Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/795 E. 2021/827 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/795
KARAR NO : 2021/827
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/12/2018
KARAR TARİHİ : 08/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
A.TALEP:
1.Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, faaliyet gösterdiği sektörde uzun zamandır bulunduğunu, işleri gereği almış olduğu çek defterini 10.07.2017 tarihinde kaybettiğini, ikamet adresine gitmek için plakasını bilmediği ticari taksiye bindiğini, eve geldiğinde cebindeki çek defterinin yerinde olmadığını fark ettiğini, … Bankası … … Şubesi … IBAN numarasına bağlı çek defterinin, 25 yapraklı olup 8’inin müvekkil tarafından kullanıldığını, kayıp olan veya çalınan 17 sayfa imzasız çek sayfasının olduğunu, … seri numaralı çekten … seri numaralı çek arası sayfaların boş ve imzasız olarak kaybolduğunu, kaybolan çeklerle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na …/… soruşturma numaralı dosya ile suç duyurusunda bulunulduğunu, ayrıca durumun hemen bankaya bildirildiğini ve çeklerin ibrazı halinde ödeme yapılmamasının talep edildiğini, söz konusu icra takibine konu çeklerden biri olan … seri numaralı çekteki imzanın, müvekkiline ait olmadığını, müvekkilin imzaları incelendiğinde çıplak gözle imzalar arasındaki farklılığın hemen dikkati çektiğini, bilirkişi incelemesi sonucu durumun anlaşılacağını, müvekkilin, alacaklı olduğunu iddia eden kişiyle ya da çekte var olan kişilerle herhangi bir ticari ilişkisi ya da tanışıklığının olmadığını, alacaklı olduğunu iddia eden tarafa ya da çekte var olan taraflara herhangi bir borcu da olmadığını, bu sebeplerle söz konusu icra takibine Antalya … İcra Hukuk Mahkemesinin …/… esas sayılı dosyası ile imzaya, borca, faiz ve ferilerine itiraz ettiklerini ancak kambiyo senedine ilişkin bir takip olmaması sebebiyle işbu davayı açmanın hâsıl olduğunu, beyan ederek; menfi tespit talebinde bulunmuştur.
B. TARAF TEŞKİLİ:
2.Mahkememizce dosyada taraf teşkili sağlanmıştır.
C.CEVAP:
3.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kambiyo senetlerine dair bir takip olmadığından mahkemenin görevsiz olduğunu, görevli mahkemenin Asliye Hukuk mahkemesi olduğunu, davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının icra dairesine itiraz etmesi gerekirken icra mahkemesine başvurduğu için iş bu davayı açmasının kendi hatasından ileri geldiğini, müvekkilinin davaya konu çeki ticari ilişkisi kapsamında ciro yolu ile devir aldığını, davaya konu çekteki imzanın davacı tarafa ait olmaması durumunda bile müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu, dolayısıyla davacı tarafın kötü niyetli oldukları iddiasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
D. YARGILAMA SÜRECİ/HUKUKİ NİTELEME/MAHKEME KABULÜ:
4.Dava, menfi tespit talebinden ibarettir.
5.Menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler, T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.03.2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararında da vurgulanmıştır. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu., 2011/19-622 esas, 2012/9karar, Tar. 18/01/2012) Bu yönüyle bakıldığında, icra mahkemesindeki her hangi bir karar (yanlış başvuru yapılması, delil gösterme ve buna ilişkin her hangi bir karar) menfi tespit davasında tek başına haklılığa veya haksızlığa dayanak olamaz. Davalının buna yönelik itirazların yerinde değildir.
6.Davalı, davacıya yönelik takibin kambiyo senedi ile yapılan bir takip olmadığını, bu nedenle mahkemenin görevli olmadığını, genel mahkeme olarak Asliye Hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu beyan etmiştir. Aşamalarda da, davalı vekili, … tarihli duruşmadaki beyanında özetle; görev itirazlarını tekrarladıklarını, zira ilamsız takiplere özgü takip yapılmadığını, her ne kadar icra takibi çek ise de kambiyo senetlerine dair icra takibi yapılmadığını beyan etmiştir.
7.Öncelikle belirtmek gerekir ki; alacaklı, bir kambiyo senedine bağlı alacağı için mutlaka kambiyo senetlerine özgü takip yollarından birine başvurmak zorunda değildir. Alacaklı, borçlusu iflasa tabi kişilerden değilse, onun aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe başvurmak yerine, dilerse genel haciz yolu ile takibe başvurabilir. Bunun gibi, alacaklı, borçlusu iflasa tabi kişilerden ise, kambiyo senetlerine özgü iflas yolu ile takibe başvurmak zorunda değildir; borçlusunu dilerse genel iflas veya genel haciz ya da kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile de takip edebilir. (HELVACI, Mehmet., Kambiyo Senetlerine Özgü Takip Yolları, İÜHFM C. LXXI, S. 2, s. 165, 2013; Yargıtay 17. HD., 2018/5076 E,2020/5928 K) Bu nedenle, sırf genel haciz yoluyla takip yapılması hususu tek başına davada genel görevli asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu göstermez. Bu bir seçimlik haktır. Amaçlanan zamanaşımı nedeniyle kambiyo senedinin kıymetli evrak vasfını kaybettiğinden dolayı genel haciz yoluyla takip yapılmış olması ise, bu durumda dahi kıymetli evarkın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve kambiyo senedi niteliğini taşıyıp taşımadığının değerlendirilmesinin yapılması için uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir. (Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. HD, 2021/704 E, 2021/713 K; Yargıtay 20. HD., 2016/2070 E., 2016/4731 K.)
8.Bu nedenle, takibin genel takip yapılmasından bağımsız olarak, takip dayanağının çek olarak belirtilmesi, bunun davalı tarafından da beyan edilmesi karşısında, davada kabule göre mahkememiz görevlidir ve davalının görev itirazı yerinde bulunmamıştır.
9.Dosyaya esasen tekrar dönüldüğünde; davacı, imza itirazında bulunmuştur. Sahtelik itirazı, herkese karşı ileri sürülebilir. Bu kıymetli evrak hukukunda da genel olarak adi senet bakımından da geçerlidir.
10.Dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspat yükü ise,bir olayın gerçekleşmiş olup olmadığının anlaşılamaması, yani olayın ispatsız kalması yüzünden yargıcın aleyhte bir kararıyla karşılaşmak tehlikesidir(YILMAZ,Ejder; İspat Yükü, 1980, s. 3). Kendisine ispat yükü düşen taraf için ispat yükü bir yükümlülük değil(mükellefiyet), yüktür(külfettir). İspat konusu, 6100 sayılı kanunun ise 187 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
11.Yargıtay 12. HD’nin 2019/5272 esas, 2020/2821 karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir (HGK.nun 26.04.2006 tarih ve 2006/12-259 E.-2006/231 K. sayılı kararı) Burada atıf yapılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26/04/2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir (Hukuk Genel Kurulu’nun 06/02/2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 sayılı kararı; aynı yönde, Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/12-2692 esas, 2019/1003 karar)
12.Somut olayda da ispat külfeti, takibe dayanak senede dayanan alacaklı sıfatlı davalıdadır (Aşamalarda mahkememizce yanlış bir değerlendirme ile ispat külfeti davacıya yüklenmiş ise de devam eden yargılama sürecinde bu yöndeki ara karardan dönülmüş ve ispat külfetinin davalıda olduğu yönünde ara karar kurulmuştur) Davalı vekili, … tarihli duruşmada özetle; senet/çek aslının icra dosyasında olduğunu düşündüklerini beyan etmiş, mahkememizce icra dairesine yazı yazılmış, icra dairesinde verilen cevapta senedin/çekin kendilerinde olmadığı belirtilmiştir. Mahkememizce, davalıya, … tarihli celsede, takibe dayanak olan ve davacının imzasının olduğu iddia edilen senedin (çekin) aslını sunmaları veya bulunduğu yeri bildirmeleri amacıyla 2 hafta kesin süre verilmesine, kesin süre içinde çek aslı sunulmaz veya bulunduğu yer bildirilmez ise yargılamaya dosya kapsamına göre devam edileceğinin ihtarına karar verilmiş ve duruşma 08/12/2021 tarihine duruşma günü verilmiştir. Davalı kesin süre içinde takibe dayanak olan ve davacının imzasının olduğu iddia edilen senedin (çekin) aslını sunmamış veya bulunduğu yeri bildirmemiştir. Verilen kesin süreden sonra, duruşmadan bir gün önce tarihli dilekçe ile davalı vekili, söz konusu çek aslının Av. …’da olup olmadığının sorulmasına, Av….’da ise çek aslını mahkeme’ye teslim etmesi için kendisine süre verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
13.Önemle belirtmek gerekir ki; mahkememizce verilen kesin süre usule ve hukuka uygundur. Çünkü, Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).   Belirtildiği üzere, ilke olarak, hakimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik için iki koşuldan birinin varlığı zorunludur. İlk hal, hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır; bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi, sonuç değişmez.  İkinci halde ise; yasaya göre hakimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir. Mahkememiz de önce senet ile ilgili davalı vekilinin beyanını almış ve davalı vekili senedin icra dosyasında olduğunu düşündüklerini beyan etmiştir. Mahkememizce bu beyan gereği icra dosyasına yazı yazılmış ancak icra dosyasında olmadığı belirtilmiştir. Mahkememiz bu sefer davalı vekiline kesin süre vermiştir. Bu yönüyle, usul ekonomisi ilkesi de düşünülerek, verilen karar hukuka uygundur. Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur. Kısaca; ister kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.(Benzer ilkelere YHGK’nin 12.12.2012 gün ve 2012/9-1170 E., 1172 K.; 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir.). Davalı vekili, verilen kesin sürede, takibe dayanak olan ve davacının imzasının olduğu iddia edilen senedin (çekin) aslını sunmamış veya bulunduğu yeri bildirmemiştir ve davacı lehine usuli kazanılmış hak doğmuştur. Aşamalar da davalı vekili, çek aslının sunulması için davacıya kesin süre verilmesini, ardından ise çekin icar dosyasında olduğunu düşündüklerini beyan etmiştir. İspat yükü davalıdadır ve ispat külfetini davalı yerine getirememiştir.
14.Tüm açıklamalar ışığında, davalı tarafça ispat külfeti yerine getirilemediğinden, bu yönüyle, davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
15.Davacı, dava dilekçesinde ayrıca kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuştur.
16.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen; “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 esas, 2010/154 karar, 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 esas 2011/747 karar ve 20.03.2013 tarihli ve 2012/19-778 esas, 2013/250 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Somut olayda, davalı takibe esas aldığı senedi mahkemeye sunmamış/sunamamıştır. Burada takibin haksız ve kötü niyetli olduğu mahkememiz kabulündedir ve bu nedenle davacının kötü niyet tazminatı talebinin kabulüne karar verilmiştir.
HÜKÜM/Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE, davacının Antalya … İcra Müdürlüğünün …/… Esas sayılı dosyası bakımından davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Davacının kötü niyet tazminatı talebinin kabulü ile, 5.778,12 TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
3-Davacı tarafça yatırılan 35,90 TL başvurma harcının mahsubu ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça yatırılan 493,38 TL peşin harcın mahsubu ile hazineye gelir kaydına, hüküm gereği alınması gerekli bakiye 1.480,13 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi gereğince; bakiye harcın, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerektiğinden, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmeyen harç için -kanunen belirlenen sınır göz önünde tutularak- “harç tahsil müzekkeresi” yazılmasına, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceğinin bu şekilde hükümde belirtilmesine, (24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle bu bentte yer alan “kararın verilmesinden itibaren iki ay” ibaresi “kararın tebliğinden itibaren bir ay” şeklinde değiştirilmiştir.)
6-Davacı tarafça yatırılan ve yukarıda (3) ve (4) numaralı hüküm fıkraları ile mahsubuna karar verilen toplamda 529,28 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafça dosyada yapılan ve mahkememizce uyap sisteminden kontrol edilen (denetime elverişlilik açısından, uyap ekranında harç-masraf bölümü altında tahsilat reddiyat bilgileri başlığının içeriğinde masraflar açıkça yazmaktadır) posta-tebligat ücreti gideri toplamı 229,25 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davacı tarafça yatan gider avansından harcanmayan kısmın hüküm kesinleştiğinde UYAP üzerinden kontrolü de sağlanarak davacı tarafa iadesine, karardan sonra tebligat ve benzeri masraflar için gider avansının kullanılması davacı tarafından istenirse tebligat ve benzeri için yapılacak masraflar düşüldükten sonra arta kalan miktarının UYAP üzerinden kontrolü sağlanarak karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
10-Dosyada toplanan belge asıllarının, karar kesinleştiğinde mahallerine iadesine,
Dair, davacı vekili Sn. Av. … ve davalı vekili Sn. Av. …’in yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/12/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır