Emsal Mahkeme Kararı Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1691 E. 2022/436 K. 14.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANTALYA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 07/01/2020
DAVANIN KONUSU: Tazminat
GEREKÇELİ KARAR
YAZIM TARİHİ: 14/03/2022

İlk Derece Mahkemesinin kararı süresi içerisinde istinaf edilmiş olduğundan dosya içerisinde bulunan belgeler okunup incelendi.
Üye hakimin görüşü değerlendirildi.
DAVACININ İDDİALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalıların yönetim kurulu üyesi bulundukları … A.Ş. ile aralarında 07.06.2007 tarihinde … olarak isimlendirilen ve internet ortamında B2B ve B2C online otel rezervasyonu yapılmasına olanak sağlayan bilgisayar programı yazılması konusunda anlaşma yapıldığını davalıların yasa ve sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri kasten yerine getirmediğini bunun üzerine sözleşme gereğince öngörülen cezai şartın tahsili amacıyla Antalya 2 Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyası ile dava açıldığını, dava sonucunda davanın kabulü ile 214.860,00 TL cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyen avans faizi ile birlikti … A.Ş.’den tahsile karar verildiğini, kararın İzmir 24.İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takip dosyası ile icraya konulduğunu, ancak borcu ödememek amacıyla davalı şirket ortaklarının kasıtlı olarak şirket üzerinde kayıtlı mal bırakmadıklarını ve şirketi borca ödeyemez hale getirdiklerini, faaliyetlerini ise … A.Ş. üzerinden yürüttüklerini, bu nedenle … A.Ş.’den tahsil edilemeyen ve edilmesi mümkün olmayan 347.506,21 TL alacaklarının avans faizi ile birlikte yönetim kurulu üyesi olan davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALILARIN SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davalılar vekili; davacı tarafın ikame etmiş olduğu davada toplam 347.506,21 TL’nin tahsilini talep ettiği ancak söz konusu talebin hangi hukuksal dayanağa yada maddi vakıaya dayandığının açıklanmadığını, ayrıca açılan davanın ne tür dava olduğunun dahi taraflarınca anlaşılmadığını, HMK 31. maddesi uyarınca dava dilekçesinin öncelikle açıklanması gerektiğini, davalılara karşı yöneltilen davanın dayanağı olan 07/06/20007 tarihli Lisans ve iş birliği sözleşmesini davacı ile dava dışı … Şti. arasında imzalandığını, davalıların söz konusu olayda taraf sıfatını taşımadıklarını bu nedenle davanın husumetten reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı taraf iddiasını mülga TTK 336/5 maddesine istinaden yönetim kurulunun kusuru nedeniyle tazminat talebine dayandırdığını ancak mülga TTK 340 maddesinin gönderme yaptığı 309 maddesi dikkate alındığında davacının kendi adına tazminat talep edebilme hakkının bulunmadığının bu nedenle davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığından davanın reddi gerektiğini, dava konusu aynı olayın Antalya 2 Asliye Ticaret Mahkemesinin … E ve … K sayılı dosyasında bulunduğunu bu nedenle derdestlik itirazlarının bulunduğunu, ayrıca ortada henüz kesinleşmiş bir alacak bulunmadığı gibi olmayan bir alacaktan dolayı yönetim kurulu üyelerinin şahsen sorumlu tutulabilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davalıların taraf sıfatı taşımadıkları bir ticari ilişki nedeniyle sorumlu tutulmasının mümkün olmayacağını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, şirket alacaklısının açacağı sorumluluk davası yönünden 6102 sayılı TTK da farklı düzenleme getirdiği, şu hali ile somut olaya uygulanması gereken kanunun 6102 sayılı yasa olduğunun anlaşıldığı, mevcut davada da; dava dışı şirket hakkında verilmiş bir iflas kararı bulunmadığı gibi, davacının alacağının varlığı hakkında henüz verilmiş bir karar da bulunmadığı, davacının alacağının varlığının mahkememiz dosyasının dava tarihi itibariyle sübut bulmadığı değerlendirildiğinde, ileride alacağın varlığı ortaya çıksa dahi 6103 sayılı yasanın 2/1-c maddesi uyarınca da davaya 6102 sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerektiğinin görüldüğü, açıklanan yasal düzenlemeler uyarınca eldeki davanın dinlenebilmesi için dava dışı şirketin iflasının dava şartı olduğu, 6100 Sayılı HMK’nın 115. maddesine göre mahkemenin, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırıp dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen usulden red kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükümle birlikte yargılama giderlerinin müvekkili şirket üzerinde bırakılmasına ve 2.725,00 TL vekalet ücretinin müvekkilinden alınarak davalılara bırakılmasına karar verildiğini, bir davada dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davanın reddine karar verilmesi halinde davacının haksız çıkmasına rağmen yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı ve aleyhine vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, davada 6762 Sayılı TTK’nın uygulanması gerektiğini, mahkemenin kararının bu yönden de yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek istinaf isteminin kabulü ile kararın kaldırılması ile dosyanın esas hakkında karar verilmek üzere mahkemeye iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE:
Dava, şirket yöneticilerinin sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçeyle, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacı taraf özetle, davalıların şirketi TTK hükümlerine uygun yönetmemeleri, yasa ve anasözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri yapmamaları, şirket faaliyetinin bilinçli olarak durdurulup içinin boşaltılması, ticari faaliyetlerini kendilerinden mal kaçırmak kastıyla 3.bir şirket üzerinden yürüttükleri gerekçesi ile tazminat istemine ilişkindir.
İddia ve talep niteliğine göre, dolaylı zarara ilişkin davanın dava tarihi 22.06.2012 tarihi itibari ile yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK’nın 309. maddesine dayalı açıldığı anlaşılmıştır.
Bu davada öncelikle açıklığa kavuşturulması gereken husus, dava tarihi itibari ile yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK’nın mı yoksa dava tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı TTK’nın mı uygulanacağı noktasındadır.
“…Dava, davalı anonim şirketin yöneticisi ve denetçisi olan diğer davalıların şirketin içini boşaltmaları nedeniyle uğranılan zararın tahsili istemine ilişkindir. Davacı işbu davayı terditli olarak açmış, öncelikle davalılardan tahsil edilecek meblağın kendisine ödenmesini talep etmiş, bu talep kabul edilmediği takdirde ise tazminatın diğer davalı şirkete ödenmesini istemiştir. Mahkemece, dava konusu davacı zararının dolaylı zarar niteliğinde bulunduğu, bu nedenle davacının tazminatın kendisine ödenmesini isteyemeyeceği, ikinci talep yönünden ise 6102 sayılı TTK hükümleri çerçevesinde davalı şirket yöneticilerinin ve denetçisinin sorumluluğunu gerektirecek şirkete zarar veren bir eylemlerinin tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de dava konusu edilen zarar, dolaylı zarar niteliğinde bulunduğundan mahkemenin bu hususa ilişkin gerekçesi isabetlidir. Ancak 6103 sayılı Kanun’un 2/1-a maddesi uyarınca 6102 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce meydana gelen olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse o kanun hükümleri uygulanacaktır. Somut olayda da davalıların 2008 yılında şirkete karşı dava açılmasından sonra şirketi zarara uğrattıkları iddia olunduğundan mahkemece, 6102 sayılı Kanun hükümlerine göre değerlendirme yapılması doğru olmamıştır. Öte yandan, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, şirketin ticari defter ve bilançolarına göre kar ve zarar durumu açıklanmış, davacı iddiaları yönünden ise denetime elverişli bir değerlendirme yapılmamıştır. Oysa davacı taraf, şirkete karşı dava açıldıktan sonra davalıların şirketin içini boşalttıklarını, 05.12.2007 tarihli tarihli mali müşavirlik raporunda, şirketin önemli miktarda mal varlığına sahip olduğunun belirtilmesine rağmen kısa sürede bu mal varlığının eritildiğini ileri sürmüştür. Bu durumda mahkemece, şirket yöneticileri için ters çevrilmiş kusur sorumluluğunun bulunduğu da gözetilerek davacı iddiaları üzerinde durulması, şirketin tüm kayıtları ile birlikte banka hesap ekstrelerinin getirtilmesi, yine şirketin diğer mal varlıklarının ne şekilde elden çıkarıldığının belirlenmesi ve tüm bu kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak davalıların sorumluluklarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (Y. 11 HD 07.06.2016 gün ve 2015/12735 E – 2016/6278 K sayılı ilamı)
“…Davacı tarafça, davalıların yetkilisi oldukları dava dışı limited şirketten olan alacağın tahsil edilememesinden kaynaklanan zararın tazmini istemi ile açılan işbu davada, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesi gereğince, gerek zarar doğrucu olduğu iddia edilen eylemin vuku bulduğu tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 556. maddesi atfı ile 309. maddesi ve gerekse de 6102 sayılı TTK’nın 644/1- a maddesi göndermesi ile 553. ve 556. maddeleri uyarınca yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen limited şirket müdürleri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu olup, müdür aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı, ortaklığa aittir. Ayrıca, yukarıda açıklandığı üzere, zarar gören alacaklıların da müdür aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Zira, müdürün ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, alacaklıların dolaylı zararı olarak sonuç doğuracağından alacaklı dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Somut uyuşmazlıkta, davalı müdürlerin kusurlu davranışları nedeniyle alacağın dava dışı şirketten tahsil edilememesi sureti ile davacı şirketi zarara uğrattıkları ileri sürüldüğüne göre, dava konusu edilen zararın davacı yönünden dolaylı zarar niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında mahkemece, davanın mülga 6762 sayılı TTK’nın 309. maddesi kapsamında açılan bir dava olup, böyle bir davanın ancak hükmedilecek tazminatın dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, davacı tarafça tazminatın bizzat kendisine ödenmesinin talep edilmesi karşısında işbu davanın dinlenemeyeceği nazara alınarak davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile kabulü doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” (Y. 11 HD 23.10.2018 gün ve 2016/13409 E -2018/6594 K sayılı ilamı ile benzer nitelikte aynı dairenin 2015/13693 E – 2017/2703 K sayılı, 2014/13218 E- 2015/7120 K sayılı ilamı)
Mahkemece, dava tarihi itibariyle, davacının alacağının henüz sübut bulmadığı, ayrıca davada 6103 Sayılı TTK’nın yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki kanunun 2. Maddesi gereğince 6100 Sayılı TTK’nın uygulanması gerektiği, şirket yöneticilerinin sorumluluğuna ilişkin dava açılabilmesi için şirketin iflas etmiş olma şartı arandığı, bu hususun dava şartı olduğu kabul edilerek davanın usulden reddine karar verilmiş ise de, belirtilen Yargıtay içtihatlarında da açıklandığı üzere, dava tarihi itibari ile yürürlükte olan 6762 Sayılı Yasanın 309. maddesinin uygulanması ile dolaylı zarara ilişkin açılan davada, hükmedilecek tazminatın şirket yararına istenmiş olması gerektiği, oysaki davada tazminatın kendisine ödenmesini talep ettiği, davacının tazminatın bizzat kendisine ödenmesini talep etmesi nedeniyle davanın dinlenemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun değil ise de, karara karşı davalı tarafça aleyhe istinaf kanun yoluna başvurulmaması ve istinaf eden davacının aleyhine hüküm verme yasağı nazara alınarak bu husus kaldırma sebebi sayılmamış istinaf edenin sıfatına göre istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
Sonuç olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun REDDİNE,
2-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye GELİR KAYDINA, harç tahsil müzekkeresinin ilk derece mahkemesince YAZILMASINA,
3-Davacının istinaf başvurusu nedeniyle yapılan yargılama masraflarının kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Kullanılmayan istinaf gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince talebi halinde davacıya İADESİNE,
5-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,
6-Kararın Dairemiz tarafından taraflara TEBLİĞİNE,
Dair, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-1 bendi gereğince aynı kanunun 361/1. maddesi gereğince Dairemiz kararının tebliğinden itibaren İKİ HAFTALIK süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 14/03/2022