Emsal Mahkeme Kararı Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/17 E. 2018/201 K. 08.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/17 Esas
KARAR NO : 2018/201
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 08/01/2018
KARAR TARİHİ : 08/03/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …/…/… tarihinde davalı işleten … Şoförü … adlı sürücü sevk ve idaresindeki … … … plaka sayılı otobüsü ile kaza yapması sonucu davacı otobüs içerisinde seyahat halindeyken yaralandığı ve yaşam boyu beden günücü kaybına uğradığını, kaza nedeniyle … Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, dosyada alınan kusur raporunda otobüs sürücüsü davalının 8/8 tam kusurlu bulunduğunu, davacının yolcu olduğundan kusurunun söz konusu olmadığını beyan etmekle, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla güç kaybı tazminatının ve tedavi giderlerinin hesaplatılarak işleten yönünden olay tarihinden ve sigorta yönünden dava tarihinden işleyecek faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte ortaklaşa ve zincirleme davalılara ödetilmesine, işletenin taşınır taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki ve bankalardaki hak ve alacakları üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini, zarar ve kapsamı belli olduktan sonra açıklanacak manevi tazminat isteminin de olay tarihinden işleyecek faizi, yargılama giderleri ve vekalet ücretiyle birlikte işletene ödetilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın SGK’ya yöneltilmesi gerektiğini, tedavi giderleri yönünden sorumluluğun SGK ‘ya devredildiğini, müvekkili şirketin davalı olarak gösterilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın öncelikle husumet yönünden reddinin gerektiğini, şirketin merkezinin …’da olduğunu o yüzden mahkememizin yetkili olmadığını, yetkisizlik nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, kazanın meydana gelmesinde müvekkili şirketin bir kusurunun bulunmadığını, davacı için müvekkili firma tarafından yapılmış olan tedavi masrafları, maddi ve manevi tazminat ödemelerini faturalarla sunduklarını, toplamda 3.329,51-TL ödeme yaptıklarını, davacının hiçbir şekilde mağdur edilmediğini, müvekkilinin üzerine düşen edimlerini yerine getirdiğini, davanın …A.Ş., …A.Ş.’ye ve …A.Ş.’ye ihbar edilmesine karar verilmesini talep etmekle, davanın öncelikle esasa girilmeksizin husumet, zaman aşımı ve yetki itirazları doğrultusunda reddine, davalının yukarıda bahsi geçen şirketlere ihbarına, davanın kazaya karışan aracın makili ve işleteni sıfatıyla …’e sürücü …’a ihbarına, davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine, davanın esas yönünden de reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …A.Ş. Vekili cevap dilekçesinde özetle; … … … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından …/…/…-… tarihleri arasında geçerli olmak üzere … nolu ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, davacı yanın maddi tazminat talebi ZMMS poliçesi bakımından kapsam dışında olduğunu, … … … plakalı aracın Zorunlu Karayolu Taşımacılık poliçesi tespit edilerek, zararın öncelikle anılan poliçeden karşılanması gerektiğini, diğer yandan dava konusu olayla ilgili olarak ceza soruşturma dosyasındaki tüm delillerin ifade tutanaklarının tanık beyanlarının ve niyayet bilirkişi raporunun temini gerektiğini, kusur durumunun belirlenmesi gerektiğini, maluliyet raporunun aldırılmasın talep etmekle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya içerisine; davacı vekili tarafından kaza tespit tutanağı, ceza mahkemesinin bilirkişi raporu, tedavi bilgileri epikriz raporu, sigorta poliçesi ibraz edilmiş, … Ağır Ceza Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyası celp edilmiş, … Üniversitesi, … Hastanesine müzekkere yazılmış, davacının tedavi evrakları celp edilmiş, … A.Ş.’ye müzekkere yazılmış … plakalı aracın Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi ve hasar dosyası celp edilmiş, … AŞ.’ye müzekkere yazılmış, … … … plakalı aracın Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi celp edilmiş, talimat mahkemeleri aracılığıyla tanık beyanları aldırılmış, maluliyet raporları ve kusur raporu aldırılmış, aktüerya bilirkişisinden aktüer raporu aldırılmıştır.
Dava; Trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, 750,00.-TL güç kaybı 250,00.-TL de tedavi giderinin kazaya sebebiyet veren aracın işleteni ve trafik sigortacısı olan davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
Davaya konu trafik kazasındaki kusur durumu, davacının zararı olup olmadığı, varsa miktarı ve davalıların bu zararlardan sorumlu olup olmadığı hususları ihtilaflıdır. Ayrıca davalı …AŞ tarafından davacıya dava tarihinden önce ödeme yapılıp yapılmadığı hususu da ihtilaflıdır.
Davalı …AŞ vekilinin yetki itirazının HMK’nın 16. Maddesine göre zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olduğu ve davacının yerleşim yeri adresinin … olduğu anlaşılmakla, davalının yetki itirazının reddine, 2900 SAyılı Kanunun 109. Maddesi nazara alındığında; davanın zaman aşımı süresi içinde açıldığı anlaşılmakla, davalı tarafın zaman aşımı itirazının da reddine karar verilmiştir
Davaya konu kaza olayının … tarihinde meydana geldiği, davacının içerisinde yolcu olarak bulunduğu … … … plakalı otobüsün virajdan yolun sol tarafında kalıp sol aynı üzerine devrilmesi ve sürüklenmesi sonucu ölümlü ve yaralamalı trafik kazasının meydana geldiği dosya içerisindeki kaza tespit tutanağı ve diğer kayıt ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Davalı işleten …A.Ş.’ye ait … ‘ın sevk ve idaresindeki … … … plakalı aracın kayıt maliki … … olup, aracın davalı sigorta şirketine ZMSS sigortası ile sigortalı olduğu, İhbar olunan …A.Ş. Tarafından düzenlenen … sayılı Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Poliçesi, İhbar olunan … A.Ş. Tarafından düzenlenen …-…-… sayılı … …Poliçesi (Genişletilmiş Kasko) ve İhbar olunan … A.Ş. Tarafından düzenlenen … sayılı Karayolu Yolcu Taşımacılık Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi ile … … lehine sigortalı olduğu dosyada mevcut poliçeler ve trafik kayıtlarından anlaşılmıştır.
… Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmış, davalı tanığı … … …/…/… tarihli talimat celsesinde “Ben … şirketinde kaza ile ilgili görevlendirilen ekibin başındayım. Yaklaşık 8 yıldır bu işi yapıyorum. Kaza anında Isparta’daki çalışanlarımız yolcularımıza gerekli yardımda bulunmuş, bizde ekiple olay yerine gittik. Yolcuların gerekli sağlık ve maddi ihtiyaçlarını karşılayıp destek olduk. Dosyadaki davacı da özel hastahanede tedavi olmuştur. Eşya kaybı vs. tüm maddi talepleri yerine getirilmiştir. Hatta bu sebeple talepte bulunmayacağını beyan etmiştir. Sadece manevi talebi söz konusudur şirketimiz üzerine düşeni yapmıştır.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
… Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmış, davalı tanığı … …/…/… tarihli talimat celsesinde “Ben davalı şirkette yolcu ilişkileri yetkilisi olarak çalışıyorum. Davacının kendisi ile kazadan sonra birebir görüştüm. Kaza meydana geldikten 4 saat sonra kaza yerine ulaştık. Kazadan dolayı 50 kişi yaralanmıştı. Bu 50 kişinin içerisinde davacı da bulunuyordu. Davacının sağ ayağında yara ve üst dudağında cam parçasından dolayı kesik vardı. Kazadan sonra kazazedelerin hepsi hastaneye yönlendirildi. Yolcunun ilk işlemlerini … Hastanesinde kaza raporu ile yaptırmıştı. Ondan sonra ki süreçte kendisi ile olumlu görüşmelerimizden sonra …Hastanesinde gerekli bütün işlemlerini özel olarak … Aş tarafından yaptırıldı. Davacının kendisinin beyan ettiği gibi değil, bütün tedavi masrafları davalı … Aş tarafından karşılanmıştır. Yolcumuzun almış olduğu ilaç paralarına kadar bütün masraflar hem elden hemde banka aracılığıyla kendisine ödenmiştir. Kendisinde iş kaybı ile bilgi istenmiş olup, kendisi öğrenci olduğunu beyan ederek herhangi bir iş kaybının olmadığını söylemiştir. Kaza esnasında yolcumuzun üzerindeki kıyafetlerinin ve cebindeki kırılan cep telefonunun yenisi alınarak tüm zararları karşılanmıştır. Tüm bu yapılan ödemeler ve yolcumuzun hesabına yatırmış olduğumuz ödemelere ilişkin dekontlar dava dosyasına zaten sunulmuştur. Yolcumuz ile bundan sonraki süreç içerisinde irtibata geçildiğinde herhangi bir talebinin ve herhangi bir eksiğinin olmadığını söyledikten sonra kendisi firmamız ile iletişimini kesmiştir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Kaza olayındaki kusur durumuna ilişkin dosya … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı’na gönderilmiş, …/…/… tarihli raporda, otobüs Sürücüsü …’ın tamamen kusurlu olduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
… Adli Tıp Üçüncü İhtisas Dairesi Başkanığın’dan aldırılan …/…/… tarihli maluliyet raporuna göre de, davacının …/…/… tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı arızası sebebiyle … tarih ve … sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekten Kazanama Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinden yararlanılarak ve meslek grup numarası bildirilememkle Grup 1 kabul olunarak %3.0 oranında meslekten kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, iyileşme (geçici iş göremezlik) süresinin olay tarihinden itibaren 1,5 aya kadar uzayabileceğinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davalı …A.Ş. Vekilinin maluliyet raporuna itirazı üzerine dosyanın Adli Tıp Genel Kurulana gönderildiği, aldırılan …/…/… tarihli raporda sonuç olarak; davacının %2,1 oranında meslekten kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, iyileşme (geçici iş göremezlik) süresinin olay tarihinden itibaren 1,5 aya kadar uzayabileceğinin mütalaa edildiği anlaşılmıştır.
Aktüer bilirkişi … … tarafından düzenlen …/…/… tarihli rapora göre; …/…/… tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazası sonucu %2,1 oranında beden gücü kaybı olan davacının geçici iş göremezlik dönemi alacağın 1.269,00-TL olduğu, sürekli işgöremezlik dönemi alacağının 13.947,62-TL olduğu, toplamda gerçek ve nihai alacağının 15.216,62-TL olduğu tedavi harcamasına ilişkin masrafının 2.456,25-TL olarak hesaplandığı anlaşılmış, mahkememizce raporun denetime elverişli, bilimsel verilere uygun ve gerekçeli oluşu sebebiyle bu rapora itibar edilmiştir.
Davacı vekili … havale tarihli dilekçesi ile, belirsiz alacak davası olarak harca esas değer 1.000,00-TL olarak açmış olduğu dava dilekçesindeki talep sonucuna artırmış ve geçici ve sürekli iş göremezlik zararı olarak 15.216,62-TL olarak maddi tazminat, 50.000,00-TL manevi tazminat talebini açıklamış, tamamlama harcını yatırmış, artırım dilekçesi davalılara usulünce tebliğ edilmiştir.
Mahkememizce … tarih, … esas, … karar sayılı ilamı ile; tüm bu açıklanan nedenlerle ve dosya kapsamına göre ve davanın ıslah edilişi de gözetilerek; davacının davalı … otobüsleri ile seyahat etmekte iken … tarihinde yukarıda anlatılan şekilde meydana gelen trafik kazasında %2,1 oranında meslekten kazanma gücünü kaybedecek, 1,5 ay kadar da geçici iş göremeyecek şekilde yaralandığı, geçici ve sürekli iş göremezlik nedeni ile toplam zararının 15.216,62-TL olduğu, dava dışı otobüs sürücüsünün %100 kusurlu olduğu, her ne kadar davalı …Otobüsleri vekili kendilerinin sorumlu tutulamayacağı yönünde savunma yapmış ise de davacının içinde bulunduğu ve kaza yapan … plakalı aracın davalı …A.Ş tarafından işletilmekte olup, 2918 Sayılı Kanunun 85/son maddesi hükmünce yolcu otobüsü işleticisinin işleten gibi sorumlu olacağı anlaşılmakla 15.216,62-TL geçici ve sürekli iş göremezlik alacağı toplamının davalı … A.Ş.’den kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Her ne kadar davalı maddi tazminat taleplerini aynı zamanda davalı …AŞ.’ye de yöneltmiş ise de …AŞ’nin …plakalı yolcu otobüsünün Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) sigortacısı olduğu, otobüsün aynı zamanda dava dışı …Şirketi nezdinde kaza tarihlerini kapsar şekilde Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk sigortasının bulunduğu, Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortasının, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun “Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı bölümünde düzenlenmiş olup; Kanunun 17.maddesinde: “Şehirlerarası ve Uluslararası yolcu taşımacıları, duraklamalar dahil olmak üzere kalkış noktasından, varış noktasına kadar geçecek süre içinde meydana gelecek bir kaza nedeniyle yolcunun ölümü, yaralanması ya da eşyanın zarara uğramasından dolayı sorumludurlar” açıklaması yapıldıktan sonra, 18.maddesinde: “Taşımacılar, yolcuya gelebilecek bedeni zararlar için bu Kanunun 17 nci maddesinden doğan sorumluluklarını sigorta ettirmek zorundadırlar” denildiği, Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın “Tazminat Ödemesinde Öncelikli Sigorta” başılığını taşıyan B.8. maddesinde ise; “Meydana gelen zarar öncelikle bu sigortadan karşılanır. Sigorta sözleşmesinin hiç yapılmamış olması, yapılmış fakat geçersiz hale gelmiş olması, süresinin bitmiş olması veya meydana gelen zararın bu sigorta teminatlarının üzerinde bulunması halinde teminatların üzerinde kalan kısım için; sırasıyla 13/10/1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre yapılması zorunlu olan mali sorumluluk sigortasına ve varsa ihtiyari mali sorumluluk sigortasına başvurulur.” denildiği, buna göre taşıma ilişkisinde, taşımacılık mali sorumluluk sigortası, mali sorumluluk sigortası ve ihtiyari mali sorumluluk sigortası arasında sıralı sorumluluk ilişkisinin kabul edildiği, somut olayda, davacının yolcu otobüsünde yolcu olarak taşınmakta iken davaya konu kaza meydana geldiği ve sigorta sorumluluğu açısında ilk sırada olanın taşımacılık mali sorumluluk sigortacısının bulunduğu ve meydana gelen zararın da dosya içerisinde bulunan poliçe limitleri dahilinde kaldığı, bu şekilde davalı …A.Ş’nin sorumluluğunun doğmadığı anlaşılmakla davalı …A.Ş yönünden maddi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacı tedavi giderlerine ilişkin olarak da istemde bulunmuş ise de bu hususta her hangi bir delil ibraz etmediği, davalı otobüs şirketi tarafından tedavi giderleri ve sair giderlere yönelik davacıya doğrudan ve dolaylı olarak yapılan ödemelere ilişkin dekont ve fatura ibraz ettiği, bunların dışında ispatlanmış bir tedavi gideri bulunmadığı anlaşılmakla bu yönden açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Diğer taraftan davacının davayı açarken manevi tazminat talebi açısından miktar bildirmediği, buna göre harcını yatırmadığı, daha sonra belirlenecek maluliyet oranına göre bildireceğini belirttiği ve yargılama aşamasında da tamamlama harcı yatırarak 50.000-TL manevi tazminat talep ettiği, Yargıtay içtihatlarına ve yerleşik uygulamalara göre hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir hal olarak değerlendirildiği, yani başka anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağının bulunmadığı, niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemeyeceği, bir defada istenilmesi gerektiği, sonradan alınan raporlarla olay anında ve akabinde duyulan elem ve üzüntünün geçmişe etkili olacak şekilde artıp azalmayacağı, hal böyle olunca manevi tazminatın tekliği ve bölünmezliği ilkeleri dikkate alındığında bölünerek açılamayacağı gibi sonradan miktarı belirlenmek suretiyle de dava açılamayacağı anlaşılmakla manevi tazminat davasının reddine dair verilen karar … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin …/… Esas, …/… Karar sayılı ilamı ile “Mahkemece “manevi tazminat isteminin bölünemeyeceği, belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, bir defada ileri sürülmesi gerektiği, davacının manevi tazminat isteminin bu kurallara aykırı olduğu, yöntemince açılmış bir manevi tazminat davası bulunmadığı” şeklindeki gerekçelerle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Öğretide, kimi yazarlarca (Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ, Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku, 12 Levha Yayıncılık, 15. baskı, cilt 2, sayfa 1020 ve diğerleri; Prof. Dr. Ejder YILMAZ, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, 2. baskı, sayfa 759; Prof. Dr. Bilge UMAR, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Yetkin Yayınları, sayfa 308) “manevi tazminat isteminin de belirsiz alacak davasına konu edilebileceği, çünkü belirsiz alacak davasının kısmi davadan farklı olduğu, burada aslında dava açıldığı an manevi tazminat alacağının tümünün hüküm altına alınmasının istendiği, nitelikçe talep sonucunun bölünmediği, ileride yapılanın sadece rakamsal belirleme olduğu” savunulmakta ise de; Yargıtay’ın, “manevi tazminatın tek olduğu, bölünemeyeceği, bölümler halinde istenemeyeceği, bir defada istenilmesi gerektiği” şeklindeki kökleşmiş ilke ve uygulamaları karşısında, (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 18/01/2012 gün, 2011/12404 Esas, 2012/437 Karar; Yargıtay HGK, 01/03/2006 gün, 2006/2-14 Esas, 2006/26 Karar; Yargıtay HGK , 25/09/1996 gün ve 1996/21-397 Esas, 1996/637 Karar; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 28/04/2011 gün, 2011/1651 Esas, 2011/4039 Karar) dairemizce de, kural olarak manevi tazminat istemlerinin belirsiz alacak davası formunda ileri sürülemeyeceği kabul edilmektedir. Ancak, başlangıçta belirsiz alacak davası formunda ileri sürülen manevi tazminat istemlerinin daha sonra belirli hale getirilmeleri halinde incelenebilmeleri gerekir. Çünkü, belirsiz alacak davasına konu olamayacak bir istemin belirsiz alacak davasına konu edilmesi, dava şartlarını ilgilendirir. Buradaki dava şartı HMK’nın 114/h madde ve fıkrasında düzenlenen “hukuki yarar”dır. HMK’nın 115’inci maddesinin 2’inci fıkrasının 1’inci cümlesine göre, mahkeme , dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Aynı fıkranın 2’inci cümlesinde ise bu kurala bir istisna getirilmiştir. Buna göre, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için ilgilisine kesin süre verilir. Dava şartı noksanlığı giderilirse artık işin esasının incelenmesi gerekir. HMK’nın 115’inci maddesindeki bu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası’nın 36 ve 141, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27 , 30 ve 297 inci maddeleri ile düzenlenen “hak arama hürriyeti”, “adil yargılanma hakkı”, “davaların en az giderle ve en hızlı şekilde sonuçlandırılması zorunluluğu”, “usul ekonomisi” şeklindeki ilkelerle yakından ilgilidir. Nitekim hükümet gerekçesinde de “… dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise usul ekonomisi ilkesine uygunluk sağlanabilmesi için hakimin usulden red kararı vermeden önce eksikliğin tamamlanması yönünde ilgilisine kesin süre vermesi esası benimsenmiştir” açıklamalarına yer verilerek düzenlemenin amacı somut bir biçimde gösterilmiştir. Belirsiz alacak davası formuna göre ileri sürülemeyecek ve ancak belirsiz alacak davası olarak açılmış bir manevi tazminat davasında başlangıçta hukuki yarar bulunmasa da, mahkemece yukarıda değinilen düzenlemeye göre verilecek süre üzerine davanın belirli alacak davasına dönüştürülmesi halinde başlangıçtaki dava şartı eksikliği giderilmiş olur. Belirsiz alacak davasının dava sırasında belirli hale getirilmesini önleyen herhangi bir yasa hükmü de yoktur. Dava şartları , diğer kanunlarda yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla , HMK’nın 114 üncü maddesinde düzenlenmiştir. HMK’nın 115 inci maddesinin 2 inci fıkrasının 2 inci cümlesi , hangi dava şartı noksanlığının sonradan giderilebileceğini, hangisinin giderilemeyeceğini düzenlememiştir. Bu durumda , bir dava şartı noksanlığının sonradan giderilebilir olup olmadığı , doğrudan o dava şartının niteliğine ve yargılama faaliyetindeki fonksiyonuna bakılarak belirlenebilir. Örneğin, “yargı yolu”, “görev” , “kamu düzenine ilişkin kesin yetki” gibi dava şartları , nitelikleri icabı sonradan giderilemez. Caiz olmayan yargı yolu caiz , görevli olmayan mahkeme görevli , kesin yetkisiz mahkeme yetkili hale getirilemez. Bunlar eksikse davanın usulden reddi gerekir. Lakin “hukuki yarar” bunlar gibi değildir. Başlangıçta var olmayan hukuki yarar bir dilekçeyle varlık kazanabilmektedir. Kaldı ki, davacının, bu davada ileri sürdüğü ve hukuki yarar yokluğu sebebiyle kabule şayan görülmeyen manevi tazminat istemini belirli alacak davası kurallarına göre aynı mahkemeye açacağı yeni bir dava ile ileri sürme imkanı vardır. Aynı mahkemeye açılacak yeni bir dava ile ileri sürülme imkanı olan manevi tazminat isteminin eldeki davada belirli hale getirilerek incelenmesinde bu nedenle de herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Tam tersine, belirli hale getirilerek eldeki davada incelenmesi ve sonuçlandırılması imkanı varken zarar görenleri yeni bir dava açma külfeti altında bırakmak az yukarıda açıklanan yargısal kural ve ilkelere aykırı olur. Davacı vekili …/…/… tarihli dilekçesiyle 50.000,00TL manevi tazminat istediklerini açıklamış, ilam harcını da tamamlamıştır. Bu andan itibaren davacının manevi tazminat istemindeki dava şartı eksikliği tamamlanmış ve dava görülebilir hale gelmiştir. Hal böyle iken yöntemince ileri sürülmüş bir manevi tazminat istemi bulunmadığı gerekçesiyle bu istemin reddine karar verilmiş olması HMK’nın 353/1-a,4 madde ve bendine aykırılık oluşturur. Böyle olunca da diğer istinaf itirazları incelenmeksizin davacının manevi tazminat istemi hakkında da esas yönünden değerlendirme yapılarak karar verilmesi için kararın kaldırılması ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi” gerekçesiyle mahkememizin kararı kaldırılarak işbu esasa kaydedilmiştir.
Mahkememizce de … Bölge Adliye Mahkemesi .. Hukuk Dairesinin … Esas, … Karar sayılı ilamında usul ekonomisi, hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı, davaların en az giderle ve en hızlı şekilde sonuçlandırılması zorunluluğu şeklindeki ilkelerle ilgili açıklamalara aynen katılınmaktadır.
Ancak manevi tazminatın belirsiz alacak davası formunda ileri sürülüp sürülemeyeceği, bu hususun giderilebilir dava şartı noksanlığı teşkil edip etmeyeceği, harcın ikmal edilmesi halinde davanın esastan incelenmesi gerekip gerekmediği noktasında uyuşmazlık doğmuştur.
Yargıtay’ın çeşitli kararlarında ve Hukuk Genel Kurulunda da bu tartışmalar yaşanmıştır.
Hukuk Genel Kurulu’nun … tarih, … esas, … karar sayılı ilamında belirsiz alacak davalarına yer verilmiştir. Kararda da değinildiği gibi;
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinde yer alan,
1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” düzenlemesi ile belirsiz alacak davasına yer verilmiştir.
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından, esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde; bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmaması ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir.
Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca edâ davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi edâ ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğu, hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamayacağı, esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her edâ davasının temelinde bir külli tespit unsuru bulunduğu, başka deyimle edâ hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kriterler kabul edilmiştir. Bu kriterler davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; 1-Davacının kendisinden beklenememesi, 2-Bunun olanaksız olması, 3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
Usul hukukunun maddi hukuk içinde gerçekleşen hakkın talep edilebilirliğini, tespitini belirli kurallara bağlayan hukuk dalı olması nedeniyle maddi hukuk için araç olduğu unutulmamalıdır.
Bu ilkeler ışığında Hukuk Genel Kurulu işçilik alacakları bakımından, davacı işçinin eğitim ve sosyal durumu dikkate alındığında, kendisinden beklenemeyeceği gibi sözkonusu alacakların belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan Mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesinin yerinde olduğu yönünde karar vermiştir.
Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin …/…/… tarih, …/… Esas, …/… karar sayılı ilamında da manevi tazminatın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına değinilmiştir.
Yine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin …/…/… tarih, …/… Esas, …/… karar sayılı ilamında da iş kazası sonucu oluşan manevi tazminatın HMK’nın 107. maddesine göre belirsiz alacak davası yoluyla tazmininin mümkün olup olmadığı irdelenmiştir. Kararda belirsiz alacak davaları ile ilgili yasa hükmü açıklandıktan sonra “manevi zararın tespiti istemine ilişkin olarak; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun … tarih ve …/…-… E, …/… K. sayılı kararında ifade edildiği üzere manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşananın acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile, kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödemenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez.
İş kazasında zarar gören davacı, davanın açıldığı tarihte manevi tazminat alacağının miktarını kendisi belirlediğinden, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu söylenemez. O halde manevi tazminat istemi manevi tazminatın bölünemezliği kuralına aykırı bir biçimde kısmi veya belirsiz alacak davası olarak açılamaz ve manevi zararın HMK’nın 107.maddesine göre dava yoluyla tespiti de istenemez. Bu nedenlerle Mahkemece manevi zararın belirsiz alacak davası olarak tahsili için açılan davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekir.
Yine H.M.K.’nın 176. ve devam maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun değiştirebilmesi imkanını sağlamaktadır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir davanın açılması olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Öte yandan harca tabi davalarda her dava açılırken davacıdan başvurma harcı ile nispi harca tabi davalarda nispi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır. Gerekli harçlar alındıktan sonra dava dilekçesi esas defterine kaydedilir ve dava, dava dilekçesinin esas defterine kayıt edildiği tarihte açılmış sayılır. Islah dilekçesinin nispi harç yanında başvuru harcı yatırılarak mahkemeye verilmesi halinde bu dilekçenin mevcut hali ile birleştirme istemli ek dava dilekçesi olarak kabulü gerekir.” şeklindeki açıklamalardan sonra somut olayda; davacı tarafından … tarihli ıslah ile maddi tazminat miktarı artırılırken aynı zamanda dava dilekçesinde istenmekle birlikte miktarı belirtilmeyen 18.000,00TL miktarlı manevi tazminat da istendiğini belirtmiş, manevi tazminatın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağının yanında ” ıslah ile ikinci bir davanın açılması da usulen mümkün değildir. Fakat davacının ıslah dilekçesi ile usulünce açılan davasına konu etmediği yeni bir talebi olur ve nispi oranda alınan ıslah harcı yanında dava açılış zamanında ödenen başvuru harcını da ayrıca yatırırsa bu kez ıslah dilekçesinin mevcut hali ile birleştirme istemli ek dava dilekçesi olarak kabulü gerekir. İnceleme konusu dosyada … tarihli ıslah dilekçesinin Mahkemeye sunulması sırasında yalnızca ıslah harcı ödenip ayrıca ödenmiş başvuru harcının bulunmadığının açık olmasına göre bu dilekçenin birleştirme istemli ek dava olarak nitelendirilmesi imkanı bulunmamaktadır. Buna göre de Mahkemece, davacının ıslah dilekçesi ile miktarını belirttiği manevi tazminat istemi bakımından usulünce açılmış bir dava olmadığından dolayı davacının ayrıca manevi tazminat davası açma hakkı saklı kalmak üzere isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde bu istemin kısmen kabulüne karar verilmesi ” bozma nedeni olarak gösterilmiştir.
Somut olayımızda da davacının davasını açarken sadece 1.000-TL’lik maddi tazminat talebine ilişkin başvuru harcı ile peşin/nisbi harç yatırdığı, ıslah dilekçesiyle ibraz ettiği dekontta sadece tamamlama harcı yatırdığı, yukarıda açıklanan içtihat çerçevesinde tamamlama harcı ile manevi tazminat talebine ilişkin başvuru harcının tamamlanmadığı, tamamlama harcı ile ileri sürülen istemin birleştirme talepli ek dava olarak kabul edilemeyeceği, davacının ıslah dilekçesi ile miktarını belirttiği manevi tazminat istemi bakımından usulünce açılmış bir dava olmadığından dolayı, davacının ayrıca manevi tazminat davası açma hakkı saklı kalmak üzere, isteminin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Ayrıca belirsiz alacak davasının istisnai bir dava niteliğinde olması, belirli şartlar altında geçerli olabilmesi ve hazineye gelir olarak kayıt edilen harç vs. giderlerin usulüne uygun şekilde yerine getirilmemesi halinde reddedilmesinin hak arama ve usul ekonomisi ilkelerine de aykırılık teşkil etmeyeceği, aksine bu davaların yöneltildiği kişilerin ve davasını usul kuralları çerçevesinde açan kişilerin de hak arama, adil yargılanma ve bu anlamada hak arama eşitliği ilkelerine hizmet edeceği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı …A.Ş. Yönünden maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile,
15.216,62-TL geçici ve sürekli iş göremezlik alacağı toplamının davalı …A.Ş.’den kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
Davalı … A.Ş. Yönünden davanın REDDİNE,
2-Manevi tazminat davasının hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığından usulden REDDİNE,
a-Maddi tazminat yönünden alınması gerekli 1.039,44.-TL nispi karar ve ilam harcından, peşin olarak ve tamamlama harcı ile alınan 253,20.-TL harcın mahsubu ile eksik 786,24.-TL davalı …A.Ş.’den alınarak HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
b-Yargılama sırasında davacı tarafından yatırılan 25,20-TL başvuru harcı, 25,20-TL peşin harç, 228,00-TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 278,40-TL harcın davalı …A.Ş.’den tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
c-Yargılama sırasında davacı tarafından yapılan 1.192,50.-TL masrafın davalı …A.Ş.’den tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, bakiye kısmının davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı …A.Ş. Tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
6100 sayılı HMK’nun 333 maddesi gereğince davacının yatırmış olduğu gider avansından var ise bakiye kalan kısmın karar kesinleştiğinde gider avansını depo eden davacı tarafa İADESİNE
e-Davacı vekille temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca maddi tazminat yönünden hesaplanan 2.180,00.-TL vekalet ücretinin davalı …A.Ş.’den alınarak davacıya ÖDENMESİNE,
f- Davalı …şirketi vekille temsil olunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca reddedilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 2.180,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı sigorta şirketine ÖDENMESİNE,
g-Manevi tazminat yönünden alınması gerekli 35,90.-TL nispi karar ve ilam harcının davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
h-Manevi tazminat davası yönünden ayrıca bir yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
ı-Davalı …A.Ş. Kendini vekille temsil ettirdiği dikkate alınarak karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT ‘ye göre reddedilen manevi tazminat yönünden hesaplanan ve taktir edilen 2.180,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALI … A.Ş.ye VERİLMESİNE,
Dair, davacı vekilinin, davalı … vekilinin ve ihbar olunan … vekilinin yüzlerine karşı,diğer davalıların yokluğunda HMK 345. Maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içinde Antalya Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 08/03/2018

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı