Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/606 E. 2021/758 K. 17.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/606
KARAR NO : 2021/758
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/12/2019
KARAR TARİHİ : 17/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkil aleyhine, davalı tarafından Antalya … İcra dairesinin … esas sayılı takip dosyası ile kambiyo senedine dayalı takibe girişildiğini, takib konu borcun sebebi olarak da 25/10/2019 keşide tarihli 37.970,00 TL ve 31/10/2019 keşide tarihli 37.970,00 TL tutarlı iki adet çekin gösterildiğini, davalı tarafça başlatılan takibe konu alacakların hiç bir hukuki dayanağının olmadığını, müvekkilinin davalıya böyle bir borcu olmadığını, müvekkilinin Hatay Reyhanlıda yaş sebze ve meyve toptan satışı ile iştigal ettiğini, müvekkilinin mal alımlarını genellikle kısa vadeli çek karşılığı yaptığını, müvekkilinin tanınan, ödemelerine son derece bağlı bir kişi olarak tanındığını, müvekkilinin ticari işletmesinde kullanmak üzere Antalya ilinden toptan sebze ve meyve alımı yapmak istediğini, yeğeni tarafından, Antalya ilinde müvekkil ile aynı işi yapmakta olan davalı ile iletişime geçilerek müvekkiline çek karşılığı mal verilmesinin talep edildiğini, davalı yetkilileri tarafından kısa vadeli çek karşılığında mal gönderilmesinin mümkün olduğu belirtilerek çek karşılığı mal satımı hususunda anlaşmaya varıldığını, müvekkil ile davalı arasında yapılan anlaşma sonrasında davalı şirketten 80.000,00 TL tutarında mal talep edildiğini, anlaşma gereğince sipariş edilen malların karşılığı olarak … Bankası … şubesine ait 25/10/2019 keşide tarihli 40.000,00 TL tutarlı … seri numaralı ve aynı bankaya ait 31/10/2019 keşide tarihli 40.000,00 TL tutarlı 0130512 seri numaralı toplamda 80.000,00 TL tutarında 2 adet çekin müvekkili tarafından keşide edilerek davalı şirkete gönderildiğini, çek asılları davalıya ulaştıktan sonra müvekkilinin talep etmiş olduğu malların ksa bir süre içerisinde gönderileceğinin belirtildiğini, davalının aradan geçen sürede malları göndermediğini, müvekkilinin sürekli olarak oyaladığını, müvekkilinin tüm iyi niyetli çabalarının sonuçsuz kaldığını, davalının 2 adet çek yaprağı garanti bedellerini de bankadan haksız bir şekilde tahsil edildiğini beyan ederek; menfi tespit talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; zorunlu arabuluculuk kurumuna başvurulmadığını, davanın usulden reddinin gerektiğini, müvekkilinin Antalya Toptancı halinde ticaret yaptığını, davacının müvekkil şirkete olan borcunun karşılığında takibe konu çekleri müvekkiline verdiğini, müvekkilinin tüm iyi niyetli çabalarına rağmen borç ödenmeyince icra takibi başlatıldığını, ispat yükünün davacı üzerinde olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, menfi tespit davasıdır.
Antalya … İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyası, iş bu dosya arasına alınmıştır.
Zorunlu arabuluculuğa ilişkin kanun maddesinin metni ve gerekçesi açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. İcra İflas Kanunun 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davası, parasal bir mahkumiyeti içeren eda davası niteliğinde alacak ya da tazminatı konu almadığından dava şartı arabulucuğun uygulama alanı dışında kalır. (TANRIVER,Süha Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Mart-Nisan 2020, Yıl: 32, Sayı: 147, s. 111-141; EKMEKÇİ, Ömer/ ÖZEKES, Muhammet / ATALI, Murat / SEVEN, Vural, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, Oniki Levha Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, Kasım 2019, s. 189-191.) Yargıtay 19. HD., 2020/237 Esas, 2020/805 Karar sayılı, 04.06.2020 Tarihli, “Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Kesin Nitelikteki Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesine Yönelik” vermiş olduğu ilamında; ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığına karar verilmiştir.(Benzer yönde Yargıtay 11. HD., 2020/4396 E, 2021/3198 K; 2020/6050 E, 2021/4519 K)
Bu nedenlerle, davalının zorunlu arabuluculuk kurumuna başvurulmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesine ilişkin talebi yerinde değildir.
Dosyaya dönüldüğünde, mahkememizce tarafların ticari defterlerinin incelenmesi için ara kararlar kurulmuştur.
Davalı ticari defterlerinin incelenmesi sonucu hazırlanan … tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davalının 2019 yılı Yevmiye Defterinin açılış ve kapanış tasdiklerinin kanuni süresinde ve usulüne uygun yapıldığı, takdiri ve değerlendirilmesi yüce Mahkemenize ait olmak üzere bu haliyle Davalının 2019 yılı Yevmiye Defterinin lehe delil olma özelliğini taşıdığı, Davalının 2019 yılı Yevmiye Defter kayıtları kapsamında yapılan incelemelerde Davacı … adına açılmış herhangi bir cari ve taraflar arasında kurulmuş herhangi bir ticari ilişkiye rastlanılamadığı, Davalının 2019 yılı Yevmiye Defter kayıtları kapsamında yapılan incelemelerde Davacı … adına dava konusu çeklere ilişkin veya başka bir ticari ilişkiye ilişkin düzenlenmiş, herhangi bir fatura, sevk irsaliyesi, müstahsil makbuzu ya da mal alış verişine konu herhangi bir belgeye rastlanılamadığı, Davalının 2019 yılı yevmiye defterinde dava konusu çeklere ilişkin Davacı adına açılmış herhangi bir muhasebe kaydı ve hesaba rastlanılamadığı belirtilmiştir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiştir.
Davacı için mahkememizce … mahkemesin yazılan talimata verilen cevapta özetle, davacının 3 sayfadan oluşan defter kayıtlarını sunduğu belirtilmiştir. Ekte sunulan kayıtlara/çıktılara bakıldığında, işletme defteri olarak yazan belgeler sunulduğu anlaşılmaktadır. Sunulan belgelerde dava konusu çekleri gösterir bil kayıt da yoktur.
Mahkememizce, mahkemenin görevi konusunda tereddüt oluşmaması için davacı yönünden tacir araştırması yaptırılmıştır.
Belirtmek gerekir ki; Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir (TTK m. 11) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir.(TTK m. 12). TTK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10 uncu maddesine göre, TTK’nin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen Cumhurbaşkanı kararı (Bakanlar Kurulu kararı) çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemeler uygulanır.
Resmi Gazetenin 21.7.2007 tarih ve 26589 sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin 18.6.2007tarihinde alınan kararının “Esnaf ve sanatkâr ile tacir ve sanayicinin ayrımı” başlıklı 1 inci maddesi aynen;
“ .. (1) 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından;
a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğinikazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkârlar odalarına kaydedilmeleri, Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması,
b) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri,….”şeklindedir. Ayrıca, 5362 sayılı kanuna göre; Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri ifade eder.
Dosya arasındaki oda kaydında davacının esnaf odasına kaydının olduğu belirtilse de kişinin tek başına esnaf odasına kaydının olması esnaf sayılmasını gerektirmeyeceği gibi, tek başına ticaret odasına kaydının olması da tacir sayılmasını gerektirmez.
Yukarıda da değinildiği üzere; Yasal mevzuat gereği gelir vergisinden muaf olanlar ile basit usulde vergilendirilenler, başka hiç bir koşul aranmadan esnaf sayılacaktır; zira bu kişilerin kazançları kendilerine tacir niteliği kazandırmayacak seviyededir. İşletme hesabına göre defter tutanlar bakımından, ekonomik faaliyetin sermaye ile birlikte bedeni çalışmaya dayanıp dayanmadığı ve elde edilen kazancın ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olup olmadığı üzerinde durulacak ve bu hususun belirlenebilmesi için de, yürütülen faaliyetin sonuçlarının Vergi Usul Kanunu’nun 177/1 maddesinin 1 ve 3 numaralı bendlerindeki limitlerin yarısını yada yerine göre ikinci benddeki limitin tamamını aşıp aşmadığına bakılacaktır. Buna göre iş hacmi, gösterilen limitleri aşan kişiler tacir ve bu kişşilere ait işletmeler de ticari işletme sayılacaktır. (ARKAN, Sabih., Ticari İşletme Hukuku, 25. Bası, s. 29)
… vergi dairesinin … tarihli cevap yazısında özetle; davacının 2019 yılı Gelir vergisi beyannamesi incelendiğinde yıllık alış tutarının 39.155,20 TL, satıy tutarının 146.862,64 TL olduğu, bu tutarların mahkememiz yazısında belirtilen VUK 177 maddesinin 1 ve 3 numaralı bendinde belirtilen hadlerin yarısını aşmadığı, 2 numaralı bentte yazılan haddin tamamını aştığı bildirilmiştir. Mevzuat gereği, yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacının tacir olduğu kabul edilmekle, mahkememizin de görevli olduğu da anlaşılmıştır.
HMK m. 222 gereği; Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir. Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Bu şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Diğer tarafın kanuni şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. 7251 sayılı kanunla, 6100 sayılı Kanunun 222 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir; “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz.” Usul hükümleri derhal uygulanırlılık ilkesine tabidir. Bir ticari işletmenin her türlü iktisadi muamelesinin kaydedilmesi gereken ticari defterlerin delil durumlarına göre kambiyo senetlerine karşı menfi tespit davalarında da delil niteliğinin haiz olduğu yargı kararlarında belirtilmiştir. (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’ nin 2015/17518 E. 2016/6220 K., 2015/17639 E. 2016/10859 K; Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’ nin 2015/17459 E. 2016/7993 K.)
Davacı tarafın sunduğu belgeler iddiasını ispatlamaktan uzaktır. İddiasını ispatlar bir kayıt görülmemektedir. Başkaca bir ticari defter tutulduğu yönünde bir iddia da davacı taraftan gelmemiştir. Sunulan belgelerde ilk bakışta anlaşılacağı üzere, dava konusu çeklere ilişkin, o miktarları dahi karşılayan bir kayıt yoktur. Zira, Yargıtay 19. HD’nin 2016/17145 E, 2018/1865 K sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; taraflar tacir dahi olsa kambiyo senetlerinin deftere kayıt zorunluluğu da bulunmamaktadır.
İmzası inkar edilmeyen çekten (sebepten mücerret kıymetli evrak) dolayı borçlu olmadığının iddia edilmesi halinde ispat yükü kural olarak davacıdadır ve somut olayda davacı iddiasını ispat edememiştir. Davalı defterlerinde de dava konusu ile ilgili aleyhe bir delile rastlanmamıştır.
Son olarak belirtmek gerekir ki; İspat yükü altında bulunan tarafın başvurabileceği delillerden biri de yemin delilidir. Yemin, taraflardan birinin davanın çözümlenmesine etkili olan bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında kanunun belirlediği şekilde mahkeme (hakim) önünde beyanda bulunmasıdır. Bir başka deyişle; Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). Medeni Usul Hukukumuzda yemin delili kesin delil niteliğindedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 2015/22-2376 esas, 2019/370 karar) Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 03.03.2017 gün ve 2015/2 E. 2017/1 K. no’lu kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde “sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller” gibi ibarelerin bulunması halinde tarafların yemin deliline başvurmuş sayılamayacakları ve bu kapsamda hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafa ‘yemin teklifinde bulunma hakkı’nı hatırlatmayacağına oyçokluğu ile karar verilmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/1-281 E., 2010/323 K., 16.06.2010 tarih, Belirtilmelidir ki; Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararları konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı, sonuçlarıyla bağlayıcıdırlar, bkz: 2797 saıyılı Yargıtay kanunu m. 45;”İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.).
Davacı, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmıştır. Mahkememizce davacıya bu husus hatırlatılmış ancak … tarihli dilekçesi ile yemin deliline dayanmadıklarını beyan etmiştir.
Tüm dosya kapsamı, yukarıdaki açıklamalar ışığında ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
İİK’nın 72/IV. maddesinde davanın alacaklı lehine sonuçlanması halinde ihtiyati tedbir kararının kalkacağı ve hükmün kesinleşmesi halinde alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararını gösterilen teminattan alacağı, alacaklının uğradığı zararın aynı davada takdir olunarak karara bağlanacağı hükmü getirilmiştir. Bu madde hükmüne göre menfi tespit davasının reddi halinde davacının tazminatla sorumlu tutulması için kötü niyetli ve davalı alacaklının talepte bulunması zorunlu olmayıp İİK’nın 72/III. maddesine göre ihtiyati tedbir kararı verilerek uygulanmış ve menfi tespit davasının redle sonuçlanmış olması yeterlidir. Somut dosyada, verilen ve uygulanan bir tedbir kararı mevcut olmadığından, davalının İİK mb 72/4 gereği istediği tazminat talebi yerinde görülmemiştir.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı tarafın İİK 72/4 maddesi gereği talep ettiği tazminat şartları oluşmadığından davalının bu talebinin REDDİNE,
3-Davacı tarafça yatırılan 44,40 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
4-Hükmün niteliği ve tarihi dikkate alınarak, alınması gerekli 59,30 TL harcın davacı tarafça başlangıçta yatırılan 1.296,87 TL harçtan mahsubu ile hazineye gelir kaydına, bakiye harcın karar kesinleştiğinde istek halinde iadesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, 10.672,20 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine, karardan sonra tebligat ve benzeri masraflar için gider avansının kullanılması davacı tarafından istenirse tebligat ve benzeri için yapılacak masraflar düşüldükten sonra arta kalan miktarının UYAP üzerinden kontrolü sağlanarak karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ve davalı vekili Sn. Av. …un yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/11/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır