Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/677 E. 2022/641 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/677 Esas
KARAR NO : 2022/641
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/11/2021
KARAR TARİHİ : 08/09/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili mahkemeye sunmuş olduğu dava dilekçesinde, davacı vekili, davalı şirketin uzun yıllardır davacı şirkete montaj ve sarf malzeme ağırlıklı ısıtma soğutma sistemleri ile alakalı ürün sattığını; davalı şirketin davacıya dönem dönem fiyat teklifleri verdiğini; davacının bu fiyat teklifleri çerçevesinde davalıya toplu ve peşin ödeme yaptığını; davalının ücreti ödenen ürünleri fiyat teklif-ödeme tarihindeki fiyatlar esas alınarak davacıya teslim etmeyi taahhüt ettiğini; bu çalışma esası çerçevesinde davacının davalıya yüklü miktarda ödemeler yaptığını; davacının sürekli olarak bu ürünleri kullandığını, bu sebeple fiyat artışlarına karşı kendini korumak amacıyla öncesinden davalıdan satın aldığını; ancak davalının taahhütlerini yerine getirme iradesi taşımadığını; davalının haksız kazanç elde etme gayreti içinde olduğunu; davacının 22.03.2019 ve 28.08.2020 teklif tarihli ürünler için ödediği 204.488,92 TL’yi davalının 11.10.2021 tarihinde davacının hesabına gönderdiğini ve bu kısım için taahhüdünü yerine getirmeyeceğini beyan ettiğini; teklif tarihi ile paranın iade edildiği 11.10.2021 tarihi arasında ürünlerin fiyatının ciddi oranda arttığını; davalının taahhüdünden cayması ve sözleşmeye aykırı hareket etmesi sebebiyle oluşan zararın tazmini için bu davayı açma zorunluluğunun hasıl olduğunu; başka bir firmadan alınan tekliflerin meydana gelen fiyat farkını gösterdiğini; bunun dışında davalının parasını tahsil ettiği hatta faturasını kestiği ürünleri teslim etmekten kaçındığını; davalının haksız kazanç peşinde olduğunu; buna ilişkin dava açma hakkının saklı tutulduğunu; tazminat miktarının tam olarak tespit edilebilmesi için ürünlerin piyasa fiyatlarının bilirkişi incelemesi ile belirlenmesi gerektiğini; bu sebeple davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürmüş ve davanın kabulü ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla sözleşmeye aykırılık sebebiyle davacının uğramış olduğu 20.000,00 TL munzam zararın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili mahkemeye sunmuş olduğu cevap dilekçesinde davalı vekili, davalı tarafından davacı şirkete verilmiş herhangi bir icabının bulunmadığını; ilgili delilin dosyaya sunulmadığını; böyle bir form çıkması halinde de imzaya itiraz ettiklerini; böyle bir teklif olsa bile bunun geçici süreli olabileceğini; davacının iddiasının ticari teamüllere uygun olmadığını; cari hesap ilişkisinde davalı şirket borçlu gözüktüğünden davacı tarafa 11.10.2021 tarihinde borç iadesi gerçekleştiğini; ancak davacı tarafın iddia ettiği gibi taahhütlerin yerine getirilmeyeceğine ilişkin herhangi bir beyanda bulunulmadığını; karşı tarafa gönderilen dekontta da “cari fazla iadesi” ifadesinin bulunduğunu; davacı tarafın bu iadeye itiraz etmediğini; bunun tartışma konusu olmaktan çıktığını; davacı tarafından öneriden bahsedildiği ancak kabulün ortaya konulamadığını; bir teklif formu var ise bunun hazırlar arasında yapıldığının kabul edileceğini; sözleşmenin ne şekilde kabul edildiğinin ayrıca ispatının gerektiğini; iki yıla yakın bir süre geçtikten sonra eldeki davayı açmanın kötü niyetli bir davranış olduğunu; davacının sürekli fiyat teklifi aldığı yönündeki iddiasının davalıyı doğrular ve tekliflerin süreli olduğunu gösterir nitelikte olduğunu; taraflar arasında sürekli bir cari hesap ilişkisinin bulunduğunu; davalının davacıya herhangi bir borcunun kalmadığını; Ekim 2021 tarihine kadar davacının davalıdan alışverişinin bulunduğunu; davacının ticari nezakete aykırı davrandığını ve kötü niyetli olduğunu; caride alacaklı olan davacıya iadenin yapıldığını; cari alacağın bir icaba bağlı fiyat garanti alacağı olmayıp caride artan bir alacak olduğunu; davacı taraf ile fiyat garantili bir çalışmanın bulunmadığını, her siparişin kendi içerisinde o günün satış fiyatı üzerinden değerlendirildiğini; tarafların uzun süredir bu şekilde çalıştığını ileri sürmüş ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Dosyada tüm deliller toplanmış, dosya bir makine mühendisi ve bir borçlar mevzuatında uzman nitelikli hesap bilirkişine tevdi ile, davacının tazminat istemlerinin yerindeliğine ve varsa talep edebileceği tazminat miktarının hesaplanması istenilmiş olup, bilirkişilerin mahkemeye sunmuş oldukları raporda,
Tazminat talebinin yerinde olup olmadığı hususunun takdirinin Sayın Mahkemeye ait olduğu
Sayın Mahkeme tarafından davacının tazminat talebinin yerinde olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılması halinde, davacının satış bedeli ile belirlenmiş ifa günündeki piyasa fiyatı arasındaki farka göre hesaplanacak zararın giderilmesini talep edebileceği,
22.03.2019 tarihli teklif formu yönünden teslim edilmediği iddia edilen mallar bakımından soyut Yönteme göre davacının zararının: 110.387,35 TL – 67.900,75 TL = 42.486,60 TL olduğu
28.08.2020 tarihli teklif formu yönünden teslim edilmediği iddia edilen mallar bakımından soyut yönteme göre davacının zararının: 274.369,04 TL – 224.264,51 TL = 50.104,53 TL olduğu
Sayın Mahkeme tarafından davalının iddialarının kabulü ile davacının tazminat talebinin yerinde olmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılması halinde ise davacının davalıdan tazminat talebinde bulunamayacağını bildirir rapor sunmuşlardır.
Dosya ek rapor aldırılmak üzere tekrar bilirkişilere tevdi edilmiş ve bilirkişilerin mahkemeye sunmuş oldukları ek raporda,
Tazminat talebinin yerinde olup olmadığı hususunun takdirinin Sayın Mahkemeye ait olduğu,
Sayın Mahkeme tarafından davacının tazminat talebinin yerinde olduğu sonuç ve kanaatine
ulaşılması halinde, davacının satış bedeli ile belirlenmiş ifa günündeki piyasa fiyatı arasındaki farka göre hesaplanacak zararın giderilmesini talep edebileceği,
22.03.2019 tarihli teklif formu yönünden teslim edilmediği iddia edilen mallar bakımından soyut yönteme göre davacının zararının: 110.505,35 TL – 67.900,75 TL = 42.604,60 TL olduğu
28.08.2020 tarihli teklif formu yönünden teslim edilmediği iddia edilen mallar bakımından soyut yönteme göre davacının zararının: 274.369,04 TL – 224.264,51 TL = 50.104,53 TL olduğu,
Sayın Mahkeme tarafından davalının iddialarının kabulü ile davacının tazminat talebinin yerinde olmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılması halinde ise davacının davalıdan tazminat talebinde bulunamayacağını bildirir rapor sunulmuştur.
Davacının talep miktarını artırdığı ve buna ilişkin harcı yatırdığı görüldü.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava; satıcının temerrüdü iddiasına dayalı sözleşmeden kaynaklı tazminat davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık noktaları; taraflar arasında satım sözleşmesi ilişkisinin kurulup kurulmadığı, kurulmuş ise davalı satıcının temerrüdü sonucu davacının uğradığı zarar miktarı konularında toplanmaktadır. Davacının 22.03.2019 ve 28.08.2020 teklif tarihli ürünler için ödediği 204.488,92 TL’yi davalının 11.10.2021 tarihinde davacının hesabına iade ettiği ve davalının bu kısım için mal teslimi yapmadığı hususlarında taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için “İrade beyanı” ile bir sözleşmenin kurulmasını amaçlayan “İcap” ve “Kabul” kavramlarının açıklanmasında yarar vardır.
Hemen belirtilmelidir ki, irade beyanı, bir ruhî hâdiseden bir başkasını haberdar etmek üzere yapılan ve bununla özel hukuk alanındaki ilişkilerde değişiklik yapılması, yeni ilişkiler yaratılması veya bu gibi ilişkilerin ortadan kaldırılmasının istendiği, hayatta edinilen tecrübelere, örf ve âdete göre hâlin icaplarından anlaşılan iradenin hareket ve faaliyeti olarak tanımlanabilir (Belbez, H.: Akitlerde Sükutun Ehemmiyeti, AÜHF Dergisi, 1944, sayı:2, s. 221).
İrade beyanları açık (sarih) olabileceği gibi, örtülü (zımnî) de olabilir (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m.1/II. Fıkra). Beyanın anlam ve konusu hiçbir yoruma ve karışıklığa meydan vermeyecek şekilde beyan vasıtalarından, yani kullanılan söz, yazı veya işaretlerden anlaşılıyorsa, bu, açık bir irade beyanıdır. Zımnî irade beyanı ise, iradenin varlığını gösteren davranışı ifade eder. Bu anlamda, açık olmayan her türlü irade beyanı, zımnî irade beyanıdır. İrade beyanının anlamının, yani sonuç iradesinin doğrudan doğruya söz veya işaretlerden çıkmaması, anlaşılmaması hâlinde, zımnî irade beyanı söz konusu olur. Başka bir deyişle, zımnî irade beyanlarında beyan sahibinin davranışı, işlem iradesini dolaylı bir şekilde ifade eder; onun davranışından, dolaylı olarak işlem iradesine sahip olduğu sonucu çıkar (Eren, F.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 11. Baskı, İstanbul 2009, s. 124). İcap, bir akdi meydana getirmek amacı ile bir şahsın teklifini ihtiva eden ve karşı tarafa yöneltilen bir irade beyanıdır. Kabul ise, yapılan bir öneriye karşılık karşı tarafça önerene yöneltilen ve sözleşmeyi öneriye uygun olarak meydana getirme arzusunu kesin olarak ifade eden irade beyanıdır. Kanunun veya tarafların anlaşması ile, yapılacak sözleşme için bir şekil öngörülmüş olmadıkça ya da önerene kabul için bir şekle uyulmasını şart kılmış olmadıkça, kabul beyanı bir şekle bağlı değildir; sözle, yazı ile veya kanaat verici bir davranışla yapılabilir (Oğuzman, M.K./Öz,T.:Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2012, s. 51, 66).
Bu bağlamda, taraflar arasında öteden beri mevcut iş ilişkileri dolayısıyla, o tarihe kadarki uygulama çerçevesinde içlerinden birinin yaptığı siparişi diğer tarafın ayrıca bir kabul beyanında bulunmaksızın bir süre sonra malı göndererek cevaplandırmış bulunması, durumun bundan sonra da böyle olacağı hususunda bir güven olgusunun gerçekleşmesine yol açacağı belirtilmektedir (Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, Cilt I, İstanbul 2008, s. 206).
Öte yandan, taraflar arasındaki somut uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu düşünülen “güven ilkesi”, “güven kavramı” ve “güven sorumluluğu” hakkında açıklamalarda bulunulması yararlı görülmüştür.
Hukukun evrensel ve genel ilkelerinden olan “dürüstlük ilkesi” bazı alt ilkelerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ilkelerden birisi “ahde vefa ilkesi”, bir diğeri de “güven ilkesi”dir.
Yine dürüstlük ilkesini temel alan bir akım da, irade beyanlarının yorumunda ve dolayısıyla sözleşmelerin kurulup kurulmadığını tespitte “korunmaya layık haklı güveni” esas alan “güven ilkesi” dir. Bu güven ilkesi de, “hukuki görünüşe güvenin korunması” alt ilkesini doğurmuştur.
Güven kavramı, anlam itibariyle sadece etik ve moral beklentilerin mevcut olduğu bir kavram değildir. O, aynı zamanda, toplum içerisindeki bireylerin iletişiminde çok ciddi rol oynayan ve bazı durumlarda eksik kalmış, tamamlanamamış ya da üstü kapalı olarak geçirilmiş, bazı irade beyanlarının yorumlanması ve tamamlanmasında önemli derecede etkisi olan psikolojik-sosyolojik bir kavramdır. Bilgilendirme gereksinimi içinde, güven kavramının, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamları da mevcuttur. Bir görüşe göre güven kavramı, toplum içerisinde, bir bireyin diğer bireylerle olan ilişkilerini tamamlayan; bu ilişkilerin yorumlanmasında kullanılan; ya da o bireyin geleceği ile ilgili olan olaylarda yol gösterici bir rol oynayan, tamamen insanın kendi iç dünyasıyla ilgili bir davranış, bir ruh hali, bir zihniyet, bir anlayıştır.
Güven kavramının temelinde; doğruluk, dürüstlük, açık sözlülük, içtenlik, gerçeklik, haklılık gibi anlamlar yatmakta; güven kavramının anlamı da sayılan bu ilkelere dayanmaktadır. Bu anlamda güven, iki taraflıdır. Bir birey, ya karşısındakine güvenir, ya da karşısındaki o bireye güven verir. Bir kimsenin çevresine verdiği güven, aynı derecede bir karşılık ve hukuki olarak korunma gerektirmektedir.
Özel bir ilişkiye girmiş taraflardan biri, hukuka ve güven ihlâli söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırıma güvenerek karşı tarafa güvenmiştir. Karşı taraf omuzlarına da bu güvenden dolayı doğru ve dürüst davranmak ve sadakatli olmak yükümlülüğü yüklenmiştir. Kendisine güvenilen taraf da yapmış olduğu kendi davranışları ile bu güven olgusunu meydana getirdiği için, güvenen tarafa kendisine neden güvendiği hususunda bir itiraz hakkı söz konusu olmayacağı öğretide ileri sürülmüştür. Gerçekten de, her iki tarafın menfaatlerini korumak ve dengelemek için ileri sürülen güven ilkesine göre, bir irade beyanını anlamak ve değerlendirmek için, beyan muhatabınca bilinen ve bilinmesi gereken bütün hal ve şartları dürüstlük ilkesi gereğince değerlendirmek gerekecektir. Böylece, beyana ne anlam verilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu ilkeye göre korunan karşı tarafın, beyan muhatabının haklı güvenidir. Beyan muhatabının gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin beyanı nasıl anladığına bakılmayacaktır. Beyan muhatabı, kendisine ulaşan beyanı, dürüstlük ilkesi gereği, bildiği veya bilmesi gereken tüm unsurları dikkate alarak anlamalıdır. Yani, onun bu beyanı o şekilde anlaması dürüstlük kuralı gereğince haklı görünmelidir. İşte bu ilke, meydana gelen adaletsizliği ve taraflar arasında gerçekleşen sorunu çözmüş olmaktadır. Zira, güven ilkesi “karşılıklı birbirini gözetme” ve “bağlılık” esaslarına dayanmaktadır.
Bu ilkeye göre, hem beyan sahibinin hem de beyan muhatabının menfaatleri dengede tutulmuş olmaktadır. Bir yandan beyan muhatabının dürüstlük kuralına göre, bildiği ve bilebileceği bütün olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlama olan haklı güveni korunmakta; diğer yandan ise, beyan sahibinin yaptığı beyanının, makûl ve dürüst bir sözleşen insan tarafından anlaşılması olağan biçimde anlaşılacağına dair haklı güveni teminat altına alınmaktadır. Güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için, bir kimsede hukuken korunmaya layık bir güvenin olması, bu güvene dayanılarak bir tasarruf işleminde bulunulması, tüm bunların da bir kişiye isnat edilebilmesi gerekir. Güven sorumluluğunun Türk pozitif hukukunda özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte; Türk hukuk öğretisinde dürüstlük kuralından hareketle bir olayda güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için şu şartlar aranmaktadır: Olayda bir “güven” unsuru bulunmalı, zarar gerçekleşmeli, yaratılan hukukî görünüme güvenin pozitif olarak korunması anlamında geçerlilik sonucu bağlanmamalı, zarar ile yaratılan hukukî görünüş arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı, başka hukukî kurumların uygulama alanına giren herhangi bir durum söz konusu olmamalı, hukukî görünüşü yaratan kimse kusurlu olmalı, kişinin haklı güveni, yani olayda iyi niyeti bulunmalıdır. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 tarihli ve 2012/19-670 E., 2013/171 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; taraflar arasında öteden beri mevcut iş ilişkileri dolayısıyla, o tarihe kadarki uygulama çerçevesinde davalı şirketin davacı şirkete montaj ve sarf malzeme ağırlıklı ısıtma soğutma sistemleri ile alakalı ürün sattığı; davalı şirketin davacıya dönem dönem fiyat teklifleri verdiği; davacının bu fiyat teklifleri çerçevesinde davalıya toplu ve peşin ödeme yaptığı bu cari durumun bundan sonra da böyle olacağı hususunda taraflar arasında bir güven olgusunun gerçekleşmesine yol açtığı anlaşıldığından davalının fiyat teklifinin üzerine davacının peşin ödeme yapmasıyla taraflar arasında ticari satım sözleşmesinin kurulduğu kanaatine varılmıştır.
Taraflar arasında ticari satım sözleşmesinin kurulmasına rağmen davacının 22.03.2019 ve 28.08.2020 teklif tarihli ürünler için ödediği 204.488,92 TL’yi davalının 11.10.2021 tarihinde davacının hesabına gönderdiği ve bu kısım için mal teslimi yapmadığı hususlarında taraflar arasında ihtilaf olmadığından davalı satıcının temerrüde düştüğü kanaatine varılmıştır.
TBK’nın 213’üncü maddesinin birinci fıkrasında, borcunu ifa etmeyen satıcının, alıcının bu yüzden uğradığı zararları gidermekle yükümlü olduğu hükmüne yer verilmiştir. Borcun ifa edilmemesi kavramı borcun ifasındaki gecikmeyi de kapsamaktadır.
Satıcının temerrüdü halinde, gecikmiş de olsa hâlâ teslimi isteyen alıcı, gecikme nedeniyle uğradığı zararın; ifadan vazgeçip akdi feshetmemişse müspet zararının; akdi feshetmiş ise menfi zararının tazmin edilmesini talep edebilir. Aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında, alıcının uğradığı müspet zararın hesaplanması bakımından somut ve soyut hesaplama yöntemi olmak üzere iki özel kural düzenlenmektedir. Her iki yöntem de fark teorisine dayalı zarar hesaplama yöntemidir. Satıcının temerrüdü halinde, alıcı eğer malı başka yerden tedarik ederek zararın artmasını önleyebilecekse, bunu yapmaması halin icabına göre ortak kusur sayılır ve tazminatın indirilmesini gerektirir.
TBK’nın 213’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre, satılan borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan mallardan ise alıcı, onun yerine bir başkasını satın alma zorunda olmaksızın, satış bedeli ile belirlenmiş ifa günündeki piyasa fiyatı arasındaki farka göre hesaplanacak zararının giderilmesini talep edebilir.
Soyut hesaplama yönteminin uygulanabilmesi için, satılanın bir piyasa fiyatının bulunması gerekmektedir. Piyasa fiyatı, belirli cins malın belirli bir ticari çevrede muntazam yapılan alışverişlerinde, belirli zamanda ulaştığı belirli bir fiyattır. Bu yöntemde alıcı, fiilen bir ikame alımı yapmamakta, yalnızca satılanın kendisine satış fiyatıyla teslim için belirli olan günün piyasa fiyatı arasındaki farkı tazminat olarak satıcıdan talep etmektedir. (Yavuz, Cevdet: Borçlar Hukuku DerslerÖzel Hükümler, Beta Basım A.Ş., İstanbul 2011s.51)
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi soyut hesaplama yöntemi ile ilgili olarak şu yönde bir karar vermiştir:“Borcunu kısmen veya tamamen yerine getirmeyen satıcı, alıcının bu yüzden uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Borçlunun temerrüdü halinde alacaklı ifadan vazgeçerek olumlu zararının tazminini isteyebilir. Davacı olayda teslim edilmeyen malzemelerde dahil satış bedelini tamamen ödemiştir. Bedel ödendiğinden davacı teslim edilmeyen malzemelerin teslim edilmesi gereken gündeki fiyatlarına göre değerleri tutarının tamamını tazminat olarak davalılardan isteyebilir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, teslim edilmeyen dava konusu malzemenin davanın açıldığı tarih itibarıyla cari fiyatlara göre değerleri tutarı belirlenmiştir. Halbuki mahkemece uzman bilirkişi aracılığıyla teslim edilmemiş malzemelerin teslim tarihindeki cari fiyatlara göre değerleri tutarının tespit edilmesi ve malzemelerin satış bedelinin davacı tarafından ödenmiş olduğu da dikkate alınarak, istek aşılmamak üzere belirlenecek miktarın tamamının davalılardan alınmasına karar verilmesi gerekir.”(Y. 13. H.D., 20.10.1987 – E. 1987/3550, K. 1987/4999)
Satıcının temerrüdüne ilişkin bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, davalı tarafından teslim edilmediğini iddia ettiği ürünler için ikame alım yaptığına ilişkin herhangi bir bulguya dosya kapsamında rastlanmamıştır. Bu durumda ancak TBK md. 213 f. 3 hükmü uyarınca soyut yönteme göre zarar hesabı yapılabiliceği, bu hesap yapılırken satış bedeli ile satılanın teslimi için belirlenmiş ifa günündeki piyasa fiyatı arasındaki fark dikkate alınacağı fakat dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgelerden “satılanın teslimi için belirlenmiş bir ifa günü” tespit edilemediğinden davacının talebi doğrultusunda, davalının bedeli iade ettiği 11.10.2021 tarihi esas alınarak bilirkişiler tarafından kök ve ek raporda hesaplamalar yapılmış kök rapordaki tespitler ve ek rapordaki hesaplama mahkememizce hükme esas alınmaya uygun görülmüştür.
Neticeten tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; davalı şirketin davacıya dönem dönem fiyat teklifleri verdiği; davacının bu fiyat teklifleri çerçevesinde davalıya toplu ve peşin ödeme yaptığı bu cari durumun bundan sonra da böyle olacağı hususunda taraflar arasında bir güven olgusunun gerçekleşmesine yol açtığı anlaşıldığından davalının fiyat teklifinin üzerine davacının peşin ödeme yapmasıyla taraflar arasında ticari satım sözleşmesinin kurulduğu, taraflar arasında ticari satım sözleşmesinin kurulmasına rağmen davacının 22.03.2019 ve 28.08.2020 teklif tarihli ürünler için ödediği 204.488,92 TL’yi davalının 11.10.2021 tarihinde davacının hesabına gönderdiği ve bu kısım için mal teslimi yapmadığı hususlarında taraflar arasında ihtilaf olmadığından davalı satıcının temerrüde düştüğü ve davalı satıcının TBK M. 213 kapsamında davacının uğradığı zarardan sorumlu olduğu kanaatine varılmakla , mahkememizce hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda soyut yönteme göre davacının zararının 92.709,13 TL olduğu tespit edilmiş ve bu miktar üzerinden talep sonucu artırılan davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE, 92.709,13 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 6.332,96 TL harçtan peşin alınan 341,55 TL nin mahsubu ile eksik alınan 5.991,41 TL nin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacının yapmış olduğu ilk dava masrafı, posta ve müzekkere ücreti ile bilirkişi ücretinden ibaret toplam 2.454,35 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 15.957,37 TL nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansı ve varsa teminatın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/13 ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26/2. Maddeleri, 6100 sayılı HMK 297/1-ç, 326.maddeleri uyarınca, arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaşamamaları halinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre ileride haksız çıkan taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden ödeneceği öngörüldüğünden; 1320,00 TL nin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
Dair, davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. …’nun yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/09/2022

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır