Emsal Mahkeme Kararı Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/559 E. 2023/534 K. 16.08.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/559 Esas
KARAR NO : 2023/534
DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 15/08/2023
KARAR TARİHİ : 16/08/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize verdiği dava dilekçesinde özetle; … tarihinde … A.Ş tarafından sigortalı Antalya … … … Sitesinin ana trafosunun patlaması sonucu servis asansörlerinin arızalanarak hizmet dışı kalması nedeniyle meydana gelen hasar üzerine … A.Ş tarafından zarar gören sigortalıya … TL hasar tazminatı ödendiğini, sigortalı sitenin bulunduğu bölgede elektrik dağıtım hizmeti davalı tarafından yerine getirildiğini, meydana gelen hasarın davalının sorumluluğunda olduğunu, davalı borçlu hakkında icra takibi başlatıldığını, icra takibinin hukuka uygun olduğunu, davalıların borcunu ödememek için haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğini, asıl alacak miktarı üzerinden en az %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davalının menkul ve gayrimenkul ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesini, icra dairesini dosyasına vaki itirazın alacak açısından iptali ile takibin devamına, davalının en az %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama gideri ve ücreti vekaletin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun (T.T.K.) 1472 maddesi uyarınca sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın, haksız fiile sebebiyet veren davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkin yapılan icra takibine itirazın iptali talebinden ibarettir.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. HD’nin 2020/1371 Esas, 2021/2136 Karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; TTK’nın madde 1472/1’de düzenlenen halefiyet, yasal, sınırlı ve cüz’î halefiyet niteliğindedir. (Yargıtay 17. H.D.’nin 2014/9316 E., 2014/9764 K.; 2015/1543 E., 2015/10091 K. ve 2014/20835 E., 2016/11086 K.). Bu maddeden doğan halefiyet hakkına istinaden açılan veya açılacak olan dava, esas itibariyle sigortalının, kendisine zarar verene karşı açacağı tazminat davasının, onun halefi sıfatıyla sigortacı tarafından açılmasıdır. TTK’nın 1472. maddesi uyarınca sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren yerine geçer ve dava, tazmin ettiği bedel nisbetinde sigortacıya intikal eder. Bu şekilde sigortalısının haklarına halef olan sigorta şirketinin, ödediği tazminat miktarınca hukuken sigortalı yerine geçerek açtığı rücu davası, aslında bir tazminat davası olup, bu niteliği itibariyle aynı zamanda şahsî nitelikte bir eda davasıdır. Burada sigortacı, sigorta ettiren yerine geçtiği için şahsî ve rücu ödediği bedelle sınırlı olduğundan dolayı da cüz’î haleftir. Sigortacının, sigortalıya ödediği tazminat oranında sigortalının yerine geçeceği ve onun kanunî halefi olacağı, ilke olarak 31.03.1954 gün ve 1953/18 E. – 1954/11 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtilmiştir. 17.01.1972 tarih ve 1970/2 E. – 1972/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da, sigortacının, zarara sebebiyet veren aleyhinde açtığı rücû davasının, kanundan doğan halefiyete dayandığı ve halef olanın, halefiyet yolu ile nasıl bir hak iktisap etmiş ise, o hakka sahip olacağı vurgulanmıştır.
Somut olayda sigorta şirketinin haklarına halef olduğu taraf “…”dir. Dava dilekçesinde de, bu site yönetimi ile davacı şirket arasında “…” akdedildiği belirtilmiştir. Dava dilekçesi ekindeki sigorta poliçesinde de, sigortalının, “…” olduğu yazmaktadır. Davalı ve davacı ticaret şirketidir ve tacirdir. Ancak, burada önemli olan davacının tacir olması değil, davacının sigortalısının sıfatıdır. Site yönetimi tacir değildir. Asansörlerin arızalarından bahsedilmiştir.
Mahkemelerin görevi dava şartıdır. Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ve yokluğu gerekli olan hallere ise dava şartları denir (KURU/Baki// ARSLAN/Ramazan/YILMAZ/Ejder., Medeni Usul Hukuku (Ders Kitabı), Ankara 2005, s. 303)Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde, “Hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2005/9-546 E.N , 2005/611 K.N., 26/10/2005). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 115’e göre; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.
Görev kuralları kamu düzenindendir ve re’sen dikkate alınır, dava şartıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/17-1097 esas, 2019/458 karar sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere; Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir.
Somut olayda, mutlak ticari dava veya yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin bir dava söz konusu değildir. Her iki tarafın tacir olduğu (sigortalı yönünden tacirlik şartı mevcut değildir) ve her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendiren bir uyuşmazlık da söz konusu değildir. Sigortalı ile davalı arasında bir sözleşme ilişkisi, tüketici ilişkisi olduğuna dair bir bilgi ve belge de mevcut olmadığından, uyuşmazlık genel mahkeme Asliye Hukuk mahkemesinin görev alanına girmektedir.
Bu nedenle, mahkememizce, görevsiz olunduğundan, usulden ret kararı vermek, görevli mahkemenin Asliye Hukuk mahkemesi olduğuna hükmetmek gerekmiştir. İhtiyati haciz ve ihtiyati tedbir talepleri hakkında da görevli mahkeme değerlendirme yapacağından, bu hususta karar verilmemiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Dava dilekçesinin göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-HMK’nın 20. maddesi gereğince karar kesinleştiğinde ve süresinde (iş bu kararın kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde) başvurulması halinde dava dosyasının yetkili ve görevli Antalya Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nın 331/2 maddesi gereğince kararın kesinleşmesinden sonra:
a-Davaya görevli mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
b-Dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi talep edilmezse talep üzerine dosya üzerinden bu durumun tespitine ve davacının yargılama giderlerine mahkum edilmesine ilişkin karar verilmesine,
4-Davacının ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir talepleri hakkında görevli mahkemece karar verilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda, tarafların 6100 sayılı HMK’nun 345 maddesi uyarınca bu gerekçeli kararın kendilerine tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde kararın Bölge Adliye Mahkemeleri ilgili hukuk dairesince incelenmesi için istinaf kanun yoluna başvurma haklarının bulunduğuna dair, verilen karar, açıkça okunup, anlatıldı. 16/08/2023

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır