Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/743 E. 2023/280 K. 05.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/743 Esas
KARAR NO : 2023/280
DAVA : Alacak (Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/10/2022
KARAR TARİHİ : 05/05/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Alacak (Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı …’ın 2012 yılı yaz sonunda bir galeriye araba almak için gittiğinde tanıştıklarını, ardından görüşmeye başladıklarını ve neticesinde aralarında duygusal bir bağ kurularak sevgili olduklarını, davalı tarafın maddi durumunun kötü olduğunu iddia ederek müvekkilinden yardım istediğini, … tarihinde … TL, … tarihinde … TL, … tarihinde de … TL’yi ve yanında bulunan … TL’yi bankadan çekip toplamda … TL’yi davalının kendisine verdiğini, Paraların verilmesinin ardından davalı tarafın vekil edenine herhangi bir senet vermediğini, vekil edeninin de sevgili olmaları nedeniyle senet isteyemediğini, davalının, vekil edenin adına kayıtlı … İli, … İlçesi, … Köyü … ada 3 parselde kayıtlı … paylı B blok zemin kat 3 nolu bağımsız bölüm numaralı dairesini, emlakçı olması nedeniyle kendisinin satabileceğini ve üzerine biraz para koyarak kelepir güzel bir daire alabilecekleri konusunda davacıyı kandırdığını, davacının ise kendisine inanarak ve en azından satış bedelinin kendisine geleceği inancıyla Antalya … Noterliğinin … tarih ve … yevmiye numaralı vekaletnamesi ile şahsa taşınmazı satması için vekalet verdiğini, davalının temerrüde düşürüldüğü 2014 senesinden beri alacağına kavuşamadığından munzam zararı ortaya çıktığını, Borçlusu davalı olan … TL bedelli … vade tarihli, … TL bedelli … tarihli, … TL bedelli … tarihli, … TL bedelli … tarihli 4 adet bono nedeniyle ve ekte sunulu ” Kasım 2012 tarihinde …’dan aldığım … TL ödemeyi … Tarihinde ödemeyi taahhüt ediyorum.” beyanını içerir borçlu tarafından el yazısı ile yazılan ve imzalanan taahhütname nedeniyle davalının borçlu olduğunun tespiti ile fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, ileride artırılmak üzere kalan … TL’nin bonoların icraya konulmasından itibaren; Mahkeme aksi kanaatte ise dava tarihinden itibaren Merkez Bankası tarafından uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan alınarak vekil edenine verilmesine, davacının borçlunun temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren, alacağının uğradığı zararların (faiz ile giderilemeyen, aşkın ) temerrüt faiziyle giderilemeyeceği açık olduğundan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla daha sonra arttırılmak üzere şimdilik 10.000,00 TL munzam zarar tazminatının dava tarihinden itibaren Merkez Bankası tarafından uygulanan en yüksek mevduat faizi ile, olmadığı takdirde yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak taraflarına ödenmesine, Yargılama harç ve giderlerinin davalı tarafa yükletilerek aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Usulsüz Tebligat yapıldığını, Dava konusu talep yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini, Davacı tarafça müvekkile verildiği iddia edilen miktara ilişkin ispat kuralı HMK m.200/1 ‘de belirtilmiştir. Dolayısıyla dava konusu miktar ancak senetle ispat edilmesi gerektiğini, Müvekkil tarafından İcra Hukuk Mahkemesine yapılan imza itirazı kabul edilmiş ve Yargıtay incelemesinden geçerek Onandığını, Davacı dava dilekçesinde müvekkilin borcunu zamanında ödememiş olmasından kaynaklanan ve yasal faiz ile karşılanamayacak bir aşkın zararı olduğunu ve bu zararın tazminini talep ettiğini, davacının munzam zararlarını talep edilmesi için yasal şartlar oluşmadığını, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep emiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; ödünç ilişkisinden kaynaklı alacak davasıdır.
Davalı için tacir araştırması yapılmıştır.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Mutlak ticari davalar TTK’nın 4/1-a bendi uyarınca; tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın TTK’da düzenlenen hususlardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz.
TTK’nın 4/1. maddesi uyarınca nisbi ticari dava olması için, her iki tarafın tacir olması ve davanın ticari işletmelerinden doğması gerekir. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Ticari işletme, TTK’nın 11/1.maddesindeki tanıma göre; esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Esnaf işletmesi ile ticari işletme arasındaki sınırın ise Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak kararname ile belirleneceği hükme bağlanmıştır.Kanunda ticari işletme için herhangi bir miktarda gelir değil, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşar düzeyde gelir sağlama amacı aranmıştır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 3.maddesinde; “ticari iş” kavramı açıklanmış ve “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.” denilmiştir.
Ticaret hayatının temel öznesi olan “tacir” de yine işletme kavramı bağlamında tanımlanmış ve “bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişi”ye tacir deneceği TTK’nın 12/1.maddesinde belirtilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu tacir kavramını gerçek kişiler ve tüzel kişilerde ayrı ayrı ele almış, gerçek kişilerde tacir sıfatının kazanılması bir ticari işletmenin mevcut olması, bir ticari işletmenin işletilmesi ve ticari işletmenin kısmen de olsa o kişi adına işletilmesi unsurlarına bağlanmıştır. Tüzel kişi tacir kavramının kapsamı ise TTK’nın 16/1. maddesinde düzenlenmiştir.
Tüm açıklamalardan sonra dosya kapsamının incelenmesi neticesinde; davacı taraf dava dilekçesinde davalıya … TL verdiğini, dava dilekçesinin ekinde bulunan taahhütnamede “Kasım 2012 tarihinde …’dan aldığım …-TL ödemeyi … tarihinde ödemeyi taahhüt ediyorum.” yazılı olduğunu, davacının ödünç verdiği miktarın ve munzam zararının davalıdan tahsiline ilişkin açıklamalarda bulunmuş, dava dilekçesinin sonuç kısmında “4 adet bono nedeniyle ve ekte sunulu ” Kasım 2012 tarihinde …’dan aldığım … TL ödemeyi … Tarihinde ödemeyi taahhüt ediyorum.” beyanını içerir borçlu tarafından el yazısı ile yazılan ve imzalanan taahhütname nedeniyle davalının borçlu olduğunun tespiti ile fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, ileride artırılmak üzere kalan … TL’nin bonoların icraya konulmasından itibaren; Mahkeme aksi kanaatte ise dava tarihinden itibaren Merkez Bankası tarafından uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan alınarak vekil edene verilmesine Vekil edenin, borçlunun temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren, alacağının uğradığı zararların (faiz ile giderilemeyen, aşkın ) temerrüt faiziyle giderilemeyeceği açık olduğundan fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla daha sonra arttırılmak üzere şimdilik 10.000,00 TL munzam zarar tazminatının dava tarihinden itibaren Merkez Bankası tarafından uygulanan en yüksek mevduat faizi ile, olmadığı takdirde yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak tarafımıza ödenmesine,” talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinin içeriği ve sonuç kısmındaki talep nedeniyle davacı vekilinin açıklama beyanı … tarihli celsede alınmış, davacı vekili talep ve dava dilekçesinin dayanağının taahhütname başlıklı belgeye dayalı olduğunu, bonolar nedeniyle herhangi bir taleplerinin olmadığını, zira bonolardaki imzanın davalıya ait olmadığının tespit edildiğini beyan etmiştir. Dolayısıyla davacının eldeki dosya yönünden talebinin taaahhütname başlıklı belgeden kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır. Mahkememizin … Esas sayılı dosyasının … tarihli kararı ile “Davacı, alacak talebini öncelikle bonolara dayandırmış bunun yanında talebinde “Kasım 2012 tarihinde …’dan aldığım …-TL ödemeyi … tarihinde ödemeyi taahhüt ediyorum.” beyanını içerir borçlu tarafından el yazısı ile yazıldığını iddia ettiği senede dayandırmıştır. Talebinin bir bölümü bonoya dayandığından, bu yönüyle talebin bu temeli bakımından özel mahkeme olan ticaret mahkemesi görevli olduğundan, buraya yönelik değerlendirmenin ticaret mahkemesi tarafından yapılması gerektiğinden, kabule göre görevsizliğe yönelik hüküm doğrudur ve mahkememiz davada görevlidir.” açıklaması ile davaya devam edİlerek karar verilmiş ise de davacının öncelikli talebinin bonoya dayalı olduğundan yargılamaya devam edilmiştir. İki dosya arasında talep dayanakları farklı olup, dosyamızda kıymetli evraktan kaynaklı talep bulunammaktadır. Olayda; dava TTK.nun 4/1-a-f bentlerinde sayılan mutlak ticari davalardan (tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın) değildir. Tarafların tacir olmadığı dolayısıyla davanın da hukuki niteliği itibariyle ticari dava olmadığı, bu nedenle uyuşmazlığın mahkememiz görev alanına girmediği anlaşılmıştır.
Görev, 6100 Sayılı HMK’nın 1. maddesi hükmü gereği kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemece yargılamanın her safhasında kendiliğinden gözetilmelidir. Bu durumda, davanın asliye hukuk mahkemesinin görevine girdiği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açılandığı üzre;
1-Davanın 6100 sayılı Kanunun 114/1-c maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 115/2. Maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, karar kesinleştikten sonra talep halinde dosyanın görevli Antalya Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-Taraflardan birinin, H.M.K.’nun 20. Maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceği, aksi takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
4-Dosyanın gönderilmesi için süresi içinde başvuru yapılmadığı takdirde, HMK’nun 20/1 ve 331/2 maddeleri gereğince yapılacak işlemin mahkememizce dosya ele alınarak değerlendirilmesine,
Dair, davacı vekili Av. …’ın yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/05/2023

Katip …
E imzalı

Hakim …
E imzalı