Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/325
KARAR NO : 2023/350
DAVA : Bankalarca Kullandırılan Ticari Kredilerden Ve Ticari Kredili Mevduatlardan Kaynaklanan Davalar (Alacak)
DAVA TARİHİ : 13/04/2022
KARAR TARİHİ : 31/05/2023
Mahkememizde görülmekte olan Bankalarca Kullandırılan Ticari Kredilerden Ve Ticari Kredili Mevduatlardan Kaynaklanan Davalar (Alacak) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A.TALEP:
1.Davacı vekili , dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin hesabından çeşitli tarihlerde, , iskonto kredisinin faizi, paket ücreti, ipotek fek ücreti ve kredi değerlendirme tahsis ücreti adı altında haksız kesintiler yapıldığını beyan ederek; haksız kesintilerin iadesini talep etmiştir.
B. TARAF TEŞKİLİ:
2.Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir(H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s. 273)(bkz; İNCEOĞLU,Sibel., İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, İstanbul 2008, 3. Baskı, s. 260-261)
3.Bu açıklamalar ışığında, mahkememizce dosyada taraf teşkili sağlanmıştır.
C.CEVAP:
4.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin yetkisiz olduğunu, açılan davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacının tacir olduğunu, bankaların tacir olması nedeni ile kesinti yapmaya hakkının olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
D. YARGILAMA SÜRECİ/HUKUKİ NİTELEME/MAHKEME KABULÜ:
5.Dava, davalı bankadan kullandırılan ticari krediler nedeniyle haksız tahsil edildiği iddia edilen kesintilerin istirdadı istemine ilişkindir.
6. 09.12.2006 tarihli Resmi Gazete’de Merkez Bankası tarafından yayınlanan 2006/1 sayılı Tebliğin 6/2. maddesi “Bankalar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirdikleri azami oranları aşmamak kaydıyla, mevduat ve kredi işlemlerinde uygulayacakları faiz oranlarını ve katılma hesaplarında uygulayacakları kâr ve zarara katılma oranlarını vadelerine göre tüm şubelerinde halkın görebileceği şekilde ilan eder ve bu oranları internet sitelerinde yayımlar” şeklinde değiştirilmiştir. Bu durumda, ticari kredilerde bankalar tarafından alınacak olan masrafların hukukilik denetimi yapılırken anılan düzenleme gereğince ilan ve yayım yapılmışsa, bankaların bu oranlar üzerinden masraf vb. alabileceğinin kabulü ile hüküm kurulması, yapılmamışsa emsal banka uygulamaları araştırılması, alınan masrafların emsal banka uygulamalarına göre orantılı olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 11. HD., 2018/3567 Esas, 2018/5113 Karar)
7.Mahkememizce, taraf delilleri toplanmış, emsal kesintileri gösterir bilgi/belgelerin dosyaya girebilmesi amacıyla bankalarla yazışmalar yapılmış, gelen belgeler dosyaya alınmıştır.
8.Kural olarak belirtmek gerekir ki; 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihi olan 01/07/2012 tarihinden önce akdedilmiş olan sözleşmeler, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde düzenlenen ”Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmü uyarınca; sözleşme tarihi itibariyle 818 sayılı BK yürürlükte ise bu kanunun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir. (Yargıtay 11. HD., 2018/3594 Esas, 2018/5920 Karar)
9. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20. Maddesinde ise genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri olarak tanımlanmış, aynı Kanun’un 21. maddesinde ise, karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlı olduğu, aksi takdirde, genel işlem koşullarının yazılmamış sayılacağı, sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşullarının da yazılmamış sayılacağı düzenlenmiştir. Genel işlem koşulu olduğu tespit edilen sözleşme hükümlerinin, sözleşmenin kapsamında kalması için, bu hükümlerin, taraflar arasında sonuca etkili şekilde müzakere edilmiş ve düzenleyenin genel işlem koşulu hakkında yaptığı bilgilendirmenin açık olması gerekir. Aksi takdirde, genel işlem koşullarının yazılmamış sayılacağı tartışmasızdır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/01/2017 tarih ve 2016/981 Esas ve 2017/293 Karar) 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20. ve devamı maddelerinde düzenlenen genel işlem koşulları, ancak Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra akdedilen sözleşmelere uygulanacak olup taraflar arasındaki 2009 ve 2010 yıllarına ait genel kredi sözleşmelerinin, kanunun yürürlük tarihinden önce akdedildiği gözönüne alındığında 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20. ve devamı maddelerinde düzenlenen genel işlem koşullarının bu sözleşmelere uygulanmasının mümkün bulunmadığından bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar verilmiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06/01/2014 tarih ve 2013/10503 Esas ve 2014/70 Karar)
10.Somut olayda, talep edilen birden fazla kalem olmasına rağmen davacı tarafça bir tek miktar gösterildiği anlaşılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesinde hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir şeklinde düzenleme yapılarak hakime yargılama sonunda doğruya ulaşma görevini yüklemiştir. Anayasamızın 141. maddesine göre, yargı basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmelidir. Devlet yargının basit, ucuz ve çabuk gerçekleşmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak durumundadır. Zira hakkın tanınması ve korunmasındaki gecikmeler, hukuk devleti ilkesi ile uyumlu değildir, adil yargılanma hakkını ihlâl eder. Bu sebeple yargılama sonucunda ulaşılacak hüküm, doğru, gecikmemiş ve kendisinden beklenen etkiyi gösteren bir niteliğe sahip olmalıdır. Bundan dolayı belirsiz vakıaların açıklattırılmasına, eksikliklerin hâkim tarafından işaret edilerek taraflarca giderilerek yargılamanın uzatılmasının önüne geçilmesine ilişkin hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Usul hukuku için haksızlığın önlenmesinin anlamı, doğru hüküm kurulmasıdır. Bu hususta yapılacak bir inceleme içinse, tarafların iddialarını eksiksiz ve zaman, yer gibi somut unsurlarıyla tam bir açıklık içinde yargılamaya getirmeleri gerekmektedir. Doğru hüküm kuramama, bazen ise zayıf olan tarafın bir usuli hakkı bilmiyor olması dolayısıyla söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda, hakkın özünün, usule kurban edilmesi mümkün olmadığından, tarafın bir vakıayı bütün ayrıntılarıyla getirmemiş olması dolayısıyla yargılamanın doğru ve adil bir hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde aydınlatılmamış olması durumunda hâkim devreye girecek ve söz konusu usûlî olanağı tarafa hatırlatacaktır(Yargıtay 9. HD., 2017/17033 E., 2020/12481 K.)
11.Bu nedenlerle, mahkememizce talebin netleştirilmesi amacıyla davacı vekiline süre verilmiş ve davacı vekili, … tarihli dilekçe ile taleplerini somutlaştırmış, ayrıştırmıştır.
12.Davalı, yetki itirazında bulunmuştur.
13.Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.(HMK m. 6) Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.(HMK m. 10) HMK’nın 14/1. maddesi uyarınca “Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.” Diğer yandan Türk Medeni Kanununun 51. maddesi uyarınca “Tüzel kişinin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2008 gün ve 2008/10-329 E. – 2008/334 K. numaralı ilâmında da “Davaya konu uyuşmazlık tüzel kişilere karşı açılacak davalarda genel yetkili mahkeme, tüzel kişilerin yerleşim yerinin, yani merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olmakla birlikte, şube işlemleri nedeniyle açılacak dava, taraf olarak bağlı bulunulan merkez davalı gösterilerek, şubenin bulunduğu yerde de açılabilir. “Kurum adına işlem yapmaya yetkili bulunmak” şubenin tanımından ortaya çıkan bir sonuç olup, şubenin bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olmasında tek başına yeterli değildir. Şubenin bulunduğu yer yetkisi, o şubenin yapmış olduğu işlemlerden, davacıya ait işlemlerin yürütülmesinden doğan uyuşmazlıklarda geçerli bulunmaktadır” görüşü benimsenmiştir.
14.Davaya konu işlemlerin yapıldığı şube Antalyadaki şubesidir ve mahkememiz yargı yetkisindedir. Bu nedenle yetki itirazı yerinde değildir.
15.Davalı zaman aşımı def-i talebinde bulunmuştur. Taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunması, iddianın ileri sürülüşü dikkate alındığında, zaman aşımı def-inin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
16.Dosyaya dönüldüğünde; yukarıda belirtilen temel belirlemeler ışığında, mahkememizce, emsal kesintiler/oranlar için yazışmalar yapılmış ve dosya bilirkişiye tevdi edilmiştir.
17…. tarihli bilirkişi raporunda özetle; davacının faiz tahsilatı adı altında kesilen miktarlara ilişkin itirazlarının yerinde olmadığı, davalı bankanın “faiz tahsilatı” adı altında tahsil ettiği 8238,29-TL.’nin taraflar arasında imzalanan çerçeve sözleşmesine istinaden kulllandırılan ve ödeme planında mutabık kılınan Borçlu Cari Hesap Kredilerine ait vadesi gelen faiz tahsilatları olduğu, Bankalar, Bankalar Yasası uyarınca Bakanlar Kurulu kararı ile TC Merkez Bankasına bildirilmek kaydıyla kredilere uygulayacakları azami faiz oranlarını serbestçe belirleyebildiği, komisyon niteliği göstermeyen bu faiz tahsilatlarının iadesinin uygun olmayacağı, bankaların, çeşitli paket isimleri altında, müşterilerine, bazı hizmet ve işlemlerden ücretsiz yararlanmasına olanak sağlayan, bazı işlemlerin ücretlerinden muafiyet kazandıran ürünler sundukları ve davacı tarafından imzalanmış Çam “Kobi Bankacılığı Paketi” Başvuru Formu ve Kobi Paket Program Sözleşmesinin dosyada yer aldığı, bu durumda, davacının bu paketi bilgisi ve rızası ile satın aldığı ve “paket ücreti” adı altında tahsil edilen 627,00-TL.’nin haksız şart niteliği göstermediği, davalı banka tarafından “ticari krediler ipotek fek ücreti” adı altında 525,00-TL. ücret tahsil edildiği, davalı banka tarafından düzenlenmiş olan ipotek fek yazısının dosyaya tevdi edilmiş olması ve müzekkereye yanıt vermiş olan beş bankadan üçünde ipotek fek ücretinin alınıyor olması sebebiyle davalı banka tarafından tahsil edilen ipotek fek ücretinin kabul edilebilir olduğu ancak emsalleri ile karşılaştırıldığında makul ölçülerde olmadığı ve 200,00-TL.’nin üzeri olan 325-TL.’nin haksız şart niteliği gösterdiği, davalı bankanın, davacı vadesiz hesabından “ Kredi Tahsis ve Değerlendirme Ücreti” adı altında toplam 4.929,90-TL. ücret tahsil ettiği, yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere Genel İşlem Koşullarından hareketle “ Kredi Tahsis ve Değerlendirme Ücreti adı altında tahsil edilen 4.929,90-TL.’nin haksız şart niteliği gösterdiği hususları belirtilmiştir.
18.Mahkememizce bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiştir.
19.Davalı vekili itirazlarını sunmuş, davacı vekili ise rapora itirazlarının olmadığını beyan etmiştir.
20.Davacı vekili, bir kısım taleplerini ıslah etmiştir.
21.Islah dilekçesi HMK m. 177/2 gereği davalıya tebliğ edilmiştir.
22.Bilirkişi raporunu hakim denetlemelidir. Öğretide Akyol, bilirkişi raporunun denetimi sadece hâkime ait bir görev değil; aynı zamanda taraflara ait bir haktır demektedir(AKYOL, Şener :Hukuk Usulünde Bilirkişilerle İlgili Bazı Problemler, Mukayeseli Hukukta Bilirkişilik Ve Sorunları, Yargıtay 125.Yıl Dönümü, s. 72 naklen). Hâkimin bilirkişinin uzmanlığı nedeniyle taşıdığı egemenliği kıracak araçları olduğu, bir yanlışın mutlaka geri döneceği ve özellikle böyle bir yanlışın müeyyidelendirileceği konularında bilirkişi inandırılmalı; böyle bir bilinç oluşturulmalıdır.“Hâkim kesinlikle ve mutlak olarak usulün egemeni olmalı; dosyaya, kendi sorumluluğunda girecek olan tanık beyanı gibi bilirkişi raporu gibi hususların adaleti saptıracak biçimlerde tezahürünü önleyecek tedbirleri almalı ve bu egemenliğini davanın sonuna kadar sürdürmelidir.” (Akyol s. 64-65 naklen).
23.Bu hususlar doğrultusunda, bilirkişi raporunun, hükme ve denetime elverişli, dosya kapsamına uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
24.Tüm dosya kapsamı, bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kısmen kabulü ile; Davacının ipotek fek ücretine ilişkin alacak talebinin kabulü ile; 325,00 TL ipotek fek ücreti kesintisinin … tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının kredi tahsis ve değerlendirme ücretine ilişkin alacak talebinin kabulü ile; 4.929,90 TL kredi tahsis ve değerlendirme ücreti kesintisinin kesinti tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, bakiye taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/Nedenleri yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
1-Davacının ipotek fek ücretine ilişkin alacak talebinin KABULÜ İLE; 325,00 TL ipotek fek ücreti kesintisinin … tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Davacının kredi tahsis ve değerlendirme ücretine ilişkin alacak talebinin KABULÜ İLE; 4.929,90 TL kredi tahsis ve değerlendirme ücreti kesintisinin;
-393,75 TL’sine
-393,75 TL’sine
-157,50 TL’sine
-525,00 TL’sine
-525,00 TL’sine
-525,00 TL’sine
-1.050,00 TL’sine
-1.020,75 TL’sine
-339,15 TL’sine … tarihlerinden itibaren ayrı ayrı işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Davacının paket ücreti kesintisine ve peşin faiz tahsilatı kesintisine yönelik alacak taleplerinin REDDİNE,
4-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 80,70 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 80,70 TL peşin harç ve aşamalarda yatan 90,00 TL ıslah harcı toplamı 170,70 TL’nin mahsubu ile hazineye gelir kaydına, hüküm gereği alınması gerekli bakiye 188,26 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, (Dava gereği alınması gereken toplam harç= 358,96 TL’dir)
6-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi gereğince; bakiye harcın, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerektiğinden, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmeyen harç için -kanunen belirlenen sınır göz önünde tutularak- “harç tahsil müzekkeresi” yazılmasına, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceğinin bu şekilde hükümde belirtilmesine,
7-Davacı tarafça yatırılan ve mahsup edilen toplamda 251,40 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafça dosyada yapılan ve mahkememizce uyap sisteminden kontrol edilen (denetime elverişlilik açısından, uyap ekranında harç-masraf bölümü altında tahsilat reddiyat bilgileri başlığının içeriğinde masraflar açıkça yazmaktadır) posta-tebligat-bilirkişi ücreti gideri toplamı 1.145,25 TL’nin haklılık durumu gereği; 1.122,00 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, arta kalan miktarın davacı üzerinde bırakılmasına,
9-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/13 ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26/2. Maddeleri, 6100 sayılı HMK 297/1-ç, 326.maddeleri uyarınca, arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaşamamaları halinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre ileride haksız çıkan taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden ödeneceği öngörüldüğünden; 1.320,00 TL’nin; haklılık durumu gereği 1.290,00 TL’sinin davalıdan; 30,00 TL’sinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
10-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 5.254,90 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 60,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
12-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ve davalı vekili Sn. Av. …’ın yüzüne karşı verilen karar miktar itibariyle KESİN olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 31/05/2023
Katip …
¸e-imzalıdır
Hakim …
¸e-imzalıdır