Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/183 E. 2023/621 K. 07.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/183
KARAR NO : 2023/621
DAVA : 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 25/11/2022
KARAR TARİHİ : 07/11/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı takip alacaklısı … Ltd. Şti.’nim davacı … Limited Şirketi’ne, dava dışı takip borçlusu Ltd.Şti.,…,… ‘nun alacağı olduğu iddiası ile … tarihinde 89/1 haciz ihbarnamesi gönderdiğini, süresinde itiraz edilmemesi üzerine … tarihinde ikinci ihbarname tebliğ edildiğini, davacı şirkete gönderilen 1. Ve 2. Haciz İhbarnamelerinin tebligatlarının usulsüz olduğunu, bu nedenle şirketin hesabına yapılan 3. Haciz İhbarnamesi ile haberleri olduğunu, bunun üzerine Antalya … İcra Hukuk Mahkemesi … Esas sayılı dosya ile şikayet yoluna başvurulduğunu, davacının takip borçlusu … Ltd.Ştiine ,…’e, …’na söz edildiği gibi bir borcu bulunmadığını, davacı şirketin takip borçlusu Şirket ve şahıslar ile ne bir satış ya da hizmet sözleşmesi mevcut olmadığını ne de aralarında alım satıma dayalı bir ilişki mevcut olduğunu, bu konuda defterlerin incelenmesini talep ettiklerini, açıkladığımız bu nedenlerle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 89/3. maddesinde belirtilen sürede davacının takip borçlusuna ve alacaklısına borçlu olmadığının tespit edilmesi için işbu davayı açmak zorunluluğu doğduğunu, 2004 sayılı Kanun 89/3 maddesi gereğince belirtilen 15 günlük sürede açılmış olan haklı davamızın Antalya Genel İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyasına bildirim neticesinde taraflarına yönelik icrai işlemlerin duracak olması nedeniyle ivedi olarak açılan davanın icra dosyasına bildiriminin yapılmasını talep ettiklerini, eldeki davanın doğası gereği taraflarınca olmayan bir şeyin ispatının başlı başına zorluğu göz önüne alındığında karşı tarafça da alacağın varlığı konusunda soyut iddialardan daha ileriye gidilerek, somut bir şekilde takip borçlusuna karşı borçlarının olduğunun ispat edilmesi gerekli olduğunu, aksi şekilde davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğini, iddia ederek, davacının dava dışı takip borçlusu … Ltd.Şti’ne ,…’e, …’na borcu olmadığının tespit edilmesini, davalının haksız ve kötüniyetli icra takibi yapmış olması nedeni ile dava değerinin 96 20’sinden aşağı olmamak üzere; kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle davacının usulsüz tebliğe dair itirazlarının nedenlerinin yerinde olmadığını, Antalya …icra Hukuk Mahkemesinin … Esas – … Karar – … T sayılı kararı ile şikayetin süre yönünden kesin olarak reddine karar verildiğini, davalı şirketin, borçlular … .Şti. İle …’dan olan alacaklarının tahsilini temin için Antalya Genel İcra Müdürlüğünün … E sırasına kayıtlı icra takipdosyasından kambiyo senetlerine mahsus takip yolu ile icra takibinde bulunduğunu, takip tarihinin … tarihi olduğunu, takip tarihinden bu yana borçluların hileli ve muvazaalı işlemlerle, alacaklıdan mal kaçırmak amacı ile yakınları üzerine kurduğu değişik şirketler üzerinden ticaretini devam ettirdiklerini, davacı şirketin de bu şirketlerden birisi olduğunu, davacı şirket ile borçlular arasında çok güçlü organik bağ olduğunu, üstelik bu organik bağın muvazaalı bir şekilde kullanıldığını, piyasaya borçlu şirketler tarafından borçlanılmış, bu borçlar ödenmemiş, ödenmeyen bu borçlar ile elde edilen haksız sermaye ve gelir ile ticaretin başka muvazaalı olarak kullanılan şirketler üzerinden yürütüldüğünü, tüzel kişilik perdesi arkasına sığınılarak alacaklılara hiç bir borç ödenmeden muvazaalı olarak kurulan şirketler üzerinden ticari faaliyetin devam ettirildiğini, borçlular ile muvazaalı olarak kurulmuş şirketlerin kronolojisine baktığımızda; … Ltd.Şti.’nden, davacı şirket yetkilisi …’ın … tarihinde hisse satın alarak takip borçlusu şirketin ortaklarından olduğunu, takip borçlusu şirketin kuruluşunun borcun doğumundan önce kurulmuş olan ve piyasaya borçlanmış olan şirket olduğunu, … Limited Şirketinin sicil no ile … tarihinde kurulmuş olan, şirketin tek sahibi ve ortağı … olan borçların doğumundan sonra borçlunun ticari faaliyetlerini devam ettirmek üzere tüzel kişilik perdesi arkasına sığınarak muvazaalı olarak borçlular adına ve namına kurulmuş bir şirket olduğunu, yukarıda yer verildiği üzere takip borçlularının ticari faaliyetlerini paravan şirket üzerinden devam ettirdiklerini, şirketlerde ortak ve/veya müdür olarak yer alan kişinin … olduğunu, paravan şirketin borçların doğumundan ve borçluların haciz baskısında olmasından sonra kurulduğunu, davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde sanki icra dosyasına itiraz dilekçesi sunar gibi yüzeysel olarak borçluların davacı şirketten bir alacağı olmadığını ileri sürdüğünü, ispat yükünün davacı da olmasına rağmen borçlular ile davacı şirket arasındaki organik bağı gizlemek için tamamen soyut bir şekilde kısa ifadeler kullanıldığını, borçluların sıklıkla başvurduğu üzere borcun doğumundan sonra eşi, dostu, akrabası, arkadaşı vs. yakını üzerine şirket kurarak ticari faaliyetlerini alacaklıdan mal kaçırmak ve gizlemek amacıyla muvazaalı olarak kurdukları tüzel kişilik üzerinden devam ettirmeye çalışmakta olduklarını, borcun doğumundan sonra borçlunun yakınları üzerine her zaman herkes adına kurulabilecek şirketin varlığının muvazaanın olmadığına dair ispata yarar delil olarak kabul edilemeyeceğini, üstelik somut olayda şirket sahibi takip borçlusu şirketin ortağının … olduğunu, TMK 2/1 maddesi uyarınca herkesin hukuki haklarını kullanırken ve borçlarını öderken dürüst davranmakla yükümlü olduğunu, tüzel kişilerin kendisini oluşturan gerçek kişilerden mutlak olarak ayrı ve bağımsız bir hukuk süjesi olduğunu ve bu nedenle ayrı bir malvarlığına sahip olduklarını, şahıs ve mal ayrılığı ilkesi uyarınca tüzel kişiliği oluşturan üye ve ortakların tüzel kişinin borçlarından dolayı sorumlu olmadıklarını, ana kural bu olmakla birlikte, tüzel kişiliği oluşturanların bazı yükümlülüklerinden kurtulmak ya da hukuken geçerli bulunmayan sonuçlara ulaşabilmek amacıyla bu durumu kötüye kullanabilmekte olduklarını, doktrinde kabul edilen tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ile tüzel kişilik kurumunun kötüye kullanılması karşısında belli şartların varlığı koşulu ile istisnaen tüzel kişinin kendisinin göz ardı edilerek üyelerinin dikkate alınmasının söz konusu olduğunu, bu teori uyarınca üçüncü kişilerin tüzel kişilerin ortaklarının veya üyelerinin mal varlığına başvurabilecek ve sorumluluklarına gidebileceğini, üyelerin sorumluluklarının bulunduğu hallerde örneğin üyenin borcundan dolayı tüzel kişiliğe gidilememesinde de teori uygulama alanı bulmakta olduğunu, bu durumda ise özel kişinin borcundan dolayı tüzel kişilik üzerine de gidilebileceğini, paravan ve /veya diğer borçlu şirketler yerine alacaklıdan mal kaçırmak ve gizlemek amacıyla yeni kurulmuş şirketlere karşı da tüzel kişilik perdesi aralanması ve /veya kaldırılması yolu ile sorumlu olacaklarını, davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde davacı şirketin takip borçlularına borcu bulunmadığını ileri sürse de bu hususun göstermelik kayıtlar ile doğrulanabileceğini, davacının borçluya borcu olmadığını, aralarında organik bağ bulunmadığını TMK 2 maddesi kapsamı da dahil olmak üzere hukuken kabul edilebilir somut gerekçeler ve deliller ile ispat etmekle yükümlü olduğunu, davacının borçlu olmadığının tüm bu hususlarda dahil olarak ispatının kendisine düştüğünü yasa gereği ispat yükünün açıkça davacıda olduğu bu davada davacı usul ve yasada yeri olmayan bir takım argümanlarla kendisine haklılık payı çıkarmaya çalışsa da bunun hukuksal olmadığı ve hukuk tarafından kıymet görmeyeceğinin açık olduğunu, Kanun 89/1 haciz ihbarnamesine ve 89/2 haciz ihbarnamesine itiraz etmeyen 3. Kişinin borçlu olmadığının ispatını ancak yazılı, somut ve inandırıcı delillerle yapması gerektiğini açık ve net ifade etmekte olduğunu, davacının, borcu olmadığını, hukuken kabul edilebilir yazılı delil mahiyetindeki kesin ve inandırıcı deliller ile ispat etmesi gerekli ve zorunlu olduğunu, İİK. 89/3. Maddesi “..Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur…” düzenlemesi gereği ispat yükünün davacı üzerinde olduğunu, bu konuda davacının tanık deliline başvurmasına açıkça muvafakat etmediklerini, borçlunun kötü niyetli olarak muvazaalı işlemlerle ticari faaliyetini tüzel kişilik perdesi oluşturarak devam ettirdiğinin açık olduğunu, taraflar arasındaki organik bağın sabit olduğunu belirterek, davanın reddi ile davacının %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini, tüm yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Antalya Genel İcra Müdürlüğünün … esas (Kapanan Antalya … İcra Müdürlüğünün … Esas) sayılı dosyasının incelenmesinde; davalı tarafından dava dışı … Ltd. Şti, … ve … … aleyhine … TL, 29.000,00 TL, … TL asıl alacak, 602,74 TL, 305,10 TL, 105,21 TL işlemiş faiz, 45,30 TL, 175,00 TL ihtiyati haciz masrafı olmak üzere toplam … TL toplam alacak için girişilmiş ilamsız icra takibi olduğu, davacı şirkete haciz ihbarnamelerinin tebliğ edildiği görülmüştür.
“…..İİK’nın 89/3. maddesinin, üçüncü cümlesi, “..İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur…” hükmünü içermektedir. Bu hükümde belirtilen mahkemenin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte İİK’nın 235/1. maddesindeki gibi kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki gibi iflas davaları için Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki açık bir düzenleme bulunmadığından bu mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü gerekir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/3568 esas, 2016/6425 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere “İİK 89. maddesindeki haciz ihbarnamesi üzerine açılan menfi tespit davalarında görevli mahkeme genel mahkemelerdir.”
İİK 89. maddesindeki haciz ihbarnamesi üzerine açılan menfi tespit davalarında görevli mahkeme genel mahkemelerdir. (Dairemizin 2020/71 Esas 2020/680 Karar sayılı ilamı).
Somut olayda, taraflar arasında doğrudan bir ticari ilişki bulunmadığı gibi uyuşmazlık, davalı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde çıkarılan haciz ihbarnameleri nedeniyle borçtan davacının sorumlu olup olmadığının tespitine ilişkindir.
01.10.2011 tarihinden sonra açılan menfi tespit davaları için görevli mahkeme, HMK’nın 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesidir.
İİK 89. maddesindeki özel düzenleme ile İİK 72. maddesindeki menfi tespit davasına ilişkin genel düzenleme gözetildiğinde genel düzenleme hükmünün İİK 89. maddesini işlevsiz bırakacak biçimde uygulanamayacağı da açıktır.
Bu durumda İlk derece Mahkemesince, hukuki nitelendirme mahkemeye ait olmakla İİK’nın 89/3. maddesine dayalı olarak açılan davada, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek HMK’nın 114/(1)-c ve 115/(2). maddeleri uyarınca mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerindedir. ” şeklinde karar verilmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra “Her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.” hükmü ile nispi ticari davaya ilişkin de düzenleme yapılmış olup, buna göre tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlık konusu işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olması gerekir.
İİK’nın 89/3. maddesinin, üçüncü cümlesi, “..İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur…” hükmünü içermektedir. Bu hükümde belirtilen mahkemenin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte İİK’nın 235/1. maddesindeki gibi kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki gibi iflas davaları için Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki açık bir düzenleme bulunmadığından bu mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü gerekir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 12.04.2016 tarih ve 3568 E., 6425 K. ve 17.12.2015 tarih ve 7065 E., 17162 K., Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. HD, 18/07/2023 tarihli, 2023/1579 Esas 2023/1379 Karar; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9.HD 2022/744 Esas, 2022/779 Karar sayılı ilamları da bu yöndedir.
Somut olayda, uyuşmazlık davalı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde, borçluya borçlu olduğu gerekçesiyle çıkarılan haciz ihbarnamelerine itiraz edilmemesi nedeniyle yedinde sayılan borçtan dolayı borçlu olmadığının tespiti istenmektedir.
6100 sayılı HMK’nın 1. maddesindeki göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğu hükmü ile mahkemece yargılamanın her safhasında kendiliğinden gözetilmelidir. İİK’nın 89/3. maddesine dayalı olarak açılan davada, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, HMK’nın 114/(1)-c ve 115/(2). maddeleri uyarınca mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın 6100 sayılı Kanunun 114/1-c maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 115/2. Maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin karşı GÖREVSİZLİĞİNE, karar kesinleştikten sonra talep halinde dosyanın görevli Antalya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-Taraflardan birinin, H.M.K.’nun 20. Maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceği, aksi takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtarına
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
4-Antalya Asliye Hukuk Mahkemesi ile mahkememiz arasında görev uyuşmazlığı çıktığından dosyanın taraflarca istinaf edilmeksizin kesinleşmesi halinde Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
5-Diğer hususların gerekçeli kararda açıklanmasına,
Dair, e- duruşma talep eden davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. …’in yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.07/11/2023

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza