Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/376 E. 2022/964 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/376
KARAR NO : 2022/964
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/05/2022
KARAR TARİHİ : 21/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket ile …, … ve … arasında 30/11/2006 tarihinde Antalya 3. Noterliği’nin … Yevmiye numaralı düzenleme şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat sözleşmesi imzalandığını, müvekkil ile karşı taraf arasında akdedilen sözleşme uyarınca, inşaatın ruhsatları ve benzeri tüm izinleri yüklenici davalı şirket tarafından sağlanacağını, sözleşmenin Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi başlıklı ekinin ikinci maddesinde; sözleşmenin tanzim tarihinden itibaren 18 ay içerisinde mimari, statik ve sıhhi tesisat vs. projeler yapılmış ve gerekiyorsa keza bu süre içerisinde tadilat projeleri de yapılmış ve yapı ruhsatı alınmış ve inşaat bitmiş ve genel iskân ruhsatı da alınmış olacak şekilde kararlaştırıldığını, buna göre sözleşme imza tarihi olan 30.11.2006 tarihinden itibaren inşaatın eksiksiz bir şekilde bitiş tarihinin 30.05.2008 olması gerektiğini, sözleşmeye konu taşınmaz üzerine projeye uygun olarak tek blok inşa edilecek inşaat teknik şartlarının tamamının yerine getirileceğini, ancak davalı yüklenici tarafından hali hazırda taşınmazın genel iskan ruhsatı alınmadığını, sözleşmede kararlaştırılan inşaatın bitim tarihinin üzerinden dava tarihi itibariyle yaklaşık 14 sene gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen inşaatta hala eksikler bulunduğunu, iş bu haliyle iskân alımması da mümkün olmadığını, bu sebeple dairelerde ciddi bir değer kaybı olmakla birlikte genel iskanın alınmamış olmasından dolayı müvekkilinin, söz konusu taşınmazda bulunan evini değerinin çok altında satmak zorunda kaldığı gibi ve dükkan niteliğinde olan taşınmazı kiraya da veremediğini, müvekkil tarafından 19/11/2021 tarihinde Antalya Muratpaşa Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’ne genel iskan ruhsatı alınabilmesi için herhangi bir başvuru yapılıp yapılmadığı, iskan ruhsatının verilmesi için tamamlanması gereken eksikliklerin neler oldğu ve genel iskanın ne sebeple verilemediği sorulduğunu, Antalya Muratpaşa Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nin … tarihli cevabi yazısında ; iskan ruhsatı olarak nitelendirilen yapı kullanma izin belgesi talebine ilişkin bir başvuruya rastlanılmadığı, bu belgenin düzenlenmesi için, yapı kullanma izin belgesi başvuru dilekçesi, yapı denetim iş bitim belgesi, yapıya ilişkin fotoğraflar, SGK Bölge Müdürlüğü’nden ilişik kesme yazısı, tüm bağımsız bölümlere ait vergi borcu yoktur yazısı, enerji sağlayıcı firmadan elektrik uygunluk raporu, … Müdürlüğü”’nden bina içi telefon tesisat uygunluk belgesi, kanalizasyon sistemine bağlantı olup olmadığını gösterir belge, harç tahsil evrakı ve yapı kullanma izin harcı ve ücretinin yatırıldığına dair belge ile müdürlüğe başvurulması gerektiğine dair geri bildirimde bulunulduğunu, sözleşmenin taraflar arasında imza altına alındığı tarihten itibaren davalı sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmemiş, anlaşma gereği inşaatın bitiş ve dairelerin teslim tarihi 30.05.2008 olmasına rağmen inşaatı süresinde tamamlamadığını, inşaatın temamlanmamış yani sözleşmeden kaynaklanan edimlerin yerine getirilmemiş olduğu Muratpaşa Belediyesi’nin cevabi yazısı ile de netlik kazandığını, mahkemece keşif kararı verilmesi gerektiğini, davalı şirketin, müvekkil ile aralarındaki sözleşmeyi gereği gibi ifa etmemesinden dolayı müvekkilin oldukça fazla zararı meydana geldiğini, öncelikle genel iskân ruhsatı alınması için gerekli olan eksikliklerin belirlenerek, maddi karşılığının müvekkile ödenmesini talep ettiklerini, müvekkilinin 85 yaşında olup söz konusu taşınmazın iskân ruhsatının alınması için gerekli iş ve işlemleri yapabilecek yeterlilikte olmadığını, kaldı ki aralarındaki sözleşme gereği bu edimin, davalı şirket tarafından ifa edilmesi Kararlaştırıldığını, ancak sözleşmenin ileriye etkili feshi halinde müvekkilin söz konusu taşınmazın iskân ruhsatının alınması için gerekli yeterlilikte olmamasından dolayı tüm eksikliklerin bilirkişi marifetiyle belirlenerek maddi karşılığının davalı şirketten tahsil edilerek müvekkilin arsa payına karşılık gelen miktarın müvekkile ödenmesini talep ettiklerini, davaya konu taşınmazda yüklenici davalı şirket tarafından müvekkilin hak ettiği iki adet taşınmaz müvekkil adına kaydedildiğini, bu taşınmazdaki 2 numaralı depolu mesken ile 4 numaralı bağımsız bölüm müvekkil adına tescil edildiğini, 4 numaralı bağımsız bölüm, müvekkil tarafından 02/11/2011 tarihinde …’ya tapuda yapılan işlem ile devredildiğini, ancak söz konusu taşınmazın iskânı olmaması sebebiyle müvekkil taşınmazı değerinin çok altında bir bedele satmak zorunda kalarak yüklenici davalının iskân almamasından dolayı zarara uğradığını,4 numaralı bağımsız bölümün satış tarihi itibariyle iskân alınmış olsa idi satılabileceği değerin tespit edilerek aradaki farkın müvekkile ödenmesini talep ettiklerini, yine taşınmazda bulunan 2 numaralı depolu mesken olup dükkân vasfında olduğunu, müvekkil iş bu dükkânı taşınmazın iskânının alınmamasından dolayı değerinin çok altında satmak zorunda kalacağı için satamadığını, bu sebeple iş bu dükkânın da iskân alınması halinde taşınmazın ulaşacağı değer ile iskânsız değeri arasındaki farkın hesaplanıp müvekkile ödenmesi gerektiğini, yine müvekkile ait olan 2 numaralı depolu meskeni taşınmazın genel iskanı olmadığı sebebiyle bir işyeri olarak kiralayamadığını, daha önce kiralama girişimleri olmuşsa da yapılan şikâyet üzerine Muratpaşa Belediyesi tarafından dükkan mühürlenmiş ve kiracı kiraladığı dükkanı tahliye etmediği gibi kira da ödemediğini, müvekkilin depolu mesken olan 2 numaralı taşınmazının tapu tescil tarihi olan 14/07/2008 tarihinden itibaren hesaplanacak kira kaybının da tazminat kalemi olarak hesaplanmasını ve davalı yüklenici şirketten tahsili ile müvekkile ödenmesini talep ettiklerini, ayrıca davalı yüklenici sözleşmenin 5. Numaralı maddesi uyarınca inşaatları zamanında teslim etmediği takdirde arsa sahibine her bağımsız bölüm için 500 TL gecikme cezası ödemeyi kabul ettiğini, inşaatın, sözleşmede belirtilen zamanda bitirilmesinin imkansız halde olması ve yükleniciye mehil verilmesinin edimlerin ifasınım sözleşmeye uygun biçimde yerine getirilmesine imkan sağlamayacağından dolayı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile taraflarına ödenmesini talep ettiklerini beyan ederek; davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; Mahkemenin görevsiz olduğunu, davacı tacir olmadığından görevli mahkemenin Asliye Hukuk mahkemesi olduğunu, bir an için davada ticaret mahkemesinin görevli olduğu kabul edilse dahi zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmadığından davanın usulden reddinin gerektiğini, husumet itirazlarının olduğunu, zamanaşımı def-inde bulunduklarını, açılan davanın haksız ve kötü niyetli olduğunu, reddinin gerektiğini, esas bakımından da davanın haksız olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, düzenleme şeklindeki gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin haklı nedenle feshi ve alacak taleplerinden ibarettir.
Mahkemelerin görevi dava şartıdır. Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ve yokluğu gerekli olan hallere ise dava şartları denir (KURU/Baki// ARSLAN/Ramazan/YILMAZ/Ejder., Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 2005, s. 303)Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2005/9-546 E.N , 2005/611 K.N., 26/10/2005). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 115’e göre; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.
Görev kuralları kamu düzenindendir ve re’sen dikkate alınır, dava şartıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/17-1097 esas, 2019/458 karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir.
Belirtmek gerekir ki; Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir (TTK m. 11) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir.(TTK m. 12). TTK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10 uncu maddesine göre, TTK’nin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen Cumhurbaşkanı kararı (Bakanlar Kurulu kararı) çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemeler uygulanır.
Resmi Gazetenin 21.7.2007 tarih ve 26589 sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin 18.6.2007tarihinde alınan kararının “Esnaf ve sanatkâr ile tacir ve sanayicinin ayrımı” başlıklı 1 inci maddesi aynen;
“ .. (1) 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından;
a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğinikazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkârlar odalarına kaydedilmeleri, Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması,
b) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri,….”şeklindedir. Ayrıca, 5362 sayılı kanuna göre; Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri ifade eder.
Vergi usul kanununun 177 inci maddesinde belirtilen hadler, uygulamada yardımcı olmaktadır.
Denetime elverişlilik açısından;
Vergi usul kanununun 177 inci maddesi gereği, bilanço esasına göre defter tutma hadleri; (177/1 gereği) alış tutarı kalemlerinde, 2016 yılı 168.000,00 TL, 2017 yılı 170.000,00 TL, 2018 yılı 190.000,00 TL, 2019 yılı 230.000,00 TL, 2020 yılı 280.000,00 TL, 2021 yılı için ise 300.000,00 TL, 2022 yılı 400.000,00’dir. Satış tutarı kalemlerinde, 2016 yılı 230.000,00 TL, 2017 yılı 230.000,00 TL, 2018 yılı 260.000,00 TL, 2019 yılı 320.000,00 TL, 2020 yılı 390.000,00 TL, 2021 yılı ise 420.000,00 TL, 2022 yılı 570.000,00 TL’dir. Kanunun 177/2 maddesi gereği, yıllık gayrisafi iş hasılatı hadleri; 2016 yılı 90.000,00 TL, 2017 yılı 90.000,00 TL, 2018 yılı 100.000,00 TL, 2019 yılı 120.000,00 TL, 2020 yılı 140.000,00 TL, 2021 yılı 150.000,00 TL, 2022 yılı 200.000,00 TL’dir. Kanunun 177/3 maddesi gereği, 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı, işlerin birlikte yapılması halinde İş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı hadleri; 2016 yılı için 168.000,00 TL, 2017 yılı için 170.000,00 TL, 2018 yılı için 190.000,00 TL, 2019 yılı için 230.000,00 TL, 2020 yılı için 280.000,00 TL, 2021 yılı için 300.000,00 TL, 2022 yılı 400.000,00 TL’dir.(https://www.alomaliye.com/2018/12/12/2019-defter-tutma-ve-sinif-degistirme-hadleri/) (https://www.alomaliye. com/2020/12/30/2021-yilinda-isletme-hesabindan-bilanco-esasi-gecis/)
Taraflardan birinin ticari işletmesini ilgilendiren sözleşmeler, her ne kadar TTK m. 19/2 uyarınca diğer taraf için de ticari sayılırsa da, bu durum TTK m. 4/1’e göre davanın, nispi ticari dava sayılmasını gerektirmez.(ARKAN, SABİH., Ticari İşletme Hukuku, 25. Baskı, Ankara 2019, s.115) Yani, TTK m. 19/2 hükmüne dayanarak, davaya ticari dava nitelemesi yapılamaz. Davacının esnaf odasına ve/veya ticaret odasına kaydı olmadığı anlaşılmakla; ayrıca, vergi dairesine yazılan yazıya verilen cevapta, davacının ticari faaliyetinin olmadığı belirtilmiştir ve 2008-2009 GMSİ beyannameleri gönderilmiştir. Davalı ticaret şirketi olup tacir olduğu anlaşılmakta ise de dosyadaki bu belgeler ışığında, davacının tacir olmadığı görülmektedir. Somut olayda mutlak ticari dava, nispi ticari dava şartları mevcut değildir. Yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin dava da söz konusu değildir.
Tüm açıklamalar ışığında, davada mahkememizin görevsiz olduğu, görevli mahkemenin Asliye Hukuk mahkemesi olduğu anlaşılmakla; davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/ Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1- Davanın 6100 sayılı Kanunun 114/1-c maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 115/2. Maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, karar kesinleştikten sonra talep halinde dosyanın görevli Antalya Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-Taraflardan birinin, H.M.K.’nun 20. Maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceği, aksi takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtarına
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ile davalı vekili Sn. Av. … yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/12/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır