Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/55 E. 2023/261 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/55
KARAR NO : 2023/261
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/01/2023
KARAR TARİHİ : 26/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı dava dilekçesinde özetle; Davalı İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında dosya borçlusu … aleyhine kambiyo senedine dayalı olarak başlatmış olduğu icra takip dosyasında da tarafına İİK 89/1 89/2 89/3 haciz ihbarnameleri yollayarak kendisini borçlu olarak eklettiğini ve bankalarda olan hesaplarına haciz koyarak bankalardaki parasını çektiğini, davalı tarafa hiçbir borcunun olmadığını, dava konusu İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı icra takip dosyasında tarafına yöneltilen takibin teminatsız olarak dava sonuna kadar durdurulmasına, bu talebi uygun görülmezse İİK ‘nın 72/3.maddesi gereğince icra dosyasına yapılacak ödemelerin alacaklıya ödenmemesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davasının kabulü ile İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı icra takip dosyasında davalı tarafa borçlu olmadığının tespitine, icra takip dosyasında yapılan icra takibinin iptaline, davalı tarafça haksız ve kötü niyetle takibe geçildiğinden davalı tarafın %20 ‘den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının kardeşi … aleyhine taraflarınca icra takibi başlatıldığını, işbu takip nedeni ile davacıya haciz ihbarnameleri gönderildiğinı, bu doğrultuda aynı dosyaya borçlu olarak eklendiği ve banka hesaplarına haciz konulmak sureti ile tahsilat yapıldığını, davacının işbu icra dosyası borçlusu …’ın kendisinden hiçbir hak ve alacağı bulunmadığını, müvekkile borçlu olmadığının tespitini talep ettiğini, davacının işbu davası açıkça hukuka ve yasalara aykırı olduğunu , reddi gerektiğini, davanın İİK MD.89 hükmünde yer alan menfi tespit davası olması ve Mahkemece resen göz önüne alınacak hususlarla; davanın öncelikle usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddine, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, menfi tespit davasıdır.
Yargıtay 19. HD., 2020/237 Esas, 2020/805 Karar sayılı, 04.06.2020 Tarihli, “Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Kesin Nitelikteki Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesine Yönelik” vermiş olduğu ilamında; ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığına karar verilmiştir.(Benzer yönde Yargıtay 11. HD., 2020/4396 E, 2021/3198 K; 2020/6050 E, 2021/4519 K) Her ne kadar 7445 sayılı İcra ve İflas Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun gereği Ticari davalardan, konusu bir miktar para olan itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında arabuluculuğun zorunlu dava şartı olduğu hüküm altına alınmış ise de bu kanun maddesi henüz yürürlüğe girmemiştir/dava tarihi itibariyle de yürürlükte değildir. İş bu davada bu bakımdan bir usuli eksiklik yoktur.
Davalının cevap dilekçesinde zaman aşımı def-i ve hak düşürücü süre itirazlarının değerlendirilmesi için İİK m. 89 hükmü dikkate alınarak, bir açıklama yapmak gerekmektedir.
Genel menfi tespit davası, gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler, T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.03.2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararında da vurgulanmıştır. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 2011/19-622 esas, 2012/9karar, Tar. 18/01/2012)
İİK m. 89 hükmünde düzenlenen davaya bakıldığında ise; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 4949 sayılı Yasa ile değişik 89/3. Maddesinde belirtildiği üzere; Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm edilir. Belirtildiği üzere; üçüncü kişi, menfi tespit davasını üçüncü haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren on beş gün içinde açmak zorundadır (md.89/III c.3). Bu süre hak düşürücü nitelikte olduğundan, mahkemenin, davanın süresi içinde açılıp açılmadığını re’sen araştırması gerekir(Baki Kuru-İcra İflas Hukuku Ders Notları-baskı; 2004, sayfa; 406 vd.).
Prof. Dr. Baki KURU’nun “İcra ve İflas Hukuku El Kitabı” adlı eseri s. 473-474’de aynen belirttiği gibi; Üçüncü kişi zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeden önce, borçlu ile kötü niyetli alacaklı (VEYA SADECE KÖTÜ NİYETLİ ALACAKLI) aleyhine, alacaklıya borçlu olmadığının tespiti için genel bir menfi tespit davası da açabilir (Sadece alacaklıya karşı da açılabileceği yönünde ayrıca bkz; İYİLİKLİ, Ahmet Cahit, Haciz İhbarnameleri, Ankara 2012, Yetkin Yayınları, s. 147 vd) Çünkü, menfi tespit davası, geri verme (eda) davasının öncüsüdür. Bu aşamada eda davası açma hakkı olmayan üçüncü kişinin eda davasının öncüsü olan menfi tespit davasını açmada hukuki yararı vardır. Bu genel menfi tespit davası İİK m. 89 da belirtilen özel menfi tespit davasından farklıdır. İİK m. 89 daki özel menfi tespit davasının sebebi (dayandığı vakıa) üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığı vakıasıdır. Üçüncü kişinin açacağı genel menfi tespit davasının sebebi ise, takip alacaklısının, üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığını bildiği halde, kötü niyetle onu hataya düşürerek borcun üçüncü kişinin zimmetinde sayılmasını sağlamış olan kötü niyetli alacaklıya borçlu olmadığı vakıasıdır
Üçüncü kişinin on beş gün içinde menfi tespit davası açmamış olması üzerine, takip alacaklısı ile üçüncü kişi arasında bir icra takibi varmış, bu takip kesinleşmiş ve üçüncü kişi bu icra takibinin borçlusu olmuş gibi hukuki durum doğmuştur (borç üçüncü kişinin zimmetinde sayılmıştır). Bu nedenle, üçüncü kişi, borçlusu haline geldiği bu takip sırasında takip alacaklısına borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu genel menfi tespit davasında, davacı üçüncü kişi, sadece takip borçlusuna borçlu bulunmadığını ispat etmekle yetinemez; üçüncü kişi, bundan başka, takip alacaklısının, üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığını bildiği halde, kötü niyetle, onu hataya (yanılmaya) (veya hileye-aldatmaya) düşürerek, borcun üçüncü kişinin zimmetinde sayılmasını sağlamış olduğunu da ispat etmesi gerekir ki, genel menfi tespit davasının dava sebebi de bu vakıadır.
Bu şekilde, üçüncü kişi, kendisini “menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin(haciz ihbarnamesi gönderilmesinin) haksı ve kötü niyetle olduğunu” ispat ederse, mahkeme, menfi tespit davasının kabulüne karar vereceği gibi, takip alacaklısını asgari % 20 oranında tazminata da mahkum eder. İİK’nın 89’uncu maddesinin amacı, takip borçlusunun üçüncü kişilerde mevcut olan ve bu nedenle haczedilmiş bulunan alacağı için muhafaza tedbiri alınmasıdır. Bu husus, İİK’nın 88’inci maddesinin kenar başlığının üstündeki üst başlıkta açıkca, “Mahcuz malları muhafaza tedbirleri” olarak belirtilmiştir ve bu “muhafaza tedbirleri” deyimi 88 ile 91’inci maddeler için ortak bir başlıktır. Buna göre icra müdürü, önce borçlunun üçüncü kişideki alacağını haczeder, ondan sonra, haczedilen bu alacak için 89’uncu maddeye göre muhafaza tedbiri alır; yani, üçüncü kişiye haciz ihbarnameleri gönderir. Takip alacaklısının borçlunun üçüncü kişilerden alacaklı olup olmadığını bilmesi güç olduğu için , İİK, alacaklının beyanına göre, alacaklının takip borçlusuna borçlu olduğunu bildirdiği üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderilmesi ilkesini benimsemiş ve böylece takip borçlusunun kimden alacaklı olduğunu bilmesi güç olan iyi niyetli takip alacaklısına yardımcı olmak istemiştir. Başka bir deyimle, İİK’nın 89’uncu maddesi, takip borçlusu ile üçüncü kişinin anlaşarak takip alacaklısının koydurtmuş olduğu haczi etkisiz kılmalarını önlemek için konulmuştur. Yoksa, İİK’nin 89’uncu maddesi hükmü, takip borçlusunun üçüncü kişiden alacaklı olmadığını takip alacaklısının, buna rağmen, kötü niyetle, mevcut olmayan bir borcun üçüncü kişinin zimmetinde sayılmasını sağlayabilmesi için konulmuş değildir. Takip alacaklısı, üçüncü kişiye İİK’nın 89’uncu maddesine göre haciz ihbarnamesi göndertme hakkını kullanırken, dürüstlük kuralına uymak zorundadır; takip alacaklısının bu hakkını açıkça kötüye kullanmasını hukuk düzeni korumaz.
Bu sebeplerle, genel menfi tespit davasının sebebi (dayandığı vakıa) İİK m. 89’daki özel menfi tespit davasının sebebinden (dayandığı vakıadan) farklı olduğundan, İİK m. 89 gereği davacının, özel menfi tespit davasını açma hakkını kaybetmiş olması, başka vakıaya dayanarak, kötü niyetli alacaklı aleyhine açacağı genel menfi tespit davasının dinlenmesine engel değildir. (KURU, Baki., İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2013, s. 473-474)
Bu geniş açıklamalardan sonra, dosyaya bakıldığında, Davacı, dava dilekçesinde, kendisine İİK m. 89 gereği gönderilen ihbarnamelerin muhtara tebliğ edildiği için kendisinin bu ihbarnamelerden haberi olmadığını, bu nedenle süresinde haciz ihbarnamelerine itiraz edemediğini bildirmekle beraber, açıkça haciz ihbarnamelerinin hukuka aykırı veya usulsüz olduğuna dair bir itirazda bulunmamıştır. İİK m.89 gereği dava açmak süresini kaçıran davacının, üçüncü kişi alacaklının kötü niyetli olduğuna dayanarak iş bu genel menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı vardır. Dava dilekçesinde davacı açıkça davalının kötü niyetli olduğunu ileri sürmüştür. Bu belirleme ve davanın genel menfi tespit davası olması da göz önüne alınarak, davalının zaman aşımı def-i ve hak düşürücü süre itirazları yerinde bulunmamıştır.
Görev konusuna bakıldığında; asıl borçlu ile alacaklı arasında kambiyo senedine dayanan bir takip olduğu anlaşılmaktadır. İİK m. 89 hükmü gereği açılan davalar yönünden, Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … Karar sayılı ilamında da ihbarnamenin gönderildiği takibin kambiyo senedine istinaden yapılmış bir takip olduğu, ticari iş niteliğindeki takip dosyasından gönderilen ihbarnameye karşı açılan menfi tespit davasının ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği belirtilmiştir. Somut dosyada her ne kadar mahkememiz kabulü davanın İİK m. 89 hükmünden kaynaklanan doğrudan bir dava olmadığı yönünde ise de, bir yönüyle, davaya sebep takip dosyasında davacı taraf değildir ve yine de bu maddeden yola çıkılarak ancak kötü niyete dayanarak açılan bu davada da dayanak ilgili takip dosyasıdır. Sadece iki davanın dayandığı vakıalar farklıdır. Kabule göre, davacı her iki dava arasında tercihi serbestçe yapabileceği gibi, özel menfi tespit davasını açma şartlarını kaybettiğinde de hakkı olan genel menfi tespit davasını açabilir. Bir nevi vakıalar arasında burada hakların yarışması da mevcut olabilir ki; burada Türk Borçlar Kanunu m. 60’da dayanak alınabilir. Maddeye göre; Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir. Anayasa m. 36 gereği; Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz. Mahkememizce bu hususlar ışığında, kötü niyete dayanan, üçüncü kişinin takip alacaklısına açtığı davada da görevli mahkemenin ticaret mahkemesi (mahkememiz) olduğu kabul edilmiştir. AİHS ve Anayasa hükümleri de dikkate alınarak; mahkemeye erişim hakkı da göz önünde tutularak, bu kabule gidilmiştir.
Davalı yetki itirazında da bulunmuştur. İİK m. 89 gereği, haciz bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açabilir. Yukarıda da belirtildiği üzere; Somut dosyada her ne kadar mahkememiz kabulü davanın İİK m. 89 hükmünden kaynaklanan doğrudan bir dava olmadığı yönünde ise de, bir yönüyle, davaya sebep takip dosyasında davacı taraf değildir ve yine de bu maddeden yola çıkılarak ancak kötü niyete dayanarak açılan bu davada da dayanak ilgili takip dosyasıdır. Sadece iki davanın dayandığı vakıalar farklıdır. Kabule göre, davacı her iki dava arasında tercihi serbestçe yapabileceği gibi, özel menfi tespit davasını açma şartlarını kaybettiğinde de hakkı olan genel menfi tespit davasını açabilir. Bir nevi burada vakıa konusunda hakların yarışması da mevcut olabilir ki; burada Türk Borçlar Kanunu m. 60’da dayanak alınabilir. Maddeye göre; Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir. Anayasa m. 36 gereği; Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz. Yetki konusunda da, İİK m. 89’da belirtilen yetkili mahkemede dava açabilmesi kabule göre, hukuka aykırı değildir. AİHS ve Anayasa hükümleri de dikkate alınarak; mahkemeye erişim hakkı da göz önünde tutularak, bu kabule gidilmiştir.
Davalının husumet itirazına bakıldığında; yukarıda da belirtildiği üzere; Üçüncü kişi zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeden önce, borçlu ile kötü niyetli alacaklı (VEYA SADECE KÖTÜ NİYETLİ ALACAKLI) aleyhine, alacaklıya borçlu olmadığının tespiti için genel bir menfi tespit davası da açabilir. Burada da davacı takip alacaklısına tek olarak husumet yöneltmiştir ve bu husus hukuka uygundur.
Kötü niyetli alacaklıya (bu iddiaya dayanan) karşı açılan bu genel menfi tespit davasında, davacı üçüncü kişi, sadece takip borçlusuna borçlu bulunmadığını ispat etmekle yetinemez; üçüncü kişi, bundan başka, takip alacaklısının, üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığını bildiği halde, kötü niyetle, onu hataya (yanılmaya) (veya hileye-aldatmaya) düşürerek, borcun üçüncü kişinin zimmetinde sayılmasını sağlamış olduğunu da ispat etmesi gerekir.
Davacı dosya kapsamında, davalının kötü niyetli olduğunu gösterir her hangi bir delil dosyaya sunmamıştır. Duruşmada da açıkça tanık delilinin olmadığını beyan etmiştir.
Tüm dosya kapsamı, dosyada ispat külfeti üzerinde olan davacının, iddiasını ispata yarayan bir delil dosyaya sunmaması karşısında, davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacının dilekçesinde yemin delili de mevcuttur. İspat yükü altında bulunan tarafın başvurabileceği delillerden biri de yemin delilidir. Yemin, taraflardan birinin davanın çözümlenmesine etkili olan bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında kanunun belirlediği şekilde mahkeme (hakim) önünde beyanda bulunmasıdır. Bir başka deyişle; Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK) Medeni Usul Hukukumuzda yemin delili kesin delil niteliğindedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 2015/22-2376 esas, 2019/370 karar)
Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK’nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir.
HMK m. 226 gereği; Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar.
Somut olaya bakıldığında; davacı üçüncü kişi, sadece takip borçlusuna borçlu bulunmadığını ispat etmekle yetinemez; üçüncü kişi, bundan başka, takip alacaklısının, üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığını bildiği halde, kötü niyetle, onu hataya (yanılmaya) (veya hileye-aldatmaya) düşürerek, borcun üçüncü kişinin zimmetinde sayılmasını sağlamış olduğunu da ispat etmesi gerekir. Takip alacaklısının kötü niyetle takibi kesinleştirdiği ve alacağın zimmette sayılmasına karar verdirdiği iddiası onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak iddialardır. Yine kötü niyetin ispatı mahiyetinde de düşünüldüğünde, davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılmamıştır.
Davalı, cevap dilekçesinde, İİK m. 72/4 gereği tazminat talebinde bulunmuştur. Maddeye göre; Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
Mahkememizce, tensip tutanağında tedbir kararı verilse de teminat yatırılmadığından, bu karar uygulanmamıştır. İİK m. 72/4 gereği, tazminata hükmedilmesi için alacaklının alacağını geç almasına sebep uygulanan bir ihtiyati tedbir olmalıdır ancak dosyada teminat yatırılmadığından, uygulanan bir ihtiyati tedbir olmadığından, davalının İİK m. 72/4 gereği talep ettiği tazminatın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalının İİK 72/4 gereği talep ettiği tazminatın REDDİNE,
3-Davacı tarafça yatırılan 179,90 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
4-Hükmün niteliği ve tarihi dikkate alınarak, alınması gerekli 179,90 TL maktu karar ret harcının, davacı tarafça yatırılan 639,33 TL harçtan mahsubu ile hazineye gelir kaydına, arta kalan miktarın karar kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,
5-Davacı, dava açarken “tedbir talebi harcı” adı altında 296,40 TL harç yatırdığından ancak açılan dava içinde istenen tedbirlerden ayrıca harç alınmayacağı dikkate alınarak, bu harcın kararın kesinleşmesine gerek olmadan istek halinde davacıya iadesine,
6-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine,
9-Kararın Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği m. 58 gereği talep ve masraf bulunması halinde taraflara ve/veya Teb. K. m. 11 ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 22/01/2003, 2003/1-25 E., 2003/7 K., ,Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı., 10/07/1940, 1940/7 E., 1940/75 K. nolu kararları gereği vekil ile temsil edilen tarafın vekiline tebligata çıkartılmasına,(RUHİ, Ahmet Cemal., Tebligat Hukuku., 2008, 6. Baskı, s. 127); taraflardan birisi tarafından kanun yoluna başvurulması halinde bu hususun tebliğ isteği olarak değerlendirilerek, gerekçeli kararın tebliğe çıkarılmasına,
Dair, davacı Sn. … ile e- duruşma talep eden davalı vekili Sn. Av. …’ın yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/04/2023

Katip … Hakim …
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır