Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/166 E. 2021/750 K. 17.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/166
KARAR NO : 2021/750
DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/04/2020
KARAR TARİHİ : 17/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A.TALEP:
1. Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı aleyhine davalı tarafından 18/11/2019 tarihinde 300.000,00 TL bedelli 20/11/2016 tanzim tarihli 20/12/2016 vade tarihli senet ile 20/12/2016 tarihinden 18/11/2019 tarihine kadar işleyen faiz ile birlikte toplamda 426.000,00 TL toplam alacak olmak üzere Antalya … İcra müdürlüğünün …/… esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, müvekkili ile davalı arasında senet tanzim ve vade tarihleri öncesinde ve sonrasında her hangi bir ticari ilişki olmadığını, dava konusu yapılan 20/01/2016 vade tarihli bononun düzenlendiği tarihte müvekkil tarafından alacaklı olarak görünen davalı şirketten mal ve hizmet satın alınmamasına rağmen, senette lehtar olarak görünen tarım şirketine böyle bir borcu bulunmadığı gibi, aralarında mevcut olan her hangi bir ticari ilişki de söz konusu olmadığını, münhasıran davalı şirketin ticari defterlerine dayandıklarını beyan ederek, menfi tespit talebinde bulunmuşlardır.
B. TARAF TEŞKİLİ:
2.Mahkememizce dosyada taraf teşkili sağlanmıştır.
C.CEVAP:
3.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin Antalya ilinde ticaret ile uğraştığını, davacının, müvekkiline olan borcunun karşılığında takibe konu edilen bonoyu müvekkiline verdiğini, müvekkilinin tüm ısrarlarına rağmen borç ödenmeyince, icra takibi başlatıldığını, takip konusunun, “nakden” kaydı bulunan kambiyo senedi olduğunu, ispat yükünün davacıda olduğunu, yazılı delille iddianın ispatının gerektiğini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
D. YARGILAMA SÜRECİ/HUKUKİ NİTELEME/MAHKEME KABULÜ:
4.Dava, menfi tespit talebinden ibarettir.
5.Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler, T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.03.2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararında da vurgulanmıştır. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 2011/19-622 esas, 2012/9karar, Tar. 18/01/2012)
6.Davacı münhasıran davalı ticari defterlerine dayanmıştır.
7.6100 sayılı HMK’nın 222/5 maddesinde; “Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” düzenlemesi mevcuttur.
8.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-3029 E, 2019/405 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere; Bir tarafın, ispatla yükümlü olduğu bir vakıa için bütün delillerini göstermesine ve bundan başka da bir delili olmadığını beyan etmesine delillerin hasredilmesi denir. İddiasını karşı tarafın (hasmın) ticari defterleriyle ispat etmek isteyen taraf tacir olmasa bile, karşı tarafın ticari defterlerinin içeriğini kabul edeceğini açıkça belirtirse delilini karşı tarafın (hasmın) ticari defterlerine hasretmiş olur. Delilin karşı tarafın ticari defterlerine hasredildiği beyan edildikten sonra söz konusu ticari defterlerin kanuna uygun şekilde tutulmuş olup olmamasının ve ticari defterdeki kayıtların gerçeği yansıtıp yansıtmamasının bir önemi kalmamaktadır. Başka bir deyişle dayanılan ticari defterler kanuna uygun tutulsun ya da tutulmasın veya ticari defterlerin içerdiği kayıtlar gerçeği yansıtsın veyahut yansıtmasın delilini hasrettiğini beyan eden tarafın talebi kabul edilecektir. 6100 sayılı HMK’nın 222/5 maddesinin uygulanabilmesi için deftere dayanan tarafın, birçok delille birlikte değil de sadece ve açıkça hasmın ticari defterlerine dayanması gerekir. Başka deyişle delilini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmiş olan taraf bu davada kural olarak başka delil gösteremeyecektir. Delilin karşı tarafın ticari defterlerine hasredilmesi hâlinde, uyuşmazlığın, sadece ticari defterlerine dayanılan tarafın ticari defterlerine geçirmesi gereken bir işten kaynaklanması yeterlidir. Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması için aranan “uyuşmazlık her iki tarafın da ticari defterlerine geçirmesi gereken ticari bir işten kaynaklanmalıdır” şartı, delilin karşı tarafın ticari defterlerine hasredilmesi hâlinde uygulanmayacaktır.
Delilin karşı tarafın ticari defterlerine hasredilmesi hâlinde delilini hasreden tarafın tek delili karşı tarafın ticari defterleri olduğu için mahkeme, resen veya delilini hasreden tarafın talebi üzerine karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmesini isteyecektir. Ticari defterlerinin ibrazına karar verilen (ticari defterlerine dayanılan) karşı tarafın da ticari defterlerini ibraz etmesi gerekir.
9.HMK’nun 222/5. maddesi gereği münhasıran davalı şirketin defterlerine dayanması için davacının delil listesinde karşı tarafın defterlerine münhasıran dayandığını açıkça belirtip başka bir delile de dayanmaması gerekir. (Emsal; Yargıtay 19. HD., 2019/2622 E, 2020/1203 K) Davacı taraf, dava dilekçesinde, açıkça münhasıran davalının ticari defterlerine dayanmıştır.
10.HMK’nun 222/5. maddesi gereği münhasıran davalı şirketin defterlerine dayanılması halinde, karşı taraf ticari defterlerini sunar ise ibraz edilen defterlerde, ileri sürülen iddia hakkında hiç bir kayıt mevcut değilse, iddiasını bu defterlerle ispat etmek isteyen taraf bu iddiayı ispat edememiş sayılır. (ÇAĞLAYAN, H. C., Ticari Defterlerle İspat, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 2, Temmuz 2016, Sayfa: 465-484)
11.Bu açıklamalardan sonra bakıldığında; Mahkememizce davalı ticari defterleri incelettirilmiştir. … tarihli bilirkişi raporunda özetle; Taraflar arasında ticari ilişkiye dayalı herhangi bir C/H ilişkisi bulunmadığı, davalının ticari defterlerinin açılış/kapanış tasdiklerinin yasal süresinde yapıldığı, kayıtlarının usulüne uygun olduğu, 6100 sayılı HMK 222/2. maddesine göre 2016 yılı defter kayıtlarının davalarda lehine delil vasfı taşıdığı, davalının 2016 yılı ticari defterlerine göre davacının borçlu olduğu bononun kayıtlı olarak yer almadığı, davalının 2016 yılı defter kapanış kayıtlarına göre bir borç / alacak bulunmadığı ve 2017 yılına borç / alacak devretmediği hususları belirtilmiştir.
12.Bir ticari işletmenin her türlü iktisadi muamelesinin kaydedilmesi gereken ticari defterlerin delil durumlarına göre kambiyo senetlerine karşı menfi tespit davalarında da delil niteliğinin haiz olduğu bilinse de (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’ nin 2015/17518 E. 2016/6220 K., 2015/17639 E. 2016/10859 K; Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’ nin 2015/17459 E. 2016/7993 K.) davacının iddiaların doğrular bir kayıt davalı ticari defterlerinde mevcut değildir. Zira, bononun yer almadığı bildirilse de, Yargıtay 19. HD’nin 2016/17145 E, 2018/1865 K sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; taraflar tacir dahi olsa kambiyo senetlerinin deftere kayıt zorunluluğu bulunmamaktadır. Ticari defterlere kayıt zorunluluğu olmayan bir durumda, davalının ticari defterlerinde ilgili kaydın olmaması davacı lehine yorumlanamaz. Davacı başka deliller kendi isteğiyle dayanmayıp, kendisi münhasıran davalın ticari defterlerine delil olarak dayanmayı tercih etmiştir.
13.Davacı vekili, aşamalarda, … tarihli dilekçesi ile davayı tam ıslah ettiklerini beyan ederek; yeni deliller sunmuştur. Bunu dilekçede; “Gelinen noktada ortaya çıkan yeni deliller ve davalının dayanmış olduğu delillerde göz önüne alındığında davalı ile vekil eden arasındaki borcun varlığına ilişkin olarak temel borç ilişkisine inilmesi zarureti doğduğundan davamızı tamamen ıslah etme zorunluluğumuz hasıl olmuştur.” diyerek göstermiştir. Davacının amacının yeni delil sunma olduğu anlaşılmaktadır. Davacının talebi yine menfi tespittir.
14.Davalı vekili, ıslahı kabul etmediklerini ileri sürmüştür.
15.İlke olarak, söylemek gerekir ki; ıslah müessesesi tarafların yaptıkları usul muamelelerine ilişkindir, o halde bir taraf muamelesi sayılan dava dilekçesi ve cevap dilekçesi de ıslah ile düzeltilebilecektir. İçtihadı birleştirme kararı ile kabul edildiği üzere ıslah dilekçesi ile yeni delil ileri sürülebilmesi de mümkündür.(Yargıtay 7. HD., 2013/21069 E, 2014/5029 K)
16.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.06.2011 tarih ve 1-364 E., 453 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; 6100 sayılı HMK’nın176. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah; taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan bir yöntem olup; iddia ile savunmanın genişletilmesi yasağının istisnalarından biridir (Prof.Dr.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, İstanbul 2001, s.3965; YİBK’nın 04.02.1948 gün ve 1944/10 E., 1948/3 K.). Islah müessesesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkân olmakla; bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşabilecek olan her hangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumunun yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Prof.Dr.Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II.B,5, İstanbul 1992 s.534) Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan; hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi, elbette olanaklı değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin de ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır. Zira ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
17.Yargıtay da maddi hukuka ilişkin iddiaların kanıtlanması için başlangıçta, her iki tarafın ticari defterlerine delil olarak dayanılmışken ve başlangıçta münhasıran davalının ticari defterlerine dayanılmadığı ortada iken sonradan diğer delillerden sarfınazar edilip münhasıran davalının ticari defterlerine dayanılması ıslah yoluyla da olsa mümkün görülemeyeceğini ifade etmektedir.
“6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah müessesi düzenlenmiştir. Buna göre taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen ya da tamamen ıslah edebilir. Ne var ki maddi hukuka ilişkin iddiaların kanıtlanması için başlangıçta her iki tarafın ticari defterlerine delil olarak dayanılmışken ve başlangıçta münhasıran davalının ticari defterlerine dayanılmadığı ortada iken sonradan diğer delillerden sarfınazar edilip münhasıran davalının ticari defterlerine dayanılması ıslah yoluyla da olsa mümkün görülemez. Bu nedenle mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçelerinde isabet görülmemiştir.”
(Yargıtay 19. HD., 2013/12350 E, 2013/17271 K)
18.Her ne kadar, yukarıda belirtilen emsal ilam başlangıçta her iki tarafın ticari defterlerine ayanan tarafın aşamalarda diğer delillerden vazgeçip münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanmasının ıslah yolu ile dahi mümkün olmadığını ifade eder ise de somut davadaki gibi bunun tersi durumda da yani başlangıçta münhasıran karşı tarafın ticari defterlerine dayanılması ancak aşamalarda ıslah yolu ile bundan vazgeçip başkaca delillere de dayanılması durumunda da geçerli olmalıdır. Aynı yorum mantığı ve kabulü kabule göre, bu durum için de geçerlidir.
19.Bu açıklamalar ışığında, davacının ıslahının geçerli olmadığı mahkememizin kabulündedir.
20.Tüm dosya içeriği, bilirkişi raporu, yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacı tarafça ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
21.İİK’nın 72/IV. maddesinde davanın alacaklı lehine sonuçlanması halinde ihtiyati tedbir kararının kalkacağı ve hükmün kesinleşmesi halinde alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararını gösterilen teminattan alacağı, alacaklının uğradığı zararın aynı davada takdir olunarak karara bağlanacağı hükmü getirilmiştir. Bu madde hükmüne göre menfi tespit davasının reddi halinde davacının tazminatla sorumlu tutulması için kötü niyetli ve davalı alacaklının talepte bulunması zorunlu olmayıp İİK’nın 72/III. maddesine göre ihtiyati tedbir kararı verilerek uygulanmış ve menfi tespit davasının redle sonuçlanmış olması yeterlidir. Somut dosyada, tensip tutanağı ile birlikte ihtiyati tedbir kararı verilmiş, teminat yatırılmış ve 09/02/2021 tarihli mahkememizce icra dairesine yazılan yazıda tedbir kararı bildirilmiştir. Bu açıklamalar ışığında, davacı aleyhine, davalı lehine İİK m. 72/4 gereği tazminata hükmedilmiştir.
22.Son olarak belirtmek gerekir ki; Yargıtay … HD., …/… Esas, …/… Karar sayılı, … Tarihli, “Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Kesin Nitelikteki Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesine Yönelik” vermiş olduğu ilamında; ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığına karar verilmiştir.(Benzer yönde Yargıtay 11. HD., 2020/4396 E, 2021/3198 K; 2020/6050 E, 2021/4519 K) İş bu dava öncesi ise davacı tarafça zorunlu arabuluculuk kurumuna başvurulduğu anlaşılmaktadır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/13 ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26/2. Maddeleri, 6100 sayılı HMK 297/1-ç, 326.maddeleri uyarınca, arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaşamamaları halinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre ileride haksız çıkan taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. Bakanlık bütçesinden ödenen arabuluculuk ücreti yargılama giderlerinden sayılır. Bu nedenle zorunlu arabuluculuk ücretinin devlet tarafından ödenen kısmının davada haksız çıkan taraftan re’sen alınmasına karar verilmesi gerekir. Zorunlu olmamasına rağmen ticari davalarda zorunlu arabuluculuğa başvurulması halinde dahi davanın kabulü halinde de kabule göre bu ücret davalıya yükletilemez. Kabule göre, Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen bu gider davacı üzerinde bırakılmalıdır. (Emsal olarak; Diyarbakır BAM 6. HD., 2020/641 E, 2021/327 K; Samsun BAM 5. HD., 2021/220 E, 2021/287 K; 2021/353 E, 2021/411 K) Bu açıklamalar ışığında, zorunlu arabuluculuk ücreti davacı üzerinde bırakılmıştır.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-İİK 72/4 maddesi gereğince davalının tazminat talebinin KABULÜ İLE, 60.000,00 TL tazminatın davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
3-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 54,40 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
4-Hükmün niteliği ve tarihi dikkate alınarak, alınması gerekli 59,30 TL maktu ret kararı harcının, davacı tarafça başlangıçta yatırılan 5.123,25 TL harçtan mahsubu ile hazineye gelir kaydına, bakiye harcın karar kesinleştiğinde istek halinde iadesine, kabul edilmeyen ıslah için yatırılan harçların da iadesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 29.450,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine, karardan sonra tebligat ve benzeri masraflar için gider avansının kullanılması davacı tarafından istenirse tebligat ve benzeri için yapılacak masraflar düşüldükten sonra arta kalan miktarının UYAP üzerinden kontrolü sağlanarak karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
8-Dosya arasında bulunan Antalya … İcra dairesinin …/… esas sayılı dosyasının karar kesinleştiğinde mahalline iadesine,
9-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu gereği Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00 TL zorunlu arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ve davalı vekili Sn. Av. …’nun yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/11/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır