Emsal Mahkeme Kararı Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/448 E. 2019/237 K. 08.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
ANTALYA
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/448
KARAR NO : 2019/237
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/07/2018
KARAR TARİHİ : 08/04/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 23/07/2018 tarihli dava dilekçesinde; Dava dışı … Bilgisayar Sistemleri Tic. Ve San. Ltd.Şti ile davacı banka arasında düzenlenen şirket kredi kartı üyelik sözleşmesi ve genel kredi sözleşmelerine istinaden dava dışı şirkete … nolu ticari kredi kartı açıldığını ve kullandırıldığını, davalının söz konusu genel kredi sözleşmelerini müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, davalı ile diğer borçluların bu ürünleri kullanımından doğan borcunu ödememesinden dolayı borçluların hesabı kat edilerek 16/01/2018 tarihli ihtarname ile hesap özeti gönderildiğini, süresinde borcun ödenmemesi üzerine davalı/borçlular hakkında Antalya … İcra Müdürlüğünün …/… Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, borçlulardan … vekili tarafından müvekkilinin ödeme emrinin tebliğ edilmeden icra takibini haricen öğrendiğini, … havale tarihli dilekçesi ile takibe, borca ve tüm ferilerine itiraz ettiğini ve takibin durduğunu ileri sürerek, davalı tarafn zaman kazanmaya yönelik kötü niyetli olarak borcun tamamına, faize ve ferilerine yapmış olduğu haksız itirazın iptali ile takibin devamına, davalı yanın kötü niyetli olarak yapmış olduğu itiraz neticesinde icra takibinin durmasına sebep olduğundan %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili … havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davalının, davacı bankaya gerek şahsi gerekse şirket veya şahsa kefil veya müteselsil kefil olarak imzası ile gerçekleşen herhangi bir hukuki dayanak bulunmadığını, 30/06/2013 tarihinde şirketi dosya borçlusu …’a devir ettiğini ve 11/07/2014 tarih ve 8610 sayılı ticaret sicil gazetesinde bu devrin yayınlandığını, davacının dayandığı “Şirket kredi kartı üyelik sözleşmesinin ise; 31/07/2014 tarihini ihtiva ettiğini, bu sözleşmede davalının ne şirket ortağı olarak(şirket hissesi önceden devir edilmiştir), ne asıl borçlu olarak, ne de müşterek müteselsil kefil ve garantör olarak, imzasının bulunmadığını, adı geçen sözleşmede bulunan imzaların şirket sahibi …’a ait olduğunu, adı geçen sözleşmede davalının eşinin muvafakatnameside bulunmadığını, davacının dosyaya sunduğu Genel Kredi Sözleşmesinin davalının diğer davalı şirket sahibi …’ın şirket hisselerinin tamamını devir aldıktan sonra banka ile yaptığı kredi vb. İşlemlerde müvekkilini bağlayıcı bir hüküm doğurmadığını, davacının iddia ettiği gibi müvekkilinin süresiz ve limiti belli olmayan bir şekilde devir ettiği bir şirketin yeni sahiplerinin bankaya olan kredi vb. borçlarına kefaletine gerekçe yapılamayacağını, müvekkilinin davacının icra takibine konu ettiği kredi kartı borcu ve ferilerine yönelik herhangi bir hukuki sorumluluğu bulunmadığını belirterek müvekkilinin imzası bulunmayan bir şirket kredi kartı üyelik sözleşmesine dayandırılan kefalet borcuna yönelik açılan itirazın iptali davasının reddine, basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken davacı bankanın davalının kefalet sorumluluğu olmadığını ve sözleşmede imzasının bulunmadığını bile bile yaptığı takipte kötü niyetli olduğu açıkça anlaşıldığından davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, masraf ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında;
Dava dosyası ve ekleri davacı tarafın talep edebileceği alacak miktarının tespiti için bankacı bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından tanzim edilen ve dosyaya sunulan 15/02/2019 havale tarihli raporda özetle; “…Davalının geçerli müteselsil kefil imzasının bulunduğu 20/02/2013 tarihli çerçeve kredi sözleşmesini takiben münhasıran düzenlenen 31/07/2014 tarihli şirket kredi kartı üyelik sözleşmesi ve 11.12.2015 tarihli … numaralı 50.000,00 TL limitli sözleşmelerin düzenlendiği, dava ve icra takibine konu ticari kredi kartı kullanımından doğan banka alacağının kredi kartı işlemlerinin niteliği gereği aylık dönemsel hareket niteliğiyle ay itibariyle kapandığı ve/veya kısmen krediye dönüşmesi nedeniyle, davalının imzasının bulunduğu 20/02/2013 tarihli çerçeve kredi sözleşmesiyle ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığı, bu durumda dava ve icra takibine konu ticari kredi kartı kullanımından doğan banka alacağından davalı kefilin sorumlu tutulamayacağı…” şeklinde tespit ve rapor edilmiştir.
DEĞERLENDİRME ve GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesi ve şirket kredi kartı üyelik sözleşmesinin müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı belirtilen davalı hakkında yapılan ilamsız takipte itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalının şirketi … tarihinde devrettiği ve bu devrin ticaret sicil gazetesinde yayınlanmasından sonra şirket kredi kartı nedeniyle hakkında yapılan takibe itiraz ettiği, buna göre davalının şirket kredi kartı nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığını bildirdiği, uyuşmazlığın davalının şirketi devretmesinden sonra müteselsil kefil sıfatıyla sorumluluğunun devam edip etmediği, devam ediyor ise takip tarih itibariyle talep edilebilecek alacak miktarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Davacı banka ile dava dışı şirket arasında … tarihli ve … tarihli iki ayrı genel kredi sözleşmesi ile … tarihli şirket kartı talep formu ve şirket kartı üyelik sözleşmesi düzenlendiği görülmüştür.
20/02/2013 tarihli genel kredi sözleşmesinde davalının şirketi temsilen ve kendi adına müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu diğer 11/12/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinde ise şirketi temsilen ve kendi adına dava dışı …’ın imzasının bulunduğu 31/07/2014 tarihli sözleşmede ise yine dava dışı …’ın şirketi temsilen imzasının bulunduğu görülmüştür.
Davalının müteselsil kefil imzasının bulunduğu 20/02/2013 tarihli çerçeve kredi sözleşmesinin 2.4 maddesinde müşterinin bankaya yaptığı talep doğrultusunda işbu sözleşme hakkında kendisine veya belirlediği çalışanlarına kredi kartı verilmesi halinde iş bu sözleşme hükümleri yanında eki ve ayrılmaz parçası olan kredi kartı üyelik sözleşmesinin hükümlerinin de uygulanacağının yazılı olduğu, söz konusu sözleşmeyi takiben 31/07/2014 tarihli şirket kartı ve istek formu ve şirket kredi kartı sözleşmesinin münhasıran kredi kartı işlemlerine ilişkin olduğu, dava dışı …’ın kullanımına 14.000 TL limitli ticari kart talep edildiği, bu sözleşmede davalının garantör veya kefil sıfatıyla herhangi bir imzasının bulunmadığı, davacı banka ile imzalanan … tarihli son çerçeve sözleşmede de aynı düzenlemenin bulunduğu görülmüştür.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 03/12/2018 tarih, 2017/693 Esas, 2018/6244 Karar sayılı emsal içtihadında; “…Davalı vekili, icra takibine dayanak kredi sözleşmelerinde davalının ve yetkili ortağının imzasının bulunduğunu ancak limited şirket için alınan krediye ilişkin sözleşmede davalının kişisel ve müteselsil sorumluluğunu doğuracak bir beyan ve yazısının bulunmadığını, hesap kat ihtarının taraflarına tebliğ edilmediğini, ayrıca müteselsil kefaletten sorumlu olduklarının kabulü halinde dahi TBK’nun 586/1 maddesi uyarınca borcun tahsili için borçluya ihtarname gönderilerek borcun onun tarafından verilen süre dahilinde ödenmemesi halinde kefile başvurulabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece,toplanan deliller,yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporuna göre,davalının kredi sözleşmesinin tarafı olan dava dışı borçlu şirketin kullandığı krediden kefil sıfatıyla kefalet limiti kapsamında sorumlu olduğu gerekçesiyle bu husus yönünden davanın kabulüne,davacı bankanın kredi kartı kullandırırken borçlu ile ayrı bir sözleşme ile davalı kefilin imzasını almaması,çerçeve sözleşmede yer almamasına rağmen kefalet bölümünde açıklamada bulunarak davalı kefilin imzası bulunmayan kredi kartı sözleşmesi nedeniyle dava dışı firmanın kredi kartı borcundan sorumlu tutulamayacağı gerekçesi ile bu husus yönünden davanın reddine karar verilmiş,hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece kredi kartı sözleşmesinde davalının kefalet imzasının bulunmaması sebebiyle davalıdan kredi kartı borcunun tahsili isteminde bulunmayacağı belirtilmiş ise de;davalının da imzasının bulunduğu 05.03.2012 tarihli 100.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesinin 17.maddesinde kefalet ve kefillerin sorumluluğu maddesinde ”… ayrıca bankamız sözleşmesine istinaden verilen kredi kartının kullanımından …. müşterek müteselsil kefil sıfatıyla sorumludur.”hükmünün bulunduğu,yine kredi kartı borcuna dayanak Business kredi kartı sözleşmesinden sonra düzenlenen 09.03.2012 tarihli kredi sözleşmesinin başlık kısmında söz konusu kartın şirket kredi kartı olarak şirket tarafından belirlenecek kart kullananlara sağlanması amacıyla ticari hizmet sözleşmesi ve eki ile ayrılmaz parçasının olduğu,yine 32.maddede aynı hükme yer verildiği hususları dikkate alındığında mahkemece her iki sözleşme hükümlerinin değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” şeklinde belirtilmiştir.
Dava konusu somut olayda; yukarıda belirtilen emsal içtihad, dosyada bulunan sözleşme asılları ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde: Davalı kefilin çerçeve niteliğindeki 20/02/2013 tarihli sözleşmede imzasının bulunduğu, ancak ortaklıktan ayrıldığı tarihten sonra dava dışı şirket tarafından talep edilen şirket üyelik kartı istemli belge ile diğer sözleşmelerde imzasının bulunmadığı, davacı banka tarafından dava dışı şirket adına başvuruda bulunan …’ın kullanımına tahsis edilen kredi kartının kullanımı nedeniyle doğan borçtan davalının sorumluluğunun bulunmadığı, zira, banka alacağının davalı ile düzenlenen genel kredi sözleşmesinden değil, sonraki ticari kredi kartı üyelik sözleşmesinden doğduğu anlaşılmakla davacının davasının reddine karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davalı tarafça kötü niyet tazminatı isteminde bulunulmuş ise de, davacının takip yapmakta haksız ve kötü niyetli olduğu hususu ispatlanamadığından koşulları ve yasal unsurları oluşmayan davalı tarafın tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiş, açıklanan gerekçelerle aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Ayrıntısı gerekçeli kararda anlaşılacağı üzere;
1-Davacının davasının REDDİNE,
Koşulları ve yasal unsurları oluşmadığından davalı tarafın kötüniyet tazminat talebinin REDDİNE,
2-Alınması gerekli 44,40 TL harçtan peşin alınan 163,96 TL.harcın mahsubu ile fazla alınan 119,56 TL harcın karar kesinleştikten sonra istek halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davacı tarafça dosyaya yatırılan gider avansından dosyada kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacı tarafa İADESİNE,
5-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince davalı lehine takdir edilen 2.725,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalya VERİLMESİNE,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 6100 Sayılı Kanunun 345.maddesi gereğince 2 hafta içerisinde ilgili İstinaf Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere Mahkememize verilecek dilekçe ile İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/04/2019

Katip …
¸E- İmzalı

Hakim …
¸E- İmzalı