Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/19 E. 2022/23 K. 11.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/19 Esas
KARAR NO : 2022/23
DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Tazminat)
DAVA TARİHİ : 06/04/2021
KARAR TARİHİ : 11/01/2022

Finike Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından mahkememize gönderilen ve yukarıdaki esasa kaydı yapılan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Tazminat) davasının yapılan incelemesi sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekilinin Finike Asliye Hukuk Mahkemesine sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle: … Bankası Finike Şubesi nezdinde banka hesabı bulunan müvekkilimin iki ayrı hesabındaki toplam 14800,00 TL para, müvekkilinin rızası ve talimatı dışında, internet bankacılığı yoluyla, müvekkili ile hiçbir şekilde bağlantısı olmayan … ismine kayıtlı, … … şube no’lu, … İBAN no’lu bir hesaba aktarılmış bulunduğunu, 09.08.2019 tarihinde, müvekkiline ait … no’lu GSM hattı, kendisini banka yetkilisi olarak tanıtan kişi tarafından, bireysel emeklilik ile ilgili işlemler hakkında bilgi vermek bahanesiyle arandığı, arayan kişi müvekkilinin banka hesabında bloke olduğunu ve bireysel emeklilik iptali için blokenin kaldırılması gerektiğini söylediğini, müvekkilinin bu görüşme sonrası, bilgi alma amacıyla … Bankası müşteri hizmetlerine ait numarayı arayarak, müşteri temsilcisi ile görüştüğü, bloke kaldırılması gerektiği söylendiğinden bahsetmesine rağmen kendisine uyarıda bulunulmamış olduğunu, müvekkilinin blokeyi kaldırmamış, arayan kişilere şifre vermemiş veya bankanın mobil uygulamasından herhangi bir işlemde bulunmadığını, ancak bu durum hesabındaki paranın izinsiz bir şekilde çekilmesine engel olmadığını, müvekkilinin 17.08.2019 tarihinde rutin ödemelerini yapmak amacıyla davalı bankanın ATM’sine gittiğinde, iki ayrı hesabından 9900,00 TL ve 4900,00 TL olmak üzere toplam 14800,00 TL’nin internet bankacılığı yoluyla onayı alınmaksızın çekildiğini öğrendiğini, davalı bankaya, söz konusu paranın izinsiz çekilmesine ilişkin olarak, paranın hesaba geri yatırılması talebini içeren noter kanalıyla yapılan ihtar sonuçsuz kaldığını, zararın tazmini için yaptıkları arabuluculuk görüşmeleri 14.01.2021 tarihli anlaşamama son tutanağıyla sonuçlandığını, bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlar olup, sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumunda olduklarını, bu durumun, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirdiğini, o hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumlu olduklarını, ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmelerin de geçerli olmadığını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 18/2 maddesi gereğince, tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğini, nitekim, bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklı olduğunu, bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğünün daha ağır olduğunu, özellikle bankaların internet bankacılığı hizmeti vermeye başladıkları andan itibaren özen yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerektiğini, bu itibarla, banka internet dolandırıcılığı eyleminin işlenmesinde ve kişisel bilgilerinin kötü niyetli üçüncü kişilerin eline geçmesinde kusuru bulunmadığı iddiasında ise 6098 sayılı TBK’nın 112. maddesi gereğince ispat etmek durumunda olduğunu, bankalar kendilerine yatırılan paraları mudilere istendiğinde veya belli bir vadede ayni veya misli olarak iade etmekle yükümlü olduğunu, (5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 61. maddesi) bu tanımlamaya göre, mevduat sözleşmesi; ödünç ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşme olduğunu, TBK’nın 386. maddesi uyarınca ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecbur olduğunu, aynı Yasa’nın 570. maddesi uyarınca usulsüz tevdide paranın nef’i ve hasarı mutlak şekilde saklayana geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu parayı kendi yararına kullanabileceği, bu açıdan değerlendirildiğinde, usulsüz işlemle çekilen paralar aslında doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde olduğunu, mevduat sahibi müvekkilinin bankaya karşı alacağı aynen devam ettiğini, davalı banka, müvekkiline ait kişisel bilgileri koruyamadığını, müvekkiline ait hesap üzerinden yapılan izinsiz işlemler hakkında olay anında veya sonrasında SMS, e posta ya da telefon yoluyla müvekkilinin onayını almamış ve hiç bir bilgilendirmede bulunmamış olduğunu, uygulamada görüldüğü üzere bankalar müşterilerinin hesaplarından çıkan para için onay alırlar ve sonrasında hesaptan çıkan para hakkında SMS yoluyla ya da mobil uygulamalarından bildirim göndermek suretiyle bilgilendirmede bulunurlar ki müvekkilinin hesabından izinsiz çekilen 14800,00 TL müvekkilinin mutad harcamamalarının dışında, oldukça yüksek bir miktar olduğunu, bu durumda işlem anında ya da sonrasında müvekkiline bilgi verilmemesi, onayının sorulmaması davalı bankaya yüklenecek ağır bir kusur olduğunu, müvekkilinin yıllardır davalı bankanın ve başka bankaların bankacılık ve internet bankacılığı hizmetlerinden faydalanan ve işlemlerinin güvenli bir şekilde gerçekleşebilmesi bakımından kendi üzerine düşen güvenlik ve koruma tedbirlerinin bilincinde bir banka müşterisi, aynı zamanda lisans mezunu eğitimli bir kişi olduğunu, kendisi söz konusu olayın gerçekleştiği tarih olan 09.08.2019 tarihinde ve bu tarih öncesinde şifre gibi kişisel bilgilerini, üçüncü kişi veya kişilerle paylaşmamış olduğunu, kendisini banka yetkilisi olarak tanıtıp görüşme gerçekleştiren kişiler tarafından kendisine yapılan aramalar sonrasında davalı bankanın müşteri temsilcisiyle görüşüp, yardım almaya çalışmış ve kendisinin bu kişilerce arandığı konusunda davalı bankayı bilgilendirmiş olduğunu, müşterilerin internet bankacılığını kullanmakta olması bankaların mevduatı koruma yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı gibi, sorumluluğunu da hafifletmeyeceğini, bu kapsamda işlemlerini internet ortamına taşıyarak daha fazla müşteri kitlesine ulaşmak ve dolayısıyla daha fazla kâr elde etmek isteyen bankanın, buna paralel olarak gerekli teknolojik ve yazılımsal önlemleri alması, gelişen teknoloji karşısında kötü niyetli üçüncü kişilerin internet bankacılığı sistemine girişimlerini anında engelleyecek güvenlik mekanizmasını oluşturması, sistemini sürekli güncelleyerek yenilemesi, herhangi bir usulsüz işlemle karşılaşıldığında gerekli önlemleri almanın yanı sıra müşterilerini de anında bilgilendirmesi gerektiğini, müvekkilinin kendisini banka yetkilisi gibi tanıtan kişilerle yaptığı görüşmeden sonra bankanın müşteri hizmetlerini arayarak, yaptığı görüşmeden bahsetmiş ve blokenin kaldırılması gerektiğinin söylendiğini anlatdığını, fakat banka görevlisi tarafından bankanın böyle bir arama yapmadığı müvekkiline söylenmemiş olduğunu, işlemin banka talepli olmadığı belirtilmemiş, bu konularda dikkatli olması gerektiği uyarısı müvekkiline yapılmamış olduğunu, sadece sim kartı değişikliği yaptığı için zaten blokenin kaldırılamayacağı bilgisi verilmekle yetinildiğini, oysa, müşteri, bir numara tarafından arandığını, arayan kişinin bireysel emekliliğini iptal etmek istiyorsa hesabındaki blokeyi kaldırması gerektiğini anlattığında; çalıştığı kurum tarafından gerekli bilgilendirmeleri ve eğitimleri almış bir banka çalışanının dolandırılma vakası olduğunu anlaması, müşteriyi uyarması ve alması gereken diğer önlemleri alması bekleneceği, davalı bankanın gerekli tedbirleri almayarak müvekkilinin zarar görmesine sebep olduğu, üzerine düşen objektif özen yükümlülüğünü ağır kusuruyla ihlal ettiğinin açık olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümleri çerçevesinde müvekkilinin tazminat hakkı doğduğunu, müvekkilinin davalı … Bankası’nın kusuru nedeniyle uğradığı maddi zararın karşılanabilmesi için işbu davanın açılması zorunluluğu hasıl olduğunu, açıklanan nedenlerle, müvekkilinin davalının kusuru nedeniyle uğradığı maddi zararın karşılanabilmesi için 14800,00 TL maddi tazminatın haksız fiilin gerçekleştiği tarih olan 09.08.2019 tarihinden itibaren işleyen ticari işlerde uygulanan avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin mahkemesine sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle: Davacı tarafın iddia ettiği işlemlerin davacının müvekkili banka Finike şubesinde bulunan … nolu hesabından 09/08/2019 tarihinde İnternet/Mobil Şubesiyle aracılığı ile gerçekleştirildiği tespit edildiği, davacı tarafın kendisine ait … no’lu GSM hattı, banka yetkilisi olarak tanıtan kişi tarafından, bireysel emeklilik ile ilgili işlemler hakkında bilgi vermek bahanesiyle arandığı, arayan kişi davacının banka hesabında bloke olduğunu ve bireysel emeklilik iptali için blokenin kaldırılması gerektiğini söylediği, bu görüşme sonrası, bilgi alma amacıyla … Bankası müşteri hizmetlerine ait numarayı arayarak, müşteri temsilcisi ile görüştüğünü, bloke kaldırılması gerektiği söylendiğinden bahsetmesine rağmen kendisine uyarıda bulunulmadığı, davacının blokeyi kaldırmadığı, arayan kişilere şifre vermediği veya bankanın mobil uygulamasından herhangi bir işlemde bulunmadığını, ancak bu durumun hesabındaki paranın izinsiz bir şekilde çekilmesine engel olmadığını belirtmişse de, olay günü (09/08/2019 tarihi) davacının, müvekkil bankada kayıtlı cep telefonuna gönderilen SMS (doğrulama ve onay kodlarının yer aldığı SMS’ler) detaylarının ekte sundukları ekran görüntüsünden görüldüğünü, müvekkili bankanın log kayıtlarına göre SMS’lerin tamamı davacının, müvekkil bankada kayıtlı … telefonuna başarılı olarak gönderildiği, Dolayısıyla davacının olay günü mobil/internet bankacılığını kullanmadığı ve herhangi bir işlemde bulunmadığı iddiası gerçek dışı olduğunu, davacı tarafça, müvekkili bankaya, söz konusu paranın izinsiz çekildiği iddiası ile paranın hesaba geri yatırılması talepli ihtar gönderilmiş olduğunu, kendisine cevap olarak 08.12.2020 tarihli yazı ile; “Bankamız internet ve mobil bankacılık uygulamalarında, müşteriler yüz yüze olmayan bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek istediklerinde iki faktörlü kimlik doğrulama mekanizmasına tabi tutulduğu, bu kimlik doğrulama sürecinde kullanılan faktörler, müşterinin bildiği (parola), sahip olduğu (mobil uygulama, SMS’le gönderilen tek kullanımlık şifre, tek kullanımlık şifre üretim cihazı vb.) veya müşterinin biyometrik bir karakteristiği olan unsurlar arasından seçilen en az 2 farklı tipte olmak zorunda olduğu, müşterilerin kimlik bilgileri söz konusu faktörlere karşılık gelmemekte, böylelikle sadece müşterilerin kimlik kartlarında yer alan bilgiler kullanılarak bu mekanizmaların aşılmasının mümkün olmadığı, davacının internet bankacılığına gerekli güvenlik adımlarına doğru cevaplar vererek ve son adımda banka sistemine kayıtlı cep telefonuna gönderilen onay SMS’leri ile doğrulanarak başarılı bir şekilde giriş yapıldığı, dolayısıyla itiraza konu işlemlerin BDDK mevzuatına uygun doğrulama yöntemleriyle gerçekleştirildiği tespit edildiğinden” davacının talebinin reddedildiği, müşteriler yüz yüze olmayan bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek istediklerinde iki faktörlü kimlik doğrulama mekanizmasına tabi tutulmakta olduğunu, bu kimlik doğrulama sürecinde kullanılan faktörler, müşterinin bildiği (parola), sahip olduğu (mobil uygulama, SMS’le gönderilen tek kullanımlık şifre, tek kullanımlık şifre üretim cihazı vb.) veya müşterinin biyometrik bir karakteristiği olan unsurlar arasından seçilen en az 2 farklı tipte olmak zorundadır. Müşterilerin kimlik bilgileri söz konusu faktörlere karşılık gelmemekte, böylelikle sadece müşterilerin kimlik kartlarında yer alan bilgiler kullanılarak bu mekanizmanın aşılması mümkün olmamakta olduğunu, dolayısıyla davacının, kimlik kartında yer alan bilgiler veya başkaca aldatıcı bilgiler kullanılarak davacı aleyhine elektronik ortamda herhangi bir finansal işlem gerçekleştirilme olasılığı bulunmamakta olduğunu, yüz yüze olan ve kimlik tespiti gerektiren işlemlerde ise Bankaca ilave kontroller uygulanmakta olduğunu, bu hususta, davacının internet bankacılığına gerekli güvenlik adımlarına doğru cevaplar verilerek ve son adımda bankaca sistemde kayıtlı cep telefonuna gönderilen onay sms’ leri ile doğrulanarak başarılı şekilde giriş yapıldığı çok açık bir biçimde görüldüğünü, dava konusu işlemlerde, bankanın sorumlu tutulması veya güvenlik altyapısının eksikliğinden söz edilmesi mümkün olmadığını, işlemler sırasında herhangi bir sahte bilgi ya da belge kullanılmadan, davacının telefonda temin edilen bilgiler ve kendisine ait parola ve şifrenin paylaşımı ile online internet bankacılığına ulaşıldığını, bu durum Banka elektronik bankacılık sözleşmesi’nin ilgili maddelerinde düzenlenmiş olduğunu, davacı dolandırıldığını iddia ettiğini, ancak bu olayla ilgili … hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına herhangi bir şikayette bulunmadığı gibi bu şahıs hakkında da sebepsiz zenginleşme nedenine dayalı alacak davası da açmadığını, bu hususta davacının iyi niyetli olduğundan söz edilemeyeceğini, dolayısıyla açılan dava T.M.K. Madde-3: “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.” aykırı olduğu, reddedilmesi gerektiğini açıklanan ve re’sen gözetilecek nedenlerle; haksız ve mesnetsiz olarak açılan işbu davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde;
Dava, “Bankacılık işlemlerinden kaynaklanan tazminat” davasıdır.
Açılan dava (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Finike Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …/… E. sırasına kaydedilmiş, Finike Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27/10/2021 gün ve …/…. …/…. sayılı kararı ile Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 07/07/2021 tarihli 608 sayılı kararı kapsamında “Mahkememizin Ticaret Mahkemesi sıfatının kalmaması nedeniyle Mahkememizin görevsizliğine, dosyanın yetkili ve görevli Antalya Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine” şeklinde karar verilmiş, dosya Antalya Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosu’na gönderilmiş ve tevzi sonucu mahkememizin …/… E. sırasına kaydedilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 gün ve 608 s. kararı ile, “Antalya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin Antalya ilinin mülki sınırları (Alanya ve Manavgat Ağır Ceza Mahkemeleri yargı çevreleri hariç) olarak belirlenmesine ve iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay HGK’nun 04/04/2019 gün ve 2017/11-10 E. 2019/401 K. sayılı emsal içtihadına göre, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı)…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” şeklinde belirtilmiştir.
Antalya BAM 5. HD’nin 02/11/2021 gün ve 2021/1922 E. 2021/1562 K. sayılı emsal kararında, “Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararında; Antalya Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Antalya ilinin mülki sınırları (Alanya ve Manavgat Ağır Ceza Mahkemeleri yargı çevreleri hariç) belirlenmesine işbu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, Kemer 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16.09.2021 tarih ve 2021/431 Esas 2021/530 Karar sayılı ilamında ise yukarıda açıklanan karar uyarınca görevsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nın 1.maddesinde mahkemelerin görevlerinin ancak kanunla düzenleneceği, görev kurallarının kamu düzenine ilişkin olduğu hükmü, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde ise ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği ve Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişkinin de görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde ise, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyeceği düzenlendiğinden yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için asliye hukuk mahkemesine dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin esasının görülmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir. Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar.
Yukarıda açıklanan Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında, yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceği, 01/09/2021 tarihinden önce açılan eldeki davada görevli ve yetkili mahkemenin (asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla)Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… esas …/… karar ve 27/10/2021 tarihli görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle davaya Finike Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) bakılması gerekirken Antalya Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmediğinden Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin …/… esas …/… karar ve 27/10/2021 tarihli görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş aşağıda hüküm tesis olunmuştur.” şeklinde karar verilmiştir.
Ankara BAM 23. HD’nin 17/11/2021 gün ve 2021/1939 E. 2021/1732 K. sayılı emsal kararına göre de, “İlk derece mahkemesince “…Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanlığın 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile “Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Ankara Batı Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi” olarak belirlenmesine karar verildiği…” gerekçesiyle davanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c ve 114/1-ç maddeleri uyarınca usulden reddine, dosyanın re’sen Ankara Batı Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir…
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak yasa ile belirlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça ifade etmiştir. Kesin yetki halleri de bu çerçevede değerlendirilir.
Bu yasal düzenlemeye paralel olarak görev ve kesin yetki halleri dava şartları arasında sayılmıştır (HMK m.114/1-c ve ç). Bir diğer ifade ile görev ve kesin yetkiye ilişkin koşullar yerine getirilmeden bir davanın esasına girilemez ve bu noktadaki eksiklik, istinaf ve temyiz de dahil olmak üzere yargılamanın her aşamasında dikkate alınır.
Nitekim Anayasa’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37’nci maddesinde “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” denilerek görev ve kesin yetki kurallarının gücü, tabii hakim ilkesi olarak ifade edilen evrensel bir ilkenin anayasa hükmü haline getirilmesi suretiyle ortaya konmuştur. Bu bağlamda belirtilmelidir ki, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce, yürürlükte bulunan yasalar aracılığıyla görevi, yetkisi ve işleyişi (yani izleyeceği yargılama usulü) belirlenmiş olan mahkemenin hakimine tabii hakim, bunu öngören ilkeye de tabii hakim ilkesi denir…
Dava açmanın maddi hukuk ve yargılama hukuku bakımından birtakım sonuçları vardır. Dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesidir (perpetuatio fori). Bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemez. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemezler; bunlara bakıp sonuçlandırmak zorundadırlar…
Görev (ve kesin yetki) konusundaki genel ilkelere ilişkin kısa açıklamadan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yargı çevresi belirlemesine ilişkin 07.07.2021 gün ve 608 sayılı kararının hukuki mahiyeti konusuna da değinmek gerekir. 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun 4/1-a ve 7/2-f düzenlemelerine göre Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlamak, Kurul genel kurulunun görevleri arasındadır.
Ancak yargı çevresi bir mahkemenin hangi coğrafi alandaki davalara bakacağıyla ilgili olup, bir
görev kuralı niteliğinde değildir. Bu karar ancak bundan sonra o yerde görülecek davaların yargılamasını yapacak mahkemeyi belirlemek maksatlıdır. Kaldı ki, görevin ve kesin yetkinin sadece yasa ile belirleneceğine ilişkin yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında, bir Kurul kararı ile yapılan yargı çevresi belirlenmesi işinin yasa düzeyinde sayılamayacağı da ortadadır.
Nitekim karar 07.07.2021 günü alınmış, ancak yürürlük tarihi 01.09.2021 olarak belirlenmiştir. Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı, sadece bu kararın yürürlük tarihinden sonra açılacak davaları ilgilendirir. Aksi fikrin kabulü halinde Kurul’un tabii hakim ilkesini çiğneyerek derdest davaları dilediği mahkemede inceletme yetkisinin bulunduğu yolunda, Anayasa’ya aykırı bir sonuca varılmış olacaktır.
Ortada geçiş hükmü niteliğinde bir yasal düzenleme olmaksızın, sırf Kurul’un yargı çevresi belirlemeye ilişkin kararı ile tabii hakim güvencesini garanti eden Anayasa hükmü çiğnenerek derdest dosyaların görevsizlik, yetkisizlik ya da bunlara ilişkin dava şartı yokluğundan usulden reddi benzeri bir kararla başka mahkemeye gönderilmesi düşünülemez.” şeklinde karar verilmiştir.
Tüm dosya kapsamı yukarıdaki açıklamalar ve emsal kararlar ışığında değerlendirildiğinde: HSK’nın 07/07/2021 gün ve 608 s. kararında 01/09/2021 tarihinden önce açılan davalarında, Antalya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yönde herhangi bir yasal düzenleme de yoktur. 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve derdest olan davaların görevsizlik kararı ile Antalya Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesi, yukarıda yazılı emsal kararlarda belirtilen tabii hakim ilkesine de aykırıdır. Açıklanan nedenlerle mahkememizin görevsiz olduğu sonucuna varılmış aşağıdaki şekilde karşı görevsizliğe ilişkin hüküm tesis edilmiştir.
KARAR : Yukarıda açıklanan gerekçelerle ;
1-Mahkememizin görevsiz olması nedeniyle, davacının davasının dava şartı yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE, karar (İstinaf incelemesi sonucu) kesinleştiğinde (veya İstinaf edilmeksizin kesinleşip merci tayini yolu ile mahkememizin görevsiz olduğu tespit edildiğinde) ve istek halinde dosyanın yetkili ve görevli Finike Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-Yargılama giderlerinin 6100 s. HMK’nin 20 ve 331/2. maddeleri uyarınca davaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde görevli mahkemece takdir edilmesine, davaya görevli mahkemesinde devam edilmemiş olması ve talep halinde ise mahkememizce gerekli kararın verilerek değerlendirilmesine,
3-Davacı tarafından yatırılıp kullanılmayan gider avansından artan kısmının 6100 sayılı HMK’nın 333. Maddesine göre karar kesinleştiğinde (ve dosyanın görevli mahkemeye süresinde gönderilmemesi halinde) re’sen davacıya iadesine,
4-Kararın İstinaf yoluna gidilmeksizin kesinleşmesi halinde Finike Asliye Hukuk Mahkemesince de daha önce görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle, olumsuz görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Antalya BAM 5. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmesine,
Dair; Tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 6100 sayılı HMK’nın 345. Maddesi gereğince (2) iki hafta içinde ilgili BAM Hukuk Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 11/01/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır