Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1931 E. 2022/1228 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ: 10/07/2020
DAVANIN KONUSU: Genel Kurul Kararının İptali
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 28/09/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili, 24/05/2016 ve 04/10/2016 tarihli Genel Kurul kararlarının yokluk veya butlan gerektirir derecede ağır sakatlık ve ihlaller içermeleri nedeniyle hükümsüz olduklarının tespit edilmesini, anılan genel kurul kararlarına dayanılarak yapılan tüm işlemlerin geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılmasına, ayrıca TTK 449.madde ve HMK 389/1.madde vd.hükümleri kapsamında davanın görülmeye başlanmasından evvel HMK 390/2 delaletinde ivedi olarak ve HMK’nun 392/2.maddesi uyarınca genel kurul kararının icrasının 3.kişilerin de hak ve menfaatlerini haksız olarak zedelediğinden teminatsız olarak gereken ihtiyati tedbir kararının verilmesine, Antalya ili, … ‘de …. ,…, .., …, …, parsellerde tahsis hakkı kapsamında 20 yıllık irtifak hakkının devir sözleşmesine konu edilmiş olması halinde anılan sözleşmenin uygulanmasının durdurulması, hüküm ve sonuç doğurmasının engellenmesini teminen taşınmazın bulunduğu …. Tapu Müdürlüğü’ne ve …. Bakanlığı’na müzekkere yazılmasına, anılan taşınmazın inşaasına ilişkin işlemlerin ve inşaatın durdurulmasını teminen …. Belediyesi’ne ve Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmasına ve dava sonuna kadar anılan işlemlerin tedbiren engellenmesine, şirketi idare etmesi için yönetim kayyumu atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıların genel kurul kararlarına karşı olduklarını belirttiklerini ancak karara muhalefet şerhlerini geçirmediklerini, Yargıtay 11.HD’nin yerleşmiş içtihatlarına ve TTK’nın 446.maddesinin amir hükmü gereğince genel kurul kararlarının iptalini isteyebilmek için toplantıya katılan ortakarın karara muhalif kalarak keyfiyeti tutanağa geçirmeleri yani muhalefet şerhini yazdırmaları gerektiğini, genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde davacıların tüm kararlara bizzat iştirak ederek kabul ettiklerinin görüldüğünü, iş bu davanın TTK’nın 445.maddesinde belirtilen 3 aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, öncelikle davanın bu nedenle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davalı şirketin tüm genel kurullarının usul ve yasanın aradığı şartlara uygun biçimde yapıldığını ve sair nedenlerle davanın usulden ve esastan reddine reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 04/10/2016 tarihli genel kurul kararının yoklulukla malul olduğunun tespitine, 24/05/2016 tarihli genel kurul kararına karşı açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; 04/10/2016 tarihli genel kurul kararının mahkemece de tespit edildiği şekilde yoklukla malul olduğunu, yerel mahkemenin 24/05/2016 genel kurul kararının neden hukuken ayakta olması gerektiği yönünde bir gerekçeyi tam olarak gösteremediğini, genel kurul kararları ile yapılan tahsis hakkının devir alacaklıların korunması ilkesine aykırı olduğunu, 24/05/2016 tarihli genel kurul kararının TBK’nın 27. Ve TTK’nın 447. Maddesi cihetinde kesin hükümsüzlüğe karar verilmesinin gerektiğini, TBK’nın 27. Maddesine göre kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğunu, doktrinde üçüncü kişileri ve alacaklıları korumaya yönelik hükümlerin emredici nitelikte oldukları ve söz konusu hükümlerin aksini öngören genel kurul kararının batıl olduğunun belirtildiğini, bu nedenle 24/05/2016 tarihli genel kurul kararının butlanına karar verilmesi gerektiğini, tanık ifadelerinde çelişkiler bulunduğunu istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Tahsis hakkının devrine yönelik birinci genel kurul kararı ile ikinci genel kurul kararının içeriklerinin ve hukuki etkilerinin birbirinden tamamen farklı olduğunu, dolayısıyla ikinci genel kurul toplantısında alınan kararların geçersizliğinin ilk genel kurul toplantısında alınan tahsis hakkının devrine ilişkin genel kurul kararının ve buna bağlı olarak yapılan işlemlerin geçerliliğine hiçbir şekilde etki etmeyeceğini, 24/05/2016 tarihli toplantıda alınan genel kurul kararlarının toplantıya çağrı usulü açısından herhangi bir hukuka aykırılık içermediğini, davacıların oyların iptaline ilişkin bir taleplerinin bulunmadığını, buna ilişkin hak düşürücü dava açma süresinin de geçirildiğini, açılan davanın herhangi bir incelemeye gerek olmaksızın doğrudan süre yönünden redde mahkum olduğunu, şirket varlığının toptan satışına ilişkin genel kurul kararının tescile tabi bir karar olmadığını, mahkemece 1 nolu bent gereği vekil eden şirketin 04/10/2016 tarihli genel kurul kararının yoklukla malul olduğunun tespitine yönelik kararını ve bir kısım yargılama gideri için verilen hükmü kabul etmediklerini, Türkiye Ticaret Sicil gazetesi kayıtları incelendiğinde 16/09/2016 tarihli ilanda toplantının 04/10/2016 tarihinde yapılacağının ilan edildiği ve 1910/2016 tarihli ilanda ise de 04/10/2016 tarihinde toplantının yapıldığının ve ne tür kararların alındığının çok açık olarak anlaşıldığını, sadece bir yerde maddi hataya dayalı tarih hatasıyla yapılan toplantısının yok hükmünde olacağı hususunun kesinlikle kabul edilebilir bir tespit olmadığını, davacıların genel kurula katılmadıklarını, davacıların bu konuda iddia ve savunmalarının da bulunmadığını, mahkemece diğer hususlarda hiçbir hukuksuzluğun olmadığı tespit edildikten sonra tutanağın başındaki ve sonundaki tarihlerin farklı olması nedeni ile tarihin tespit edilemediğinden bahisle yok hükmünde olduğu değerlendirmesinin kabul edilemeyeceğini belirterek mahkemece 1 nolu bent gereği müvekkili şirketin 04/10/2016 tarihli genel kurul kararının yoklukla malul olduğunun tespitine yönelik kararını ve bu karardan dolayı hükmettiği bir kısım yargılama gideri için verilen hükmü kabul etmediklerini istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.
Dava, genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir.
Dairemizce, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda ;
24.05.2016 tarihli genel kurula ilişkin olarak; genel kurulun kanunda öngörülün şekilde toplantıya çağrıldığı ve kararın oy birliği ile alındığı, genel kurul kararlarının yoklukla malul veya batıl olduğunun tespiti için açılacak davalarda süre koşulu olmadığı, davayı açabilecek kişiler yönünden de bir kısıtlama bulunmadığı, mevcut delillere göre toplantı sırasında tercüman bulunduğu gibi, TTK hükümlerinde ve ana sözleme hükümlerine göre davalı şirketin genel kurul toplantılarında yabancı uyruklu ortaklar için tercüman bulundurma zorunluluğu bulunmadığı, bu halin genel kurul kararının iptali ya da butlanı için yasal bir neden oluşturmadığı, iddia edildiği gibi, Türkçe bilmedikleri halde yanlarında tercüman bulundurmaksızın tüm kararlara olumlu oy kullanmalarının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, toplantı tutanağında, karar içeriği itibariyle yönetim kurulu başkanının şirkete ait tahsis ve irtifak (üst ) hakkı ile ilgili gelişmeler hakkında pay sahiplerini bilgilendirdiğinin açıkça ifade edildiği, aksi iddianın da mevcut delillere göre ispat edilemediği, davacıların bilgi alma için talepte bulunup haksız olarak reddedildiğinin tutanak içeriğinde de yer almadığı, ayrıca bu durumun butlan sebepleri içerisinde yer alamayacağı, irade sakatlığına dayalı olan butlan taleplerine ilişkin talebin irade bozukluğu nedeniyle oyun iptali şeklinde olduğunun değerlendirilmesi gerekeceği, BK 36 ile TTK 445.maddesinde düzenlenen 3 aylık hak düşürücü süreye tabi olduğu, bu sürede kararda olumlu oy kullanan davacıların oyların iptali ile birlikte genel kurul kararlarının iptali için dava açmaları gerektiği, ancak böyle bir dava açılmadığı, dava tarihi itibariyle hak düşürücü sürenin de geçtiği, söz konusu genel kurul kararlarının tescil ve ilan zorunluluğu bulunan kararlardan olduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, kararın geç tescil edilmesinin davacıların dava açma süresine ve kararın geçerliliğine bir etkisinin olmadığı, TTK 408/2. Maddesinde düzenlenen ve genel kurula ait devredilemez görev ve yetkilerinden olan önemli miktarda şirket varlığının toptan satışının bu kararla birlikte devredilmesi nedeniyle genel kurulda alınan 7 nolu kararın batıl olduğu yönündeki iddialara ilişkin de, davalı şirketin faaliyet konusunun otel işletmeciliği olduğu, ….. Bakanlığı tarafından verilen üst hakkı kullanım süresinin 22.05.2025 tarihinde dolacağı, bilirkişi heyet raporlarında şirketin 2014 yılından itibaren zarar ettiği ve karar uyarınca üst hakkının bilirkişilerce belirlenen bedelin altında …. isimli firmaya devredildiği, üst hakkının devrine ilişkin kararın önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı niteliğinde olduğu, kararın usulüne uygun yapılan toplantı sonucunda oy birliği ile alındığı, kararın icrasının yönetim kurulunca yapılacağı yönünde, şirket yönetim kurulunun dilediği bedelle, dilediği kişi ve kuruma, dilediği şartlarla her türlü hak ve yükümlülükleri de içerir biçimde devretmesine, nakletmesine, temlik etmesine veya herhangi bir nam altında 3. gerçek veya tüzel kişiye vermesine, tüm ortakların kabul anlamında onay verip muvafakat ettiği, ….. Bakanlığı ile tüm resmi dairelerde işlemleri yapma ve sonuçlandırma konusunda yönetim kurulunun yetkili olmasına katılanların oy birliği ile karar verildiği, satış kararının genel kurul tarafından verildiği, satış işlemleri için icracı organ olan yönetim kurulunun yetkilendirildiği, genel kurulun yetki ve görev devrinin söz konusu olmadığı, satış işlemlerinin ne şekilde yapılacağına dair sözleşme içeriğinin ‘satış fiyatı, kime satılacağı gibi’ kararda yer almamasının kararın geçerliliğine bir etkisinin bulunmadığı, bu hususa dosyaya sunulan hukuki mütalaalarda değinildiği, satış kararından sonra satışın değerin altında yapılması hali ile sınırlı olmak kaydıyla kararın geriye etkili olarak batıl sayılmasının hukuken mümkün olmadığı, bu durumda ancak TTK 553.vd maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin değerlendirilebileceği, 7 nolu kararın TTK 447/1-c uyarınca sermayenin korunması hükümlerine aykırılık oluşturması nedeniyle batıl olduğu yönündeki iddiaya ilişkin, somut olayda sermayenin korunmasına ilişkin TTK nun somut bir hükmünün ihlal edilmediği, TTK 408/2-f maddesinin sermayenin korunması şeklinde bir amacının bulunup bulunmadığının doktrinde de tartışmalı olduğu, belirtildiği gibi mal varlığının toptan satışına ilişkin verilen kararın usulüne uygun şekilde alındığı, satışın değerinin altında yapılması halinde, sermayenin korunması ilkesinden hareketle, kararın geriye etkili olarak batıl hale geleceğinin kabul edilmesinin hukuken mümkün olmadığı, dolayısı ile 7 nolu kararın bu kanun hükmüne de aykırı olmadığı, davacıların muvazaa iddiası hakkında ise, muvazaa müessesinin çift taraflı işlemlerde uygulama olanağı olan ve bu işlemler için hukuki yaptırımı olan hukuki bir düzenleme olup, genel kurul kararlarının ise tek taraflı hukuki işlem niteliğinde olması nedeniyle değerlendirilmeyeceği, verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu,
04/10/2016 tarihli olağanüstü genel kurula ilişkin olarak; davacı ortakların açtıkları davada, 5 nolu kararın TTK 408/2-f hükümlerine aykırı olduğunun dışında, 04.10.2016 tarihinde yapıldığı iddia olunan toplantının bu tarihte yapılmadığı, her ne kadar ticaret sicil gazetesinde toplantının 04.10.2016 tarihinde yapılacağı ilan edilmiş ise de; toplantı tutanağından ve hazirun cetvelinden anlaşılacağı üzere toplantının 27.09.2016 tarihinde yapıldığı, dolayısı ile alınan kararların TTK 414.maddesinde düzenlenen çağrı hükümlerine aykırı davranılması nedeniyle yoklukla malul olduğu, olayda çağsız genel kurula ilişkin TTK 416.madde hükümlerinin de uygulama alanı bulunmadığını belirterek butlanının talep edildiği, TTK 410 vd maddelerinde Anonim şirketlerde genel kurul toplantısına çağrının kim tarafından yapılacağı, ne şekilde ve ne zaman yapılması gerektiğinin ayrıntılı şekilde ve emredici hüküm olarak düzenlendiği, bu çağrının ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce esas sözleşmede gösterilen şekilde, çağrı şirketin internet sitesinde ve …. yayımlanan ilanla yapılacağı, Somut olayda 16.09.2016 tarihli …. de 04.10.2016 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılacağına dair çağrı ilanına rağmen toplantı tutanağının son kısmında ve hazirun cetvelinde 27.09.2016 tarihinin atıldığı, toplantıya davacı ortakların iştirak etmediği, TTK 416.maddesinde düzenlenen çağrısız genel kurul koşullarınında oluşmadığı, bu durumda çağrıya ilişkin TTK da düzenlenen hükümlerin niteliği gereği, çağrının genel kurulda alınan kararlar açısında kurucu bir unsur teşkil ettiği nazara alındığında, davaya konu genel kurul toplantısının 04.10.2016 olarak ilan edilen tarihinde yapıldığının kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu tarihte alındığı iddia edilen kararların da yok hükmünde olduğu anlaşılmakla,
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; taraf vekillerinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1-b-1 gereğince istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar ve davalı vekillerinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davacılardan alınması gerekli 80,70 TL nispi istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA,
3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gerekli 80,70 TL nispi istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA,
3-Tarafların istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince taraflara iadesine,
5-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın Dairemiz tarafından taraflara tebliğine,
Dair, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-1 bendi gereğince aynı kanunun 361/1. maddesi gereğince Dairemiz kararının tebliğinden itibaren İKİ HAFTALIK süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 28/09/2022