Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/814 E. 2023/258 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/814
KARAR NO : 2023/258
DAVA : Ticari Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan Davalar (İtirazın İptali)
DAVA TARİHİ : 07/01/2022
KARAR TARİHİ : 26/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan Davalar (İtirazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı borçluya, müvekkili banka ile aralarında imzalanan Kredi Kartı sözleşmesi uyarınca kredi kartı verildiğini, ancak davalı borçlu …’ın ödenmesi gereken taksitlerinin süresinde ödenmediğini, davalı borçluya müvekkili banka tarafından Antalya … Noterliği’nin … tarih ve … Yevmiye Numaralı İhtarnamesinin keşide edildiğini, ihtarnameye ilişkin hiçbir itirazının bulunmaması ve ödemelerin yapılmaması neticesinde Antalya Bankla Alacakları İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden yasal takibe geçildiğini, davalı tarafından … tarihinde icra müdürlüğüne verilen dilekçe ile itirazları neticesinde takibin durduğunu beyanla davalının diğer borçlarına ilişkin talep ve dava hakları ile işbu davada ve takipte fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, davalının Antalya Banka Alacakları İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına haksız ve hukuki dayanağı olmayan itirazının iptali ile takibin devamına, davalının, icra dosyasına yaptığı mevcut itiraz ettiği alacak miktarı üzerinden asgari %20 oranında icra inkar tazminatı ile birlikte ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; görev itirazında bulunduklarını, davaya konu kredi kartının müvekkilinin bireysel kartı olmadığından müvekkilinin borçtan sorumlu olmadığını, davacının faize faiz işletmiş olup talep edilen faiz miktarının ve faiz oranının fahiş olduğunu, temerrüt tarihinin de hatalı olduğunu beyanla davanın reddine,
reddedilen miktarın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere haksız icra tazminatının davacıdan tahsili ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Antalya Banka Alacakları İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının UYAP üzerinde mahkeme dosyasıyla ilişkilendirilmiş ve UYAP sisteminden çıkartılarak dosya arasına alınmış, tetkikinden; alacaklısının … Şirketi, borçlusunun … olduğu, 21.965,39-TL diğer asıl alacağı, 853,44-TL diğer asıl alacağı, 119,32-TL diğer asıl alacağı olmak üzere toplam 22.938,15-TL alacak için yapılan ilamsız icra takibi dosyası olduğu ve süresi içerisinde itiraz edilmesi sebebiyle takibin durduğu ve süresi içerisinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davacı bankaya müzekkere yazılarak davalı ile aralarında imzalanan Temel Bankacılık Hizmet Sözleşmelerinin, Kredi Kartı Sözleşmelerinin, Ek sözleşmelerinin, Bankacılık Sözleşmelerinin, ihtarname ve ihtarname tebliğ şerhlerinin, geri ödeme planının, hesap ekstrelerinin, yapılan ödemelerin ve davaya delil teşkil edebilecek tüm bilgi belgelerin gönderilmesi istenilmiş, gelen cevabi yazı dosyadadır.
Dava, ilk önce, Antalya … Tüketici Mahkemesinin … esas sayısında görülmüş ve mahkemece aşamalarda dosyanın bankacı bilirkişiye tevdi ile banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yetkisi de verilmek suretiyle uyuşmazlık konusu ile ilgili rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişi …’tan … tarihli rapor alınmıştır.
Antalya … Tüketici Mahkemesince özetle; bilirkişi raporu da göz önüne alınarak, davacı bankanın davalı ile arasında düzenlenen sözleşme gereğince, davalıya kredi kartı tahsis ettiği, davalının söz konusu kart nedeni ile borcunu süresinde ödememesinden kaynaklı ödenmeyen borçların tahsili amacıyla davacı bankanın Antalya Banka Alacakları İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası ile davalı aleyhine takip başlattığı, davalının takibe itirazı üzerine itirazın iptali istemi ile eldeki davanın açıldığı, alınan bilirkişi raporu ile de görüleceği üzere, taraflar arasındaki akdedilen kredi kartı sözleşmesi dosyaya sunulmamakla birlikte, dosyaya sunulan ”Business Kart Başvuru Formu”nun dava dışı … … A.Ş firması yetkili davalı tarafından imzalandığı, ihtarnameye konu kredi asıl borçlusunun davalının ortağı olduğu dava dışı şirket olup davalı adına tesis edilen kredi kartının business kart niteliğinde olduğu, hesap özetlerinden de ilgili firmaya ait krediler ve bu kredilerden doğan borçların olduğunun ve kartın şirket kartı olduğu görülmekle, borç konusu kartın şirket kartı olması gözetildiğinde, taraflar arasındaki ilişkinin tüketici işlemi olmadığı, bu sebeple ticari kart yönünden mahkememizin değil Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmakla, davanın görevsizlik nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Dosya mahkememizin, ilk önce, … esasına kaydedilmiş ve yargılama sonunda özetle; Davanın pasif taraf sıfatı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Antalya BAM … HD, … Karar sayılı ilamı ile özetle; “İlk Derece Mahkemesince görevsiz Tüketici Mahkemesince aldırılan bilirkişi raporunda dosya kapsamında inceleme ve değerlendirme yapılmasını sağlayacak yeterli belge ve banka kaydı bulunmadığı belirtildiği halde takip ve dava konusu kredi kartı borcunun kaynağının ne olduğu, kredi kartının dava dışı … …… A.Ş’nin davacı şirketle imzaladığı genel kredi çerçeve sözleşmesi kapsamında çıkartılıp çıkartılmadığı, bu genel kredi sözleşmesine davalının müteselsil kefil olup olmadığı, bu nedenle takipte talep edilen alacaktan davalının sorumlu olup olmadığı hususlarına ilişkin olarak genel kredi sözleşmesi, kredi kartı sözleşmesi asılları veya onaylı suretleri dosya içerisine alınarak sorumluluğu bulunuyorsa takip tarihi itibariyle varsa borçlu olduğu miktarın tespiti için bilirkişi raporu aldırılmak suretiyle karar verilmesi gerektiği halde eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş olup, davacı vekilinin istinaf talebinin yerinde olduğu anlaşılmıştır.” gerekçesiyle, istinaf başvurusunu kabul ederek, mahkememiz kararını kaldırmıştır.
Dosya, mahkememizin … esasına kaydedilmiştir.
Tensip ara kararı ile bankayla yazışma yapılarak, tüm belgeler dosya arasına kazandırılmış ve dosya bankacı bilirkişiye tevdi edilmiştir.
… tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacı bankaca dava dışı asıl borçlu … Şirketi, dava dışı kefil Defender … … Şirketi ile davalı kefil …’a … tarihinde Antalya … Noterliğinin … yevmiye numaralı ihtarnamesi keşide edilerek; … kat tarihi itibariyle KGF teminatlı taksitli ihracat kreşinden kaynaklı 59.707,08 TL, dava ve mahkeme masraflarından kaynaklı 2.459,95 TL, karşılıksız çek ödemelerinden kaynaklı 16.923,25 TL, POS kira bedellerinden kaynaklı 120,00 TL, senet ve protesto masraflarından kaynaklı 366,70 TL ve Bonus Business Kredi Kartından kaynaklı 22.764,99 TL olmak üzere toplam … TL nakit ve 7 adet çek yaprağından kaynaklı 18.690,00 TL gayri nakit çek depo bedeli banka alacağı bulunduğu, ihtarnamenin tebliğinden itibaren 1 gün içinde işleyecek %45 temerrüt faizi ve ihtarname masraflarıyla birlikte ödenmesi, aksi halde yasal yollara başvurularak tahsili yoluna gidileceği hususlarının belirtildiği; İhtarnamenin ardından davacı bankaca davalı kefil … aleyhine … tarihinde Antalya Banka Alacakları İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı ilamsız takip dosyasıyla; 21.965,39 TL asıl alacak, 853,44 TL işlemiş faiz ve 119,32 TL gider vergisi olmak üzere toplam 22.938,15 TL ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren %30,24 oranında temerrüt faizi ve faiz üzerinden gider vergisi işletilmesi talebiyle, tahsilde tekerrür etmemek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ve kısmi ödemelerde TBK 100. madde gereği öncelikle faiz ve ferilere mahsup edilmesi kaydıyla takip başlatıldığı, davalının … tarihli dilekçesiyle takibe, borcun tamamına, işlemiş ve işleyecek faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği hususlarının anlaşıldığı; Davacı banka Antalya Şubesi ile dava dışı asıl borçlu … Şirketi arasında … tarihli … TL limitli … numaralı Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı, davalı …’ın sözleşme limiti dahilinde müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının alındığı; davacı banka Antalya Şubesi ile dava dışı asıl borçlu … Şirketi arasında … tarihli Business Card Başvuru formu imzalandığı ve kart hamili olarak …’ın belirlendiği, … tarihli Kredi Kartları Bilgi ve Sözleşme Öncesi Talep Formu alındığı ve davalı … tarafından imzalandığı; Genel Kredi Sözleşmesine bağlı kefalet sözleşmesinin … tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 582 ve 583. maddelerine uygun olarak düzenlendiği, Genel Kredi Sözleşmesinin 2.2. Kredi Türleri başlıklı maddesinde, Sözleşme uyarınca bankanın müşteri lehine sözleşmede belirtilen limit dahilinde “ticari kart” kullandırılacağı; 5.1.5. Kredinin Ticari Kart Verilmesi Suretiyle Kullanılması başlıklı maddesinde de, kart kullanıma ilişkin hükümler yazılı bulunduğu; Sözleşmelere istinaden dava dışı asıl borçlu şirkete 45.000,00 TL limitle davalı kefil … adına tahsisli … numaralı kurumsal nitelikli kredi kartı tahsis edildiği ve kartın dosyada mevcut … tarihleri arası akdi dönem ekstreleri incelendiğinde, kartın alışveriş ve taksitli alışveriş işlemlerinde kullanıldığı, … ve … akdi dönemlerinde kartın alacak bakiyede olduğu, en son … döneminde geri ödeme yapıldığı, bu dönemden sonra geri ödeme olmadığı, … ve … akdi dönemlerinde yalnızca iptal edilen taksitli alışveriş taksitlerinin alacak olarak kaydedildiği, bunun yanında taksitli alışveriş taksitlerinin ve dönem faizlerinin borç kaydedildiği, … kat tarihinden önceki en son akdi dönem olan … döneminde kart borcunun 18.090,34 TL’ye yükseldiği, bu tarihte halen 4.763,56 TL borç olarak yansımamış taksit tutarı ile iadesi yapılan alışveriş dolayısıyla 642,72 TL alacak olarak yansımamış taksit tutarının bulunduğu, dolayısıyla hesap özeti borcuna ilave edilecek tutarın 4.120,84 TL olduğu, … kat tarihine kadar işlemiş faizlerle birlikte 21.503,46 TL anapara 1.261,53 TL faiz ve ferileri olmak üzere toplam 22.764,99 TL üzerinden kat edileceğinin bildirildiği ve asıl alacağı oluşturduğunun anlaşıldığı; banka takipte 21.965,39 TL asıl alacak talep ettiğinden talebiyle bağlı bulunduğu; davalı kefilin … takip tarihi itibariyle temerrüt halinde bulunduğu; takip tarihinden itibaren %27,36 oranında temerrüt faizine tabi bulunduğu hususları belirtilerek; sonuç olarak; takip tarihinde banka alacağının, 21.965,39 TL asıl alacak, 333,43 TL işlemiş faiz ve 16,67 TL gider vergisi toplamı 22.315,49 TL bulunduğu belirtilmiştir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş, itirazlar/beyanlar alınmıştır.
Davalı vekili, itiraz dilekçesinde, iddia ve savunmanın genişletildiğini, BAM kararının yerinde olmadığını beyan etmiştir.
Mahkememizce BAM kararı doğrultusunda inceleme yapılmıştır.
Bilirkişi raporunu hakim denetlemelidir. Öğretide Akyol, bilirkişi raporunun denetimi sadece hâkime ait bir görev değil; aynı zamanda taraflara ait bir haktır demektedir(AKYOL, Şener :Hukuk Usulünde Bilirkişilerle İlgili Bazı Problemler, Mukayeseli Hukukta Bilirkişilik Ve Sorunları, Yargıtay 125.Yıl Dönümü, s. 72 naklen). Hâkimin bilirkişinin uzmanlığı nedeniyle taşıdığı egemenliği kıracak araçları olduğu, bir yanlışın mutlaka geri döneceği ve özellikle böyle bir yanlışın müeyyidelendirileceği konularında bilirkişi inandırılmalı; böyle bir bilinç oluşturulmalıdır.“Hâkim kesinlikle ve mutlak olarak usulün egemeni olmalı; dosyaya, kendi sorumluluğunda girecek olan tanık beyanı gibi bilirkişi raporu gibi hususların adaleti saptıracak biçimlerde tezahürünü önleyecek tedbirleri almalı ve bu egemenliğini davanın sonuna kadar sürdürmelidir.” (Akyol s. 64-65 naklen).
Bu hususlar doğrultusunda, bilirkişi raporunun, hükme ve denetime elverişli, dosya kapsamına uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamına, … tarihli bilirkişi raporuna göre; Davanın kısmen kabulü ile, davalının Antalya Banka Alacakları İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin 21.965,39 TL asıl alacak, 333,43 TL işlemiş faiz ve 16,67 TL gider vergisi olmak üzere 22.315,49 TL üzerinden (asıl alacak tutarının takip tarihinden itibaren %27,36 oranında temerrüt faizine ve faiz üzerinden %5 gider vergisine tabi tutulmasına) devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı tarafın icra inkar tazminatı talebine gelince;
Alacaklının icra dairesine yapacağı takip talebi ile başlayan, takibin durması için borçlunun itirazının yeterli olduğu ve cebri icraya devam edilebilmesi için alacaklının harekete geçmesinin gerekli olduğu ilamsız icra usulunde; gerek alacaklının haksız ve kötüniyetli takipte ve gerekse borçlunun haksız itirazda bulunmasını önlemek amacıyla icra tazminatına hükmolunması esası kabul edilmiştir. Anlaşıldığı üzere alacaklı lehine hükmolunacak icra tazminatının amacı, gerçekten borçlu olduğunu bildiği halde, süre kazanmak kasdı ile ya da başka bir sebeple icra takibini haksız olarak engelleyen kişinin, alacaklının hakkına kavuşmasını geciktirmeye yönelik kötü niyetli davranışlarını önlemektir. Borçlunun itirazının haksızlığı, itirazın yapıldığı andaki duruma göre tespit edilir. Borçlu hakkında tazminatına hükmedilmesi için, onun ödeme emrine “kötüniyet”le itiraz etmiş olması şart değildir. Borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmiş olmalıdır. Alacaklının bir zarar görmüş olması da şart değildir.
Öğretide, hakim görüşe göre (POSTACIOĞLU, İlhan, İcra Hukuku Esasları, İstanbul, 1982, s. 184 vd., KURU, Baki, İcra ve İflas Hukuku, C. I, 3. Bası, İstanbul 1988, s. 304 vd., UYAR, Talih, İcra Hukukunda İtiraz, s. 215 vd.) itirazın haksız olup olmadığı, takip konusu yapılan ve borçlunun itiraz ettiği alacağın likit olup olmadığına göre belirlenmelidir. Alacak likit ise borçlu itirazında haksızdır, alacak likit değilse borçlu itirazında haklıdır. Öğreti, likit alacağı, miktarı belirli veya belirlenebilir olan ve bunun için tarafların anlaşmalarına veya böyle bir anlaşma olmazsa mahkeme kararına gerek olmayan alacak olarak tanımlamışlardır. Buna göre; borçlu alacağın gerçek miktarını tayin için bütün unsurları bildiği veya bilmesi gerektiği halde ödeme emrine itiraz ederse itirazında haksızdır; şayet diğer şartlarda gerçekleşmiş ise yargılama sonunda icra tazminatı ödemeye mahkum edilir. Alacağın gerçek miktarını tayin için tarafların anlaşmasına veya mahkeme kararına ihtiyaç varsa itiraz haklıdır ve borçlu itirazın iptali davasını kaybetse bile icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilemez. İcra inkar tazminatının şartları şunlardır:
a)Geçerli ilamsız icra takibi yapılmış olmalı,
b)Borçlu süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olmalı,
c)Süresi içinde açılmış bir itirazın iptali davası olmalı,
d)Talep olmalı,
e)Borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmelidir.
Dosyaya baktığımızda; alacağın varlığı için bilirkişi incelemesine başvurulmuştur. Yine alacağın varlığının temeli hakkında, uyuşmazlık çıkmış ve sonuç olarak BAM ilamı da dikkate alınarak, davalının borcunun dayanağının temeli konusunda yazışmalar yapılmış ve kabule gidilmiştir. Kabule göre, tarafların anlaşmalarına veya böyle bir anlaşma olmazsa mahkeme kararına gerek olmayan alacak söz konusu olmadığından, davacının inkar tazminatı talebi yerinde bulunmamıştır.
Davalı vekilinin, … tarihli dilekçesindeki; ” TÜRKİYE CUMHURİYETİ YARGISI, BANKALARIN VE SİGORTA ŞİRKETLERİNİN ESİRİ VEYA OYUNCAĞI DEĞİLDİR” cümlesi hakkında da bir açıklama yapmak gerekmektedir.
Davacı vekili, duruşmada, beyanların hukuka ve nezakete uygun olmadığını beyan etmiştir.
Bu aşamada “hak arama hürriyeti” ile “iddia ve savunma dokunulmazlığı” kavramlarına değinmekte fayda bulunmaktadır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Anayasa’nın 36. maddesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” şeklindeki 128. maddesi ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir. Yargılama esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde sınırlandırılmasının Anayasa’nın 36. maddesi altında güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan Gül, B. No: 2015/17892, 19.02.2019, § 45-46).
Anayasa’nın ve TCK’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvurular ile bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, başvuru veya dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak başvuru veya dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan iddialarda bulunulmasında veya yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış olur.
Savunma dokunulmazlığından söz edilebilmesi için eylemin iddia veya savunma niteliğindeki evrak ile ilgili olarak yapılması, eylemin, yargı organlarına verilen dilekçelerde veya bu organlar huzurunda yapılması ve bu hak kullanılırken sınırın aşılmaması gerekmektedir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 17/07/2007 tarih ve 2007/174 karar)
AİHM, birçok içtihadında Sözleşme’nin 10. maddesinin sadece ifade edilen düşünce veya bilginin esasını değil, aynı zamanda bunların aktarılma biçimlerini de güvence altına aldığını belirtmiştir.
AİHM içtihatlarına göre, avukatlar da gerek kamuoyunun önünde gerekse yargılama faaliyetleri esnasında adaletin işleyişine dair yorum yapma hakkına sahiptirler. Ancak bu husustaki eleştiriler belirli sınırları aşmamalıdır. Bu bağlamda adaletin uygun biçimde sağlanması isteği ile yargılama makamlarının mesleki onurları arasında bir denge kurulmalıdır. Aksi takdirde, bir yargı mensubunun önyargılı ve dayanaktan yoksun bir şekilde eleştirilmesi onun itibarını kolayca zedeleyebilecektir. Ancak yine de yargı mensupları da diğer kişiler gibi özellikle kamu yararını ilgilendiren konularla ilgili yapılan eleştirilerde kendilerine karşı yapılan eleştirilere karşı belli bir oranda hoşgörü göstermek zorundadırlar.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek ‘yeterli bir altyapının’ mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.(Yargıtay 4. CD, 2022/11338 E, 2022/24912 K)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/18-537 Esas, 2021/706 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; Eleştiri ise, herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur. Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Yukarıda anılan mevzuat hükümleri, kararlar ve yargı uygulamasını da yansıtan ayrıntılı açıklamalar ışığında davalı vekilinin dilekçesinde kullandığı ifadelere bakıldığında; davalı vekilinin iddianın genişletilmesi kuralına aykırı davranıldığını, bu kuralına istinaf aşamasında bertaraf edildiğini beyan ettiği aşamalarda anlaşılmaktadır.
Taraf avukattır ve müvekkilini temsilen onun haklarını olabildiğince kullanmak durumundadır.
Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir(Avukatlık kanunu m.1). Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder. Ünlü düşünür Molierac avukatlıkla ilgili; “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime hele ne iktidara tabiiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiç bir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı” demektedir. Ayrıca avukatlık mesleğinin niteliği hakkında başka bir anektod vermek gerekire; Roma İmparatorluğunun sonlarına doğru Ilirya Valisi … gönderilen Justin Kanunnamesinde Avukatlar hakkında şu değerlendirmeler yapılmaktadır.”Davaların şüpheli noktalarını çözen, savunmadaki güçleri sayesinde gerek ceza ve gerek hukuk davalarında çiğnenmiş hakları koruyan, kaybolmuş haklara destek olan Avukatların gördükleri iş kavgaya gitmek ve yaralar almak sureti ile ailelerini ve vatanlarını kurtarmak için yapabilecekleri hizmetten faydalıdır. İmparatorluğumuz için savaş yapanların yalnız zırh gömlek giyen ve kalkan taşıyanlardan ibaret olmadığını taktir ediyoruz. Bu işi Avukatlarda yapıyorlar. Zira acı çekenlerin ümidini, hayatını ve çocuklarını savunan, ve şanlı seslerinin kudretine inanan bu ustalarda aynı işi yapıyorlar.” Bu hususları da birarada düşündüğümüzde avukatlık mesleğinin eski dönemlerden beri ne kadar kutsal bir meslek olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkememiz, Anayasa ve Avukatlık Yasası’nın öngördüğü biçimde, savunmanın kutsallığı ve avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, avukatların mesleki faaliyetlerini geniş bir dokunulmazlık çerçevesi içinde yapmaları gerektiği inancı içerisindedir. Ancak, avukatların da, karar makamında olan, Anayasa, Kanun ‘a ve Hukuk’a uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar veren hakimlerinde dürüst, bilgi yüklü, onur ve erdem sahibi kişiler olduklarını gözden uzak tutmamaları gerekir. 2003/43 Sayılı Birleşmiş Milletler Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde de belirtildiği üzere, Hâkim, genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilâfın taraflarından bağımsızdır(Bangalor İlkeleri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilmiştir. Avrupa Konseyi’nin Avrupa Hakimleri Danışma Komitesi de bu ilkeleri, 13 Kasım 2000 tarihli oturumunda (ilkeler henüz BM tarafından onaylanmadan) Bakanlar Komitesi’ne bu konuda tavsiye kararı vaz’etmek üzere önermiştir. İlkeler,Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kararları ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 27.06.2006 tarih ve 315 sayılı kararı (tanımlar kısmını çıkararak) ile de benimsenmiştir.)Avukatlar, temsil ettikleri müvekkillerinin çıkarlarını savunurken karşı tarafın ve karar makamının onurunu kıracak davranışlardan sakınmaları mesleki etik kuralının da bir gereği olmalıdır. Güzel Türkçe’miz, hakareti içeren sözcüklerin dışında, savunmanın, başkasını incitmeyecek kelimelerle yapılmasını içeren güzel ve veciz sözcüklerle dolu olduğu bir gerçektir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, kullanılan tabirin nezaket çerçevesinde olmadığı anlaşılmakla beraber, mesleğin niteliği de dikkate alınarak, savunma dokunulmazlığı kapsamında olduğu, buna bir hukuki engelin olmadığı, her hangi bir suç niteliğinde olmadığı, ifade hürriyeti çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, bir nevi sitem niteliğinde olduğu, bunun amaçlandığı, burada hukuka aykırı bir durum olmadığı anlaşılmıştır. Bu açıklamanın burada yapılması gerekli görülmüştür.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklanacağı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE, davalının Antalya Banka Alacakları İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın KISMEN İPTALİ İLE takibin 21.965,39 TL asıl alacak, 333,43 TL işlemiş faiz ve 16,67 TL gider vergisi olmak üzere 22.315,49 TL üzerinden (asıl alacak tutarının takip tarihinden itibaren %27,36 oranında temerrüt faizine ve faiz üzerinden %5 gider vergisine tabi tutulmasına) DEVAMINA, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2-Davacının inkar tazminatı talebinin REDDİNE,
3- Davacının yatırdığı 80,70 ₺ (TL) başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça yatırılan 277,04 ₺ (TL)’nin mahsubu ile hazineye gelir kaydına, hüküm gereği alınması gerekli bakiye 1.247,33 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, (toplam alınması gereken harç miktarı=1.524,37 TL’dir)
5-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi gereğince; bakiye harcın, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerektiğinden, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmeyen harç için -kanunen belirlenen sınır göz önünde tutularak- “harç tahsil müzekkeresi” yazılmasına, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceğinin bu şekilde hükümde belirtilmesine,
6-Davacı tarafça yatırılan ve mahsup edilen toplamda 357,74 ₺ (TL)’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafça dosyada yapılan ve mahkememizce uyap sisteminden kontrol edilen (denetime elverişlilik açısından, uyap ekranında harç-masraf bölümü altında tahsilat reddiyat bilgileri başlığının içeriğinde masraflar açıkça yazmaktadır) posta-tebligat-bilirkişi ücreti gideri toplamı 2.187,85 ₺ (TL)’nin, haklılık durumu gereği; 2.122,00 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, arta kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
8-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/13 ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26/2. Maddeleri, 6100 sayılı HMK 297/1-ç, 326.maddeleri uyarınca, arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaşamamaları halinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre ileride haksız çıkan taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden ödeneceği öngörüldüğünden; 1.320,00 ₺ (TL) nin; haklılık durumu gereği; 1.280,00 TL’sinin davalıdan, 40,00 TL’sinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
9-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 622,66 ₺ (TL) vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
11-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine,
12-Harçlar Kanunu’nun 8. maddesindeki, “Bir hükmün bozulmasını müteakip verilecek hükümlerden yeni bir hüküm gibi karar ve ilam harcı alınır ve bozulan hükümden evvel alınmış olan karar ve ilam harcı, müteakip hükme ait harçtan mahsup olunur.” düzenlemesi, bu düzenlemenin usule ilişkin olması, usulde kıyasın mümkün olması, istinaf kanun yolunda da uygulanabilecek olması göz önüne alınarak; ortadan kaldırma konusu yapılan ilk karar nedeniyle davalı tarafından harç yatırılmış ise (harç tahsil müzekkeresi yazılmıştır) bu karar ve ilam harcı miktarının mahsubuna,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ve davalı vekili Sn. Av. …’in yüzüne karşı verilen karar miktar itibariyle davacı yönünden KESİN, davalı yönünden ise kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/04/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır