Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/164 E. 2023/316 K. 24.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/164
KARAR NO : 2023/316
DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/03/2023
KARAR TARİHİ : 24/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalının, … tarihinde müvekkili ile franchising sözleşmesi adı altında ekteki sözleşmeyi imzaladığını, Franchising bedeli adı altında müvekkilden … TL aldığını, cihazın, sosyal medya ve başkaca nam adı altında da haricen … TL ücret aldığını, müvekkilin bu ödemeyi, ekteki dekonttan görüleceği üzere; dönemin kuru ile … USD olarak yaptığını; Franchising alan davacı müvekkil ile franchising veren davalı yan arasında … tarihinde akdedilen “Franchising Sözleşmesi” ile maddi bir bedel karşılığı “… ” markası ve ismi kullanılmak suretiyle Franchising tesis edildiğini; davacı müvekkilin de bu sözleşmeye uygun bir şekilde icrai faaliyetlerine başladığını ancak elinde olmayan ve salt davalı yanın kusurundan kaynaklanan sebeplerle sözleşmeyi devam ettiremediğini; sözleşmenin çekilmez hale gelmesi nedeniyle … tarih, … yevmiye numarasıyla … Noterliği muhatap davalıya ihtarname çekilerek sözleşme haklı nedenlerle olağanüstü olarak feshedildiğini; Franchise veren davalı yanın, franchise verdiği işletmelere yenilikçi teknik olarak adlandırdığı ve franchise alanların da sözleşme imzalamasında en önemli faktör olan yasaklı “…” (…) tekniğinin eğitim ve uygulamalarını bizzat yürüttüğünü, bahsi geçen bu teknikin müşterilerce en çok talep gören işlem olup elde edilen ciro ve kazancın neredeyse tamamının bu işlemden kazanıldığını, ancak bu yöntemin “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Güzellik ve Estetik Amaçlı Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” ve Resmi Gazetede yayımlanan “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” hükümlerince yasaklandığını; davalı, her ne kadar taraflarına göndermiş olduğu ihtarnameye cevap olarak … tekniğiyle ilgilerinin olmadığını, yalnızca isim hakkının satıldığını belirtmişse de; firmanın ismi dahi tekniğin ismi olan … olduğunu, tüketici açısından da, işveren açısından da pazarlanan ve satılan şey açıkça ortada olduğunu; davalı yan firma kurucusu da eğitimlerde yalnızca … tekniğini öğretmekte, bu tekniği pazarlamakta, bu tekniği satmakta olduğunu; müvekkile … onay formunu dahi davalı firmanın kurucusunun bizzat gönderdiğini, davalı firmanın instagram hesabından paylaştığı reklam amaçlı gönderilerin neredeyse tamamı … tekniğiyle alakalı olduğunu, davalı firma kurucusunun; bu tekniği anlattığı, bu tekniği uygulamak isteyenlerin Franchising alabileceğine dair paylaşımlarının birden fazla olduğunu, davalının bu teknikle bir ilgilisi olmadığı belirtmesi açıkça borçtan kurtulmaya yönelik, gerçekle örtüşmeyen bir beyan olduğunu, müvekkil işletmesine gelen Sağlık Bakanlığı ve İl sağlık Müdürlüğü denetmenlerince müvekkile bu tekniğin uygulanmasının yasak olduğunun bildirildiğini, müvekkilin de franchise veren davalı firmaya bu durumu sorduğunu, davalı firma tarafından bu husus ikrar edilerek yapacak bir şeylerinin olmadığının davacı müvekkile iletildiğini, davalı yan yetkili kişilerince gönderilen mesajlarda “Cihaz ve ürün yakalanmadığı sürece sorun olmaz, yakalanırsanız da ılımlı yaklaşıp bilmiyordum şeklinde konuştuğumuzda uyarıp yapmayın diyorlar”, “… Göstermediğiniz sürece sorun yok bize de çok fazla denetimden geliyorlar..” demek suretiyle ve dosyaya sunulu diğer mesajlarında tekniğin yasaklı olduğunu ve işletmelerde kullanıldığının ikrar edildiğini; emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine aykırılık teşkil eden ve sözleşmenin imzalanmasının en önemli faktörü olan yasaklı teknik nedeniyle sözleşme TBK 27/1 hükmü uyarınca baştan itibaren geçersiz olup karşı yanın kusuru nedeniyle sonlanan sözleşmenin kesin hükümsüzlükle sonuçlanması gerektiğini beyan ederek; davanın kabülüne sözleşme gereği davalıya … (…) TL olarak ödenen isim hakkı bedelinin arabuluculuk son tutanağından itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle davalıdan alınarak müvekkile verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … imza … yürürlük tarihli franchise sözleşmesinin haklı nedenle feshi için sunulan gerekçelerin hiçbir geçerliliği bulunmadığını; davacının ihtarnamesine karşın kendilerince de ihtarname çekilmesine rağmen bu davanın açıldığını; taraflar arasında imzalanan “Franchise Sözleşmesi” nde davacı yana tahsis edilen unsur müvekkili markası olan “…” ismini kullanarak ticaret yapabilmek ve bu marka adı altında iş görebilmek olup, salt bir uygulama/işlem tahsisi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, müvekkile ait ve davacı yanda da franchise hakkı bulunan “…” isimli markanın yaptığı onlarca farklı işlem bulunduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere, bir uygulamayı yapamama iddiasının sözleşmenin esaslı unsurlarına bir aykırılık yahut borcun ifasının imkansızlığı gibi bir duruma neden olamayacağının tartışmasız olduğunu; … markasının herhangi bir güzellik işlemi tahsisini yapması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davacının iddia ettiğinin aksine, müvekkil tarafından … ismi verilen işlemin; yasal bir işlem olduğunu, “…” diye bir uygulama literatürde var olmamakla birlikte, bu işlemin adı müvekkil şirket yetkilisi … tarafından deyim yerindeyse “uydurulmuş” bir isim olduğunu, müvekkil tarafından “…” diye adlandırılan işlemin; aslında … (…) işleminden ibaret olup, her güzellik salonunun bu uygulamayı gerçekleştirtiğini; davacı yanın, franchising sözleşmesini haksız ve kötüniyetli olarak erken feshettiğini; davacının basiretli bir tacir olup, franchise sözleşmesinin hükümlerini bilmemesinin kendisinden beklenemeyeceğini beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava. Franchising sözleşmesinin feshine dayanarak, ödenen bedelin istirdatı talebinden ibarettir.
Mahkemelerin görevi dava şartıdır. Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ve yokluğu gerekli olan hallere ise dava şartları denir (KURU/Baki// ARSLAN/Ramazan/YILMAZ/Ejder., Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 2005, s. 303)Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2005/9-546 E.N , 2005/611 K.N., 26/10/2005). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 115’e göre; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.
Görev kuralları kamu düzenindendir ve re’sen dikkate alınır, dava şartıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/17-1097 esas, 2019/458 karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir.
Belirtmek gerekir ki; Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir (TTK m. 11) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir.(TTK m. 12). TTK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10 uncu maddesine göre, TTK’nin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen Cumhurbaşkanı kararı (Bakanlar Kurulu kararı) çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemeler uygulanır.
Resmi Gazetenin 21.7.2007 tarih ve 26589 sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin 18.6.2007tarihinde alınan kararının “Esnaf ve sanatkâr ile tacir ve sanayicinin ayrımı” başlıklı 1 inci maddesi aynen;
“ .. (1) 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından;
a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğinikazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkârlar odalarına kaydedilmeleri, Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması,
b) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri,….”şeklindedir. Ayrıca, 5362 sayılı kanuna göre; Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri ifade eder.
Vergi usul kanununun 177 inci maddesinde belirtilen hadler, uygulamada yardımcı olmaktadır.
Denetime elverişlilik açısından;
Vergi usul kanununun 177 inci maddesi gereği, bilanço esasına göre defter tutma hadleri; (177/1 gereği) alış tutarı kalemlerinde, 2016 yılı … TL, 2017 yılı … TL, 2018 yılı … TL, 2019 yılı … TL, 2020 yılı … TL, 2021 yılı için ise … TL, 2022 yılı …’dir. Satış tutarı kalemlerinde, 2016 yılı … TL, 2017 yılı … TL, 2018 yılı … TL, 2019 yılı … TL, 2020 yılı … TL, 2021 yılı ise … TL, 2022 yılı … TL’dir. Kanunun 177/2 maddesi gereği, yıllık gayrisafi iş hasılatı hadleri; 2016 yılı … TL, 2017 yılı … TL, 2018 yılı … TL, 2019 yılı … TL, 2020 yılı … TL, 2021 yılı … TL, 2022 yılı … TL’dir. Kanunun 177/3 maddesi gereği, 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı, işlerin birlikte yapılması halinde İş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı hadleri; 2016 yılı için … TL, 2017 yılı için … TL, 2018 yılı için … TL, 2019 yılı için … TL, 2020 yılı için … TL, 2021 yılı için … TL, 2022 yılı … TL’dir.
Taraflardan birinin ticari işletmesini ilgilendiren sözleşmeler, her ne kadar TTK m. 19/2 uyarınca diğer taraf için de ticari sayılırsa da, bu durum TTK m. 4/1’e göre davanın, nispi ticari dava sayılmasını gerektirmez.(ARKAN, SABİH., Ticari İşletme Hukuku, 25. Baskı, Ankara 2019, s.115) Yani, TTK m. 19/2 hükmüne dayanarak, davaya ticari dava nitelemesi yapılamaz.
Somut dosyaya bakıldığında; mahkememizce davacının tacir araştırması yapılmıştır. Davalı ticaret şirketidir ve tacirdir.
Davacının esnaf odası ve ticaret odası kaydı olmadığı, dosyadaki yazı cevaplarından anlaşılmaktadır. Ancak; Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 2016/19360 Esas, 2018/7312 Karar sayı ve 28.06.2018 tarih; Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 2014/42056 Esas, 2014/40558 Karar sayı ve 16.12.2014 tarih vb. içtihatlarında öngörüldüğü üzere; “Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.”
Bu nedenle; mahkememizce vergi dairesi ile de yazışma yapılmıştır. Başkent Vergi Dairesi Müdürlüğünün … tarihli, dosya arasındaki yazı cevabında özetle; davacının, ikinci sınıf tüccar olduğu, işletme hesabına göre defter tuttuğu, vergi beyannamesinin örneğinin gönderildiği belirtilmiştir. Davacının kazancı, vergi kayıtlarına göre, yukarıda belirtilen VUK’taki sınırı kabule göre aşmamaktadır.
Davacının 2.sınıf tacir olmasına, ticaret sicil müdürlüğünde ve esnaf odasında kaydının bulunmamasına, yıllık mal alışlarının esnaf sınırını aşmamasına göre, davacının tacir sıfatı yoktur.
Somut olayda; Franchising sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, TTK m. 4 ‘de belirtilen; Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; mutlak ticari dava sayılan uyuşmazlıklardan değildir. Bu nedenle, mutlak ticari dava söz konusu değildir. Davalı tacir olsa da davacı tacir olmadığından, nispi ticari dava da söz konusu değildir. Yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin dava da söz konusu değildir.
Tüm açıklamalar ışığında, davada mahkememizin görevsiz olduğu, görevli mahkemenin Asliye Hukuk mahkemesi olduğu anlaşılmakla; davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın 6100 sayılı Kanunun 114/1-c maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 115/2. Maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, karar kesinleştikten sonra talep halinde dosyanın görevli Nöbetçi Antalya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-Taraflardan birinin, H.M.K.’nun 20. Maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceği, aksi takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtarına
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ile davalı vekili Sn. Av. … yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/05/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır