Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1860 E. 2022/691 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 25/09/2019
DAVA TARİHİ : 06/07/2015
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 15/04/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl ve birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin … Ltd. Şti’nin Türkiye çapında hastanelere tıbbi ve teknik malzeme, ekipman, hastane cihazları, araç ve gereç temin eden, satan, pazarlayan ve hastanelere danışmanlık hizmeti veren Antalya merkezli bir sermaye şirketi olduğunu, müvekkil şirketin muhatabı hastaneler olmakla temin ettiği ve sattığı tüm ekipman ve malzemelerin hastane işletmelerinde kullanıldığını, müvekkil şirketin … Hastanesi’ni işleten … A.Ş. ‘ye de hastane araç gereçleri sattığını, bunların karşılığında bonolar aldığını ancak bunların bazılarının ödenmemesi üzerine, borçlu şirket aleyhine senetlerde belirlenen Antalya İcra Dairelerinde muhtelif icra takiplerinin yapıldığını, müvekkil şirketin, borçlu … A.Ş.’nin İflas Erteleme Davası sürecinde müdahillik talebinde bulunduğunu, ayrıca, borçlu … A.Ş.’nin hastaneyi devrettiği ve ortakları aynı olan devralan şirket … Ltd. Şti. hakkında, … A.Ş. İle yapılmış olan 29.07.2010 günlü protokole … A.Ş.’nin uymaması üzerine Antalya 16.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibinde bulunulduğunu, bu alacağın da müdahillik talebiyle iflas erteleme dosyasına girdiğini, yapılan icra takipleri sonrasında da borçların ödenmediğini ve borçlu … A.Ş.’nin Niğde 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında iflas erteleme talebinde bulunduğunu, müvekkil şirketin , borçlu şirketin iflas erteleme davasının görüldüğü mahkemede yapılan 26.04.2010 günü duruşmada icra takibindeki 4 dosya hakkında icra harç, masraf ve avukatlık ücretleri hariç toplam 80.000,00.-TL’lik alacak için müdahillik talebinde bulunduğunu, ayrıca 2 adet dosya hakkında ve ayrıca 426.500,00.-TL harici açık hesap dolayısıyla da müdahale talebinde bulunduğunu, borçlu şirket ile müvekkil şirket arasında 29.07.2010 günü Borç yapılandırma protokolü imzalandığını, fakat borçlu şirketin bu protokole uymadığını, müvekkil şirketin, davalı … A.Ş.’nin alıp hastanesinde kullanıldığını ve halen de birçoğu devredilen hastanede kullanılmakta olan bedeli ödenmemiş araç, gereç ve malzemelerin bedelini üretici firmalara nakden ödemek zorunda kaldığını, müvekkil şirketin alacağını tahsil edemediği halde borcuna ve itibarına sahip çıktığını ve ortaklarının büyük şahsi çabası ve özverileriyle ödemelerini yapabildiklerini bu sebeplerle, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları … Esas sayılı dosyasında görülen davanın ön inceleme tensip tutanağının 4 nolu ara kararı gereğince dava dosyalarının birleştirilmesini talep etmiştir.
Asıl davada davalı … Ltd Şti Vekili. müvekkil şirketin davalı … Tic.Ltd.Şti ile yapılan 13.04.2015 tarihli “HASTANE İŞLETME RUHSAT DEVİR SÖZLEŞMESİ” ile diğer davalı … Tic.Ltd.Şti’ye ait olan hastane ruhsatını devraldığını, yani davacının iddia ettiği gibi hastanenin kül halinde devralınmadığını, hastaneye ait ekipmanların bir kısmının … Tic.Ltd.Şti’den kiralandığını, bir kısmının da müvekkil şirketin kendisi tarafından hastane bünyesine dahil edildiğini, eski personellerle çalışmaya devam edilmiş olmasının işletmenin külliyen devri anlamına gelmediğini, davacının, davalı şirketlerin ortaklarının aynı kişi olduğunu iddia ettiğini, oysa … Tic.Ltd.Şti’nin ortaklarının … ve … isimli şahıslar olması karşısında müvekkil şirketin tek sahibinin … olduğunu, ayrıca, davacının, alacaklarının senede ve borç yapılandırma protokolüne dayandığını, yani alacağının miktar olarak belli olduğunu dava dilekçesinde kabul etttiğini, buna rağmen davacının kısmi dava açmasında hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle esasa girilmeksizin davanın usulden reddi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Asıl davada davalı … Ltd ŞTi vekili, davayı kabul etmediklerini, davacı tarafın devir işlemlerinin muvaazalı olduğunu iddia ettiğini, bununla ilgili olarak tasarrufun iptali davası açma imkanı varken bu şekilde dava açarak kanunu dolanarak rüçhanlı alacakların önüne geçmeye çalıştığını, … Tic. San A.Ş’nin iflas ettiğini, İİK 194 e göre hakkındaki yargılamanın durması gerektiğini, davacının … Tic. San A.Ş ile arasındaki borç ilişkisi sebebiyle mükerrer ve tartışmalı icra takipleri olduğunu, yapılması gerekenin iflas masasından alacağını talep etmek olduğunu, rüçhanlı alacaklılar olan vergi dairesi ile işçi alacaklarının önüne geçerek yeni borçlu tahsis edip alacağını istemesinin kanuna karşı hileli ve kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirket ile dava dışı … A.Ş’nin aynı adreste faaliyet göstermesinin ve işletme ruhsatının devredilmesinin yapılan işin şirket devri olduğunu göstermeyeceğini, noterden yapılan ve ücret mukabilindeki anlaşma ile devir yapıldığını ve sadece işletme ruhsatının devralındığını, işletme ruhsatı içerisine giren işlemler haricinde … şirketinin kendi demirbaşları ve mal varlığı ile aynı adreste faaliyet gösterdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, asıl borçlu şirket ile davalı …A.Ş nin sahiplerinin, şirketin fiilen işlettiği özel hastanenin aynı olduğu, borçlu şirketin işlettiği hastaneyi diğer şirkete devrettiği, şirketler arasındaki organik bağın açık olduğu, dolayısı ile sözkonusu hastanenin işletilmesi sırasında doğan ve dava konusu edilen alacaktan her iki şirketin müteselsilen sorumlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği, diğer davalı şirketin ise, borçlu şirketin iflas kararı verilmesinden sonra, ancak karar kesinleşmeden önce, davacı şirketin alacağının iflas masasına kaydedildiği 01.12.2014 tarihinden sonra olan 13.04.2015 tarihinde aynı işletmeyi çalışan personel ile birlikte devraldığı, kabulünde olduğu üzere bir takım ekipmanlarında önceki işletene ait olduğu, bu durumda devir aldığı işletmenin muaccel borçlarından BK 202 madde kapsamında müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle, asıl davanın kabulüne, birleşen dava da ise borçlu şirketin iflas masasına kaydedilen alacak için borçlu şirket aleyhine yeniden alacak davası açmakta hukuki menfaat bulunmadığından, bu davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, asıl davada davalılar … Sağlık Hizm. Vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının asıl borçlu … A. Ş ile davalı müvekkilinin icra takibine konu borçlarına sorumlu olduğunu tespit edilmesine karar verilmesini talep etmesi gerekirken yeni bir alacak oluşturacak şekilde dava açmasının usul hukukuna aykırı olduğunu, gerekçeli kararda 545.427,00 TL nin her iki davalıdan tahsiline karar verildiğini, davalının alacağının masada kayıtlı olduğunu, bu durumda davacının hem asıl borçludan hem de müvekkilinden ayrı ayrı tahsilat yoluna gideceğini, işletme veya şirket devrinin söz konusu olmadığını, sadece işletme devrinin devralındığını sadece davacının ticari defterlerinin hukuken geçerli olmadığını, müvekkili şirketin asıl borçlu … A.Ş ile hiç bir ilişkisinin olmadığını, ilk derece mahkemesince eksik inceleme ile karar verildiğini istinaf sebepleri olarak belirtmiştir.
Davalı … Vekili asıl davada istinaf dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirket yetkilisini anlaşmalı satışlar yaptığı gerekçesiyle şikayet ettiğini, Niğde C. B tarafından davacının şikayeti üzerine takipsizlik kararı verildiğini, mahkemenin davacının alacağı konusunda eksik inceleme yaptığını, davacının … A.Ş ile arasındaki borç ilişkisi sebebiyle tartışmalı icra takipleri yaptığını, davacının işçi alacaklarının ve rüchanlı alacaklarının önüne geçerek alacak istemesinin kanuna aykırı olduğunu, müvekkili şirket ile dava dışı … A.Ş nin aynı adreste faaliyet göstermesi ve işletme ruhsatının devredilmesinin yapılan işinin şirket devri olduğunu göstermeyeceğini, müvekkilinin fatura karşılığında işletme ruhsatı satın aldığını, ilk derece mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu istinaf sebepleri olarak belirtmiştir.
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, asıl davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden biri sözleşmelerin ve borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi, ortaklardan ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunun sonucudur. Diğer bir ifadeyle tüzel kişilerin ve ortakların mal varlığı ve sorumlulukları birbirinden ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda, alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir.
Borç yükümlüsü olarak bir tüzel kişilik bulunmakta iken, şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı borçtan dolayı yönelinemez. Ancak, tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle, gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilmektedir.
Uygulama ve doktrinde, tüzel kişi ile ortaklarının ya da birden fazla tüzel kişi şirketin birbirinden ayrı olan çalışma alanlarının ve malvarlıklarının birbirine karışması halinde ve ayrıca borçlu şirketin sermayesinin yetersiz kalması durumunda, yani istisnai hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği kabul edilmektedir.
Belirtmek gerekirse bu teoriye ihtiyatlı yaklaşılmalı, zira teori ile kurallara istisna getirildiğinde mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. (ÇAMOĞLU, Ersin , ‘’ Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması’’, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.32, .S.2, BATIDER, 2016, s.11-15 )
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması üç şekilde görülebilmektedir. İlki tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, bu hal şirket borcundan dolayı şirket yönetici ve ortaklarına gidilme olanağı sağlamaktadır. İkincisi tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması, bu hal şirket yönetici veya ortağının borcundan dolayı şirket tüzel kişiliğine gidilmesini sağlamaktadır. Üçüncüsü ise tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması olup, bu hal ise hakim şirketler topluluğunda söz konusu olabilmektedir.
İkinci konu ise, Güven Teorisidir. Güven kavramı; temelinde, dürüstlük, samimiyet kavramlarını barındıran hukuki, ekonomik, sosyal ve kültürel bir kavramdır. Hukuk, uyuşmazlıkların çözümünü zaman zaman kaynağını dürüstlük kuralından alan taraflar arasındaki güven ilişkisinde bulmaktadır. Güven teorisi, tarafların menfaatleri arasında denge kurmayı amaçlar ve kaynağını dürüstlük kuralından alır. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu bir kişinin veya kuruluşun davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Temeli Alman Borçlar Kanunu’na dayanan bu teorinin, borçlar hukuku mevzuatımızda düzenlemesi bulunmamakla birlikte, gerek Türk hukukunda gerekse İsviçre hukukunda kendisine uygulama yeri bulan bu teori bir kimsenin kendi yarattığı dış görünüşün meydana getirdiği sonuçlara kendisinin katlanmasının gerekliliği, aksi yönde bir düşüncenin iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceğinin kabulüne dayanır. Bu kapsamda yorum sırasında güven teorisinin uygulanması TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük ilkesinin gereğidir. Kanunun getirdiği güvenin korunmasına ilişkin hükümler yanında, tarafların sözlü veya yazılı davranışları bu güven ortamını sağlayabilir. Sağlanan güvenin, güven sorumluluğu kapsamında, hukuken korunması gerekir. Güven sorumluluğunda taraflar birbirlerinden bekledikleri güveni boşa çıkarmamalıdır. Bu itibarla güven teorisi hukuki güven, istikrar ve hakkaniyet düşüncesini esas alır. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerinde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Yasa’ya aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiyi de yararlandırmak zorundadır. (HGK, T. 06.10.2020, S:2016/(21)10-1602 E, 2020/711 K)
Borçlar Kanunu 202 maddesinde; “MADDE 202- Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz. ” hükmü düzenlenmiştir.
Dosya kapsamının incelenmesinden; asıl borçlu şirket ile davalı … A. Ş nin ortaklarının, şirketin fiilen işletildiği özel hastanenin ve şirket merkezlerinin aynı olduğu, borçlu şirketin işlettiği hastaneyi diğer şirkete devrettiği, şirketler arasında organik bağ olduğu gibi ( ters kaldırma) bu şirketlerin güven sorumluluğu gereği de borçlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları anlaşılmaktadır.
Diğer davalı şirketin isse borçlu şirketin iflas kararı verilmesinden sonra ancak karar kesinleşmeden önce davacı şirketin alacağının iflas masasına kaydedildiği 01/12/2014 tarihinden sonra 13/04/2015 tarihinde aynı işletmeyi çalışan personeli ile birlikte devraldığı anlaşılmaktadır. Yine davacı şirket tarafından satılan bir takım ekipmanlarında bu eşletmede kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu davalıda B.K 202 maddesi gereğince davacı şirketin alacağından diğer davalı ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğundan davalılar vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1. gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalılar vekillerinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1-b-1. gereğince istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar vermek gerektiği anlaşıldığından aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Asıl davada davalılar vekillerinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurularının ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 37.258,12 TL nispi istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 9.314,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 27.943,57 TL istinaf karar harcının davalı … Tic Ltd Şti’den tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 37.258,12 TL nispi istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 9.314,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 27.943,57 TL istinaf karar harcının davalı … Tic Ltd Şti’den tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
4-Davalıların istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerlerinde BIRAKILMASINA,
5-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde ilgililerine İADESİNE,
6-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
7-Kararın Dairemiz tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-1. bendi gereğince aynı kanunun 361/1. maddesi gereğince Dairemiz kararının tebliğinden itibaren İKİ HAFTALIK süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 15/04/2022