara ve imzalara itiraz ettiklerini belirterek haksız ve kötü niyetli başlatılan takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, “…davacı ile dava dışı … Tic ve San. Ltd. Şirketi arasında düzenlenen 19.11.2014 tarihli 2.000.000,00.-TL limitli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi ile 11.07.2013 tarihli 100.000,00.-TL limitli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesine davalı … tarafından müteselsil kefil sıfatı ile imza atıldığı, sözleşmelerin kefalet bilgilerini içeren sayfalarındaki müteselsil kefil sıfatı ile davalı adına atılı imzaların davalının eli ürünü olduğu, ancak kefalet bilgilerine ilişkin kefalet limiti, kefalet türü, kefalet tarihi ve adres hanelerindeki yazı ve rakamların davalının elinden çıkmadığı, yine sözleşmenin diğer sayfalarındaki davalı adına atılı imzaların davalının elinden çıkmadığı anlaşılmış olup, müteselsil kefilin sorumlu olduğu azamî miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefil ifadeleri davalı tarafından bizzat yazılmadığından ve bu hali ile ortada geçerli bir kefalet sözleşmesinden bahsedilemeyeceğinden, davacının davalıdan alacak talebinde bulunamayacağı sonuç ve kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiş; belirtilen yazı ve imzaların davalı tarafından yazılmamış olması tek başına davacının kötü niyetli olduğunu göstermeye yetmeyeceğinden ve bu nedenle koşulları oluşmadığından davalının tazminat talebi reddedilerek…” şeklinde karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı ve davalı vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı ile müvekkili arasında 11/07/2013 ve 19/11/2014 tarihlerinde genel kredi ve teminat sözleşmesi imzalandığını, ancak dava dışı kredi borçlusu ile davalı müteselsil kefilin ödeme planında yer alan ve vadesi gelen taksitleri ödemediğini, akabinde müvekkili banka tarafından Noter aracılığıyla geri ödeme planında gösterilen taksitlerin ödenmemesi nedeniyle 308.523,69 TL borcun muaccel olduğunun ihtar edildiğini, davalı müşterek ve müteselsil kefil aleyhine Antalya 11. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyada icra takibine geçildiğini, davalı tarafça müvekkili banka tarafından sözleşmede sadece alt kısımların imzalanmasının yeterli olacağı belirtildiğinden diğer kısımların müvekkilince doldurulduğunu bu nedenle kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek icra takibine itiraz edildiğini, davalının imzaya ve kefalete ilişkin itirazda bulunmamasına rağmen itiraz olmayan hususta rapor aldırılmak suretiyle hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, Adli Tıp Kurumu raporuna konu belge asıllarının imza incelemesine yönelik olduğundan yazı örneği bulunmayan inceleme ile yapılan rapor ve buna göre kurulan hükmün hatalı ve hak kaybına yol açacak olduğunu, imzaların davalıya ait olması sebebiyle kefalete ilişkin yazılarının kendi el ürünü olmadığının düşünmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, eksik inceleme ile hazırlanan bilirkişi raporuna itibar edilerek karar verilmesinin hatalı olduğunu, istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın icra dosyasında uyguladığı fiili haciz nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğramasından dolayı inkar tazminatı taleplerinin reddedilmesinin yasaya uygun olmayıp hatalı olduğunu, istinaf nedenleri olarak ileri sürmüştür.
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu, Adli Tıp Kurumu raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının imzaladığı 09/07/2013 ve 19/11/2014 kefalet tarihli genel kredi sözleşmelerindeki sorumlu olduğu azamî miktara, kefalet tarihine ve müteselsil kefil ifadelerine ilişkin el yazılarının davalının eli ürünü olmadığının bilirkişi raporu ile aynı doğrultudaki Adli Tıp Kurumu raporuyla tespit edildiği, 6098 sayılı TBK’nın 583. maddesinde yer alan kefilin sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil ifadesini kendi el yazısı ile yazması gerekliliğinin aynı Kanun’un 12/2. maddesi uyarınca geçerlilik şartı olduğu, TBK’nın 583. maddesindeki geçerlilik şartına rağmen davalı kefilin el yazısına gerek görmeden kredi kullandıran davacı banka daha sonra şekil şartı eksikliğinin, kefaletteki davalı adına yazılmış tüm yazıların davalı eli ürün olmadığının, ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu açıkça ortaya koyamadığı, bu şekle uyulmaksızın düzenlenen sözleşmelerin kefil açısından hüküm doğurmayacağı, dava konusu genel kredi sözleşmesindeki kefalete ilişkin bölümdeki el yazılarının davalının eli ürünü olmaması nedeniyle söz konusu sözleşmenin davalı açısından bağlayıcılık taşımadığı, davacı vekilinin istinaf sebebi olarak belirttiği davacının yazı örneklerinin toplanmadığına ilişkin istinaf talebinin de ilgili yerlerden yeterince yazı ve imza örneklerinin toplandığı huzurda da davalının imza ve yazı örneklerinin alındığı, bilirkişi ve Adli Tıp Kurumunca da bu yazı ve imza örneklerinin karşılaştırmaya esas ve yeterli görüldüğü hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Öte yandan, davalı vekili müvekkilinin icra takibindeki fiili haciz nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek tazminat talep etmiş ise de, sözleşmelerdeki imzanın davacıya ait olduğu, davacının haksız ve kötü niyetli olarak icra takibine giriştiği ispat edilemediği hususları da birlikte gözetildiğinde davalı lehine tazminat talebinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, davalı vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Sonuç olarak, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye ‭26,30‬ TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA,
4-İstinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının tarafların kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde ilgililerine İADESİNE,
6-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-Kararın Dairemiz tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-1. bendi gereğince aynı kanunun 361/1. maddesi gereğince Dairemiz kararının tebliğinden itibaren İKİ HAFTALIK süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.27/05/2022