Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/744 E. 2022/362 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/744
KARAR NO : 2022/362
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 15/12/2021
KARAR TARİHİ: 11/05/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil ile davalı …arasında akdedilen “Satış ve Pazarlama Sözleşmesi” başlıklı sözleşme ile borçlunun, müvekkil şirketin satışını yaptığı ürünlerin tanıtımını ve satışını yapacağını taahhüt ederek, Ekim ayında 400.000 TL, Kasım ayında 600.000 TL, Aralık ayında 600.000 TL olmak üzere 31.12.2019 tarihine kadar 1.600.000 TL tutarında satış yapacağını garanti ettiğini, müvekkil şirketin bunun karşılığında borçluya 120.000 TL ödeme yaptığını, davalı …’dan …düzenleme tarihli … vade tarihli 120.000 TL bedelli senet alındığını, davalı …’in daha ilk aydan garanti ettiği satış miktarını yakalayamadığını ve gelinen aşamada sadece 122.455,00 TL miktarında satış yapabildiğini, davalının belirtilen tarihlerde ne kadar satış yaptığını gösteren tabloyu ekte sunduklarını, sözleşmenin 3. maddesinin son cümlesindeki “bayiinin bu süre içerisinde taahhüt ettiği bu miktarda satışı yapamaması halinde, taahhüt ettiği miktar ile satış yaptığı miktarın oranı nispetinde 2. Maddede belirtilen bedele hak kazanacaktır.” hükmü uyarınca, borçlu bayii …’in, taahhüt ettiği 1.600.000 TL’nin % 7,65 i oranında satış yaptığı göz önüne alındığında …’in hak kazandığı bedelin, sözleşmenin 2. maddesinde belirtilen 360.000 TL’nin %7,6 sı = 27.540,00 TL olduğunu, müvekkilin yaptığı ödemenin ise 120.000 TL olup, hak ettiği bedel düşüldüğünde borçlunun müvekkil şirkete iade edeceği rakamın 92.460,00 TL olduğunu, müvekkilinin 92.460,00 TL alacağını tahsil etmek amacıyla elindeki senetle Antalya Genel İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takip başlattığını, bu takibin kesinleştiğini ve davalı … adına kayıtlı …plakalı …marka araç üzerine ve tüm banka hesaplarına haciz konulduğunu, davalı tarafından Antalya 3. İcra Hukuk Mahkemesinde … Esas sayılı dava açtığını ve icra takibine konu senedin teminat senedi olduğunu ileri sürerek takibin iptalini talep ettiğini, Antalya 3. İcra Hukuk Mahkemesi 10.07.2020 tarih ve …K. sayılı kararı ile açılan davayı reddettiğini, bunun üzerine …vekili tarafından karar istinaf edildiğini, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 21.05.2021 tarih ve … K sayılı kararı ile “takip konusu senedin lehdarının “…İnternational” olarak yazıldığını bu ibarenin gerçek yada tüzel bir kişiyi ifade etmediğini, bu şekliyle takip konusu senedin kambiyo vasfını taşımadığı” gerekçesiyle Antalya 3. İcra Hukuk Mah. kararını kaldırdığını, bu kararın Yargıtay incelemesi için temyiz edildiğini, dosyanın henüz Yargıtay’da olup kesinleşmediğini, bu aşamada davalı …nun Antalya Genel İcra Müdürlüğüne müracaat ederek icra dosyasında hacizli olan …plakalı aracı üzerindeki haczin kaldırılmasını istediğini ve araç üzerindeki hacizler ve yakalama kararlarının kaldırıldığını, müvekkili ile davalı …arasında imzalanan 11/09/2019 tarihli “Satış ve Pazarlama Sözleşmesi” gereğince davalıya ödenen 120.000,00 TL’nin ilgili sözleşme hükümlerine göre hak edilmeyen 92.460,00 TL müvekkilime iade edilmediğini, söz konusu icra takibi mahkemece iptal edildiğinden işbu alacak davasının açılmasının zaruri olduğunu, beyan ederek; davanın kabulüne, davalıya fazla ödenen 92.460,00 TL’nin ödeme tarihi olan 31/12/2019 gününden işleyecek Reeskoont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının açmış olduğu davanın hukuki dayanaktan yoksun olup ispata muhtaç iddialar içerdiğini, davacının iddia ettiği müvekkilden herhangi bir alcağı bulunmadığını, davalı müvekkilinin sözleşmeden doğan edimlerini eksiksiz yerine getirdiğini ancak davacının hukuki dayanaktan yoksun ispata muhtaç bir mail ile müvekkilin şirket hesaplarına erişimini kapattığını, müvekkilim network ağı kuran bir lider pozisyonunda çalıştığını, yapılan sözleşme verilen hizmet karşılığı davacı şirkete fatura kesildiğini ve bu fatura karşılığı bedel ödendiğini, müvekkilinin kendisine düşen yükümlülükleri eksiksiz yerine getirdiğini, şirketin çıkarı ve sözleşme doğrultusunda iş yapmaya devam ettiğini, bu konuda tanıklarının olduğunu, müvekkilinin almış olduğu ödemeyi hizmet karşılığı yaptığını ve işe aldığı ekip çalışanlarına saha destek pirimi olarak yolladığını, müvekkilinin …’e 50.000 TL , …’e 15.000 TL, …’e 5.000 TL, …’a 15.000 TL yolladığını, gönderilen tutarlara ilişkin banka dekontunun mevcut olduğunu, müvekkilinin hizmetini ve işini eksiksiz yerine getirmiş şirketin Azerbaycan temsilciliğini bizzat kendisi açtığını, Azerbaycan’da ki çalışanların prim ve ücret ödemesini de bizzat kendi kredi kartından yaptığını, müvekkilinin şirket sahibi … ile arasında anlaşmazlıklar yaşandığını, yaşanan anlaşmazlıkların ardından davacı şirketin müvekkile mail yoluyla müvekkilin başka firmada çalıştığına dair duyum alındığını ve bunun ispat edilirse 7 gün içinde hesabının şirket tarafından kapatılacağının ihtar edildiğini, ancak bu durum ispat edilmemesine rağmen müvekkilin hesaplara erişim hakkı haksız, sözleşmeye aykırı şekilde kısıtlandığını ve müvekkilin iş yapmasının imkansız hale geldiğini, davacının iddia ettiği gibi sözleşmede belirtilen 120.000 TL’yi teminat olarak değil hizmetin karşılığı ve ticari ilişkide kullanmak üzere verdiğini, davalının vermiş olduğu hizmete karşılık fatura düzenlediğini ve bu faturayı da davacı şirkete ibraz ettiğini, yine müvekkilinin yapmış olduğu bir kısım satışlara ilişkin faturalarının da davacıya ibraz ettiğini, sonuç olarak davacı tarafından verilen tutarın teminat tutarı olmayıp hizmet karşılığı verilen ücrete mahsuben verildiğini, davacı ile davalı arasında akdedilen sözleşmede şekil ve TBK hükümleri uyarınca eksiklik içerdiğini, davacı ile davalı müvekkil arasında davacının imzasının olmadığı bir sözleşme imzalandığını, sözleşmede garantiye ilişkin hükümler TBK 451. Maddesine göre geçerli olmayıp bu hükümlere göre davacının taleplerini kabul etmek mümkün olmadığını, sadece müvekkilin imzasını taşıyan sözleşmenin 3. Maddesinde “bayi 31/12/2019 tarihine kadar firmanın ürünlerinden 1.600.000 TL tutarında satış yapılmasını garanti edecektir.” hükmünün mevcut olduğunu, pazarlama sözleşmelerinde bu tip garanti içeren hükümlerin kesin hükümsüz olup sözleşmedeki taraflar adına bir hüküm doğurmayacağını, davacı şirketin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davacı dilekçesinde müvekkil ile arabuluculuk görüşmeleri yapılmak istendiğini ancak kendisine ulaşılmadığını iddia etmiş olup bu iddia gerçeği yansıtmadığını beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, alacak talebinden ibarettir.
Esasen bakıldığında, taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi olduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafından sunalan “satış ve pazarlama sözleşmesi” başlıklı belgede davacının imzasının olmadığı, davalı adının yazdığı ve altında imzanın olduğu görülmektedir. Davalı da sözleşme ilişkisini bu durumu belirterek; “davacı ile davalı arasında akdedilen sözleşmede şekil ve TBK hükümleri uyarınca eksiklik içerdiğini, davacı ile davalı müvekkil arasında davacının imzasının olmadığı bir sözleşme imzalandığını” beyan etmiştir. Davacı da iddiasının temelini sözleşmeye dayandırdığından, sözleşme ilişkisinin taraflar arasında mevcut olduğu anlaşılmıştır.
Dava dilekçesi ekinde, “satış ve pazarlama sözleşmesi” başlıklı belge mevcuttur. Sözleşme içeriğinde, sözleşmenin, pazarlamacılık sözleşmesinin şartlarını genel anlamda taşıdığı görülmektedir. Davaya dayanak gösterilen sözleşme niteliği, pazarlamacılık sözleşmesidir.
Pazarlamacılık sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu m. 448 ve devamında düzenlenmiştir. Buna göre, Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
Mahkemelerin görevi dava şartıdır. Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ve yokluğu gerekli olan hallere ise dava şartları denir (KURU/Baki// ARSLAN/Ramazan/YILMAZ/Ejder., Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 2005, s. 303)Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2005/9-546 E.N , 2005/611 K.N., 26/10/2005). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 115’e göre; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Görev kuralları kamu düzenindendir ve re’sen dikkate alınır, dava şartıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/17-1097 esas, 2019/458 karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir.
Belirtmek gerekir ki; Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir (TTK m. 11) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir.(TTK m. 12). TTK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10 uncu maddesine göre, TTK’nin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen Cumhurbaşkanı kararı (Bakanlar Kurulu kararı) çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemeler uygulanır.
Resmi Gazetenin 21.7.2007 tarih ve 26589 sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin 18.6.2007tarihinde alınan kararının “Esnaf ve sanatkâr ile tacir ve sanayicinin ayrımı” başlıklı 1 inci maddesi aynen;
“ .. (1) 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından;
a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğinikazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkârlar odalarına kaydedilmeleri, Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması,
b) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri,….”şeklindedir. Ayrıca, 5362 sayılı kanuna göre; Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri ifade eder.
Vergi usul kanununun 177 inci maddesinde belirtilen hadler, uygulamada yardımcı olmaktadır. Kişinin ilgili odaya kaydının olup olmaması tacir sayılmak veya sayılmamak açısından tek başına yeterli olmamaktadır.
Somut davada bu hususların ayrı ayrı irdelenmesi gerekmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin dava söz konusu değildir.
Her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları kıstası anlamında bakıldığında, mahkememizce davalı yönünden tacir araştırması yaptırılmıştır. Davacı ticaret şirketidir ve tacirdir. Bu konuda bir uyuşmazlık söz konusu değildir.
Davalı …için … Vergi Dairesi müdürlüğü tarafından gönderilen 02/03/2022 tarihli cevap yazısında özetle; davalının 14/11/2017 tarihinde faaliyetine başladığı ve işletme hesabına göre defter tuttuğu ve vergi usul kanununun 177 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmadığının görüldüğü, ayrıca mükellefin en son 2018/121 dönemi KDV beyannamesi verdiği anlaşıldığından 2016/2 uygulama iç genelgesine istinaden re’sen terk işlemlerinin başlatıldığı belirtilmiştir. Esnaf odasından gelen yazıda da kişinin esnaf kaydının olmadığı belirtilmiştir.
Büyükçekmece Vergi Dairesi müdürlüğü tarafından gönderilen 02/03/2022 tarihli cevap yazısı içeriğinden, davalının tacir sıfatına haiz olmadığı, VUK m. 177 şartlarını taşımadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle, somut olay bakımından, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davası söz konusu değildir.
Uyuşmazlığın mutlak ticari dava olup olmadığı hususuna bakılacak olursak; bono, esasen TTK da düzenlendiğinden ve kanun gereği bonodan kaynaklanan uyuşmazlıklar mutlak ticari dava olduğundan, alacağın temeli bonoya dayanıyor ise uyuşmazlık mutlak ticari davaya vucut vereceğinden davaya ticaret mahkemesi tarafından bakılması gerekmektedir. Dava dilekçesinde davacı vekili, müvekkilinin 92.460,00 TL alacağını tahsil etmek amacıyla elindeki senetle Antalya Genel İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyası ile takip başlattığını, bu takibin kesinleştiğini ve davalı …adına kayıtlı … plakalı …marka araç üzerine ve tüm banka hesaplarına haciz konulduğunu, davalı tarafından Antalya 3. İcra Hukuk Mahkemesinde … Esas sayılı dava açtığını ve icra takibine konu senedin teminat senedi olduğunu ileri sürerek takibin iptalini talep ettiğini, Antalya 3. İcra Hukuk Mahkemesi 10.07.2020 tarih ve … K. sayılı kararı ile açılan davayı reddettiğini, bunun üzerine …vekili tarafından karar istinaf edildiğini, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 21.05.2021 tarih ve … K sayılı kararı ile “takip konusu senedin lehdarının “…İnternational” olarak yazıldığını bu ibarenin gerçek yada tüzel bir kişiyi ifade etmediğini, bu şekliyle takip konusu senedin kambiyo vasfını taşımadığı” gerekçesiyle Antalya 3. İcra Hukuk Mah. kararını kaldırdığını, bu kararın Yargıtay incelemesi için temyiz edildiğini, dosyanın henüz Yargıtay’da olup kesinleşmediğini, bu aşamada davalı …nun Antalya Genel İcra Müdürlüğüne müracaat ederek icra dosyasında hacizli olan …plakalı aracı üzerindeki haczin kaldırılmasını istediğini ve araç üzerindeki hacizler ve yakalama kararlarının kaldırıldığını, müvekkili ile davalı … arasında imzalanan 11/09/2019 tarihli “Satış ve Pazarlama Sözleşmesi” gereğince davalıya ödenen 120.000,00 TL’nin ilgili sözleşme hükümlerine göre hak edilmeyen 92.460,00 TL müvekkilime iade edilmediğini, söz konusu icra takibi mahkemece iptal edildiğinden işbu alacak davasının açılmasının zaruri olduğunu beyan ederek bu davayı açtıklarını belirtmiştir. Bu beyan ışığında, davanın temelinin bonoya dayandığı düşünülse dahi bu husus icra hukuk mahkemesinde değerledirmeye alınmış ve teminat senedi olmadığına bir nevi kambiyo senedi vasfının olduğuna karar verilmiş ancak istinaf incelemesinde ise bononun kambiyo senedi vasfının olmadığına karar verilmiş ve dosya Yargıtay incelemesine gönderilmiştir.
Mahkememizce bu dosyanın sonucu beklenmiştir ve aşamalarda BAM kararı, Yargıtay 12. HD’nin …esas, …karar sayılı ilamı ile onanmış ve kesinleşmiştir. Her ne kadar icra mahkemesi kararları maddi anlamda kesin hüküm sonucunu doğurmaz ise de söz konusu kambiyo senedi vasfının olmadığı tespiti mahkememiz için bağlayıcıdır. Aksi düşünülse dahi Yargıtay ve BAM ilamına konu değerlendirmeler mahkememizce de yerinde görülmüştür. Kambiyo senedi vasfı mahkememizce değerlendirilebilir. Takibe konu 11.09.2019 düzenleme, 31.12.2019 vade tarihli, 120.000 TL bedelli senet incelendiğinde lehtar olarak “… İnternatıonal” ibaresinin yazılı olduğu, bu ibarenin gerçek ya da tüzel kişiyi içermediği tespit edilmiştir. Bu durumda, takibe konu edilen senette lehtar hanesinde gerçek ya da tüzel kişi yazılı olmadığından anılan bono kambiyo senedi vasfını taşımamaktadır. (Yargıtay 12 Hukuk Dairesi 2014/14375 Esas – 2014/16812 Karar) Bu belirlemeler ışığında, alacağın temelinin bonoya (kambiyo senedine) dayandığı söylenemeyeceğinden, başka bir mutlak ticari davaya vucut veren bir husus dosyada mevcut olmadığından, somut dava mutlak ticari bir dava da değildir. Çünkü, pazarlamacılık sözleşmesinden doğan davalar, mutlak ticari davaların gösterildiği TTK m. 4 de gösterilen davalardan değildir. (ARKAN, Sabih., Ticari İşletme Hukuku, 25. Bası, s. 111) Bu sözleşmelerden doğan davaların ticaret mahkemesinde görülmesi için nispi ticari dava niteliği taşıması gerekmekle, yukarıda da anlatıldığı üzere, bu nitelik de dosyada mevcut değildir.
Tüm dosya kapsamı, yukarıdaki açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta mahkememizin görevli olmadığı, genel görevli asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmakla; dava şartı yokluğunda davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın 6100 sayılı Kanunun 114/1-c maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 115/2. Maddesi gereğince USULDEN REDDİ ile, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, karar kesinleştikten sonra talep halinde dosyanın görevli Antalya Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-Taraflardan birinin, H.M.K.’nun 20. Maddesi gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceği, aksi takdirde mahkememizce davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtarına
3-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
4-Diğer hususların gerekçeli kararda açıklanmasına,
Dair, davacı vekili … ve davalı Vekili …’in yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.11/05/2022
Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır