Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/684 E. 2022/231 K. 23.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/684
KARAR NO : 2022/231
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/11/2021
KARAR TARİHİ: 23/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından Fethiye İcra Müdürlüğünce … E. Sayılı icra takibi yapılmış olup ilgili icra şu anda Antalya Genel İcra Dairesi’nin … E. Sayılı dava dosyası ile müvekkil aleyhine başlatılan icra takibine konu senet üzerindeki imzanın ve yazının müvekkile ait olmaması ve ayrıca alacaklı ya da müvekkilim herhangi bir borcunun olmaması sebebiyle müvekkilimin borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı vekili dilekçesinde özetle; davada davalının yanlış gösterildiğini, davaya konu kambiyo senedinin ve kambiyo senedinin takibe konulduğu icra dosyasının alacaklısının …Tarım Gıda Tur. İnş. San. Ve Tic. Ltd Şti olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, menfi tespit talebinden ibarettir.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 2011/19-622 esas, 2012/9karar, Tar. 18/01/2012)
Kambiyo senedine karşı açılan menfi tespit davasında husumet kambiyo senedinin lehtarı, cirantalar ve hamiline karşı yöneltilebilir. (Yargıtay 19. HD., 2013/741 E, 2013/6381 K)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2-2727 esas, 2020/846 karar sayılı güncel emsal ilamında da belirtildiği üzere; Sıfat deyimi dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle (usul hukuku sorunu) ilgili olduğu hâlde; taraf sıfatı, dava konusu sübjektif hakka (maddi hukuk sorunu) ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (davacı sıfatı-dava hakkı) o hakkın sahibine ait olup (aktif husumet); hakkını o hakka uymakla yükümlü kişiden (davalı sıfatı-pasif husumet) isteyebilecektir. Sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu daha açık bir ifadeyle bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin olması nedeniyle maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu, bir def’i değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel bir itirazdır. Hâkim somut olayda bir itiraz sebebinin varlığını öğrenirse bu yönün kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle bu hususu kendiliğinden gözetmek zorundadır. Taraf sıfatının, dava şartı olmaması nedeniyle; hâkim, yaptığı inceleme sonunda taraflardan birinin o davada taraf sıfatının bulunmadığı kanaatine varırsa, dava şartı yokluğunun aksine davanın usulden değil, esastan reddine karar vermelidir (Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Mart 2020, Cilt-1, s.332-334).
Davaya konu icra takibine bakıldığında, davalı vekilinin de belirttiği üzere, takip alacaklısının …Tarım Gıda Tur. İnş. San. Ve Tic. Ltd Şti olduğu anlaşılmaktadır. İş bu dava ise … isimli kişiye karşı açılmıştır.
Davacı vekili, 16/03/2022 tarihli beyan dilekçesinde ve sonrasında beyanlarında özetle; davanın sehven davalı gösterilen …’ın yetkilisi olduğu …Tarım Gıda Tur. İnş. San. Ve Tic. Ltd Şti yerine yetkili …’a karşı açıldığını, dürüstlük kuralına bir aykırılık olmadığından iradi taraf değişikliği talebinde bulunduklarını belirtmiştir.
Türk hukuk sisteminde hüküm, davada taraf olanlara yönelik olarak verilir. Bu kural uyarınca, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmeyen taraf, dava açıldıktan sonra ek bir dilekçe ile davaya dahil edilemeyeceği gibi “mecburi dava arkadaşlığı” dışında ıslah yolu ile dahi taraf değiştirilemez. İhbar olunan kimse davada davalı sıfatının kazanamayacağı gibi, bu kişi aleyhine hüküm de kurulamaz. Ancak, HMK 124 maddesi imkanının kullanılıp kullanılamayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir. 6100 sayılı kanunun 124. maddesine göre; Bir davada taraf değişikliği, özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder. Maddeyle, davacının davalı tarafın açık rızası ile taraf değişikliği yapabileceği; yani görülmekte olan davanın davalısından bir başka kişiye davayı yönetip, yeni davalıya karşı yürütmesi imkânı, maddî hukuk esasları çerçevesinde öngörülmüştür. Açık rızadan söz edilmek suretiyle, hâkimin davalı tarafa taraf değişikliği konusunda, rızasının bulunup bulunmadığı hususunu açıkça sorması esası da düzenlenmiş olmaktadır. Maddenin gerekçesine baktığımızda aynen; “Hukukun taraflar bakımından esasen şeklî taraf teorisi kabul edilmektedir. Yani, davayı açan davacıdır, kendisine karşı dava açılan ise davalıdır. Dava açıldıktan sonra da sadece dava açanı değil, diğer tarafı da ilgilendiren, mahkemeyi de içine alan bir üçlü ilişki ortaya çıkmakta, uyuşmazlığın çözümü bakımından karşı tarafa da söz hakkına sahip bulunmaktadır. Bu sebepledir ki,taraf değişikliğinde karşı tarafın rızası da aranmaktadır. Ancak, bu kuralın çok katı uygulaması sonucunu doğurarak adeta yargılama ilişkisini, katı bir forma dönüştürmektedir hem de yeni ve aslında gereksiz bir takım yargılamalara yol açarak usûl ekonomisi ilkesine de zedelemektedir. Yargı kararlarında, bazen çerçevesi de geniş tutularak, temsilcide yanılma ya da maddî hatadan kaynaklanan yanılma olarak nitelenen durumlarda, karşı tarafın rızası aranmadan taraf değişikliğine izin verilerek, ortaya çıkan bu sakınca giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak, bu içtihatlar, kanunî düzenleme karşısında sorunu tam olarak çözememekte, sınırlı kalmakta, bazen de kanunî düzenlemeyi zorlamaktadır. Oysa, taraflar gösterilirken bazen, maddî hata sebebiyle bir yanılgı ortaya çıkarabilir; aslında muhatabı belli olan uyuşmazlık, bu hata sebebiyle mevcut olmayan ya da farklı kişiye karşı yürütülebilir. Böyle bir durumda, mutlaka karşı tarafın rızasını aramak, yargılamanın kaderini gerçekte muhatap olmaması gereken bir kişinin rızasına bağlamak anlamına gelebilir ve yargılama gereksiz yere uzayabilir, hatta yeni dava açılması sonucu ortaya çıkabilir. Bu sebeple, maddî hatadan dolayı muhatabın yanlış gösterilmesi hâlinde diğer tarafın rızası aranmadan taraf değişlikliği kabul edilmiştir. Ayrıca, bazen davacı, tüm özeni göstermiş, tüm araştırmayı yapmış olmasına rağmen dava açacağı kişiye doğru tespit edememiş olabilir. Nitekim, uygulamada temsilcide yanılma olarak nitelenen durumlarda, bu haklı bir yanılma kabul edilerek, diğer tarafın rızası aranmadan yargılama gerçek muhataba karşı yürütülmektedir. Aynı şekilde, yanılma, diğer tarafın davranış ya da işlemlerinden veya hukukî ilişkinin karmaşık niteliğinden de kaynaklanabilir. Örneğin, holding şeklindeki şirketlerde muhatabın doğru tespitinin tam olarak mümkün olmaması, hukukî ilişkide farklı temsilci ya da vekillerin asıl tarafmış gibi davranması durumlarında, gerçek taraf, verilen cevap ya da yargılama işlemleriyle anlaşılabilecektir. Keza, kısa süre önce işlem yapılmış ya da sadece vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra muhatabın ölmesi hâlinde, mirasçıları tarafın, yargılamayı uzatmak yönünde niyeti olamayacağı gibi bunda hukukî yararı da yoktur. Verilen örneklerdeki gibi, yanlış taraf gösterilmesi dürüstlük kuralına aykırı değilse, ortaya çıkan dava ilişkisi sebebiyle daha üstün bir yarar dikkate alınarak, karşı tarafın rızası aranmadan hâkimin kabulüyle yeni tarafa karşı davaya devam edilebilecektir. Bu hâllerde hâkimin yapacağı inceleme, sadece hatanın maddî hata olup olmadığı ve taraf değişikliği isteğinin dürüstlük kuralına aykırı bulunup bulunmadığıdır.Dördüncü fıkrada, taraf değişikliğinin ne anlama geldiği ve nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Taraf değişikliği, hem karşı tarafın hem de eksik gösterilmesini kapsamaktadır. Eğer bu durum, üçüncü fıkradaki anlamıyla kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim sadece kabul edilebilir yanılgıyı araştıracak, bunun dışında karşı tarafın rızasını aramadan tarafa değişikliği talebini kabul edecektir. Bu şekildeki taraf değişikliğinde, davanın tarafı olmaktan çıkarılan kimse, eğer hatalı şekilde kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet vermemişse, lehine yargılama giderlerine hükmedilecektir. Zira, ortaya çıkan durumlardan bir kusuru olmadığı gibi, aslında muhatap olmaması gereken bir yargılamayla uğraşmak durumunda kalmıştır.” denilmektedir.
Ünlü düşünür Jhering; “Şekil keyfiliğin düşmanı, özgürlüğün ikiz kardeşidir” demiştir.
Yargıtay’ın 04/05/1978 gün, 4/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Hak aramak durumunda bulunan davacının, davasını açarken davalı olarak gösterdiği kimsenin hayatta olup olmadığını özenle araştırması ödevidir.”şeklinde bir ibare kullanmıştır. Söz konusu kararın konusu ölü kişiye karşı dava açılamayacağıdır. Bu karar HMK 124 maddesi karşısında uygulama kabiliyetini büyük ölçüde yitirmiştir. Bu tkararın dosyamızla ilgisi yoktur ancak, dosyamızı ilgilendiren husus, karada geçen “”Hak aramak durumunda bulunan davacının, davasını açarken davalı olarak gösterdiği kimse hakkında özenle araştırma yapma yükümlülüğüdür”
Somut olayda, davaya dayanak icra dosyası kambiyo senedine dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Senet üzerinde alacaklı, borçlu kişiler açıkça yazmaktadır. Senet alacaklısı olduğu ve yanlış husumet yöneltildiği belirtilen …ismi takip talebinde de yer almamaktadır. Vekil aracılığı ile açılan bu davada, yukarıda belirtilen hususlar da göz önüne alınarak, kambiyo senedine dayalı icra takibine dayalı açılan bir davada, husumetin takip alacaklısı tüzel kişiye değil, takip talebinde de yer almayan ve temsilcisi olduğu söylenen/temsilciye karşı açılması (davalı vekilinin vekaletnamesinde temsilci olduğu anlaşılmaktadır) kabul edilebilir bir yanılgı olmamakla beraber, kabule göre maddi bir hata olarak da kabul edilmesi mümkün değildir. Davalının cevap dilekçesinden sonra davacı bu hususu farkedip iradi taraf değişikliği talebinde bulunmuştur. HMK m. 124 de belirtilen kolaylaştırıcı kurum, her zaman/her durumda/mutlak uygulanacak bir kurum değil, madde metninde geçen, dürüstlük kuralına aykırı olmayan, maddi bir hatadan kaynaklanan, kabul edilebilir yanılgıya dayanan durumlar da uygulanmalıdır. Maddenin düzenleniş amacı da bunu gerektirmektedir. Aksinin kabulü, yargı uygulamasında “taraf sıfatı yokluğundan (husumetten) davanın reddi” ne karar verilmesini neredeyse imkansız kılar ki böyle bir kurum yasada düzenlendiğinden, yasama organının amacına aykırı sonuçlar doğurabilir. (Benzer karalar hakkında bkz; Yargıtay 17. HD, 2018/852 E, 2018/10840 K; 2016/385 E, 2016/3995 K)
Tüm bu açıklamalar ışığında, davalının somut talep bakımından taraf sıfatı olmadığı, HMK m. 124 gereği iradi taraf değişikliğinin somut dosyada uygulanmasının mümkün olmadığı hususlarının kabulü ile davanın pasif taraf sıfatı yokluğundan (pasif husumet) reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın, davalının taraf sıfatı mevcut olmadığından, REDDİNE,
2-Davacı tarafça yatırılan 59,30 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
3-Hükmün niteliği ve tarihi dikkate alınarak, alınması gerekli 80,70 TL maktu harcın, davacı tarafça yatırılan 294,71 TL harçtan mahsubu ile hazineye gelir kaydına, arta kalan miktarın karra kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine, karardan sonra tebligat ve benzeri masraflar için gider avansının kullanılması davacı tarafından istenirse tebligat ve benzeri için yapılacak masraflar düşüldükten sonra arta kalan miktarının UYAP üzerinden kontrolü sağlanarak karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili … ve davalı vekili …’un yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.23/03/2022
Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır