Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/274 E. 2023/433 K. 10.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/274
KARAR NO : 2023/433
DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
DAVA TARİHİ : 30/05/2022
KARAR TARİHİ : 10/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmalarda özetle; müvekkiline ait … plakalı araca davalının kullandığı … plakalı araç ile … tarihinde kusurlu olarak çarpması neticesinde maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiği, kaza nedeniyle müvekkilinin arcında meydana gelen şimdilik 100-TL Araç Mahrumiyet bedelinin davalıdan tahsilini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın görülmesinde yetkili mahkemenin Antalya Mahkemeleri olduğunu, zaman aşımı itirazlarının olduğunu, karşı tarafın kazada asli kusurlu olduğunu, davanın haksız ve kötü niyetli açıldığını beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, ilk önce, Denizli … Asliye Hukuk mahkemesinin … esasında açılmış olup, mahkemece … karar sayılı ilam ile Antalya mahkemeleri yetkili olduğundan, yetkisizlik kararı verilmiştir.
Dosya, Antalya … Asliye Hukuk mahkemesinin … esasına kaydedilmiş, mahkemece … karar sayılı ilam ile her iki aracında ticari olması ve tarafların ticari işletmelerine dahil olması nedeniyle, dosya üzerinden görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğu gerekçesiyle usulden ret kararı verilmiş, mahkememize dosya tevzi edilmiştir.
Dosya mahkememize tevzi edildiğinde, tensip tutanağı hazırlanmış ve geniş bir tacir araştırması için yazışmalar yapılmıştır.
Mahkemelerin görevi dava şartıdır. Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ve yokluğu gerekli olan hallere ise dava şartları denir (KURU/Baki// ARSLAN/Ramazan/YILMAZ/Ejder., Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 2005, s. 303)Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2005/9-546 E.N , 2005/611 K.N., 26/10/2005). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 115’e göre; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.
Görev kuralları kamu düzenindendir ve re’sen dikkate alınır, dava şartıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/17-1097 esas, 2019/458 karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir.
Belirtmek gerekir ki; Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir (TTK m. 11) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir.(TTK m. 12). TTK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10 uncu maddesine göre, TTK’nin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen Cumhurbaşkanı kararı (Bakanlar Kurulu kararı) çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemeler uygulanır.
Resmi Gazetenin 21.7.2007 tarih ve 26589 sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin 18.6.2007tarihinde alınan kararının “Esnaf ve sanatkâr ile tacir ve sanayicinin ayrımı” başlıklı 1 inci maddesi aynen;
“ .. (1) 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından;
a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğinikazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkârlar odalarına kaydedilmeleri, Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması,
b) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri,….”şeklindedir. Ayrıca, 5362 sayılı kanuna göre; Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri ifade eder.
Vergi usul kanununun 177 inci maddesinde belirtilen hadler, uygulamada yardımcı olmaktadır.
Denetime elverişlilik açısından;
Vergi usul kanununun 177 inci maddesi gereği, bilanço esasına göre defter tutma hadleri; (177/1 gereği) alış tutarı kalemlerinde, 2016 yılı … TL, 2017 yılı … TL, 2018 yılı … TL, 2019 yılı … TL, 2020 yılı … TL, 2021 yılı için ise … TL, 2022 yılı …’dir. Satış tutarı kalemlerinde, 2016 yılı … TL, 2017 yılı … TL, 2018 yılı … TL, 2019 yılı … TL, 2020 yılı … TL, 2021 yılı ise … TL, 2022 yılı … TL’dir. Kanunun 177/2 maddesi gereği, yıllık gayrisafi iş hasılatı hadleri; 2016 yılı … TL, 2017 yılı … TL, 2018 yılı … TL, 2019 yılı … TL, 2020 yılı … TL, 2021 yılı … TL, 2022 yılı … TL’dir. Kanunun 177/3 maddesi gereği, 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı, işlerin birlikte yapılması halinde İş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı hadleri; 2016 yılı için … TL, 2017 yılı için … TL, 2018 yılı için … TL, 2019 yılı için … TL, 2020 yılı için … TL, 2021 yılı için … TL, 2022 yılı … TL’dir.
Taraflardan birinin ticari işletmesini ilgilendiren sözleşmeler, her ne kadar TTK m. 19/2 uyarınca diğer taraf için de ticari sayılırsa da, bu durum TTK m. 4/1’e göre davanın, nispi ticari dava sayılmasını gerektirmez.(ARKAN, SABİH., Ticari İşletme Hukuku, 25. Baskı, Ankara 2019, s.115) Yani, TTK m. 19/2 hükmüne dayanarak, davaya ticari dava nitelemesi yapılamaz.
Somut dosyaya bakıldığında; davacının bilanço usulune göre defter tuttuğu … Vergi Dairesinin … tarihli yazı cevabıyla anlaşılmakla, davacının tacir olduğu anlaşılmıştır. Davalının ticaret odası kaydı olmadığı, esnaf odası kaydı olduğu ise verilen yazı cevaplarından anlaşılmaktadır.Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 2016/19360 Esas, 2018/7312 Karar sayı ve 28.06.2018 tarih; Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 2014/42056 Esas, 2014/40558 Karar sayı ve 16.12.2014 tarih vb. içtihatlarında öngörüldüğü üzere; “Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.” Bu nedenle, ticaret odası kaydı ve esnaf odası kaydı tek başına yeterli görülmeyerek, vergi dairesine yazı yazılmış ve Düden vergi dairesinden gelen … tarihli yazı cevabında özetle, davalının işletme hesabına göre defter tuttuğu belirtilmiş ve ekte beyannameler gönderilmiştir. Beyannamelere bakıldığında, VUK m. 177 de belirtilen sınırların aşılmadığı anlaşılmaktadır. Dosyadaki belgelere göre davalı tacir değildir.
TC Anayasası m. 142 gereği; Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Yine, TC Anayasası, m. 36/2 gereği; Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
Burada, aracın ticari nitelikte olmasının mahkemenin görevini belirlemede yeter olup olmadığının tespiti gerekir. Çünkü, davalı tacir olmadığından, her iki tarafın tacir olması şartının mevcut olmadığı açıktır. Davacının ticari işle ilgilenmesi haksız fiilin diğer taraf için de ticari olması ve bunun sonunda görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğu sonucunu doğurmaz. Yukarıda, Prof. Dr. …’ın eserine yapılan atıf da bunun benzerini göstermektedir. Davalının karayolu ile şehir içi yük taşımacılığı faaliyeti ile ilgili olarak vergi mükellefi olması da tacir sıfatını kazanmasını gerektirmez. Yukarıda anlatıldığı üzere, tacir sıfatının belirlenmesi için yapılan kazanç araştırmasında davacının tacir olmadığı, bunu gerektirecek kazancı olmadığı anlaşılmıştır. Uygulamada örneğin, aracın ticari araç olmasına atıf yapılarak ticaret mahkemesinin görevlendirildiği davalarda söylemek gerekir ki görevin belirlenmesinde esas unsur, ticari aracın sigortalanması ve sigorta hukukundan doğan uyuşmazlıkların mutlak ticari dava olmasıdır. Somut olayda mutlak ticari davaya vucut veren bir uyuşmazlık mevcut değildir. Güncel yargı kararları da bu yönde gelişmiştir.
Emsal olarak;
“…………Dava, davacının ticari araç (kamyonet) satım sözleşmesi ile ikinci el araba satışı işi ile uğraşan davalıdan kamyonet satın aldığı ancak davalıların sözleşme gereğince edimlerini yerine getirmemeleri nedeniyle ödenen satış bedelinin tahsili için davalılar aleyhine yapılan icra takibine davalıların itirazının iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
……. taraflar arasındaki ticari araç (kamyonet) satım sözleşmesi ile davacının ikinci el araba satışı işi ile uğraşan davalıdan kamyonet satın aldığı, gerçek kişi olan davacının TTK hükümlerine göre tacir sıfatına haiz olup olmadığının araştırılarak, tacir olması halinde uyuşmazlığın çözümünün yukarıdaki yasa hükümleri de gözetildiğinde asliye ticaret mahkemesinin görevi içinde olduğu, tacir sıfatını haiz olmadığında ise uyuşmazlığın 6502 sayılı Kanun kapsamında kalmadığından asliye hukuk mahkemesi olarak davanın görülmesi gerekir. O halde mahkemece, davanın taraflarının tacir olup olmamasına göre uyuşmazlıkta asliye ticaret mahkemesinin görevli olması halinde görevsizlik kararı verilmesi, değilse asliye hukuk
mahkemesinin görevli olması gözetilerek davaya devam edilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek gerekli araştırma yapılmadan hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” denilerek bozulmuştur. Mahkemece yapılan inceleme sonucunda davacının tacir olduğu anlaşıldığına göre uyuşmazlığın … Asliye Ticaret Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir……”
“……Dairemizin yukarıda belirtilen kararında; “dava konusu edilen aracın yolcu taşımacılığında kullanılan ticari araç olduğu dosya kapsamı ile sabit olduğundan davacının ticari veya mesleki olmayan amaçla hareket eden tüketici konumunda olduğundan söz edilemez. Bu sebeple davaya bakma görevi, Tüketici Mahkemesine ait değildir. Tarafların tacir olup olmadıkları araştırılarak oluşacak sonuç dairesinde davaya bakma görevinin Asliye Ticaret Mahkemesine veya Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğunun tespiti ile yargılamanın buna göre yürütülmesi gerekirken görev hususu üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar tesisi isabetli görülmemiştir.” şeklindeki gerekçeyle ilk derece mahkemesinin kararının HMK’nun 353/1.a-3 maddesi uyarınca kaldırılmasına hükmedilmesine ve eldeki davanın mutlak ticari davalardan olmamasına rağmen tarafların tacir olup olmadıkları yönünde araştırma yapılmadan, buna göre ticaret mahkemesinin davaya bakmakta görevli olup olmadığı belirlenmeden asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla davaya bakılması yönünde ara karar kurularak akabinde de yasal imkan bulunmadığı halde derdest davanın Antalya Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesi yönünde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır……”
( Burada, Yargıtay ve Antalya Bölge Adliye mahkemesi aracın ticari araç olmasının tek başına davanın ticaret mahkemesinde görülmesi sonucunu doğurmayacağını, araştırma yapılması gerektiğini, bu kaydına sadece uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülemeyeceğini kesin olarak gösterdiğini belirtmektedir.)
“…..Her ne kadar, dava konusu aracın ruhsatında “yük nakli-ticarî” ibaresi bulunmakta ise de, trafik tescil kayıtlarında aracın “ticarî” olarak nitelendirilmesi, davayı kendiliğinden ticarî dava haline getirmez. Başka bir anlatımla, İdarenin araçları trafik siciline tescil ederken yaptığı sınıflandırma, davanın ticarî dava olup olmadığının tespitinde tek başına belirleyici değildir……”
“….. Ayrıca dava konusu aracın minibüs vasfında ticari araç olmasının Ticaret Mahkemesini görevli hale getirmeyeceği de açıktır…..”

“….Davacı taraf ise dosyaya celbedilen araç kayıtlarından davacının tüketici olmadığının anlaşıldığı, ancak araçların ticari olması nedeniyle davaya bakmakla görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
HMK’nın 1.maddesi uyarınca “göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” Görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen değerlendirilmelidir.
İhlalli geçişe konu araçların ruhsat kaydından anlaşıldığı üzere araçlar ticari kullanım amacına tahsisli iseler de bu durumun davanın niteliğini ticari dava niteliğine sokmak için yeterli olmadığı, davalının da tacir olması gerekmektedir.
Dosya kapsamında hali hazırda davalının tacir olduğuna ilişkin dosyada delil bulunmamaktadır.
Görev hususu yargılamanın her aşamasında resen değerlendirilmesi gerektiğinden, davalının tacir olup olmadığının, tuttuğu defterler ve verdiği beyannameler incelenerek beyan değerlerinin esnaf sınırını aşıp aşmadığı, yani davalının tacir olup olmadığının araştırılmasının ve tespitinin de genel mahkemeler olan asliye hukuk mahkemeleri tarafından yapılması gerektiği ve bu nedenle bu yönde verilen kararın yerinde olduğu kanaatine varılmıştır…..”
“….Davaya konu somut olayda; İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığınca mahkemeye gönderilen bilgi yazısında davalının, kara yolu ile şehirlerarası yük taşımacılığı faaliyetinde bulunduğu, işletme hesabına göre defter tuttuğu, 2019 gelir vergisi beyannamesinde beyan edilen yıllık gayrisafi hasılatının, VUK md.177/2’de düzenlenen limiti aşmadığı, bu nedenle ticari araç sahibi olsa da faaliyetinin esnaf sınırları içinde kaldığı ve tacir sayılamayacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalının, esnaf faaliyet sınırı aşan faaliyette bulunduğunun tespit edilemediği ve davanın mutlak ticari davalardan da olmadığı gözetilerek Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir…..”
“….Eldeki davaya, ilk derece mahkemesince dava konusu çekicinin trafik kayıtları “ticari araç” olarak kayıtlı olması nedeni ile Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakılmıştır. Ancak yukarıda açıklanan hükümlere göre bir davanın ticari dava olması için davanın her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması yahut TTK.’da düzenlenen mutlak ticari davalardan olması gerekir. Oysa KTK’ya göre ticari sınıftaki bir araç tacir olmayan kişiler tarafından alınıp işletilebilmektedir. Bu durumda mahkemece öncelikle, Esnaf ve Sanatkarlar Odasından, Ticaret Odasından ve Vergi dairesinden davacının kayıtları getirtilmeli, gerçek kişi tacir kaydı olup olmadığı belirlenmeli, gerçek kişi tacir kaydı yoksa vergi dairesine bildirilen yıllık gelirinin esnaf sınırını aşıp aşmadığı belirlenmeli, bu aşamadan sonra görevli mahkeme belirlenerek yargılamaya devam edilmelidir. Kararın bu nedenle kaldırılması gerekmiştir….”
Tüm dosya kapsamı, yukarıdaki açıklamalar göz önüne alınarak, her ne kadar davacı tacir olsa da davalının tacir sıfatının olmadığının anlaşılması, somut uyuşmazlıkta mutlak ticari davaya sebebiyet veren bir hususun olmaması, davanın yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin dava olmaması, uyuşmazlığın anlatılanlar ışığında her iki tarafın tacir olduğu ve her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendiren şartını taşımadığı anlaşılmakla, mahkememiz görevsiz olduğundan, görevli mahkeme Asliye Hukuk mahkemesi olduğundan, davanın usulden reddine karar vermiştir. Bu yönüyle, karar istinaf kanun yoluna başvrumadan kesinleşirse Asliye hukuk mahkemesi ile olumsuz görev uyuşmazlığı çıkmıştır.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1- Davanın 6100 sayılı Kanunun 114/1-c maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 115/2. Maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, karar kesinleştikten sonra talep halinde dosyanın görevli Antalya Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-Taraflardan birinin, H.M.K.’nun 20. Maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceği, aksi takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtarına
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
4-Mahkememiz kararı istinaf edilmeksizin kesinleşir ise olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından dosyanın re’sen Antalya Bölge Adliye Mahkemesine yargı yeri belirlenmesi için gönderilmesine,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ile e- duruşma talep eden davalı vekili Sn. Av. …’nın yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/07/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır