Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/484 E. 2023/55 K. 25.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/484
KARAR NO : 2023/55
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/06/2022
KARAR TARİHİ : 25/01/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A.TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin lehdar, diğer davalı …’a, … ödeme, … tanzim ve … TL bedelli bono verdiğini,davalı … tarafından, müvekiline “… tarihinde …’den bono alan tarafıma … TL ödemiş ve aramızdaki borç ilişkisi sona ermiştir. Kendisinden bir alacağım yoktur olmadığını ikrar ederim.” şeklinde açıklamalı ibraname teslim edildiğini, müvekilinin davalı …’dan ibraname şeklindeki belgeyi almış olması, iyi niyetli ve davalıya güvenmesi sebebiyle, bedeli ödenmiş bonoyu geri teslim almadığını, müvekkilinin borcu bu şekilde ödediğini düşünürken kendisine Antalya Genel İcra Dairesinin … sayılı dosyasından kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte ödeme emri tebliğ edildiğini, davalı …’a ödediği senedin onun tarafından yakılmadığını takip alacaklısı davalı …’ya ciro edildiğini öğrendiğini, bu nedenle bedeli ödenmiş bononun ciranta ve davalı … tarafından takibe konulması sebebiyle, bedeli ödenmiş bononun iptalini, davacı müvekkilin takipten kaynaklı bonodan borcunun bulunmadığının tespitini, davacı müvekkil aleyhine başlatılan takibe konu, bedeli ödenmiş bononun iptalini, takibe konu bono sebebiyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, mahkemenizce, İİK 72/3 maddesi hükmü gereğince, icra dosyasına yatan paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
B. TARAF TEŞKİLİ:
Bilindiği üzere … tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir (H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s. 273)(bkz; İNCEOĞLU,Sibel., İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, İstanbul 2008, 3. Baskı, s. 260-261)
Bu açıklamalar ışığında, mahkememizce dosyada taraf teşkili sağlanmıştır.
C.CEVAP:
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; Davacının kurmak istediği … Ltd. Şti/ne resmi kayıtlarda olmadan sadece mali olarak ortak olduğunu, sözleşme yapmadıklarını, … tarihinde ortaklığımızı karşılıklı olarak sonlandırmak istediklerini, aralarında … TL ye anlaştıklarını, … TL nakit ödeme, … düzenleme tarihli … vade tarihli … TL senet aldığını, kalan … TL için hukuka da inanarak herhangi resmi evrak almadığını, kalan … TL ‘sını … tarihinde elden ödeme yapacağını söyleyerek hiçbir evrak almadığı kısmı için tarafına nakit olarak ödediğini, karşılığında hiçbir alacak ilişkisi kalmadığını, senedin ödemesi yapılmış olsaydı yakmak yerine kendisine iade etmeyi tercih edeceğini, ödeme yaptığını söylediği senedi iadesi için ihtarname çekmesi gerektiğini, ihtarname çekmediğini, davacının kendisini ödemediği borcunun … TL ile zor durumda bıraktığını, menfi tespit davası açarak ödemediği tutarı ödemiş gibi göstermeye çalışarak işbu dava ile mağduriyetini artırdığını, Antalya Genel İcra Müdürlüğü’ nün … E. sayılı dosyasında takip dayanağındaki borcu ödenmediği için davacının borçlu olduğunun tespiti ile takibin devamını, haksız ve Kötü niyetli olarak Davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; Diğer davalı … kuzeni olduğunu,kendisi paraya ihtiyacı olduğu için benden elden nakit para istediğini kendisine … TL verdiğini, diş polikinliğin den ayrılacağını söylediğinde kendisine alacağı ödemeden kendisine olan borcunu iade etmesini söylediğini, davacıdan aldığı ve ödeyeceğinden emin olduğu için … TL lik senedi borcuna karşılık cirolayıp kendisine verdiğini, İş ortaklığını … TL’ye bitireceğini,. … TL nakit ortaklığın bitirildiği gün kalanı … TL senet ve … TL de yine nakit olarak vereceğini söylediğini, davacının icra takibini hem …’a hem de kendisine karşı başlattığını, bu nedenle Antalya Genel İcra Müdürlüğü’ nün … E. sayılı dosyasında takip dayanağındaki borcu ödenmediği için davacının borçlu olduğunun tespiti ile takibin devamını, haksız ve Kötü niyetli olarak Davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, icra dosyasındaki tedbir talebinin kaldırılmasına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
D. YARGILAMA SÜRECİ/HUKUKİ NİTELEME/MAHKEME KABULÜ:
Dava, menfi tespit talebinden ibarettir.
Yargıtay … HD., … Esas, … Karar sayılı, … Tarihli, “Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Kesin Nitelikteki Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesine Yönelik” vermiş olduğu ilamında; ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığına karar verilmiştir.(Benzer yönde Yargıtay … HD., … E, … K; … E, … K) Bu nedenle iş bu dava zorunlu arabuluculuk kurumuna başvurmaya tabi değildir.
Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler, T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun … gün ve … E. … K; … gün ve … E. … K sayılı kararında da vurgulanmıştır. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., … esas, … karar, Tar. …)
Öncelikle söylemek gerekir ki; Dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspat yükü ise,bir olayın gerçekleşmiş olup olmadığının anlaşılamaması, yani olayın ispatsız kalması yüzünden yargıcın aleyhte bir kararıyla karşılaşmak tehlikesidir(YILMAZ,Ejder; İspat Yükü, 1980, s. 3). Kendisine ispat yükü düşen taraf için ispat yükü bir yükümlülük değil(mükellefiyet), yüktür(külfettir). Taraf kendisi tarafından ispat edilmesi gereken vakıayı ispat edemezse, karşı taraf ve mahkeme onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (KURU,Baki., Hukuk Muhakemeleri Usulu, İstanbul 1990, C. 2, s. 1356 vd.) Türk Medeni Kanunu m. 6 usul hukukunda ispata ilişkin genel kuralı koymuştur. Buna göre; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. İspat konusu, 6100 sayılı kanunun ise 187 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. İspat konusunda yapılan bu genel açıklamalardan sonra dosyaya dönüldüğünde; genel kural olarak menfi tespit davalarında ispat yükü davalıda olmasına rağmen, somut olaydaki gibi senede karşı menfi tespit iddialarında (imzaya itiraz olmadığında) ispat yükü davacı borçludadır. Dosyamızda temel olarak ispat yükü davacıdadır.
Medeni usulun amacı gerçeğe ulaşmaktır. Medeni hukuk kişilerin birbirleriyle özel yaşam ilişkilerinin, hukuki ilişkilerini hakların öğelerini saptar. Medeni usul hukuku ise maddi hukuka aykırılık halinde, hukuki himayenin nasıl sağlayacağını gösteren kurallar bütünüdür. Başka bir anlatımla Medeni Hukuk, maddi hukuk olarak hukuki himayenin haklılığının unsurlarını Medeni Usul Hukuku hukuki himayenin sağlanmasının koşullarını içerir. O halde her iki hukuk alanı bağımsızdır. Amaç ve düşünceleri ayrıdır. Buna bağlı olarak hukuki işlem ile usuli işlem kavramları farklıdır. Anayasanın m.2 de belirtilen “sosyal devlet” ilkesi gözönünde tutulduğunda usul kurallarının “gerçeğe ulaşma” yolunda özellikle ekonomik açıdan ağır şartlara bağlı tutulmamasını gerektirmektedir(Bkz. Alangoya, Yavuz/Yıldırım, M.Kamil/Deren-Yıldırım, Nevhis; Medeni Usul Hukuku Esasları, B.4, İstanbul 2004, sh 31).
Bono, bir kıymetli evraktır. TTK m. 645 gereği; Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunların içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez. Kıymetli evrak hukukunda genel kural olarak belirtmek gerekir ki; Adi senetle kıymetli evrak arasındaki önemli bir fark olarak, Türk Borçlar Kanunu gereği (m. 103), alacaklının alacağını tahsil için, senedi borçluya iade etmesine gerek yoktur, sadece tahsil karşılığında borçluya bir makbuz vermesi yeterlidir. Daha sonra senet borçluya ibraz edilip ödeme talebinde bulunulsa, borçlu makbuzu göstererek ikinci kez ödeme yapmaktan kurtulur. Buna karşılık, kıymetli evrakta borçlu borcunu senedi ibraz etmeyen kimseye kural olarak ödeme yapmaya yetkili değildir. Borcunu ödediği zaman kıymetli evrakın kendisine verilmesini istemek zorundadır. Aksi halde, alacaklı kendisine ödemeye karşılık bir makbuz vermiş olsa bile sonra kıymetli evrakı kendisine ibraz edene ikinci kez ödeme yapmak zorunda kalabilir. (PULAŞLI, Hasan; Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2019, s. 4-5; ÜLGEN, Hüseyin/HELVACI, Mehmet/KAYA, Arslan/NOMER ERTAN, N. Füsun; Kıymetli Evrak Hukuku, 12. Bası, Vedat Kitapçılık, 2019, s. 20; BOZER, Ali/GÖLE, Celal; Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2020, BTHAE, s. 20; ÖZTAN, Fırat; Kıymetli Evrak Hukuku, 16. Bası, 2009, Turhan Kitapevi, s. 15) Aksi iddialar ispat hukukunun konusudur ve somut olaydaki gibi davacı senedin bedelsiz kaldığı iddiasına dayanarak menfi tespit talep ettiğinden, davacı tarafça öncelikle, senedin bedelsiz olduğunun HMK 200. maddesi uyarınca yazılı belge ile kanıtlanması, sonra da davalı …’nın, davalı …’ın cirosu ile hamil olması nedeniyle, TTK 687. maddesi uyarınca bonoyu ciro yolu ile alırken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğinin kanıtlanması gerekir.
Medeni usul hukukunda senet bir kesin delildir ve bunu geçerlilik şartı olan yazılı şekil ile karıştırmamak gerekir (ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder/TAŞPINAR AYVAZ, Sema/HANAĞASI, Emel; Medeni Usul Hukuku, 6. Baskı, 2020, Yetkin yayınları, s. 409) Davacı taraf dava dilekçesinde özetle; davalı … tarafından, müvekiline “… tarihinde …’den bono alan tarafıma … TL ödemiş ve aramızdaki borç ilişkisi sona ermiştir. Kendisinden bir alacağım yoktur olmadığını ikrar ederim.” şeklinde açıklamalı ibraname teslim edildiğini beyan etmiştir ve dava dilekçesi ekinde bir örneğini yazılı delil olarak sunmuştur.
İş bu senedin verildiği davalı …’ın cevap dilekçesinde kabul edilmiştir. Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davacının kurmak istediği ticaret şirketine resmi olmadan sadece mali olarak ortak olduğunu, yazılı bir sözleşme yapmadıklarını, karşılıklı olarak ortaklıklarını sonlandırmak istediklerini, … TL’ye ortaklıklarının sonlandırması için anlaştıklarını, … TL nakit ödeme olduklarını, dava konusu senedi aldığını ayrıca ek kalan … TL için aralarındaki güvene dayanarak her hangi bir evrak almadığını, … TL’lik her hangi bir evrak almadığı kısmı davacının ödediğini, karşılığında hiç bir alacağı kalmadığına dair yazı verdiğini, senet alacağı için davacıya süre verdiğini, bir ay sonra ödeme yapılmadığı için senedi ciroladığını beyan etmiştir.
Her ne kadar davalı … böyle bir olay örgüsünü ileri sürmüş ise de, dava dilekçesi ekinde de delil olarak sunulan ibraya ilişkin belgede “… tarihinde …’den bono alan tarafıma … TL ödemiş ve aramızdaki borç ilişkisi sona ermiştir. Kendisinden bir alacağım yoktur olmadığını ikrar ederim.” ibaresi yazmakla, bonoya yönelik bir ifade kullanılmış ve bonodaki miktar belirtilmiştir. Söz konusu ibraya ilişkin belge davalı … tarafından inkar edilmemiş ancak anlattığı olay örgüsü gereği bonodaki borç harici davacının … TL daha borcu olduğu, onun ödendiği, bonoda geçen borcun ise ödenmediği, güvene dayanarak hiç bir borcun kalmadığına dair iş bu yazıyı verdiği belirtilmiştir. Bu kısım için artık ispat külfeti davalı …’a geçmiştir. Davacı ile davalı … arasında, dava konusu bono nedeniyle bir borç ilişkisinin kalmadığı iş bu ibraya ilişkin dava dilekçesi ekinde sunulan yazıdan anlaşılmaktadır. Davacı, davalı …’a karşı borçlu olmadığını bu belge/yazılı delil ile ispatlamıştır. Bunun aksi, davalı …’ın iddiası ise usule uygun olarak ispat kuralları çerçevesinde dosya kapsamında ispatlanmamıştır. Davalı cevap dilekçesinde bir delil de belirtmemiştir.
Davacı, davalı … ile davalı …’nın yakın akraba olduklarını, Yargıtay kararları gereği taraflar arasındaki yakın akrabalığın kötü niyeti gösterdiğini belirterek, davalı … yönünden de borçlu olmadıklarının hüküm altına alınmasını talep etmektedir.
Bedelsizlik iddiası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 687. maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 778/1,a maddesi gereği bonolarda da uygulanma imkanı olan TTK’nın 687. maddesinin birinci fıkrası, “Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun…” düzenlemesini içermektedir. Bu hükme göre şahsî def’îlerin kural olarak hamile karşı ileri sürülmesi söz konusu değildir. Ancak hamil poliçeyi devralırken bile bile borçlunun zararına hareket ederse, bu durumda şahsî def’îler hamile karşı da ileri sürülebilecektir.
Davacı, davalı …’nın dava konusu bonoyu iktisap ederken bile bile kendisinin zararına hareket ettiğini ispat etmelidir. Bu husus tanık dahil her türlü delille ispat edilebilecektir.(Yargıtay … HD., … E, … K; … E, … K; 2020/… E ve K)
Davacının gösterdiği tanık duruşmada dinlenmiş olup, tanık … duruşmada; “Benim taraflarla bir akrabalığım yoktur, davacı ile davalı … arasında iş ortaklığı vardır, davacı diş hekimiydi, davalı … bey diş hekimi değildi ama beraber klinikleri vardı, ben de bu klinikte diş hekimi asistanı olarak 2021 yılı Eylül gibi işe girmiştim, ekim gibi sigortam başlamıştı, 2022 yılı şubat ayı gibi işi bıraktım, başka bir işe geçmem sebebiyle işi bıraktık, davalılar arasında bir bağ var mı bilmiyorum, akrabalık var mı onu da bilmiyorum, ben … isimli kişiyi tanımıyorum” şeklinde beyanda bulunmuştur.
HMK m. 240 gereği; Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. Davacı, tanığını, davalı tarafların arasındaki yakın akrabalık, kuzenlik ilişkisinin varlığı, davalıların akraba oldukları hususunda dinleteceğini delil dilekçesinde belirtmiştir.
Tanık delil, ispat edilmek istenen hususlarda, kanunun izin verdiği durumlarda başvurulabilen bir takdiri delildir ancak başvurulabilen tek delil ya da mutlak ispat için dayanılması gereken bir delil değildir. Dosya kapsamındaki nüfus müdürlüğü yazısı ve nüfus kayıtlarından davalıların “kardeş çocukları” oldukları belirtilmiştir. Davacı, gösterdiği tanık ile ispat etmek istediği vakıayı, dosyadaki başka bir resmi kayıtla ispatlamıştır. Davacı vekili, tanık dinlenen duruşmadan sonra verdiği dilekçede, tanığın, eski sevgilisi davalı …’ın baskıları sebebiyle bildiklerini söylemekten çekindiğini, tüm gerçekleri mahkemeye anlatmadığını ileri sürmüştür ancak yukarıda da belirtildiği üzere ilgili tanıkla ispat edilmek istenen husus, ispatlandığından, tanık tekrar dinlenmemiştir. Davacı tarafın da bu yönde bir iddiasının olmadığı da gözükmektedir. Davalıların kuzen oldukları cevap dilekçelerinde de açıkça ikrar edilmiştir.
Davacı, davalı …’nın, davalı …’ın cirosu ile hamil olması nedeniyle, TTK 687. maddesi uyarınca bonoyu ciro yolu ile alırken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğinin kanıtlamalıdır. Taraflar yakın akrabadırlar.
Yukarıda da belirtildiği üzere; Yargıtay’ın “Hâmil, senedi ciro yoluyla devralırken «bilerek borçlunun zararına hareket etmişse» (TTK. mad. 687, 659/2, 825/2) yani, borçlunun senedi kendisine ciro eden kimseye karşı ileri sürebileceği nispi def’ileri ileri sürmesine engel olmak için bu senedi «hileli anlaşma» sonucunda devralmışsa, kötüniyetli sayılır ve borçlu bu kötü niyetli hâmile karşı da, bu senet dolayısiyle -«hiç» ya da «senette yazılı olduğu kadar»- borçlu olmadığı konusunda, senedi ciro edene karşı ileri sürebileceği kişisel def’ilere dayanarak «olumsuz tespit davası» açabilir (Yargıtay … H.D. … t. …; … t. …; … t. …). Bu durumda, davacı borçlunun önce «dava konusu senedin karşılıksız olduğunu» -yazılı (daha doğrusu; kesin) delillerle- kanıtlaması, daha sonra davalı – hâmilin kötüniyetli olduğunu -her türlü kanıtla örneğin; tanıkla- ispat etmesi gerekir. Ayrıca, davalı – hamilin kötü niyetli olduğu, bir takım «delil ve karinelerden» de kolayca anlaşılabilir. YÜKSEK MAHKEME; «senet hâmilinin senet lehdarının o r t a ğ ı, o ğ l u, i ş ç i s i ve yakın akrabası, kardeşi, damadı olması halinde» iyi niyet iddiasında bulunamayacağını -yani, kötüniyetli sayılacağını- kabul etmiştir.” [AV. …; “MENFİ TESPİT VE İSTİRDAT DAVALARI (İİK. M.72)” Bilge Yayınevi; Ankara 2017; s.81-82] Dava dilekçesi içeriğinde de davacı taraf da bir kısım Yargıtay kararları belirtmiştir.
Davalıların yakın akraba, kuzen olmaları göz önüne alınarak, davalı …’nın senedi ciro ile devralırken diğer davalı ile davacı arasındaki hukuki durumu, alacağın kalmadığını bilmesi hayatın olağan akışı gereğidir ve bu yönde bir karine mevcuttur ki karine, sözlük anlamı bakımından karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına ve çözümlenmesine yarayan durum, ipucu, belirtidir. En genel anlamıyla karine, bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun çıkarımıdır. Dolayısıyla karine, bilinen bir olaydan, bilinmeyen diğer bir olayın veya hukuki durumun varlığı veya yokluğu sonucunun çıkarılmasına olanak vermektedir. Genel olarak karineleri, fiili ve kanuni olmak üzere, iki grupta toplanmaktadır. Bu bağlamda, fiili karineler, bir hukuk kuralı ile bağlı olmaksızın, hakimin insanlar ve yaşam konusunda ortaya çıkan tecrübe kurallarından yararlanarak belli olmayan olaylar hakkında sonuç çıkarmasına yaramaktadır. Bu yönüyle, fiili karineler, hakimin kanaat edinmesine yardımcı olmaktadır. Görüldüğü üzere, fiili karinelerin temelinde tecrübe kuralları (yaşam deneyi kuralları) yatmaktadır. (Bilge Umar-Ejder Yılmaz:İsbat Yükü, Büyükçekmece 1980, Sahife:165 vd.; Ahmet, Başözen:Medeni Usul Hukukunda İlk Görünüş İspatı, Ankara 2010, Sahife:63 vd.; Gökçen, Topuz:Medeni Usul Hukukunda Karinelerle İspat, Ankara 2012, Sahife:50, 56, 121 vd.; Ayrıca bakınız.Yavuz, Alongoya:Senede Karşı Senetle İspat Kuralı ve “Hayatın Olağan Akışı” Kavramı, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, Sahife:528, dipnot 32; Baki, Kuru:Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:II, Ankara 2001, Sahife:2006 vd.). Nitekim, Yargıtay da kararlarında tecrübe (yaşam deneyi) kurallarına dayanmakta ve bu konuda genellikle “hayatın olağan akışı” kavramını kullanmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun … gün ve E:…, K:…; … gün ve E:…, K:…; … gün ve E:…, K:…; … gün ve E:…, K:…; … gün ve E: …, K: …; … gün ve E:…, K:… sayılı kararları).
Tüm bu açıklamalar ışığında, davalı …’nın senedi ciro ile devralırken diğer davalı ile davacı arasındaki hukuki durumu, alacağın kalmadığını bildiği, buna rağmen senedi iktisap ettiği, bu yönüyle kötü niyetli olduğunun kabulü ile, davacının, bu davalı yönünden de davasında haklı olduğu mahkememiz kabulündedir.
Tüm dosya kapsamı, yukarıdaki açıklamalar ışığında, davanın kabulüne davacının, Antalya Genel İcra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında, takibe konu edilen … Tanzim tarihli … ödeme tarihli … TL bedel tutarlı bono nedeniyle davalı takip alacaklısı …’ya ve hem bono lehtarı/ciranta hem de Antalya Genel İcra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında davacı ile birlikte diğer takip borçlusu olan davalı …’a borçlu olmadığının tespitine, takibe konu edilen … Tanzim tarihli …ödeme tarihli … TL bedel tutarlı bononun iptaline karar vermek gerekmiştir.
Son olarak belirtmek gerekir ki; davacı, davasını … TL üzerinden açmıştır. Aşamalarda, mahkememizce bu değerin neye göre gösterildiği konusunda süre verilmiştir. Davacı vekili, açıklama içerir dilekçeyi dosyaya sunmuştur. Mahkememiz, icra müdürlüğüne de yazı yazmış ve dava tarihi itibariyle kapak hesabını istemiştir. Bir yandan da bakıldığında, dava dilekçesindeki sonuç talep, “takibe konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti” ne ilişkindir. Takibe konu bono ise, … Tanzim tarihli … ödeme tarihli … tl bedel tutarlı bonodur. Dava değeri, bu miktar olmalı iken davacı taraf fazla gösterdiği bedel üzerinden harçlandırma yapmıştır ki kabule göre bunun sonuca etkisi yoktur. Bu husus, harçlar kamu alacağı olduğundan, harçlar değerlendirilirken dikkate alınması gereken bir husustur. Önemli olacak eksiklik, harcın eksik yatmasıdır. Davacı tarafça, maddi hukuka ilişkin talep, değinildiği üzere, takipten dolayı borçlu olunmadığının değil (menfi tespit davaları için Adalet Bakanlığı tarafından yapılan seminerlerde de Yargıtay’ın ilgili dairesinin üyeleri tarafından özetle, davacının takipten dolayı borçlu olmadığını talep edebileceği gibi, takibe konu kıymetli evraktan dolayı da borçlu olmadığını talep edebileceği, talebin netleştirilmesi gerektiği beyan edilmekle, somut uyuşmazlıkta davacının talebi belirtildiği gibi açık olmakla, böyle bir netleştirmeye gerek görülmemiştir), “takibe konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti” ne ilişkindir. Bu açıklamalar ışığında, mahkememizce dava değeri … TL olarak kabul edilerek, değerlendirme yapılmıştır.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE; davacının, Antalya Genel İcra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında, takibe konu edilen … Tanzim tarihli … ödeme tarihli … TL bedel tutarlı bono nedeniyle davalı takip alacaklısı …’ya ve hem bono lehtarı/ciranta hem de
Antalya Genel İcra müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında davacı ile birlikte diğer takip borçlusu olan davalı …’a BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE, takibe konu edilen … Tanzim tarihli … ödeme tarihli … TL bedel tutarlı bononun iptaline,
2-Davacı tarafça yatırılan … TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yatırılan … TL peşin harcın mahsubu ile hazineye gelir kaydına, hüküm gereği alınması gerekli bakiye … TL’nin davalılardan müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi gereğince; bakiye harcın, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerektiğinden, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmeyen harç için -kanunen belirlenen sınır göz önünde tutularak- “harç tahsil müzekkeresi” yazılmasına, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceğinin bu şekilde hükümde belirtilmesine,
5-Davacı tarafça yatırılan ve mahsup edilen toplamda … TL’nin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafça dosyada yapılan ve mahkememizce uyap sisteminden kontrol edilen (denetime elverişlilik açısından, uyap ekranında harç-masraf bölümü altında tahsilat reddiyat bilgileri başlığının içeriğinde masraflar açıkça yazmaktadır) posta-tebligat-bilirkişi ücreti gideri toplamı … TL’nin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; … TL vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ile davalı vekili Sn. Av. …’in yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.25/01/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır