Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/490 E. 2023/726 K. 13.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/490
KARAR NO : 2023/726
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/10/2015
KARAR TARİHİ : 13/12/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili … tarihli dava dilekçesi ile; müvekkilinin Almanya’da faaliyet gösteren tur operatörü … bünyesinde olan ve Türkiye’de faaliyet gösteren bir turizm ve seyahat acentası olduğunu, davalının … tarihinde akdedilen iş sözleşmesi kapsamında davacı şirket bünyesinde aynı tarihten itibaren … müdürü olarak çalışmaya başladığını, Temmuz 2015 ayı başında da istifa ederek iş akdini sonlandırdığını, …’un müvekkilinden son aldığı net ücretin 3.500 TL.olduğunu, müvekkili şirket ile davalının arasında akdedilen iş sözleşmesinin 8.maddesinde “gizlilik ve rekabet yasağı”‘nı konu almakta olduğunu, yine aynı maddenin 2.bendine göre, davalının, davacının faaliyet gösterdiği iş kolunda ilgili pazarlarda faaliyet gösteren hiç bir seyehat acentasında, şirketin Türkiye sınırları içinde faaliyet gösterdiği coğrafya dahilinde altı ay süreyle doğrudan veya dolaylı olarak çalışmayacağını açıkça kabul ve taahhüt ettiğini, bu eylemlerin tespiti halinde çalışan, bu eylemler nedeniyle işverenin uğradığı zarar ve ziyanı ile kendisinin veya bu sayede 3.kişinin sağladığı ekonomik faydanın hangisi daha büyük ve bu miktarı haksız rekabet tazminatı olarak ödemek zorunda olmakla birlikte, ayrıca aykırı faaliyetin yarattığı zarar miktarına bakılmasızın en son aldığı net ücretin 15 katı tutarında cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davalı Temmuz 2015 ‘de müvekkili şirketten istifa ederek ayrılmı, akabinde davacının bünyesinde bulunduğu Almanya’da kurulu …’nın Almanya’daki en büyük rakiplerinden … acentası olan … (… Ltd.Şti) bünyesinde çalışmaya başladığını, davalı, davacının rakibi konumundaki seyahat acentası …’da çalışmaya başlamış ve eski işverenin faaliyet gösterdiği iş kolunda, ilgili pazarlarda faaliyet gösteren hiçbir seyahat acentasında ve şirketin Türkiye sınırları içinde faaliyet gösterdiği coğrafya dahilinde altı ay süreyle doğrudan veya dolaylı olarak çalışmayacağı maddesini ihlal ettiğini, bu ihlalin yanında ve ötesinde davalının talepte bulunan adına çalıştığı dönemde edindiği tüm ticari sır ve bilgileri olduğu gibi …’a aktardığını, davacı müvekkili şirketin marka değerine zarar verdiği gibi otel partnerleri ile arasında güvensizlik yaratmış, daha evvel yakalamış oludğu fiyat avantajlarını kaybetmesine ve satışlarının düşmesine sebep olduğunu belirterek, davanın kabulü ile, davalının haksız rekabete aykırı eylemleri nedeniyle HMK.madde 107.uyarınca şimdilik … TL’maddi tazminatın davalının eylemi haksız fiil niteliğinde olduğundan eylem tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, işbu yargılama neticesinde oluşacak yargılama giderleri ile yasal vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ayrıca bu yargılama nedeniyle HMK.323/1-ğ maddesi uyarınca yargılama gideri niteliğinde mahkemece takdir olunacak yasal vekalet ücretinden ayrı olarak müvekkilinin tarafına ödeyeceği 6.130 TL.’nin de, HMK.’nun 329.maddesi uyarınca davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; açılan davanın usulü aykırı ve özü itibariyle yersiz bulunduğunu, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, açılan dava iş akdinden doğan ve iş akdi içerisinde yer alan işçiyi kısıtlayıcı hükümden kaynaklandığını, işbu davada iş mahkemelerinin görevli bulunduğunu, müvekilinin iş akdinin feshinden sonra bir başka şirkette niteliğine uygun olarak çalışmaya başladığını, turizm sektöründe vasıflı hale gelmiş işçinin iş akdinin feshinden sonra altı ay boyunca çalışmaması anlamına gelen bir hüküm olduğunu, işsiz duruma düşmüş vasıflı bir kimseden altı ay boyunca hiç bilmediği bir işi yapmasının beklendiğini, müvekkili iş akdinin feshinden sonra turizm sektöründeki bir tur firmasında işe başladığını, müvekkilinin çalıştığı şirket ile davacı şirketin müşteri portföylerinin tamamen farklı bulunduğunu belirterek öncelikle davanın iş sözleşmesinden kaynaklanıyor alması ve iş hukuku hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğinden sayın mahkemece görevsizlik kararı verilmesine, görev itirazı yerinde görülmediği takdirde davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava, iş akdinin sona ermesinden sonra haksız rekabet nedeniyle açılan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı tarafça davalının iş akdinin sona ermesinden sonra iş akdindeki rekabet ve gizlilik yasağına aykırılığı nedeniyle zarara uğranıldığı gerekçesiyle sözleşmenin 8.maddesindeki cezai şarta ilişkin koşulların gerçekleştiği belirtilerek tazminat talep edilmiştir.
Davalı tarafça cezai şarta ilişkin iş akdindeki hükümlerin bağlayıcı olmayıp, genel işlem şartı niteliğinde olduğu, haksız rekabete ilişkin olarak sınırlayıcı nitelikte düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi talep edilmiştir.
İş aktinin devamı sırasında işçinin sadakat borcundan kaynaklanan rekabet etmeme yasağına aykırılık halinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkeme iş mahkemesidir. İş aktinin sona ermesinden sonra rekabet yasağına aykırı hareket edilmesi halinde ise, buna dayalı olarak açılacak dava niteliği itibariyle 6098 sayılı TBK’nın 444. maddesi kapsamına girmekle ve bu kapsamdaki davalar TTK’nın 4/1-3 maddesinin açık hükmü karşısında tarafların sıfatına bakılmaksızın mutlak ticari davalardan olup, bu tür davalar ticaret mahkemelerinde incelenip karara bağlanır (HGK’nın 29.02.2012 tarih ve 2011/11-781 Esas, 2012/109 karar sayılı kararı; Yargıtay 11. HD., 2016/11487 E, 2016/8359 K; 2008/7321 E.- 2008/9007 K., 2000/8808 E.-2000/10150 K., 2006/9411 E.- 2007/12223 K., 2007/4507 E.- 2008/6825 K., 2005/6508 E.-2006/9306 K., 2012/13124 E.- 2012/14595 K.; Yargıtay 20. HD., 2016/2899 E, 2016/5826 K)
Somut davada, mahkememiz görevlidir. Aşamalarda, aşağıda da özetleneceği üzere, dosya Yargıtay aşamalarında geçmiştir ve zaten bu husus kesinleşmiştir.
Dava, öncelikle, mahkememizin … esas sayısında görülmüş ve yargılama sonunda, … karar sayısında özetle; Davacının Türkiye’de faaliyet gösteren bir turizm ve seyehat acentası olduğu, davalının da … tarihli belirsiz süreli iş akdi ile davacı şirket bünyesinde … müdürü olarak çalışmaya başladığı, iş akdinin Temmuz 2015 te sona erdiği, davalının davacı şirket ile imzaladığı iş akdinin gizlilik ve rekabet yasağına ilişkin maddesinde bir coğrafi alan sınırlamasının bulunmadığı(Türkiye sınırları içinde faaliyet gösterdiği coğraya dahilinde) bu durumun işçinin iktisaden mahvına sebep olabilecek nitelikte olduğu, davacı ve dava dışı davalının çalıştığı şirketin faaliyet alanlarının aynı olduğu, bu haliyle sözleşmedeki hükümlerin çalışma özgürlüğüne, akit serbestisine ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince istinaf kanun yoluna götürülmüş, Antalya BAM … HD’nin … Karar sayılı ilamı ile özetle, başvurunun esastan reddine karar verilmiş, BAM ilamına karşı Yargıtaya başvurulmuş ve Yargıtay … HD … sayılı ilamı ile özetle;
“….Somut uyuşmazlıkta; sözleşmenin 8.2. maddesinde; ”Çalışan işverenin faaliyet gösterdiği iş kolunda, ilgili pazarlarda faaliyet gösteren hiç bir seyehat acentasında, şirketin Türkiye sınırları içinde faaliyet gösterdiği coğrafya dahilinde, 6 ay süre ile doğrudan ve dolaylı olarak çalışmayacağını, böyle bir şirkete 6 ay süre ile hiç bir şekilde ticari fayda sağlamayacağını açıkça kabul ve taahhüt eder.” hükmü bulunmaktadır. Yerel mahkeme ve istinaf dairesince, ”şirketin Türkiye sınırları içinde faaliyet gösterdiği coğrafya dahilinde” ibaresinin bir çoğrafi alan sınırlaması içermediğinden işçinin ekonomik mahvına sebep olacağı gerekçesiyle davacı istemlerinin reddine karar verilmişse de, mahkemenin sözleşmedeki bu hükmü TBK’nın 445/2 maddesi uyarınca değerlendirmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.
Ayrıca, davalının, davacı şirketteki işinden kendi isteğiyle … tarihinde ayrıldıktan sonra, … tarihinde davacı ile aynı faaliyet alanında, aynı ilin sınırlarında bulunan rakip şirkette ve aynı pozisyonda işe başladığı anlaşılmakla, bir an için coğrafi alan sınırlaması bakımından bir geçersizliğin söz konusu olduğunun kabulü halinde dahi, davalı yanca geçersizlik savunmasında bulunulmasının savunma hakkının kötüye kullanımı niteliğinde olup olmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle oy çokluğu ile bozulmuştur.
Bozma ilamından sonra dosya mahkememizin … Esas sayısına kaydedilmiştir. Mahkememiz, Yargıtay … Hukuk Dairesinin … Karar sayılı bozma ilamına karşı direnilmesine karar vererek, davayı tekrar reddetmiştir.
Bu karara karşı tekrar kanun yolu incelemesi davacı tarafça istenmiş olup, Yargıtay … HD … karar sayılı ilamı ilamında özetle;
“….Dairemizin … tarih, … K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, hizmet sözleşmesi içerisinde rekabet etmeme yasağına dair hüküm bulunduğu hallerde, sözleşmenin, hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesini, hem de hizmet sözleşmesi sona erdirdikten sonra da yükümlülükler öngören bir rekabet etmeme sözleşmesini ihtiva ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerin geçersiz olduğunu hüküm altına alan 6098 sayılı Kanun’un 420 inci maddesinin taraflar arasında akdedilen rekabet etmeme sözleşmesine uygulanma imkanı bulunmamaktadır.
Bu itibarla, İlk Derece Mahkemesince, somut uyuşmazlık bakımından Dairemiz bozma ilamının (2) ve (3) numaralı bentlerinde gösterildiği şekilde 6098 sayılı Kanun 445 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre inceleme ve değerlendirme yapılması ve davalının geçersizlik savunmasının somut olayın özelliklerine göre hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle kararın tekrar bozulmasına karar verilmiştir.
Dosya, mahkememizin iş bu … esasına kaydedilmiştir ve mahkememizce bozma ilamına uyulmuştur.
Davacı şirket ile davalı arasındaki … tarihli iş akdinin gizlilik ve rekabet yasağı başlıklı 8.maddesinde “8.1 Çalışan bu sözleşmenin koşulları ile ilgili her türlü bilgiyi, şirket hakkındaki bilgileri- ki bunlara şirketin iş faaliyetleri ve ilişkileri dahildir.(“gizli bilgi”)- ve bu bilgilerin gizliliğini korur ve üçüncü bir kişinin bu gizli bilgilere ulaşmasını ilgili yasa emretmemişse veya bir taraf böyle bir gizli bilginin halihazırda kendi tasarrufunda bulunduğunu, kanunun ulaşabildiği bir bilgi olduğunu, bu sözleşmenin gizlilik yükümlülüğü ihlal edilmeden üçüncü kişilerce elde edilmiş olduğunu veya bu bilgiyi diğer tarafın bağımsız olarak geliştirmiş olduğunu, yasal olarak gösteremezse, izin veremez.Çalışan çalıştığı süre boyuncada sahip olduğu hiç bir bilgiyi hiç bir sebeple, hiç bir zaman, hiç bir kimseye açıklamayacağını, şirketlerin mali yapısı, müşteri ve taderikçi ilişkileri, ortaklık durumu vb.konularda vakıf olduğu bilgileri ticari ve gizli bilgiler olarak saklayacağını, özellikle müşteri ilişkileri hakkında sahip olduğu bilgileri gerek kendi hesabına ve gerekse ileride çalışması veya ortağın veya idaresi olması muhtemel olan diğer şirketlerin menfaatine, hiç bir şekilde kullanmayacağını kabul eder.Bu yükümlülük sözleşme sona erse bile geçerlidir.
8.2 Çalışan işverenin faaliyet gösterdiği iş kolunda, ilgili pazarlarda faaliyet gösteren hiç bir seyehat acentasında, şirketin Türkiye sınırları içinde faaliyet gösterdiği coğraya dahilinde, 6 ay süre ile doğrudan ve dolaylı olarak çalışmayacağını, böyle bir şirkete 6 ay süre ile hiç bir şekilde ticari fayda sağlamayacağını açıkça kabul ve taahhüt eder.
8.3 8.1.ve 8.2 maddelerine aykırı eylemin tespit edilen çalışan bu eylemi nedeniyle işverenin uğradığı zarar ve ziyan ile kendisinin veya bu sayede üçüncü kişinin sağladığı ekonomik faydanın hangisi daha büyük ise bu miktarı haksız rekabet tazminatı olarak ödemek zorunda olmakla birlikte, ayrıca aykırı faaliyetin yarattığı zarar miktarına bakılmaksızın en son aldığı net ücretin 15 katı tutarında cezai şart ödemeyi kabul ve tahhüt eder.Burada kararlaştırılan cezai şart, çalışana ödenen ücret miktarı ve çalışana izafe edilen önem ve güven birlikte değerlendirildiğinde, makuldür.Çalışan cezai şartın fahiş olmadığını, cezai şart miktarının matbu olmayıp, kendisi ile müzakere edilerek kararlaştırıldığını, bu anlamda ileride cezai şarttan tenfiz isteme hakkından peşinen feragat ettiğini açıkça kabul ve taahhüt eder.
8.4 Çalışan doğrudan veya dolaylı olarak şirketin faaliyetleri ile rekabet halinde olabilecek, doğruluk ve bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayan hiç bir faaliyete, bu sözleşmenin süresi boyunca katılmayacaktır.” düzenlemesi mevcuttur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bir kararında, rekabet yasağı sözleşmelerinin TTK bünyesinde düzenlenen haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin özel bir şekli olduğu vurgulanıp haksız rekabetin varlığı yönünden somut bir zararın doğmuş olmasının gerekmediği ve haksız rekabet teşkil eden eylemler nedeniyle bir zarara düçar olma tehlikesinin varlığının yeterli olduğunu (11. HD. 2016/5641 E – 2017/1255) benimsemiştir.
Davalının, davacı şirketteki işinden kendi isteğiyle … tarihinde ayrıldıktan sonra, … tarihinde davacı ile aynı faaliyet alanında, aynı ilin sınırlarında bulunan rakip şirkette ve aynı pozisyonda işe başladığı anlaşılmaktadır. Bakıldığında, davalının davacı şirket ile imzaladığı iş akdinin gizlilik ve rekabet yasağına ilişkin maddesinde bir coğrafi alan sınırlamasının bulunmadığı(Türkiye sınırları içinde faaliyet gösterdiği coğraya dahilinde) anlaşılmakla, coğrafi alan sınırlaması bakımından bir geçersizlik söz konusudur.
Ancak, Yargıtay ilamında da belirtildiği üzere, bu hususun dürüstlük kuralı- hakkın kötüye kullanılma(ma)sı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst Davranma” başlıklı 2. maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (DURAL, M./SARI, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı, İstanbul 2011, s. 226-227). Diğer bir anlatımla dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır. TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir.
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Bu gerçeği göz önünde bulunduran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), 2. maddede herkesin “haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda” olduğu belirtilmiş, söz konusu davranış kurallarını, dürüstlük kuralı kavramı ile ifade etmiştir. Dürüstlük kuralı temelinde namuslu, doğru ve dürüst davranma kuralı yer alır. Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanun’un korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.
Dürüstlük kuralı, bir kimseden dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlâk ölçülerine gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulana gelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir. Diğer yandan, hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken; o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının varlığı, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın olmaması, bir kimsenin kendi ahlâka aykırı davranışına dayanmaması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunmaması gibi ölçütler hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirler
Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle, Medeni Kanun’un 2. maddesinin her iki fıkrası da emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağının kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (resen) bunu dikkate almalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.09.2019 tarih ve 2016/21-1788 Esas 2019/941 Karar sayılı içtihatı)
Somut uyuşmazlıkta, davalının, davacı şirketteki işinden kendi isteğiyle … tarihinde ayrıldıktan sonra, … tarihinde davacı ile aynı faaliyet alanında, aynı ilin sınırlarında bulunan rakip şirkette ve aynı pozisyonda işe başladığı anlaşılmaktadır. Davalının, aynı faaliyet alanında, aynı ilin sınırlarında bulunan rakip şirkette ve aynı pozisyonda, işinin niteliği de düşünülerek (… sorumlusu) en azından bir süre-en azından bu kadar kısa süre içinde işe başlamamasını bilmesi beklenmelidir. Bu dürüstlük ilkesinin bir yansımasıdır, haklı beklentisidir.
6098 sayılı TBK m. 445;
“Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.
Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” şeklindedir.
Sözleşmeler hukukunda kural, ahde vefa (pacta sund servanda) ilkesi uyarınca bir sözleşmenin akdedilmesiyle tarafların üstlendikleri edimlere bağlı kalmalarıdır. Ahde vefa ilkesi gereği borçlu, edimini üstlendiği şekilde sözleşmeyle bağlı olarak ifa etmekle yükümlüdür. Bununla birlikte her hal ve şartta kişilerin sözleşmeyle bağlı olması mümkün ve adil olmamaktadır. Bu noktada da sözleşme adaletinin sağlanmasına hizmet eden bir enstrüman olarak hâkimin sözleşmeye müdahalesi gündeme gelmektedir.
TBK m. 445’de, hâkimin aşırı nitelikteki rekabet yasağı içeren sözleşmeye, kendi getireceği kurucu bir kararla müdahalesi söz konusudur. Hâkim, sözleşme taraflarının kararlaştırmış olduğu hükmü değiştirmekte, yerine kendisi bir kural koymaktadır. Dolayısıyla TBK m. 445/II hükmü hâkimin sözleşmeye müdahalesi niteliğindedir.
Hâkim, sözleşmede öngörülen cezaî şartı indirebileceği gibi, işçiyi korumak amacıyla zaman, yer ve konu bakımından rekabet yasağına ilişkin öngörülmüş olan aşırı sınırlamaları uygun bir seviyeye de indirebilir. Ancak belirtildiği gibi hâkim, işverenin bir karşı edim ödemesine ya da kararlaştırılmış bir karşı edimin artırılmasına karar veremez.(Geniş açıklamalar için bkz; GÜLLÜ, Gözdenur., Aşırı Nitelikteki Rekabet Yasağının Hâkim Tarafından Sınırlandırılması, YBHD, Yıl 7, Sayı 2022/2, s.
1219, Prof. Dr. M. Fatih Uşan’a Dekanlıkta 10. Yıl Anısına Teşekkür Armağanı; https://dergipark.org.tr)
Mahkememizce, davalının, davacı şirketteki çalışma süresi, yaptığı işin niteliği, unvanı göz önüne alınarak, sözleşmedeki 15 katı tutarı cezai şartın fahiş olduğu kanaatine varılmış, aynı gerekçelerle ve sözleşmede de davalının 6 ay süre sınırlaması getirildiği, sözleşmenin geçersizliği sorunundan bağımsız olarak en azından süre anlamında 6 ayın makul olduğunun kabulü ile bu yönüyle cezai şartın indirilmesi bakımından kapsam yönünden sözleşmeye müdahale edilerek, bu süre üzerinden hesaplanan … TL olmak üzere toplamda … TL rekabet yasağı sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart talebini kabul etmek gerekmiştir. Fazlaya ilişkin talebin reddi gerekmiştir.
Dosyadaki ilk bozma ilamı olan Yargıtay …. HD … K sayılı ilamında, ticari sırların ifşa edildiği iddiasına dayalı cezai şart istemi yönünden İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiş, bu husus bozma kapsamı dışında bırakılmıştır. Ancak, mahkememiz ilk hükümdeki bozma kapsamı dışındaki husus hakkında aynen tekrar hüküm kurmuştur. Çünkü; Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılması bu kısımların bağımsız bir şekilde onandığını göstermez, hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Bozma kararı üzerine önceki hüküm tamamen ortadan kalkar. Bu nedenle bozma kararından sonrada Mahkemece HMK.nun 297. maddesinde belirtilen unsurları taşıyacak şekilde yeni bir karar verilmek zorundadır. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin., 2012/21654 esas, 2012/20529 karar sayılı, 27/03/2012 tarihli emsal kararı)
Tüm dosya kapsamı, yukarıdaki açıklamalar ışığında; Davacının ticari sırların ifşa edildiği iddiasına dayalı cezai şart talebinin reddine, davacının rekabet yasağı sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart talebinin kısmen kabulü ile; … TL’nin .. tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir.
Mahkememizce 6098 sayılı TBK m. 445 hükmü gereği sözleşme müdahalesi yapılarak, miktar belirlenmiştir. Mahkeme müdahalesinin derecesi-boyutu-kapsamı taraflarca önceden bilinemez. Hakkaniyet ilkesi de göz önüne alınarak, sözleşmeye müdahale edilmiştir. Bu nedenle, mahkeme müdahalesi gereği reddedilen kısım yönünden davalı lehine vekalet ücreti takdirinde bulunulmamıştır. Bu kabulde, trafik kazalarından kaynaklı tazminat davalarında, hatır taşımacılığı indirimi, müterafık kusur indirimi yapılması durumlarında veya iş hukuku davalarında bazı işçilik (ulusal bayram, genel tatil ücreti vb) alacaklarında hakkaniyet indirimi yapılması durumunda reddedilen kısımlar yönünden vekalet ücreti takdir edilmeyeceğine yönelik Yargıtay uygulamaları (emsal; Yargıtay 9. HD, 2018/3536 E, 2018/10771 K; Yargıtay 4. HD, 2021/20298 E, 2023/251 K) emsal alınmıştır. Yine bakıldığında; HMK m. 329 gereği; Kötüniyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka, diğer tarafın vekiliyle aralarında kararlaştırılan vekâlet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir. Vekâlet ücretinin miktarı hakkında uyuşmazlık çıkması veya mahkemece miktarının fahiş bulunması hâlinde, bu miktar doğrudan mahkemece takdir olunur. Dürüstlük kuralına yönelik mahkeme kabulü saklı kalmak üzere, davalı kısmen haksız çıksa da kötü niyetli olduğuna dair belirleme olmadığından, davacının dava dilekçesinde ayrıca talep ettiği vekalet ücreti talebi yerinde bulunmamıştır.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davacının ticari sırların ifşa edildiği iddiasına dayalı cezai şart talebinin REDDİNE,
2-Davacının rekabet yasağı sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart talebinin KISMEN KABULÜ İLE; … TL’nin … tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 27,70 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 905,11 TL peşin karar harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına, hüküm gereği alınması gerekli bakiye kalan 529,40 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi gereğince; bakiye harcın, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerektiğinden, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmeyen harç için -kanunen belirlenen sınır göz önünde tutularak- “harç tahsil müzekkeresi” yazılmasına, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceğinin bu şekilde hükümde belirtilmesine,
6-Davacı tarafça yatırılan ve mahsup edilen toplamda 932,81 TL harç bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Harçlar Kanunu’nun 8. maddesindeki, “Bir hükmün bozulmasını müteakip verilecek hükümlerden yeni bir hüküm gibi karar ve ilam harcı alınır ve bozulan hükümden evvel alınmış olan karar ve ilam harcı, müteakip hükme ait harçtan mahsup olunur.” düzenlemesi göz önüne alınarak; bozma konusu yapılan ilk karar nedeniyle davalı tarafından harç yatırılmış ise bu karar ve ilam harcı miktarının mahsubuna,
8-Davacı tarafça dosyada yapılan ve mahkememizce uyap sisteminden kontrol edilen (denetime elverişlilik açısından, uyap ekranında harç-masraf bölümü altında tahsilat reddiyat bilgileri başlığının içeriğinde masraflar açıkça yazmaktadır) posta-tebligat-bilirkişi ücreti gideri toplamı 434,00 TL’nin haklılık durumu gereği; 175,00 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, arta kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, mahkemenin müdahalesi sonucu reddedilen kısım üzerinden hakkaniyet gereği vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
11-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine, karardan sonra tebligat ve benzeri masraflar için gider avansının kullanılması davacı tarafından istenirse tebligat ve benzeri için yapılacak masraflar düşüldükten sonra arta kalan miktarının UYAP üzerinden kontrolü sağlanarak karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine, (6100 sayılı HMK m. 333) ;12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacak olan gider avansının miktarı ile avansın ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirten, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi” göz önünde tutularak; her hangi bir bankaya ait hesap numarası ve/veya herhangi bir banka hesabına ait IBAN numarası verilmesi halinde taraflara ait artan gider avansının bildirdikleri hesaba aktarılmasına, davalı tarafından yatırılan gider avansının aynı şekilde istek halinde iadesine,
12-Kararın, Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavvcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik m. 216 gereği ve Yargıtay 1. HD’nin 2016/12476 E, 2019/2779 K sayılı emsal ilamı gereği talep ve masraf bulunması halinde taraflara ve/veya Teb. K. m. 11 ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 22/01/2003, 2003/1-25 E., 2003/7 K., Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı., 10/07/1940, 1940/7 E., 1940/75 K. nolu kararları gereği vekil ile temsil edilen tarafın vekiline tebligata çıkartılmasına,(RUHİ, Ahmet Cemal., Tebligat Hukuku., 2008, 6. Baskı, s. 127); taraflardan birisi tarafından kanun yoluna başvurulması halinde bu hususun tebliğ isteği olarak değerlendirilerek, gerekçeli kararın tebliğe çıkarılmasına,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ve davalı vekili Sn. Av. …’n yüzüne karşı kararın tebliğinden itibare temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.13/12/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır