Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/437 E. 2022/237 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/437
KARAR NO : 2022/237
DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/08/2021
KARAR TARİHİ: 25/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 17/08/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının her ne kadar ticaret sicile kayıtlı olmasa da gerçek kişi işletmesi bulunmakta ve 113 sayılı Vergi Usül Kanunu 177.maddesi uyarınca belirlenen hadler üzerinde mali tabloları olup bilanço usulüne uygun ticari defter tuttuğunu, bu sebeple 2013 sayılı Kanunun 177. Türk Ticaret Kanunu 11,12 ve 15.maddeleri gereği tacir sayılmakla keza davalılardan …Eğitim Tesisleri İktisadi İşletmesi tacir bulunmakla iş bu davada Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu, …henüz faaliyete başlamadan önce üniversitenin Serik ilçesi … ada … parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde inşaat aşamasında davacı ile davalılardan …Eğitim Tesisleri İktisadi İşletmesi arasında 16/09/2015 tarihli sözleşme imzalandığını, sözleşme kapsamında ve bu sözleşme fiyatlarıyla ll Nolu Çok Amaçlı Yüksek Öğretim Okulu binasının alçı sıva, saten alçı, plastik boya, alçı kartonpiyer, çatı izolasyonu,yalıtım, dilatasyon, alçıpan ve asma tavan işleri; lojman bloklarında alçı sıva, saten alçı, plastik boya, textüre boya, yalıtım ve asma tavan işleri davacı tarafından yapıldığını ve teslim edildiğini, anılan işler ile ilgili olarak 06.11.2018 tarihli hak edişler hazırlandığını, davalı tarafça onaylanmış, toplam 1.161.285,14 TL. miktarlı alacak için proforma fatura talep edildiğini, o da davalılara 07.11.2018 tarihinde teslim edildiğini, ancak bu alacak kalemleri için hiçbir ödeme yapılmadığını, yine aynı binanın bodrum kat ve 2.kat alçı asma tavan işlerinin davacı tarafından yapıldığını, mahsup edilen SSK primleri ve eksik işlerden bakiye 176.956,42.TL. olarak 04.01.2017 tarihli hak edişi imzalanan bu imalatların, 01.05.2017 tarihinde kısmi ödeme yapılacağı belirtilerek 120.000,00 TL’lik kısmi için fatura tanzim ettirilmiş ve bu kısım ödenmiş ancak 56.956,42 TL bakiye ödenmediğini, sözleşme tarihi 2015 yılı olmakla birlikte üniversitenin faaliyete geçmemiş olması, gerek davalı vakfın gerekse vakıf iktisadi işletmesinin geliri olmaması sebebiyle imalatlar 2017 ve 2018 yılında yapıldığını, ancak brim fiyatlarda sadece plastik boya işlerinde karşı tarafın da kabulü ile 1,00TL. artış yapılmış bunun dışındaki hiçbir kalem birim fiyatında değişiklik olmamış davacı esasen bu işteri çok zarar gördüğünü, davacı, yapılan imalatların eğitim kurumuna yapılmış olması sebebiyle uzun bir dönem ödeme beklemiş, davalılar davacının bu iyi niyetini suiistimal ettiğini, davalılar sürekli olarak ödeme vaadinde bulunduklarını ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını, davalı …ve davalılara alt …Anadolu Lisesine ayrıca bir takım imalatlar yapmış bu imalatların bedelleri de ödenmediğini, bu sebeple ekli Antalya 11.Noterliği’nin …tarih ve …yevmiye nolu ihtarnamesi keşide edilmiş ancak muhataplar ticaret sicilde bulunan resmi adreslerine gönderilen tebligatları dahi almadıkları, bu sebeple davalılar aleyhine Antalya Genel İcra Müdürlüğü’nün …Esas, …Esas ve …Esas sayılı icra dosyaları ile icra takipleri başlatıldığını, ancak her üç dosyada borca haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiklerini ve takibin durduğunu, ayrıca davacı bonoya bağlı bir alacağını da ancak Antalya Genel İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibi sonucunda tahsil edebildiğini, 6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesi gereği dava şartı olan arabuluculuğa başvurulduğunu, ancak davalı tarafın kötü niyetli tavrının devam etmesi nedeniyle sonuç alınamadığını, sözleşme, hakedişler ve faturalardan da anlaşılacağı üzere, davalılardan üniversite için yapılacak imalatlar için her ne kadar sözleşmede vakıf taraf gösterilse de Vakıf İktisadi İşletmesi davacı ile sözleşmeyi imzaladığını, fatura kabulü ve ödeme yaptığını, vakıf hakedişleri imzaladığını, her ikisi üniversitesinin temsilcisi olarak davrandığını ve üniversite ise hem proforma fatura tanzim ettirdiğini hem de davacının yaptığı iş ve işlemler uhdesinde kaldığından yapılan işten menfaat sağladığını, her üç davalı da borçtan dolayı davacıya karşı sorumlu bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıların Antalya Genel İcra Müdürlüğü …Esas sayılı icra takip dosyasındaki borca itirazının iptali ile takibin devamına, davalıların, dava ve yargılama zaman aralığında tüm malvarlığını kaçırması kuvvetle muhtemet olduğundan, alacakları likit olduğundan davalının menkul ve gayrimenkul malvarlığı ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları üzerine ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini, haksız itiraz sebebiyle lehlerine, asıl alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …, … ve … Eğitim Tesisleri İktisadi İşletmesi vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın öncelikle görev yönünden reddi gerektiğini, zira; davalı kurum kanunla kurulmuş; belli esas ve usuller çerçevesinde yönetilen bir kurum olup; ticari nitelikte bir faaliyeti bulunmadığını, bu anlamda davalıya yöneltilen mal/hizmet satımına ilişkin uyuşmazlığın ticari nitelikte değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, uyuşmazlığın genel mahkemelerde ileri sürülmesi gerekmekte olup; bu hususta ileri sürülüp de kabul edilen başkaca görevsizlik kararları bulunduğunu, diğer davalı …; anaokulundan üniversiteye gayesi ile …KOleji’ni Koleji’ni ( … Anaokulu – …İlkokulu – …Ortaokulu – … Lisesi) ve T.C. …ni kurduğunu, diğer davalı vakfın gelirlerinin yarısından fazlasını eğitim öğretim faaliyeti için harcadığını, bu sebeple kamu yararına faaliyet yürüttüğünü, gelirlerinin tamamını bu kurumlar için kullanmış ve kullanmaya devam ettiğini, bilindiği üzere gelirlerinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıfların bir ticari işletmeyi ister doğrudan doğruya isterse kamu hukuku hükümlerine göre işletsinler tacir sayılmayacağının hüküm altına alındığını, bilindiği gibi gelirlerinin en az üçte ikisini nevi itibarıyla genel, katma ve özel bütçeli idarelerin bütçeleri içinde yer alan bir hizmetin veya hizmetlerin yerine getirilmesini amaç edinmek üzere kurulan vakıflara, Maliye Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınabildiğini, bu durumda vergi muafiyeti tanınan vakıflarn tacir sayılmayacağını, vergi muafiyeti tanınmasa bile gelirlerinin yarısını kamu hizmetinde harcayan vakıflar iktisadi işletmeleri olsa dahi tacir sayılmayacağını, bu bağlamda tacir sıfatı bulunmayan davalı Üniversite hakkında açılan davada Antalya Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli ve yetkili olduğundan davanın görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmesini, ayrıca davanın davalı Üniversite yönünden husumetten reddi gerektiğini, Mahkememizin 19/08/2021 tarihli ara kararında belirtildiği üzere; davalı Üniversite davacı tarafın dava konusu ettiği sözleşmede taraf olmamakla birlikte, davacı tarafa ait fatura, hakediş, alacak kaydına dair herhangi bir belge de davalı Üniversite kayıtlarında bulunmadığını, yine dava dilekçesinin ikinci maddesinde “… henüz faaliyete başlamadan önce…” denilerek davalının sözleşmenin tarafı olmadığı hususu davacı tarafın da açık ikrarı ile dile getirildiğini, davalı Üniversite 23 Nisan 2015 Tarih 29335 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 31/3/2015 tarih ve 6640 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kanunla kurulmuş olup; Eğitim öğretime ancak 2017 yılında başladığını, bu sebeple; davacı taraf ile hiçbir hukuki bağı ve ilişkisi bulunmayan davalı Üniversite yönünden işbu davanın husumetten de reddi gerektiğini, iş bu davanın kabul anlamına gelmemekle birlikte; davaya konu sözleşmede belirtilen işin “eser sözleşmesi” olduğunu, TBK’nun 478 maddesi gereğince 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, davaya konu sözleşme tarihinin; 16/09/2015 olup sözlemenin 4/g maddesinde yüklenicinin en geç 3 gün içerisinde işin yapımına uygun elemanını inşaat sahasına getirip işbaşı yaptırmak zorunda olduğu belirtildiğini, davacı taraf her ne kadar iddia ettikleri inşaat işlerini 2017 ve 2018 yıllarında yaptıklarını iddia etseler de; davacı tarafın yaptığını iddia ettiği dava konusu olan işler; bir binanın kaba inşaatını tamamlayan nitelikteki işler olduğunu, …Üniversitesi ilk defa 2017-2018 yılında eğitim öğretim faaliyetine başlamış olup, bir üniversite binasının tamamlanmadan, kaba inşaat haliyle eğitim-öğretim faaliyetine başlaması veya eğitim-öğretim faaliyeti başlamışken, öğrenci kabulü yapıldığını ve dersler başlamışken kaba inşaatı tamamlayan nitelikte olan binanın boya, yalıtım, alçı, sıva, asma tavan, kartonpiyer, seramik, fayans ve şap işlerinin yapılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını ve gerçekle bağdaşmayacağının açık olduğunu, dolayısıyla; ve kabul anlamına gelmemek kaydıyla; dava konusu edilen işlerin sözleşme gereği 2015 yılında yapıldığı sözleşme ile hüküm altına alınmış ve eğitim-öğretim faaliyetine başlanıldıktan sonra bu inşaat işlerinin yapılamayacağı da göz önüne alındığında, davacının dava konusu işleri 2017 ve 2018 yıllarında yaptığı iddiasının gerçekle bağdaşmadığı ve dava konusu edilen taleplerin zamanaşımına uğradığı aşikar olup, davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin ise; davacı tarafın yaptığını iddia ettiği işler “yapım işi” olup Vakıf Yükseköğretim Kurumları İhale Yönetmeliği hükmü gereği yapım işlerine ilişkin ihalelerde, açık ihale usulünün uygulanması esas olmakla birlikte, anılan Yönetmeliği 18/1-c maddesinde belirtilen “pazarlık usulü” ile 19/1-ç maddesinde belirtilen “doğrudan temin” usulünün uygulanabilmesi için yapım işleri bedeli toplamının, vakıf yükseköğretim kurumunun ilgili yıl bütçe harcaması toplamının %10’undan fazla olamayacağı emredici hükme bağlandığını, davacı tarafın yaptığını iddia ettiği ve dava konusu ettiği işin niteliğine ve bedeline bakılacak olunduğunda ise; Yönetmeliğin emredici hükmü gereği “açık ihale usulü” ile yani talep edilen işe ilişkin ilana çıkılarak, bütün isteklilerin katılımı ve teklif edilen bedelin %3’ünden az %6’sından fazla olmamak üzere isteklilerden geçici teminat alınarak yapılması gerektiğini, oysa ki; davacı tarafın sunmuş olduğu belgeler incelendiğinde açık ihale usulünün uygulanmadığını, sadece davacının sunduğu “tek teklifle” anılan işi aldığını, bir an sanki “doğrudan temin” prosedürü uygulanmış gibi görünse de; Yönetmelik gereği işin niteliğinin ve bedelinin doğrudan temin sınırının çok üstünde olduğu, bu kadar yüksek bedelli bir işin yasal mevzuat gereği doğrudan temin ile tek teklifle ve tek gerçek/tüzel kişiden ihale konu olması gereken işin yapılmasının talep edilmesinin, bu işi tek gerçek/tüzel kişiye yaptırılmasının hukuken mümkün olmadığını, davacı tarafın sunduğu belgeler incelendiğinde ise; dava konusu işe ilişkin olarak ihale mevzuatında ihale yöntemine dair emredici hükümlere aykırı işlemler tesis edilmekle birlikte ihale usullerinin hiçbirine riayet de edilmediğini, Kamu tüzel kişiliğini haiz davalı üniversitede satın alımlar, yapım işleri ve sair ihalelerin YÖK denetiminde olduğunu, Kurum adına sözleşme yapma yetkisi de Mütevelli Heyetine ait olduğunu, ihale mevzuatı gereği ihaleyi yapan kurumun ihale işlemlerini hazırlamak, yürütmek, sonuçlandırmak ve denetlemekle görevli olanlar ile bu şahısların eşleri ve üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye kadar kayın hısımları ile evlatlıkları ve evlat edinenleri, doğrudan veya dolaylı veya alt yüklenici olarak, kendileri veya başkaları adına hiçbir şekilde ihalelere katılamayacaklarını, oysaki davacının eşi, diğer davalı vakfın denetleme kurulu üyesi olduğunu, ihaleyi yapan davalı Vakfın iş ve işlemlerini denetlemekle görevli olan ve Vakfın işlemlerinden olan ihaleleri de denetlemekle görevli olan denetim organında görev alan bir kişinin, denetlediği kurumun ihaleye tabi işine “tek teklifle” eşinin katılması ve işi eşinin alması bu açıdan da usulsüzlükler olduğunu açıkça gösterdiğini, davacı tarafın dava konusu ettiği yapım işlerine ait herhangi bir fatura da ibraz edemediğini, dava konusu edilen sözleşme 2015 yılına ait, yapıldığı iddia edilen işin ise 2017-2018 yıllarında yapıldığı iddia edilmiş ancak davacı tarafından bugüne kadar herhangi bir fatura düzenlenmediğini, davacı Kuruma tebliğ de edilmediğini, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde “Satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.” denilmek suretiyle faturanın tarifi yapılmış, 232 nci maddesinde ise; birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla kazancı basit usulde tespit edilenler ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin sattıkları emtia ve yaptıkları işler için fatura vermek, satın aldıkları emtia ve hizmetler için de fatura istemek ve almak zorunda oldukları hükme bağlandığını, kabul manasına gelmemek üzere; sözleşme bedeli ve talep piyasa rayicinin çok üstünde olup; kamu kurumu davalı üniversitenin ve dolayısıyla kamunun zararına sebep olacak bu fahiş talebin kabulünün mümkün olmadığını, kamu kurumu olup da ticari faaliyeti bulunmayan davalı üniversiteden ticari faiz istenemeyeceğini, davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olması nedeniyle reddini ve davalılar lehine en az %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemelerin görevi dava şartıdır. Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ve yokluğu gerekli olan hallere ise dava şartları denir (KURU/Baki// ARSLAN/Ramazan/YILMAZ/Ejder., Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 2005, s. 303)Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2005/9-546 E.N , 2005/611 K.N., 26/10/2005). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 115’e göre; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Görev kuralları kamu düzenindendir ve re’sen dikkate alınır, dava şartıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/17-1097 esas, 2019/458 karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır.
Somut olaya bakıldığında; dava dilekçesinde davacının bilanço usulüne göre defter tuttuğu belirtilmiştir. Dosyaya getirtilen vergi kayıtları da (uyap sistemindeki) bunu doğrulamakla, davacının tacir sıfatına sahip olduğu hususu anlaışlmıştır. Dava, mutlak ticari davaya sebebiyet veren bir uyuşmazlık olmadığı gibi, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin bir uyuşmazlık da mevcut değildir. Davada, nispi ticari uyuşmazlık olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Davalılardan, üniversite, eğitim kurumudur ve tacir olarak kabulü mümkün değildir. Davalının tüzel kişiliğe sahip olduğu ancak tacir olmadığı, eğitim kurumu olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari dava niteliğinde olmaması nedeniyle ticaret mahkemeleri görevli değildir. ( aynı doğrultuda bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2015/9631 Esas, 2015/10002 Karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2016/18404 Esas, İstanbul BAM 19. HD. 2016/12784 Karar, 2018/1929 Esas, 2018/1294 Karar sayılı ilamları)
6102 sayılı TTK m. 16/2 gereği; Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. Vakfın gelirlerinin yarısından fazlasını eğitim öğretim faaliyeti için harcadığı bu sebeple kamu yararına faaliyet yürüttüğü dosyadan anlaşılmakla, davalı …’nın da tacir sayılması mümkün değildir.
…eğitim tesisleri iktisadi işletmesi yönünden bakıldığında; belirtmek gerekir ki; Ticari konu vakfın manevi amacına ulaşmasını sağladığı sürece vakıfların ticari bir konu ile uğraşmaları yasaklanmamıştır. İşlettiği ticari işletme dolayısı ile tacir sayılan ve işletmesini ticaret siciline tescil ettirmiş bulunan vakıf ticari işletmesi ile ilgili işler de Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olur. Vakfın iktisadi işletmesinin vakıftan ayrı bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Aynı şekilde iktisadi işletmenin kurumlar vergisine tabi olması işletmenin farklı tüzel kişiliği olduğu anlamına gelmez. (İstanbul BAM 32. HD’nin 18/07/2018 tarihli, 2018/929 Esas ve 2018/904 Karar sayılı kararı) İş bu davadaki vakfın ise tacir olmadığı, niteliği gereği yukarıda belirtilmiştir. Vakıflar, Medeni Hukuk tüzel kişisi statüsüne sahip bir hayır kurumu niteliğindedirler. Bu yapıları nedeniyle doğrudan vakıf tüzel kişiliği olarak ticari bir faaliyetin içerisinde bulunmaları mümkün değildir. Ancak vakıfların gayelerini gerçekleştirebilmeleri için çeşitli gelir kaynaklarına sahip olmaları gerektiği açıktır. Bunu sağlamak üzere, ya Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında bir sermaye şirketi kurmak veya kurulu olan bir sermaye şirketine ortak olmak suretiyle ayrı bir tüzel kişi şirket ile idari ve mali ilişki içinde bulunmak ya da vakıfların ticari faaliyetlerinin gerçekleştirilebilmesi bakımından vakfa bağlı bir iktisadi işletme kurmak suretiyle vakfa gelir sağlaması mümkündür. Vakfa bağlı olarak kurulacak iktisadi işletmenin ayrı bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır.(İstanbul BAM 31. HD’nin 14/03/2019 tarihli, 2017/1814 Esas ve 2019/449 Karar sayılı kararı) (Antalya BAM 12. HD, 2020/2440 Esas, 2021/1148 Karar) Bu husus görevli mahkemece değerlendirilecektir. Bu nedenle, …’nın da tacir sayılması mümkün olmadığından; tüm davalılar yönünden mahkememizin görevsiz olduğu, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın göreve ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden REDDİNE,
2-Davaya bakmaya Antalya Asliye Hukuk Mahkemesi’nin GÖREVLİ OLDUĞUNA,
3-HMK’nun 20/1 maddesindeki düzenleme uyarınca kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren iki hafta içinde istem olması halinde dava dosyasının görevli mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-Dava dosyasının süresi içinde görevli mahkemeye aktarılması durumunda, harç ve yargılama giderlerinin HMK’nun 331/2 maddesi uyarınca görevli mahkemece nazara alınmasına,
5-Dosyanın gönderilmesi için süresi içinde başvuru yapılmadığı takdirde, HMK’nun 20/1 ve 331/2 maddeleri gereğince yapılacak işlemin mahkememizce dosya ele alınarak değerlendirilmesine,
Dair; davacı vekilinin ve davalılar vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.25/03/2022

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır