Emsal Mahkeme Kararı Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/172 E. 2022/50 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/172
KARAR NO : 2022/50
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 19/03/2020
KARAR TARİHİ : 19/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkilinin 2007 yılında tanıştığı davalı taraf ile bir süre evlenme niyeti ile görüştüklerini, davalının bu sürede müvekkilinin tüm maddi imkanlarından yararlandığını, müvekkilin çevresi tarafından bu durum fark edildiğinde müvekkilinin, davalının kötü niyeti ile ilgili uyarılar almaya başladığını, zaman içerisinde davalının, müvekkiline banka kredileri kullandırıp, çekilen meblağları şahsi borçları olduğunu beyan ederek kendisi kullandığını, bu hususta tanık ve ilgili banka kredi-ödeme belgelerinin mevcut olduğunu, tüm bu olayların yanı sıra müvekkilinin 2010 yılında kendisine araç satın almak için bir oto galeri ile görüştüğü esnada davalı da sürece dahil olduğunu, müvekkiline araç alımında fikir vererek yardımcı olacağını söyleyerek galeriye müvekkili ile birlikte gittiklerini, davacının olay gününde, araç alımı için oto galerici ile imzalayacağı evraklardan sonra işlemler bittiğinde, davalının cebinden çıkarıp verdiği bir adet evrakı imzalaması gerektiğini söylemesi üzerine şüphelendiğini, araç alımı ile hiçbir ilgisi ve bağı olmayan ve davalının üzerinden çıkardığı evrakı incelediğinde bunun boş bir senet olduğunu anladıklarını, davalıya senedin satın almak istediği araç ile ne ilgisi olduğunu sorup şüphelendiği için imzalamayacağını beyan ederek olayı bu şekilde kapattığını, aradan geçen zaman içerisinde davalının müvekkile yaşattığı maddi zararlar ve evlenme niyetinde olmadığını gösteren eylemleri ile müvekkilinin görüşmelerine son verdiğini, bu esnada dahi müvekkilinin davalının kendi kartlarından para çektiğini ve kullandığını öğrendiğini bir süre daha davalının bu şekilde sebep olduğu borçları ödemeye devam ettiğini, gelinen aşamada ise davalının, bu kez de müvekkili aleyhine Antalya … İcra Müdürlüğü … Esas Sayılı takip dosyası ile 30.000.-TL bedelli bir bono takibine giriştiğini, böylece yukarıda anlatılan olay günü davalının hileli hareketlerle müvekkilinin elinden almaya çalıştığı bonoyu, müvekkiline imzalatmakta başarılı olamaması üzerine bu kez kendisi sahte yazı ve imza ile doldurarak lehine hak elde etmeye çalıştığını, ilgili takip dosyasından kambiyo senedine müstenit ödeme emri müvekkile tebliğ edilmişse de müvekkilinin itiraz vb yollarını hukuki bilgi eksikliğinden kullanamadığını, bu süreçte ise takiplerin kesinleşerek davacı, gerçekte olmayan bir borcun borçlusu haline geldiğini belirtmiş olup açıklanan nedenlerle davanın kabulüne yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: dava konusu bononun tanzim edildiği süreçte müvekkili ile davacı arasında duygusal bir ilişki olduğunu ve tarafların evlenmeyi düşündüklerini, tarafların ilişkileri devam etmekte iken davacının araba satın almak istediğini, nitekim kendi üzerine kayıtlı olarak araba satın aldığını, arabayı satın aldıktan sonra kullanmış olduğu banka kredisinin taksitlerini ve diğer şahsi borçlarını ödemekte zorlandığından bahisle müvekkilinden borç istediğini, müvekkilinin ise davacı taraf ile evlilik arefesinde olduğu için 30.000,00TL nakit parayı elden davacıya teslim ettiğini, ilerleyen aşamada tarafların duygusal ilişkilerinin sonlanması ile müvekkilinin davacı tarafa vermiş olduğu 30.000,00TL parayı talep ettiğini, davacının ise mevcut durumunun borcu ödemeye elverişli olmadığını ancak 1 ay sonra ödeyebileceğini ve bu anılan meblağa ilişkin bono düzenleyebileceğini belirttiğini, müvekkilinin bu teklifi kabul etmesi üzerine davacının 30.000,00TL bedelli, 02.08.2010 düzenleme tarihli, 01.09.2010 vade tarihli ve düzenleyeninin … olduğu bonoyu düzenlediğini, borcun vadesinde ödenmemesi üzerine müvekkilinin Antalya … İcra Müdürlüğü … Esas Sayılı takip dosyası ile alacağını takip konusu yaptığını, müvekkilinin davacının maddi imkanlarını kullandığı, davacıya banka kredisi kullandırıp çekilen meblağları kendisinin kullandığı iddiaları tamamen soyut iddialar olduğunu, davacı 41 yaşında yetişkin bir birey olup, banka kredisi kullanma konusunda ehil olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin kendisinin maddi imkanlarını kullanıp, kendisine kredi kullandırdığı iddiasının gerçeklikten uzak olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava: Kambiyo senedindeki imza sahteciliği hukuksal nedenine dayalı olarak, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır.
Antalya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davalı alacaklı tarafça, borçlu davacı aleyhinde 30.000,00-TL asıl alacak, 302,47-TL işlemiş faiz, 90,00-TL komisyon olmak üzere toplam 30.392,47-TL alacaktan dolayı kambiyo senetlerine mahsusu icra takibine girişildiği ve takibin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce davacı …’ın 11/06/2021 tarihli duruşmada isticvap beyanı alınmış, davacı beyanında: ” Ben herhangi bir senede imza attığımı hatırlamıyorum. Senetteki imza benim imzama benziyor. İmzanın bana ait olup olmadığı hususunda birşey diyemiyorum. İbrahimi tanıyorum. İbrahimle yaklaşık olarak 4 yıl arkadaşlığımız oldu. Kendisi ile nişanlandık. Benimle evlenme vaadinde bulundu. Ancak benimle daha sonra evlnemedi. Senetteki imzanın bana ait olup olmadığımı çıkaramadım. Ancak ben hiçbir senete imza atmam. Çünkü babamında başına böyle bir olay geldiğinden, babamdan ders aldım. …, … kredi kullanmak nedeni ile Kepez kaymakamlığımda nüfuz cüzdanı almam sebebi ile İzmir karşıyaka belediyesinde (…sayılı) de nikahımın kıyılması sebebi ile Kepez İlçe seçim kurulunda seçim nedeni ile imzala örneklerim vardır, ” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Mahkememiz dosyası İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İncelemeleri İhtisas Dairesine gönderilerek rapor aldırılmış, aldırılan 11/10/2021 tarihli rapora göre: İnceleme konusu senetteki borçlu imzaları ile …’ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’ın eli ürünü olduğu hususunda görüş ve kanaat bildirilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’ nun 6′ ncı maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü;
6100 sayılı HMK’nun 189/3. Maddesi “Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.” hükmünü;
6100 sayılı HMK’nun 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” hükmünü;
6100 sayılı HMK’nun 200/I maddesi “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.” hükmünü;
6100 sayılı HMK’nun 201/I maddesi “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” hükmünü;
6100 sayılı HMK’nun 203/I maddesi “Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir: a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler. b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler. c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler. ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları. d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları. e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.” hükmünü;
6100 sayılı HMK’nun 205/I maddesi “Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılırlar.” hükmünü;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeler Kanunu’nun 211. Maddesi; “Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.” hükmünü;
6100 sayılı HMK’nun 226/I-c maddesi “Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar.” hükmünü;
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 779/1. Maddesi; “Bir bonoyu düzenleyen kişi, tıpkı bir poliçeyi kabul eden gibi sorumludur.” hükmünü düzenlemiştir.
Uyuşmazlığın çözümünde ispat ve ispat yükü kavramlarının kısaca açıklanması yerinde olacaktır.
İspat; dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. İşte dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. (Kuru, B:Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001,6.2.c.,s.1966)
Hakim, davada hangi çekişmeli vakıanın ispat edilmesi gerektiğini tespit ettikten sonra bu vakıaların kimin tarafından ispat edilmesi sorusu ile karşılaşır; buna da ispat yükü denir.
İspat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer ve yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; kendisine ispat yükü düşen taraf için bu bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür külfettir). Zira taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Bilâkis, kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; mesela, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu sebeple reddedilir.
İspat aracı olan ve kendi içinde kesin-takdiri olmak üzere ikiye ayrılan deliller, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanamayacağı davalarda kural olarak taraflarca ileri sürülmedikleri müddetçe hakim tarafından resen dikkate alınamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun … tarihli ve … K. sayılı kararı)
Hakimi bağlayıcı nitelikteki (kesin) delillerden belki de en önemlisi “senet” tir. Senetle ilgili ilk kural, kesin delille ispat zorunluluğu veya tanıkla ispat yasağı da denilen, kanun koyucunun bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacı ile yapılan hukuki işlemlerin değerinin belli bir miktarın üzerinde olması halinde ispatının ancak senetle yapılabileceği kuralıdır. Bu husus kısaca ispat sınırı olarak da anılabilir.
Senetle ispat zorunluluğu hakkındaki ikinci kural ise senede karşı senetle ispat zorunluluğudur.
Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, senetle ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz, ancak ve ancak senet (kesin delil) ile ispat olunabilir (HMK, m.201)
İspat hukuku açısında değinilmesi gereken bir diğer husus ise, borcun dayandığı nedenin gösterilmesine ilişkin bonoda yer alan bedel kayıtlarıdır. Bedel kayıtları, daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini içeren davada ispat yükü, kural olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin talil edilmesi (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedin (talil eden) veriliş nedenini değiştiren kişi, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır.
Yine Hukuk Muhakemeleri Kanununun 203. maddesinde öngörülen, senetle ispat kuralının istisnası mevcut olması halinde davanın tanıkla (takdiri delillerle) ispatı da mümkün olabilecektir.
Somut olayda; davacı taraf, davaya konu bononun, davacı tarafından düzenlenmediği, davalı tarafça hile ile keşide edildiğinden, müvekkilinin davalıya herhangi bir borcunun olmadığının tespit ile Antalya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takibin ve dayanak senedinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı taraf ise, davacının 14/09/2010 tarihinde Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı’na ,huzurdaki davaya konu senet üzerindeki imzaların kendisine ait olmadığı, senedin alacaklısı …’ın senedi sahte olarak düzenlediği iddiası ile müvekkili hakkında suç duyurusunda bulunmduğunu, anılan şikayet üzerine Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı Dolandırıcılık Bürosu’nca yapılan soruşturma kapsamında Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce 03/06/2013 tarihinde tanzim edilen imza-ekspertiz raporunda, bono üzerindeki imzaların …’ya ait olduğu tespit edildiği; Bunun üzerine Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca 13/06/2013 tarih, … karar ile müvekkil … hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini; davacı, işlemediğini bildiği halde müvekkili … hakkında dolandırıcılık suçundan soruşturma başlatmak amacıyla aleyhine hukuka aykırı bir fiil isnat ettiği için hakkında iftira suçunu işlemekten kamu davası açıldığını ve Antalya … Asliye Ceza Mahkemesi … Sayılı kararı ile davacı … …’nın iftira suçunu işlediği sabit bulunup 1 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
İlgili yasal düzenlemeler uyarınca davacının hile iddiasının değerlendirilmesi bakımından, davacı tarafça, dava dilekçesinde tanık deliline dayanılması sebebi ile, ön inceleme zaptı ile delillerin bildirilmesi hususunda davacı tarafa süre verildiği halde, tanık isim ve adresleri bildirilmediği gibi, hileye ilişkin somut bir iddia da ortaya konulmamıştır.
Davaya konu senetteki imzanın davacıya ait olmadığı hususununda ise, davacının isticvabına karar verilmiş, isticvabı sonucunda davacının imzaları alınmış ve davacının imzalarının bulunduğu belge asılları dosya arasına aldırılarak, İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden rapor aldırılmıştır. İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin 11/10/2021 tarihli raporu ile, takibe ve davaya konu bonodaki keşideci imzalarının davacının eli ürünü olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin dava dilekçesinde delil olarak dayandığı Antalya CBS’nın 2020/9383 soruşturma sayılı dosyasının konusu, vergi usul kanununa muhalefet suçu olduğu ve dosyamızla bir bağlantısı olmadığı anlaşılmıştır.
Ayrıca dosya arasına aldırılan Antalya CBS’nın … soruşturma sayılı dosyasında huzurdaki dosyanın davalısı şüpheli hakkında atılı suçtan dolayı kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiği; Antalya … Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında huzurdaki dosyanın davacısı olan … hakkında davalı …’a yönelik yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma başlatılmasını sağlamak için hukuka aykırı bir fiil isnat ettiğinden sanığın üzerine yüklenen iftira suçunun sübut bulduğu anlaşıldığından; sanık … …’nın cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Sonuç olarak davacının, iddialarını yukarıda açıklandığı şekilde ispat edemediği gibi her ne kadar davacı delil listesinde “yemin” deline dayanmış ise de iddianın ileri sürülüşü bakımından HMK 226/1-c maddesi uyarınca, yemine ilişkin hususun bedelsiz senedi icraya koymak suçunu teşkil edeceğinden davacının iddialarının yemine konu edilmeyeceği, bu şekilde davacının senetten dolayı borçlu olmadığına ilişkin menfi tespit davasını ispat edemediği kanaatine varılmakla davanın reddine, ayrıca yargılama sırasında icra takibine ilişkin olarak ihtiyati tedbir kararı da verilmemiş olması dikkate alınarak şartları oluşmadığından davalı lehine icra tazminatı takdirine yer olmadığına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Takibe yönelik verilmiş bir tedbir kararı bulunmadığından icra tazminatı takdirine yer olmadığına,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması lazım gelen 80,70.-TL harcın davacı tarafından peşin yatırılan 519,03-TL harçtan mahsubu ile fazladan yatırıldığı anlaşılan 438,33.-TL harcın istem olması halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davacının bu dava nedeni ile yapmış olduğu yargılama giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 5.100,00TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Arabuluculuğa ilişkin dava şartı nedeni ile kamu tarafından yapılan 1.320,00.TL yargılama giderinin 6325 sayılı HUAK’nın 18/A-13. maddesi gereği ‭davacıdan alınarak hazineye gelir KAYDINA,
7-Gider avansının kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesine müteakip davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, HMK 345. Maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içinde Antalya Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 19/01/2022

Katip …
¸(e-imzalı)

Hakim …
¸(e-imzalı)