Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/364 E. 2023/166 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/364
KARAR NO : 2023/166
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/08/2018
KARAR TARİHİ : 15/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A.TALEP:
1.Davacı vekili hem asıl dava hem birleşen dava, dava dilekçelerinde özetle (Antalya … Asliye Ticaret mahkemesinin … esas sayılı dosyası aşamalarda iş bu dosya ile birleşmiştir); Antalya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile müvekkilleri aleyhine kambiyo senedine dayanan ilamsız icra takibine girişildiğini, akabinde işbu davayı açmak zorunda kalındığını, icra takip konusu olan dosya borcunun takip yapılmadan önce alacaklı tarafa ödendiğini, gerek borçlu şirket hesabından gerekse diğer borçlunun, aynı zamanda şirket sahibi … tarafından ödendiğini, müvekkili şirketin bir aile şirketi olduğu için aile üyelerinin hesabı üzerinden de şirket adına borç ödemesi ve para alışverişi gerçekleştirilebilindiğini, söz konusu bu ödemelerin şirket sahibi ve yetkilisi …’nun hesabı üzerinden yapıldığını, … tarihlinde 54.500,00.-TL senede karşı ve yine … tarihinde 4.000,00.-TL olmak üzere gerçekleştirildiğini, … tarihinde alacaklı elinden çıkmış … Bankası Antalya Şubesi namıza yazılan talep dilekçesinde, şubeye tahsile vermiş olunan … vadeli 54,55.-TL’lik senedin senedin muamelesiz iadesinin istenildiğini, bu beyanda bulunmasının sebebinin ise yine şirket yetkililerinden … tarafından alacaklı …’a kalan borç tutarı için bizzat elden verilen 25.000,00.-TL tutarında olduğunu, elden verilen bu paranın aynı … Şubesi içinden, … tarafından kendi hesabına yaıtırldığını, bu konuda … Bankası … Şubesinin … tarihli şube içi ve dışı kamera kayıtları incelendiğinde durumun ortaya çıktığını, müvekkillerinin icra dosyasında alacaklı görünen …’a hiçbir borcu bulunmadığını, bu nedenle haksız açılan davaya itiraz ettiklerini belirterek, haksız icra dosyasının tedbiren durdurulmasına, müvekkillerinin davalı şirkete borçlu olmadığının tespitine, kötüniyetli alacaklının % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B. TARAF TEŞKİLİ:
2.Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi (Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 73. maddesi) uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s. 273)(bkz; İNCEOĞLU,Sibel., İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, İstanbul 2008, 3. Baskı, s. 260-261)
3.Bu açıklamalar ışığında, mahkememizce dosyada taraf teşkili sağlanmıştır.
C.CEVAP:
4.Davalı vekili, hem asıl davada hem de birleşen davadaki cevap dilekçelerinde özetle; mahkemenin davalarının birisinin bir borçlu diğerinin diğer borçlu tarafından açıldığını, derdestlik itirazın bulunduklarını, bunun usule aykırı olduğunu, mahkemenin görevli olmadığını, tespit davası açmada hukuki yararın olmadığını, davacı tarafın borcu ödediğine ilişkin sunduğu tek delilin müvekkilinni senedi takas için verdiği ancak sonrasında davacı tarafın borcu ödeyeckleri söylemleri üzerine müvekkilinin takasa verdiği bonosunu geri almak için yazdığı dilekçeden ibaret olduğunu, ancak borçlu tarafın 10.000,00 TL dışında, bakiye bakiye borcu ödememesi üzerine müvekkilinin yasal olarak alacağını tahsil amacıyla bonoyu icra takibine koyduğunu, burada menfi tespit davasına konu edilebilecek hiçbir husus olmadığını, davacı tarafın hem borcu ödediğini iddia ettiğini hem de bono aslını neden almadıkları hususuna değinme gereği dahi duymadığını, yine ispat yükü kendisinde olan davacı tarafın iddialarına yönelik herhangi bir delili dosyaya sunmadığını, basit yargılama usulüne tabi işbu davada, davacı tarafın tüm delillerini açıkça bildirmesi gerekirken, ‘sonradan dosyaya sunacağımız alacaklı …’a yapılan ödemelere ilişkin başka belgeleri de bulacağız’ şeklinde beyanlarla işbu dava açıtığını, davacı tarafın tüm delillerini dava dilekçesinde göstermesi kanuni zorunluluk olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
D. YARGILAMA SÜRECİ/HUKUKİ NİTELEME/MAHKEME KABULÜ:
5.Dava, menfi tespit davasıdır.
6.Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
7.Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
8.Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler, T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.03.2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararında da vurgulanmıştır. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 2011/19-622 esas, 2012/9karar, Tar. 18/01/2012)
9.Davanın türü hakkında yapılan bu açıklamalardan sonra dosyaya dönüldüğünde; Antalya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına bakıldığında; alacaklının … (iş bu davaların davalısı), borçluların ise … ve … LİMİTED ŞİRKETİ olduğu yani bir tanesinin asıl dosyada, bir tanesinin ise birleşen dosyada davacı olduğu anlaşılmaktadır.
D1.DERDESTLİK VE HUKUKİ YARAR İTİRAZLARI(10-16 arası)
10.Davalının derdeslik ve hukuki yarar yokluğu itirazlarında bulunduğu anlaşılmakla, bu itirazların karşılanması gerekmektedir.
11.Derdestlik, Türk Hukukunda mülga HUMK. 187. maddesinin 4. fıkrasında ve 194. maddelerinde “derdest-i rüyet” olarak ifade edilmiştir. Derdest kelimesi farsça dilinden gelmekte olup, “görülmekte olan incelenen” anlamına gelmektedir(YILMAZ,Ejder., Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınevi)Rüyet kelimesi ise Arapça kökenli olup, Türkçede “görme” anlamına gelmektedi. HUMK ‘nda iki farklı dilden benzer sözcükler bir araya getirilerek yeni bir terim oluşturulması yoluna gidilmiştir. Bugün farklı hukuk sistemlerinde derdestliği ifade etmek için Roma Hukuku kaynaklı “lis pendis” veya “lis alibi pendis” terimleri kullanılmaktadır. Mülga kanun zamanında, derdestlik itirazı da hukuki yarar eksikliğinin, somut ve özel planda bir düzenleniş biçimi olduğuna göre, onun da temelinde yatan bu düşünceye uygun bir işlev görmesinin sağlamabilmesi için ilk itiraz olmaktan çıkartılıp; dava şartına ilişkin usuli bir itiraza dönüştürülmesinde kaçınılmaz bir zorunluluk mevcut olduğu yönünde öğretide, mülga kanun zamanında bir görüş hakimdi. 6100 sayılı HMK da “derdestlik” kelimesi, kelime olarak geçmemektedir. Kanunda “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması” ibaresi yer almaktadır. 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 114/1-ı maddesi gereği “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması” hususunun dava şartı olduğu açıkça belirtilmiştir.
12.Yukarıda da belirtildiği üzere, asıl dava ile birleşen davanın hukuki nitelikleri ve davalıları aynıdır ancak davacıları farklıdır. Bu nedenle, derdeslikten söz etmek mümkün değildir. Davalı tarafın derdestlik itirazı yerinde değildir.
13.Davalı vekili, davacı tarafın itirazının borca itiraz olduğunu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren daha itiraz süresi dolmadan yapıldığını, icra hukuk mahkemesinin görev alanına girdiğini, bu nedenle hukuki yararın olmadığını beyan etmiştir.
14.Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakla hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır(Arslan, Ramazan; Aktaran, Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009 Önsöz VII) Öte yandan, bu yararın, “hukuki ve meşru” doğrudan ve kişisel “doğmuş ve güncel” olması gerekir(s. 135). Öğreti, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, menfaate, “davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı” da denilmektedir( a.g.e,s.19-21). Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24/11/1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 05/06/1996 gün ve 1996/18-337 E. – 542 K.; 05/02/1997 gün ve 1997/18-797 E. – 53 K.; 11/03/1998 gün ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20/10/1999 gün ve 1999/14-840 E-859 K; 10/11/1999 gün ve 1999/1-937 E.- 946 K.; 30/05/2001 gün ve 2001/14- 443 E.-458 K.; 29/05/2002 gün ve 2002/2-401 E.- 451 K.; 17/03/2010 gün ve 2010/3-119 E.-159 K.; 31/03/2010 gün ve 2010/11-143 E.-196 K. sayılı karalarında da, benimsenmiştir. Davacı ya da davacılar dava haklarına sahip olmaları yeterli değildir. Bundan başka, davanın açılmasında hukuki bir yararın bulunması da gerekir. Buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir. Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır (H.G.K.’un 24/06/1992 gün ve 1992/1-347 E. – 394 K.; 30/05/2001 gün ve 2001/14- 443 E. – 458 K. sayılı ilamları)
15.Somut olayda; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/19-674 esas, 2016/76 karar sayıl emsal ilamında da belirtildiği üzere; Borçlunun, hakkında henüz icra takibi başlamadan önce de yapılabilecek olası bir takibi düşünerek, kendisini bir borçla tehdit eden kimseye karşı “böyle bir borcu bulunmadığının saptanması” için dahi menfi tespit davası açabileceği kabul edilmişken, hakkında yürümekte olan bir icra takibi olan borçlunun bu davayı açmasında hukuki yararının bulunduğunda hiç kuşku olmadığı gibi, böyle bir davayı açmasına da hiç bir hukuki engel bulunmamaktadır. Alacaklının elinde İİK’nun 68. maddesinde sayılan belgeler bulunmaması, borçlu hakkında başlattığı icra takibine, borçlunun itiraz etmek suretiyle takibi durdurması da borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını kabule yeterli olmayıp, bu halde dahi borçlu borç tehdidi altında olup, bu nedenle de menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır. Bu nedenle, davacının, takibe konu icra dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespiti davası açmakta hukuki yararı vardır.
16.İcra mahkemelerinin kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği de göz önüne alınarak; yukarıda belirtildiği üzere, borçlu itiraz etse dahi icra tehdidi nedeni ile menfi tespit davası açabileceğinden, davacıların, menfi tespit davası açmalarında hukuki yararları kabule göre mevcuttur. Davalı tarafın hukuki yarar yokluğu itirazı yerinde bulunmamıştır.
D2. İSPAT YÜKÜ (17-20)
17.Dosyaya kapsamına bakıldığında; Yargıtay 4. HD nin 2016/1924 esas, 2017/8416 karar sayılı emsal ilamında belirtildiği üzere; Dava, icra takibi sırasında, İİK’nın 72. maddesi uyarınca açılan menfi tespit talebine ilişkindir. Kural olarak bu tür davalarda ispat yükü takip alacaklısı olan davalıya aittir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05/11/2003 gün, 2003/13-695 esas, 2003/630 karar sayılı ilamı). Takip borçlusu olan davacı, akdi ilişkiyi kabul edip, bu ilişkinin herhangi bir nedenle geçersiz olduğunu yahut son bulduğunu iddia etmekte ise, bu durumda kanıtlama yükü davacıya düşer.(Benzer yöne; KURU, Baki., İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2013, s. 372)Davaya konu uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ispat yükünün kime ait olacağı hususunun doğru şekilde tesbiti gerekir. Bu nedenle öncelikle ikrar kavramı ve türleri üzerinde durulmalıdır.
19.İkrar, 6100 sayılı HMK’nın 188. maddesinde düzenlenmiştir. Öğretide ve uygulamada ikrar; yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır. Yapıldığı yere göre; mahkeme içi ya da mahkeme dışı ikrar, kapsam yönünden; çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsamasına göre tam veya kısmi ikrar, içeriği itibariyle ise; basit (adi), vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) ikrar olarak sınıflandırılmaktadır. Basit ikrar; karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarın konusu olan vakıaların ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmamaktadır. Vasıflı ikrarda (gerekçeli inkar) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin ileri sürülenden başka olduğu bildirilmektedir. Bileşik ikrarda ise; bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle, yani vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre; bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılmaktadır. Öğretide ve uygulamada, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla böyle durumlarda ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05/06/2015 gün, 2013/13-2338 esas, 2015/1499 karar sayılı ilamı).
20.Somut olayda, davacı, dava dilekçesinde ödeme yaptığını beyan etmiştir. Davacı taraf bu beyanı ile davalı tarafından ileri sürülen borç ilişkisini ikrar etmiş, ancak ikrarına “borcunu davalıya ödediği” şeklinde bir vakıa eklemiştir. Eklenen bu vakıa ile ikrar edilen vakıanın hükümsüz kaldığı, yani borcun sona erdiği iddia edilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere burada bağlantısız bileşik ikrar söz konusu olup ikrar eden davacı, ödeme yönünden borcun sona erdiğini ispat yükü altına girmiştir. İspat yükü davacıdadır. Davada, miktar itibariyle tanıkla ispat yasağı mevcuttur.
21.Tarafların ticari defterlerinin incelenmesi amacıyla davacı vekiline, ticari defterleri sunması veya bulundukları yeri bildirmesi için 2 haftalık kesin süre verilmiş, kesin süre içinde defterler sunulmadığı gibi nerede olduklarına dair bir beyanda da bulunulmamıştır. Davacı vekili, … tarihli celsede davacılar vekili, ticari defterlerin Antalya … Asliye Ticaret mahkemesinin … esas sayılı dosyasında olduğunu beyan etmiştir.Kesin sürenin verildiği tarih ile beyanda bulunulan celse arasında yaklaşık beş aylık bir süre mevcuttur.
22.Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).   Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nin 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.159).Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur. Kısaca; ister kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.(Benzer ilkelere YHGK’nin 12.12.2012 gün ve 2012/9-1170 E., 1172 K.; 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir.).
23.Kesin süre usulüne uygun olarak verilmiştir ve kesin sürede istenilen usuli işlem yerine getirilmemiştir. Ticari defterlerin başka bir mahkemede olduğuna dair beyanın kesin sürede yerine getirilmemesinin haklı bir sebebe dayandığını gösterir bir bilgi/beglge/idida da mevcut değildir. “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” (T.C. Anayasa m. 141/son, HMK m. 30) Ünlü düşünür Jering’in ifade ettiği üzere; “Şekil keyfiliğin düşmanı, özgürlüğün ikiz kardeşidir.”
24.Kendisine ispat yükü düşen taraf için ispat yükü bir yükümlülük değil(mükellefiyet), yüktür(külfettir). Taraf kendisi tarafından ispat edilmesi gereken vakıayı ispat edemezse, karşı taraf ve mahkeme onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (KURU,Baki., Hukuk Muhakemeleri Usulu, İstanbul 1990, C.2,s.1356 vd.) Davacı vekili, kesin sürede, ticari delil olarak dayandığı defterlerini sunmamış ve bulunduğu yeri de bildirmemiştir.
25.Davalı vekili, kesin süreden sonra yapılan beyanı kabul etmemiştir. Mahkememizce de, davacı tarafın talebi yukarıdaki açıklamalar da göz önüne alınarak reddedilmiştir.
26.Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2). Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması ve defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiği ise üçüncü fıkrada düzenlenmiştir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4). Davacı ticari defterlerini kesin sürede sunmuş olsa dahi lehine değerlendirilmesi için karşı tarafın da ticari defterlerinin incelenmesi veya davalının verilen sürede defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılması gerekmektedir. Somut olayda, davacının ticari defterlerinin sunulmaması nedeni ile ticari defterlerin lehe delil vasfının incelenmesine olanak yoktur. Ayrıca, davacı münhasıran davalının ticari defterlerine de dayanmadığından, davalı yönünden ticari defterler bu bakımdan da incelenmemiştir.
27.Davacı taraf, bu haliyle, dosya kapsamına göre iddiasını ispat edememiştir. Ancak, dava dilekçelerinde, “yemin” deliline de dayanmıştır. Davalar ilk önce, mahkememizin … sayılı dosyasında görülmüş (birleşmiş) ve sonuç olarak, özetle; davacılara yemin teklif etmek hakları hatırlatılmış, süreç içinde, asıl davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine, birleşen davanın ise kesin delille ispatlandığı için kabulüne karar vermek verilmiştir.
28.Karara karşı, davacı ve davalı vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
29.Antalya Bölge Adliye Mahkemesi … HD … Karar sayılı ilamı ile özetle;
” ……İlk derece mahkemesince birleşen dava dosyasında asile tebligat yapılmaksızın vekile yemin teklifinde bulunulması açıkça yasaya aykırıdır……
Hem asıl dava hem de birleşen dava ödeme iddiasına dayalı olarak açılan menfi tespit davasıdır. Mahkemenin kabulüne göre; birleşen davada ödeme iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle borçlulardan biri yönünden davanın kabulüne karar verilip, diğer borçlu yönünden ise davanın reddine karar verilmesi ayrıca çelişkili ve hatalıdır……” şeklindeki gerekçe ile mahkememiz hükmü tamamen (çelişkinin de belirtilmesi nedeniyle) ortadan kaldırılmıştır.
30.Mahkememizce BAM kararı doğrultusunda, davacının da yemin teklifinde bulunduğu göz önüne alınarak, davalı adresi esas alınarak HMK m. 236 gereği talimat yazılmıştır.
31…. … Asliye Hukuk mahkemesinde davalı asil, … talimat sayılı dosyada beyanda bulunmuştur ve davacı itirazlarını sunmuştur.
32…. … Asliye Hukuk mahkemesinde … talimat sayılı dosyada yaptırılan yemin HMK’ya aykırı bulunmuştur. Çünkü, HMK m. 238 gereği; Hâkim, yemin eden kimsenin beyanını dinleyip tutanağa geçirir ve yazılanları yüksek sesle huzurunda okur; beyanında ısrar edip etmediğini sorar ve verilen cevabı tutanağa kaydeder. Bu usul talimat mahkemesince yerine getirilmemiştir.
33.Mahkememizce … … Asliye Hukuk mahkemesinde … talimat sayılı dosyada yaptırılan yemin HMK’ya aykırı bulunduğundan, yemin metni hazırlattırılarak, tekrar talimat yazılmıştır.
34…. … Asliye Hukuk mahkemesinin … talimat sayılı dosyasında davalı beyanda bulunmuştur.
35.Talimat duruşmasında davalı; ” ben Antalya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından takibe koyduğum senede karşılık … tarihinde … Bankası Antalya Şubesinde … dan 25.000,00 TL para almadığıma, ve ayrıca … tarihinde … tarafından hesabıma yatan 4.000,00 TL’nin; Antalya … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyasından takibe koyduğum senede karşılık yatırılmadığına namusum, şerefim ve kutsal saydığım tüm inanç ve değerler üzerine yemin ederim. Fakat … tarihinde … tarafından hesabıma yatan 10.000,00 TL Antalya …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe konu senede karşılık yatırılmıştır. Davacıların bana toplum borcu 54.500 TL idi bu borcun sadece … tarafından hesabıma yatırılan 10.000 TL’lik kısmını ödediler başkaca herhangi bir ödeme yapmadılar ben tüm bu hususlarda namusum şerefim kutsal saydığım tüm inanç ve değerler üzerine yemin ederim. ” şeklinde beyanda bulunarak yemini eda etmiştir.
36.Tüm dosya kapsamı, yukarıdaki açıklamalar, davacının davalarını (Antalya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına hasren olan) usulünce ispat edemediği kanaatiyle, davaların reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
( ASIL DAVA YÖNÜNDEN )
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 35,90 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
3-Hükmün niteliği ve tarihi dikkate alınarak, alınması gerekli 179,90 TL makut ret karar harcının davacı tarafça yatırılan 598,70 TL harçtan mahsubu ile hazineye gelir kaydına, arta kalan harcın karar kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafça bir gider yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine, karardan sonra tebligat ve benzeri masraflar için gider avansının kullanılması davacı tarafından istenirse tebligat ve benzeri için yapılacak masraflar düşüldükten sonra arta kalan miktarının UYAP üzerinden kontrolü sağlanarak karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine, (6100 sayılı HMK m. 333) ;12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacak olan gider avansının miktarı ile avansın ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirten, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi” nin, “Gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesinden sonra davacıya iade edilir. Davacı tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle yapılır. Hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilir.” düzenlemesi göz önünde tutularak; her hangi bir bankaya ait hesap numarası ve/veya herhangi bir banka hesabına ait IBAN numarası verilmesi halinde taraflara ait artan gider avansının bildirdikleri hesaba aktarılmasına,
8-Kararın Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği m. 58 gereği talep halinde taraflara ve/veya Teb. K. m. 11 ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 22/01/2003, 2003/1-25 E., 2003/7 K., ,Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı., 10/07/1940, 1940/7 E., 1940/75 K. nolu kararları gereği vekil ile temsil edilen tarafın vekiline tebligata çıkartılmasına,(RUHİ, Ahmet Cemal., Tebligat Hukuku., 2008, 6. Baskı, s. 127); taraflardan birisi tarafından temyiz yoluna başvurulması halinde bu hususun tebliğ isteği olarak değerlendirilerek, gerekçeli kararın tebliğe çıkarılmasına,
( BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN )
1-Davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 35,90 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
3-Hükmün niteliği ve tarihi dikkate alınarak, alınması gerekli 179,90 TL makut ret karar harcının davacı tarafça yatırılan 598,70 TL harçtan mahsubu ile hazineye gelir kaydına, arta kalan harcın karar kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafça bir gider yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine, karardan sonra tebligat ve benzeri masraflar için gider avansının kullanılması davacı tarafından istenirse tebligat ve benzeri için yapılacak masraflar düşüldükten sonra arta kalan miktarının UYAP üzerinden kontrolü sağlanarak karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine, (6100 sayılı HMK m. 333) ;12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacak olan gider avansının miktarı ile avansın ödenmesine ilişkin usul ve esasları belirten, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi” nin, “Gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesinden sonra davacıya iade edilir. Davacı tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle yapılır. Hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilir.” düzenlemesi göz önünde tutularak; her hangi bir bankaya ait hesap numarası ve/veya herhangi bir banka hesabına ait IBAN numarası verilmesi halinde taraflara ait artan gider avansının bildirdikleri hesaba aktarılmasına,
8-Kararın Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği m. 58 gereği talep halinde taraflara ve/veya Teb. K. m. 11 ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 22/01/2003, 2003/1-25 E., 2003/7 K., ,Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı., 10/07/1940, 1940/7 E., 1940/75 K. nolu kararları gereği vekil ile temsil edilen tarafın vekiline tebligata çıkartılmasına,(RUHİ, Ahmet Cemal., Tebligat Hukuku., 2008, 6. Baskı, s. 127); taraflardan birisi tarafından temyiz yoluna başvurulması halinde bu hususun tebliğ isteği olarak değerlendirilerek, gerekçeli kararın tebliğe çıkarılmasına,
Dair, davacılar vekili Sn. Av. … ve davalı vekili Sn. Av. ‘ın yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 15/03/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır