Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/679 E. 2022/308 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/679 Esas
KARAR NO : 2022/308
DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/11/2021
KARAR TARİHİ: 14/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Mersin İli Bozyazı İlçesinde …Soğutma isimli iş yerinde iklimlendirme cihazlarına ilişkin satış işlemi yaptığını, davalı şirketin Biraz Da Nefes Alalım kampanyası doğrultusunda 120.000,00 TL tutarında iklimlendirme cihazı alımı konusunda 10.07.2021 tarihinde anlaştıklarını, müvekkilinin karşı tarafa çek verdiğini, cihazın 31.08.2021 tarihinde 45.147,25 TL tutarında teslim edildiğini, davalının belirtilen cihazlar dışında herhangi bir cihaz teslim etmediğini, davalı hakkında Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasının 30.09.2021 tarihinde 3 ay süreyle geçici mühlet kararı verilmekle konkordato süreci başladığını, konkordato komiseri atandığını, konkordato süresince şirketin sözleşmede belirtilen edimi taraflarına mal verme borcunu yerine yetirmediklerinden, çeklerimini de iade etmediklerinden, çeklerin de kasada bulunmaması davalı tarafın kötü niyetli olarak hareket ettiğini gösterdiğini, bu nedenle …numaralı … Bankası … Şubesine ait 15.11.2021 düzenleme tarihli, …(…soğutma) tarafından …Klima Teknolojileri San. Tic. Ltd Şti ‘ ye düzenlenmiş çekin, …numaralı … Bankası … Şubesine ait 15.12.2021 düzenleme tarihli, … tarafından …Klima Teknolojileri San. Tic. Ltd Şti’ye düzenlenmiş çekin, çekleri elinde bulunduran üçüncü kişilere de karşı olacak şekilde ödemesnin öncelikle teminatsız, mümkün olmadığı takdirde uygun bir teminat ile tedbiren durdurulmasını, çeklerden dolayı borçlu olmadıklarının tespiti, çek bedellerini ödemek durumunda kalırsak davaya istirdat davası olarak devamını, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarının saklı kalmak üzere yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili mahkemeye sunmuş olduğu cevap dilekçesinde, İİK 294. Maddesinde düzenlenen kesin mühletin alacaklılar bakımından sonuçları geçici mühlette de sonuçlarını doğurduğunu, İİK 294. Maddesinde hüküm altına alınan kesin mühletin alacaklılar bakımından sonuçlarından olan takip yasağı oluşturduğuru, İİK ‘nun 294. maddesi ile “Mühlet içinde borçlu aleyhine 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları uygulanmaz, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez” hüküm altına alındığını, Konkordato başvurusunda bulunan borçlu hakkında mühlet kararının verilmesiyle birlikte borçlu hakkında takip yapılmasının kural olarak yasaklandığını, yasak kapsamını; Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere, borçlu aleyhine yapılabilecek her türlü takibin oluşturduğunu, mühlet kararının verilmesiyle birlikte borçlu hakkında hiçbir takip yapılamayacağı gibi evvelce başlamış takiplerin de durduğunu, yasağın getirilme maksadının, cebri icra müessesi olan konkordato aracılığıyla borçlunun işletmesinin başında bulunarak mali açıdan iyileşmesini sağlayabilecek tedbirlerin alınmasının sağlanmasına yönelik olduğunu, İİK ‘nun m.294/1 hükmünde mühlet içinde ihtiyati tedbir yahut ihtiyati haciz kararı “verilememesinden” değil, verilen kararların “uygulanamamasından” bahsedilmektedir. yasağa rağmen ihtiyati haciz yahut ihtiyati tedbir kararı uygulanırsa uygulanan tedbirlerin geçersiz olacağını, mahkemece konkordato dosyasının dikkate alınmadan sehven tedbir kararı verilmiş olduğu düşündüklerini, dolayısıyla mahkemece verilmiş tedbir talebine itirazları ile sayın mahkememizce verilmiş olan tedbir kararının kaldırılmasını yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıdan tahsilini talep etmiştir.
DELİLLER: Dosyada tüm deliller toplanmış, ilgili vergi dairesine müzekkere yazılmış ve dava konusu faturalara ilişkin BA-BS formları celp edilmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava icra takibinden önce açılan menfi tespit davasıdır.
Uyuşmazlık; somut olayda davacının davalı şirkete verdiği ve mal bedeline ilişkin olduğunu iddia ettiği çekler nedeniyle borçlu olup olmadığının tespitine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelere ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.
Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir ve 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s. 221).
Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanun’un öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir. (Tuna., Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem:Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s. 268).
Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticari hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E: 2017/(19)11-1662 K.: 2021/1357 )
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;
(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”
Hükmünü içermektedir.
“Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;
“ (1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”. şeklinde düzenlenmiştir.
7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir:“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde, her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı tarafından, davalının teslim edeceği klimalara karşılık iki adet çekin davalıya avans olarak verildiği, ancak klimaların teslim edilmemesine rağmen çeklerin iade edilmediği, klimaların teslim edilmemesi nedeniyle çeklerin bedelsiz kaldığı ileri sürülmüştür. Bilindiği gibi, kural olarak çek bir ödeme aracı olup, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verilmektedir. Çekin ödeme dışında başka bir amaçla (örneğin avans olarak) verildiğini iddiasının davacı tarafça (HMK’nın 200. maddesi gözetilerek) ispatlanması gerekmektedir. Somut olayda davacı taraf ticari defterlerini mahkememizce verilen kesin sürede sunmadığı gibi davasını ispata elverişli başkaca kesin bir delil de göstermemiş, dava dilekçesinde de açıkça yemin deliline dayanmamıştır. Açıklanan tüm bu nedenlerle davacının ispatlanamayan davasının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklanacağı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL harçtan peşi alınan 1.195,43 TL nin mahsubu ile fazladan alınan 1.114,73 TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 9.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
4-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansı ve varsa teminatın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair, davalı vekili …’in yüzüne karşı davacının yokluğunda verilen kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.14/04/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır