Emsal Mahkeme Kararı Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/84 E. 2021/704 K. 09.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANTALYA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/84 Esas
KARAR NO : 2021/704
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 02/05/2003
KARAR TARİHİ : 09/11/2021

Mahkememizden verilen … tarih ve …/… Esas …/… karar sayılı kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun … tarih ve …/…-… Esas …/… Karar sayılı bozma ilamı ile mahkememizin yukarıdaki esas numarasına kaydı yapılarak, yapılan açık yargılamaları sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle ; müvekkilinin davalı kooperatifin arsa sahipleri ile yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca üstlendiği inşaat işini yine kooperatif ile addettiği sözleşme gereği Bayındırlık birim fiyatları + % 10 (KDV hariç ) bedelle yapma işini üslendiğini, müvekkili şirket tarafından inşaatın gerek sözleşmede belirtilen işler, gerekse üyelerin ve yönetimin istekleri üzerine sözleşme dışı iş ve imalatlarda dahil olarak yaptığını,sözleşmeye göre müvekkiline aylık hak edişler karşılığı ödeme yapılacağını, ödeme yapılmadığı takdirde aylık %10 gecikme faizinin öngörüldüğünü, davalı kooperatifin inşaat aşamasında müvekkiline hak ediş alacağı karşılığında kayda değer ödeme yapmadığını, toplanan paraların öncelikle inşaat çalışmalarına aktarılması,arsa sahiplerine karşı cezai şart ve kira sorumlulukları olduğu belirtilerek müvekkilinden inşaatların biran önce bitirilmesinin istendiğini, hak edişi ödenmeyen müvekkiline davacı tarafından sözleşme kapsamında ve sözleşme dışı yaptığı işlere karşılık öncelikle işlemiş aylık % 10 faize mahsup edilmek üzere 13.10.2001 keşide tarihli 73.266,00 TL tutarında çek keşide edilerek verildiğini, bu çek bedelinin ödenmemesi üzerine Antalya 3. İcra Müdürlüğünün 2001/ 7852 sayılı dosyasında icra takibine geçilmek zorunda kalındığını, bakiye alacaklarının tahsili amacı ile bu davayı açtıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 100.000,00 TL nin davalıdan tahsiline aylık % 10 faiz uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili ise davacı yanın birinci maddede ( dava dilekçesinde ) belirtilen hususların doğru olduğunu, davacı şirketin yapmış olduğu imalatların sözleşme gereği yapılan imalat olup, sözleşme harici bir iş yapmadığını, üyeler için yaptıkları iş bedellerinin bu üyelerden tahsil ettiğini, davacı şirketin sahibinin … olduğunu, bu şahsın aynı zamanda kooperatifin müdürlüğünü yaptığını, o zamanki kooperatif başkan ve yöneticilerinin resmi görevli olmaları nedeni ile Antalya dışında ve silahlı kuvvetlerde görevli olduklarını, müdür olan davacıya tüm yetkilerin verildiğini, tüm banka hesaplarının davacının elinde olduğunu, istihkakların gecikmesinin söz konusu olmadığını, dava dilekçesinde belirtilen çekin keşidecisinin ve lehtarının … olduğunu, davacının alacağının kaynağını açıklamadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, … tarihli dilekçe ile de davacı ile yapılan sözleşmede Bayındırlık fiyatları dendiğini, ayrıca % 10 luk müteahhitlik kar payının istenemeyeceğini, davacının taahhüt ettiği işlerin bir kısmını yapmadığını, yönetimin özel isteklerinin olmadığını, üyelere yaptığı işin parasını aldığını, yüklenici firmanın bugüne dek kullanım ruhsatını almadığını, bunun da yüklenicinin görevlerinden olduğunu, yine davacı yüklenicinin … tarihli genel kurulda 39.000,00 TL verildiğinde 30.10.2001 tarihinde inşaatı tamamen yapıp teslim edeceğini beyan ettiğini ve ek sözleşme yapıldığını, bu meblağın 3 ay içersinde 36.301.00 TL olarak üyelerden toplanıp kooperatife teslim edildiği halde yüklenici firmanın taahhüt ettiği sürede işi bitirmediğini, ayrıca davacı şirket temsilcisinin ve eşi …”ün kooperatif üyesi olduğunu, aidatları kasti olarak ödemediklerini, yapılan işe ilişkin tüm faturaların kooperatif adına kesildiğini ve kooperatife kaydedildiğini ve kooperatif tarafından firmalara ödendiğini, istihkaklarda ise Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatları ve + % 10 olarak hesaplanarak kooperatife borç çıkarıldığını, buna göre emtia için kooperatifin iki kez ödeme yapmak durumunda kaldığını, yüklenici davacının hiçbir alacağı olmadığı gibi müvekkiline birçok kez borcu bulunduğunu, hakkında suç duyrusunda bulunduklarını, istihkakların gerçek dışı yapılıp naylon fatura kullanıldığını, ayrıca çok sayıda eksik iş bulunduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucu “… davacı yüklenicinin sözleşme kapsamında yapmış olduğu imalat tutarı ve sözleşme haricinde yapmış olduğu ekstra işler tutarının toplanması neticesinde davacı yüklenicinin toplam imalatlardan olan alacağı 2001 yılına eskale edilmiş fiyatlarla 878.443,93 TL olmaktadır. ( 813.888,37 + 64.555,56 TL )
Davacı yüklenicinin 1996 yılında arsa sahibine davalı kooperatif adına 5000 YTL ödediği tartışmalı olmadığından, 1996 yılında yapılan bu ödemenin 2001 yılına eskale edilmesi halinde (Bayındırlık Bakanlığı cetveline göre 1996- 2001 yılları eskelasyon tutarı 10.59 olmakla ) 52.950,00 TL tutmaktadır. 17 adet eski binanın yıkımı ve nakliyesi davacı tarafından ispatlanamadığından bu kalemden davacı alacağı bulunmamaktadır.
Buna göre, yüklenicinin davalı kooperatiften toplam alacağı 931.393,93 TL dir. ( 878.443,93 + 52.950,00 )
Buna karşılık, davalı kooperatif tarafından davacı yükleniciye kooperatifin genel giderleri düşüldükten sonra ödenmeyen çekler hariç yapılan toplam ödeme tutarı 2003 yılına eskaleli hali ile 2.166.972,40 TL dir.bu rakamın 2001 yılına 2.15 oranı gözetilerek eskale edilmesi halinde ( ki … tarihli ek raporda bu eskale doğru olarak yapılmıştır. ) 1.005.813,95 TL bulunmaktadır.
Davalı kooperatifin bu ödeme tutarından Davacı yüklenicinin alacağının düşülmesi halinde ( 1.005.813,95 – 931.393,93 = 74.423,02 TL ) davacı yüklenicinin alacaklı olmayıp aksine davalı kooperatifin 74.423.02 TL fazla ödemesi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda,MAHKEMEMİZİN …/… ESAS SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN: Davacıyüklenicinin davalı kooperatiften yapmış olduğu imalatlar karşılığında alacaklı olmayıp aksine davalı kooperatifin fazla ödemesi olduğu anlaşıldığından, davacı yüklenicinin imalat alacağına yönelik davasının reddedileceği anlaşılmıştır.” gerekçesi ile asıl davanın reddine karar verilmiştir.
Birleşen …/… esas sayılı dosya yönünden: Davacı kooperatif tarafından davalı yüklenici … …… Ltd Şti ve … aleyhine naylon faturalar ile kooperatifin davalı şirket ile yetkilisi ve aynı zamanda kooperatif müdürü olan … tarafından zarara uğratıldığından bahisle dava açılmış ise de, bu faturaların geçerli fatura olduğunun Vergi Mahkemesi kararı ile tespit edilmiş olması ve ayrıca fatura içeriğinde yazılı olan malzemelerin inşaatta kullanılmış olduğunun, … tarihli rapor ve takip eden ek raporlarda açıklanmış olması nedeni ile davacı kooperatifin naylon faturaya dayalı davasının reddedileceği anlaşılmıştır.
Birleşen …/ … esas sayılı dosya yönünden : Davacı kooperatif tarafından davalılar … … Ltd. Şti ve … aleyhine bedeli tahsil edilip yapılmayan imalatlar nedeni ile alacak davası açılmış olup, mahkememizin …/ … esas sayılı dosyasında yapılan hesaplama neticesinde davacı kooperatif tarafından davalı yükleniciye 74.423,02 YTL fazla ödeme yapıldığı anlaşıldığından, davacı kooperatifin fazla ödemenin istirdadına ilişkin bu davası yönünden, yüklenicinin davalı şirket olması nedeni ile davalı şirkete yönelik 29.000,00 TL bedelli davanın kooperatif tarafından yapılan fazla ödemeye mahsup olmak üzere kabul edileceği, davadan önce temerrüt olmadığından faizin ise dava tarihinden itibaren başlatılacağı anlaşılmıştır. Davalı … yönünden ise adı geçenin davalı şirketin temsilcisi olması, fazla ödemeden şahsi sorumluluğuna ilişkin bir delil sunulmamış olması nedeni ile bu davalıya yönelik davanın ise husumetten reddine” gerekçesiyle karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen kararın Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … tarihli, …/ … Esas, …/… karar sayılı ilamı ile “1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Yanlar arasında adi yazılı şekilde 01.11.1996 tarihli asıl ve 30.07.2001 tarihli ek sözleşmeler yapılmıştır. Bu sözleşmeler, niteliğince Borçlar Kanunu’nun 355. maddesinde tanımı yapılan birer “eser” sözleşmeleridir. Davacı-karşı davalı şirket yüklenici; davalı-karşı davacı kooperatif ise eser sahibidir. Yüklenici şirket, Antalya, Merkez Güzeloba mahallesinde bulunan, tapu sicilin 6219 ada ve 2 numaralı parselinde kayıtlı taşınmaza; “Bayındırlyık Birim Fiyatları + %10 (KDV hariç)” bedelle, sözleşmedeki koşullarla inşaat yapımını yüklenmiştir. Yüklenici şirket, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak, tüm iş bedelinden ödenmeyen 100.000,00 TL’nin kooperatiften tahsilini dava etmiştir.
Yanlar arasındaki sözleşmeleri şirket adına imzalayan …’ün, sözleşme tarihinden 2002 yılına kadar ki süre içinde aynı zamanda davalı-karşı davacı kooperatifin müdürü olduğu mahkemece saptanmış ve 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/VI. maddesi gereğince, sözleşmelerin geçersiz olduğu kabul edilmiştir. Mahkemenin bu yöndeki kabulü isabetli olmuştur. Çünkü, 1163 Sayılı Kanun’un 59/VI. maddesi gereğince, kooperatifin yönetim kurulu üyeleri ve personeli, ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına, bizzat veya dolaylı olarak kooperatif ile kooperatifin konusuna giren bir ticari muamele yapamaz. Anılan bu yasa hükmü, “emredici” hukuk kuralıdır. Emredici hukuk kuralına aykırı olarak sözleşme yapılamaz ve hukuksal bir tasarrufda da bulunulamaz. Aksi halde, aykırı yapılan sözleşme veya tasarruf “batıl” olur. Borçlar Kanunu’nun 20/I. maddesi gereğince de; bir sözleşmenin konusu olanaksız ise, o sözleşme batıldır. Bir sözleşme ile yüklenilen edim, eylemli olarak veya hukuksal nedenlerle yerine getirilemiyorsa, o sözleşme olanaksızdır.
Yanlar arasındaki sözleşmelerin “batıl” olması sebebiyle; kooperatif vekilince sunulan 09.02.2009 tarihli dilekçesinin; “imalât ve birim fiyat esasına tabi olarak yapılan bir işte, ek iş olamaz. Yüklenici ne imâl ettiyse onun birim fiyata göre hesaplanan bedelini alır. Kesinlikle kabul anlamına gelmemek kaydıyla ek iş olabileceği varsayımında ise ek iş için verilecek ücret hiçbir zaman sözleşme fiyatı olamaz. Rayiç bedel olur. Bu ise en basit yöntemle Bayındırlık Birim Fiyatıdır. Bilirkişilerin yaptığı gibi bir hesaplama yapılamaz. Kesinlikle kabul etmediğimiz ek işlere, sözleşme birim fiyatı olan Bayındırlık Birim Fiyatı+%10 uygulanamaz” içerikli (III.A) maddesindeki açıklama mahkemece dayanak alınmış ve “…davacı yüklenicinin imâlat tutarı yapıldığı yıl kârsız rayiç tutarı üzerinden hesaplanması gerekmekte ise de, davalı kooperatif vekili … tarihli dilekçesinin III.A bendinde rayiç bedelin en basit yöntemle kârsız Bayındırlık Birim Fiyatı olduğunu kabul etmiş olması nedeni ile bu anlamda davacı lehine usulü müktesep hak doğduğu kabul edilerek ve bilirkişilerin Bayındırlık Birim Fiyatları üzerinden hesaplama yapıldığı gözetilerek, ayrıca rayiç bedel üzerinden yeniden hesaplama yapılmasına gerek görülmemiştir” gerekçesiyle 14.05.2007 günlü bilirkişi raporu mahkemece doğrudan revize edilerek sözleşme kapsamındaki işlerin bedelinin 2003 yılından 2001 yılına eskale edilerek ve %25 kâr düşülerek (813.888,37) TL ve 28.01.2009 tarihli ek raporda aynı sebeple de eskale edilerek sözleşme dışı iş bedelinin de (64.555,56)TL olduğunun kabulü ile toplam (931.393,93) TL tutarındaki iş bedeli, yine eskaleli hesaplanan (1.005.813,95) TL miktarındaki kooperatif ödemesinden düşülerek, Kooperatifin 74.423,02 TL fazla ödemesinin bulunduğundan bahisle yüklenicinin davasının reddine karar verilmiştir. Oysa, yukarıda gösterildiği üzere, davalı vekilinin, mahkemenin kabulünün aksine kooperatif vekilinin 09.02.2009 günlü dilekçesinde ve dilekçesinin (III.A) maddesinde hiçbir konuda “kabulü” yoktur. Davacı yararına da oluşan bir kazanılmış haktan da, belirtilen davalı vekilinin bildirimiyle söz edilemez. Nitekim, Kooperatif vekilinin, 03.05.2010 tarihli temyiz dilekçesinin “2.” bendinde aynen: “bizim söylemediğimiz bir beyan karara dayanak alınmıştır” denilmektedir.
Yüklenici ile eser sahibinin arasındaki sözleşmenin “batıl” veya bağlayıcı olmaması durumunda; sözleşme dışı iş yapıldığında bu işlerin bedeli, Borçlar Kanunu’nun 413. maddesi hükmüne ve dolayısıyla “vekâletsiz gerçek-tam işgörme” kurallarına göre hesaplanır. Anılan yasa hükümlerine göre, iş-eser sahibi ya da işi görülen, kendi yararı için yapılmış olan bir işde, yüklenicinin durumun gereğine göre, zorunlu veya yararlı olan harcamalarının tümünü, faizi ile birlikte, ödemek ve bu tür yüklenimlerini yerine getirmek ve hâkimin takdir edeceği zarar için tazminat vermek zorundadır. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur: Bunlardan birincisi, işgörende iş-eser sahibi çıkarına davranmak amacı ve iş sahibinin çıkarına işin görülmesi gerekli olmalı; ikincisi ise, yüklenici, eser-iş sahibini borç altına sokmak amacını taşımalıdır. Bu madde hükmündeki “gider” kavramı ise geniş tutulmalı, yalnız harcanan paralar değil, her türlü mali fedakarlık anlaşılmalıdır. Örneğin: (Y.4.H.D.23.02.1984 gün, E.767 ve K.987, 11.H.D. 06.03.1975 gün, E.4377 ve K.1580, 15.H.D. 28.09.1995 gün E.2185 ve K.5109, 25.12.2009 gün E.2008/6857 ve K.2009/7149, Y.H.G.K. 02.11.1968 gün E.1966/4-977 ve K.1968/718 sayılı kararlar).
Dairemizin yerleşen uygulamaları şudur: Borçlar Kanunu’nun 413. maddesi hükmünün uygulanmasıyla, batıl veya bağlayıcı olmayan sözleşmeler sebebiyle yüklenici tarafından yasal olarak yapılan ya da sözleşme dışı yapılan işlerin bedeli, yapıldıkları yıl mahalli serbest piyasa rayiçlerine göre uzman bilirkişi ya da kurulu aracılığıyla yapılacak keşif ve inceleme sonucu belirlenir. Mahalli piyasa rayiçleri ise Bayındırlık Bakanlığı’nca hazırlanan birim fiyatların oluşturulmasında yararlanılan rayiçler değildir. Yapılan imalâtın, yapıldığı zamanki serbest piyasa fiyatlarına göre değerinin Borçlar Kanunu’nun 413. maddesi gereğince hesaplanması gerekir ve buna yüklenici kârı da dahildir. (Örneğin; Dairemizin uygulamayı gösterir kararları: 29.03.2010 gün E.2009/7436 ve K.2010/1727; 19.03.2009 gün, E.2008/1125 ve K.2009/1574; 06.11.2009 gün, E.2009/3368 ve K.2009/5981; 02.07.2009 gün, E.2008/3523 ve K.2009/4063; 28.04.1987 gün, E.2332 ve K.1848 sayılı kararlar).
Diğer yandan, sözü edilen işlerin bedelleri yapıldıkları yıl mahalli rayiçlerine göre hesaplanırken; katsayı uygulanarak güncelleştirilemeyeceği gibi; yapılan ödemeler de güncelleştirilemez. (Y.15.H.D.12.11.2002 gün, E.3462 ve K.5093; 25.10.1990 gün, E.4678 ve K.4327 sayılı kararları).
Mahkemece, Dairemizin istikrarlı uygulamasını yansıtmayan kararını ve yasal yöntemine uygun olmayan bilirkişi raporlarını dayanak alarak, doğrudan iş bedelinin hesabını yaparak ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle davacı yüklenicinin davasının reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkat alamaz. (HUMK.md.76; HMK.md. 25/I.).
04.06.1958 ve 15/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara ve ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak yasa hükümlerini tesbit etmek ve uygulamak görevi hakime aittir. Ancak, hâkimin hükme yeterli görmediği rapor ya da raporlar karşısında, yeniden bilirkişiden görüş almasına veya gerekirse başka bir bilirkişinin düşüncesine başvurmasına HMK’nın 281 ve 282. maddeleri olanak vermektedir.
Tüm bu sebeplerle; mahkemece, öncelikle taraflarca sunulan iddia ve savunma doğrultusunda tüm delillerin toplanması; uzman bilirkişi kurulu oluşturularak yerinde keşif yapılması; yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınarak ve gösterilen yasal yönteme uygun şekilde bilirkişi kuruluna yüklenicinin hakettiği ve istenebilir alacağının hesaplattırılması; rapora vâki itirazların değerlendirilip karşılanması, belirlenen iş bedelinden, kooperatifce kanıtlanan ödemelerin mahsubunun yapılması ve varılacak sonuca göre yüklenicinin davasının çözüme bağlanması gerekmektedir.Noksan araştırma ve hukuksal olmayan gereçelerle karar verilemez, verilen karar, taraflar yararına bozulmalıdır. ” gerekçesi ile bozulmuştur. Tarafların tashihi karar talebi, Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … tarihli, …/… Esas, …/… karrar sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
Mahkememizce … tarihli …/… E-…. K sayılı karar ile;”… Davacı ile davalı kooperatif arasında imzalanan sözleşmenin 1163 sayılı Yasanın 6.10.1988 tarih, 3476 sayılı Yasa ile değişik 59. maddesinin 6. fıkrasının amir hükmüne aykırı olmakla geçersizliği kuşkusuzdur. Bu geçersizlik sonradan ortaya çıkan yani sözleşmenin taraflarınca (olayda aynı kişi ) sözleşmenin yapıldığı anda bilinmeyen bir geçersizlik değildir. Davacı şirket yetkilisi ,aynı zamanda kooperatif başkanı sözleşmeyi yaptığı anda geçersiz olduğunu bilmektedir. Davacı bu geçersiz sözleşmeye göre gerçekleştirdiği ve kooperatifin yararlanabileceği imalatların bedelini vekaletsiz iş görme hükümleri değil ancak sebepsiz iktisap hükümleri dairesinde isteyebilir. Aşağıda örnek olarak sayılan Yargıtay kararlarında da açıkça bu şekilde kabul edilmiştir.Bu nedenle vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması gerektiğine dair bozma yerinde değildir. Mahkememizin verdiği ilk kararın bu nedenle yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Kaldı ki aksi düşünce , yapıldığı dönemde şirketlerin bir kısım avantajlardan faydalanmak üzere kurdukları kooperatifler eliyle yaptıkları müteahhitlik işlemleri ile yine bilerek kanuna aykırı sözleşmeler yaparak kazanç elde etmelerinin teşvik edilmesi ve bu tür işleri ödüllendirmek olacaktır. Bu durum adeta kanunu amir hükmünün yok sayılması anlamı da taşıyacaktır. (Yargıtay 15 H.D 2001/1407 esas ,2001/3347 karar , 2001/800 esas,2001/2672 karar , 2005/7535 esas, 2006/1671 karar ve. 2003/7040 esas, 2004/6389 karar sayılı örnek kararları)” gerekçesi ile önceki kararda direnilmiş, birleşen …/… E ve birleşen …/… E sayılı dava dosyaları için verilen kararlar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, karar asıl dosya davacısı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkememizce asıl dava yönünden verilen karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun … tarih ve …/…-… Esas …/… Karar sayılı ilamıyla”1-İş bedelinin hesaplanma yöntemi bakımından davacı yüklenici yararına kazanılmış hakkın oluşup oluşmadığı (davalı kooperatif vekilinin 9.2.2009 tarihli dilekçesinin III.A bendindeki ifadeler değerlendirildiğinde);
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlığın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61 vd. maddelerinde düzenlenen “sebepsiz zenginleşme” kurallarına göre mi yoksa aynı Kanun’un 413. maddesinde düzenlenen “vekaletsiz iş görme” kurallarına göre mi çözümleneceği;
3-Hakimin bilirkişinin yerine geçerek iş bedelini gerekçeli kararda kendisinin hesaplamasının doğru olup olmadığı; noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar vardır.
I-İş bedelinin hesaplanma yöntemi bakımından davacı yüklenici yararına kazanılmış hakkın oluşup oluşmadığı (davalı kooperatif vekilinin 9.2.2009 tarihli dilekçesinin III.A bendindeki ifadeler) konusunda yapılan değerlendirmede;
Hemen belirtilmelidir ki, irade beyanı, bir ruhî hâdiseden bir başkasını haberdar etmek üzere yapılan ve bununla özel hukuk alanındaki ilişkilerde değişiklik yapılması, yeni ilişkiler yaratılması veya bu gibi ilişkilerin ortadan kaldırılmasının istendiği, hayatta edinilen tecrübelere, örf ve âdete göre halin icaplarından anlaşılan iradenin hareket ve faaliyeti olarak tanımlanabilir (Belbez, Hikmet:Akitlerde Sükutun Ehemmiyeti, AÜHF Dergisi, Yıl:1944, Sayı:2, Sahife:221). İrade beyanları açık (sarih) olabileceği gibi, örtülü (zımni) de olabilir (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m.1/II.fıkra; Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 gün ve E:2012/19-670, K:2013/171 sayılı ilamı).
Bir irade beyanının gerçek anlamını tespite yorum (tefsir) denir. Bütün hukuki işlemlerdeki kesinlik ifade etmeyen irade beyanlarının gerçek anlam ve amacı, hakim tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun m.2 ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18/I.maddesine (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.19) göre, yorum yoluyla tespit edilmelidir.
Bu noktada, Hukuk Genel Kurulu 3.4.1963 gün ve E:2-93, K:29 sayılı kararında; “Gerek dava dilekçeleri, gerek tarafların dava sırasındaki sözlü veya yazılı diğer bildirimleri (beyanları), kural olarak, birer hukuk işlemidir ve her hukuk işlemi gibi, Borçlar Kanununun 18 ve Medeni Kanunun 2.maddeleri gereğince, bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak, afaki iyiniyet kuralları uyarınca kendisine karşı bildirimde bulunulan sözlerden veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır” denilmek suretiyle, öğretide de benimsenen (Necip, Kocayusufpaşaoğlu:Güven Nazariyesi Karşısında Borç Sözleşmelerinde Hata Kavramı, … Matbaası, İstanbul 1968, s.5 vd;) güven teorisi gereğince yorum yapılmasını kabul etmiş ve uygulamasını da bu yönde geliştirmiştir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun yerleşik uygulamasını yansıtan … sayılı ilamında da; irade beyanlarının yorumunda başvurulan ve genel kabul gören güven teorisi ışığında gerek beyanda bulunanın beyanının içeriğine, gerekse beyanın yapıldığı hal ve şartlara bakılarak bir sonuca varılacağı vurgulanmıştır.
Bu bağlamda, hakkaniyete aykırı yorum ve değerlendirmeler hem yargılamayı hem de hükmü adil olmaktan uzaklaştırır. Hâkimin adil yargılanma ilkesi çerçevesinde taraflara eşit ve objektif bir biçimde davranma zorunluluğu bulunmaktadır. Dürüstlük kuralı, işlemlerin yorumlanması, tamamlanması, yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesinde göz önünde tutulması gereken bir ilkedir.
Nihayet, adil yargılanma hakkı, adaletin “olmazsa olmaz” koşuludur ve medeni usul hukukunda yargılamanın her iki tarafına ait olan bir haktır. Adil bir yargılanma için, hâkimin, yorum ve değerlendirmeleri makul olmak ve normal bir insanın akıl, mantık ve vicdanını kısmen de olsa tatmin etmek zorundadır.
Somut olaya gelince; davalı kooperatif vekili … tarihli dilekçesinin III.A bendinde aynen; “İmalat ve birim fiyat esasına tabi olarak yapılan bir işte, ek iş olamaz. Yüklenici ne imal ettiyse onun birim fiyatına göre hesaplanan bedelini alır. Kesinlikle kabul anlamına gelmemek kaydıyla ek iş olabileceği varsayımında ise ek iş için verilecek ücret hiçbir zaman sözleşme fiyatı olmaz. Rayiç bedel olur. Bu ise en basit yöntemle bayındırlık birim fiyatıdır. Bilirkişilerin yaptığı gibi bir hesaplama yapılamaz. Kesinlikle kabul etmediğimiz ek işlere, sözleşme birim fiyatı olan bayındırlık birim fiyatı + %10 uygulanamaz.” demektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde, davalı-karşı davacı kooperatif vekilinin, iş bedelinin hesaplanma yöntemi bakımından özellikle “kabul anlamına gelmemek kaydıyla” ibarelerine yer vermesi karşısında iş bedelinin hesaplanma tarzı bakımından bir kabulü olmadığı, vekilin bu beyanının açıklama içerdiği kabul edilmiştir. Bir bütün olarak değerlendirilen bu irade beyanlarının, iş bedelinin hesaplanma yöntemi bakımından, davacı-karşı davalı yüklenici şirket yararına bağlayıcı nitelikte olduğu kabul edilemeyeceği gibi, bu konuda usulü kazanılmış haktan da bahsedilemez.
Nitekim, davalı-karşı davacı kooperatif vekilinin, … tarihli temyiz dilekçesinin “2.” bendinde aynen: “bizim söylemediğimiz bir beyan karara dayanak alınmıştır” denilmek suretiyle, irade beyanlarının mahkemenin gerekçeli kararında benimsendiği gibi yorumlanmasına karşı çıkarak, bu hususu da temyize getirmiştir.
Görüldüğü üzere, yerel mahkeme kararının “…davacı yüklenicinin imâlat tutarı yapıldığı yıl kârsız rayiç tutarı üzerinden hesaplanması gerekmekte ise de, davalı kooperatif vekili … tarihli dilekçesinin III.A bendinde rayiç bedelin en basit yöntemle kârsız Bayındırlık Birim Fiyatı olduğunu kabul etmiş olması nedeni ile bu anlamda davacı lehine usulü müktesep hak doğduğu kabul edilerek ve bilirkişilerin bayındırlık birim fiyatları üzerinden hesaplama yapıldığı gözetilerek, ayrıca rayiç bedel üzerinden yeniden hesaplama yapılmasına gerek görülmemiştir” şeklindeki gerekçesinin hatalı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; yerel mahkemenin, belirtilen direnme gerekçesi usul ve yasaya aykırıdır.
II-Taraflar arasındaki uyuşmazlığın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61 ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme kurallarına göre mi yoksa aynı Kanun’un 413. maddesinde düzenlenen vekaletsiz iş görme kurallarına göre mi çözümleneceği konusunda yapılan değerlendirmede ise;
Taraflar arasındaki eser sözleşmesi niteliğindeki sözleşmeleri davacı-karşı davalı yüklenici şirket adına imzalayan …’ün, sözleşme tarihinden 2002 yılına kadarki süre içinde aynı zamanda davalı-karşı davacı kooperatifin müdürü olduğu mahkemece saptanmış ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/VI. maddesi gereğince, sözleşmelerin geçersiz olduğu kabul edilmiştir. Mahkemenin bu yöndeki kabulü isabetlidir.
Zira, 1163 sayılı Kanun’un 59/VI. maddesi gereğince, kooperatifin yönetim kurulu üyeleri ve personeli, ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına, bizzat veya dolaylı olarak kooperatif ile kooperatifin konusuna giren bir ticari muamele yapamaz. Anılan bu yasa hükmü, “emredici” hukuk kuralı nitelinde olup; buna aykırı olarak sözleşme yapılamaz ve hukuksal bir tasarrufta da bulunulamaz. Aksi takdirde, aykırı yapılan sözleşme veya tasarruf “batıl” olur (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m.20/I.; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.27).
Yüklenici ile eser sahibi arasındaki sözleşmenin “batıl” ve dolayısıyla bağlayıcı olmaması durumunda veya sözleşme dışı iş yapıldığında bu işlerin bedeli, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61 vd. maddelerinde düzenlenen “sebepsiz zenginleşme” kurallarına göre değil; aynı Kanunun 413. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.529) hükmüne ve dolayısıyla “vekâletsiz gerçek-tam işgörme” kurallarına göre hesaplanır.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak, bu noktada “vekaletsiz iş görme” hükümlerinin irdelenmesinde yarar vardır.
Bir kişinin başkasının işini görebilmesi için, o kişinin kural olarak kendisine vekalet vermiş olması gerekir. Eğer vekaleti olmadan bir başkası hesabına bir iş görülürse buna vekaletsiz iş görme veya vekaleti olmadan iş görme denilir (Aydın, Zevkliler/Emre, Gökyayla:Özel Borç İlişkileri, 11. Baskı, Ankara 2010, s.509).
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK)nun 14.Babında yer alan “Vekaleti Olmadan Başkası Hesabına Tasarruf” başlıklı 410. maddesinde:
“Vekaleti olmaksızın başkasının hesabına tasarrufta bulunan kimse, o işi sahibinin menfaatine ve tahmin olunan maksadına göre yapmaya mecburdur.” hükmü yer almaktadır.
Vekaletsiz iş görmeyi düzenleyen bu maddeye göre, vekaletsiz iş görmenin unsurları; iş görme, işin başkasına ait olması, vekaletin bulunmaması ve iş görme iradesinin varlığıdır.
İş görmek, insanın herhangi bir ihtiyacını karşılamak üzere hukuk düzeni içinde yapılabilen her çeşit iş görme veya yönetmedir. Bunun için iş sahibinin yetki vermesi söz konusu değildir. Genel olarak iş sahibinin yararları kapsamına giren işlerin görülmüş olması bu tarifin içine girer. Buna karşılık işin niteliği, bir yetkinin varlığını gerektiren işlerde bir başkasının hesabına iş görme söz konusu olamaz (Senai, Olgaç:Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk Borçlar Kanunu ve İlgili Özel Kanunlar, Aktin Muhtelif Nevileri, C. III, Ankara 1969, s.219-221).
Vekaletsiz iş görmenin öğelerinden biri de yapılan işin başkasına ait olmasıdır. Bu öğe, iş görenin yaptığı iş ile başkasının hukuki çerçevesine müdahalede bulunduğunu ifade eder.
Diğer taraftan, vekaletsiz iş görmeden söz edilebilmesi için, iş görenin bu işi yapmaya mezun bulunmaması da gerekir. Nitekim 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 410. maddesinde mevcut olan “vekaleti olmaksızın” tabiri de bunu ifade eder (Cevdet, Yavuz:Borçlar Hukuku Dersleri, Özel Hükümler, Yenilenmiş 8.Bası, İstanbul 2010, s.563 vd.).
Bu nedenle vekaletsiz iş görmenin söz konusu olabilmesi için, başkasına ait işin vekalet olmaksızın yapılması gerekir. Vekaleti olmama, hiç temsil yetkisi verilmemiş olması anlamına geldiği gibi; verilen talimat ya da temsil yetkisinin aşılmış olması da vekaleti olmama kavramı içinde yer alır.
Vekaletsiz iş görmenin son unsuru, başkasının işini görme unsurudur. İş görenin başkası menfaatine hareket iradesini taşıması veya işin başkasına ait olduğunu bilerek faaliyette bulunması şart değildir. Onun genel olarak bir iş görme iradesine sahip olması, yani iradesinin işin fiili sonucuna yönelmiş olması yeterlidir (Zevkliler/Gökyayla:age., s.510).
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 410 ve devamı maddelerinde tanımını bulan vekâletsiz iş görme, niteliği gereği, iş sahibinin bilgisi dışında gerçekleşen bir olgudur.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 526 ve devamı maddelerinde de benzer düzenlemeler yer almaktadır.
Vekaletsiz iş görme ile iki taraf arasında oluşan hukuki ilişki, taraflara bazı haklar sağlamakta, aynı zamanda bazı borçlar yüklemektedir. Vekaletsiz iş görmede iş gören, iş sahibinin menfaatine ve tahmin olunan maksadına uygun olarak hareket etmekle yükümlüdür. İş gören her türlü ihmal ve dikkatsizlikten sorumludur. İş sahibi de, iş görenin yaptığı tüm zorunlu ve faydalı masrafları ödemekle yükümlüdür.
Nitekim, aynı ilke ve kabul şekli, Hukuk Genel Kurulunun … gün ve E:…/…, K:…/… sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Nihayet, yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 413.maddesi hükmünün uygulanmasında, batıl veya bağlayıcı olmayan sözleşmeler sebebiyle yüklenici tarafından yasal olarak yapılan ya da sözleşme dışı yapılan işlerin bedeli, yapıldıkları yıl mahalli serbest piyasa rayiçlerine göre uzman bilirkişi ya da kurulu aracılığıyla yapılacak keşif ve inceleme sonucu belirlenir. Mahalli piyasa rayiçleri ise Bayındırlık Bakanlığı’nca hazırlanan birim fiyatların oluşturulmasında yararlanılan rayiçler değildir. Yapılan imalâtın, yapıldığı zamanki serbest piyasa fiyatlarına göre değerinin BK’nun 413. maddesi gereğince hesaplanması gerektiği gibi, buna yüklenici kârı da dahildir. Bunun yanında, sözü edilen işlerin bedelleri yapıldıkları yıl mahalli rayiçlerine göre hesaplanırken; katsayı uygulanarak güncelleştirilemeyeceği gibi; yapılan ödemeler de güncelleştirilemez.
Somut uyuşmazlıkta, batıl olan sözleşmeler nedeniyle yapılan ve iş sahibi kooperatifçe de benimsenen imalatın bedeli talep edilmektedir.
Şu halde; davacı-karşı davalı yüklenici şirketin, iş bedelini BK. 413.maddesi kapsamında vekaletsiz işgörme kuralı çerçevesinde, imalatın yapıldığı yıldaki serbest piyasadaki rayiç fiyat üzerinden müteahhit karı da dahil olmak üzere isteyebileceğinin kabulü gerekir.
Yerel mahkemenin, “davacı yüklenicinin yapmış olduğu işin bedelini, geçersiz olan sözleşme nedeniyle, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak karsız bedel üzerinden talep etme hakkına sahip olduğu” olduğu yönündeki direnme gerekçesi hatalı değerlendirmeye dayalıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede azınlıkta kalan bir kısım üyelerce, taraflar arasındaki uyuşmazlığın BK’nun 413. maddesindeki vekaletsiz işgörme ilkesine göre değil, aynı Kanun’un 61 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle yerel mahkemenin direnme kararının bu gerekçe bakımından doğru olduğu ileri sürülmüş ise de; Kurul çoğunluğu yukarıda belirtilen gerekçelerle bu görüşü benimsememiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemenin, belirtilen direnme gerekçesi usul ve yasaya aykırıdır.
III-Hakimin bilirkişinin yerine geçerek iş bedelini gerekçeli kararda kendisinin hesaplamasının doğru olup olmadığı konusuna gelince;
Hemen belirtilmelidir ki, 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 275. maddesi;
“Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez.”
hükmünü içermektedir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller’ başlığı altında düzenlenen 266/(1) maddesi de, az yukarıda belirtilen 1086 sayılı HUMK’nun 275. maddesine koşut bir düzenlemeyi içermektedir.
Görüldüğü üzere, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi oy ve görüşünü alması gerekir. Zira, vurgulanan bu ilke hem öğretide hem de Yargıtay uygulamasında benimsenip, kökleşmiştir (Kuru/Arslan/Yılmaz:Medeni Usul Hukuku, 16.Bası, Ankara 2005, Sahife:502 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, Ankara 2011, Sahife:517 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.03.2008 gün ve E:2008/11-262, K:2008/260; 28.03.2007 gün ve E:2007/11-154, K:2007/168; 07.03.2007 gün ve E:2007/11-94, 2007/113; 14.05.2008 gün ve E:2008/11-392, K:2008/377; 27.06.2012 gün ve E:2012/7-293, K:2012/418; 17.04.2013 gün ve E:2012/11-783, K:2013/553; 18.02.2015 gün ve E:2013/19-1362, K:2015/826 sayılı ilamları).
Somut uyuşmazlıkta, mahkeme hakiminin gerekçeli kararda hukuki bilgisi kapsamında çözümü mümkün olmayan tamamen teknik bilirkişinin hesaplama yapmasını gerektirecek bir konuda iş bedelini hesaplayarak, bu şekilde karar vermesi doğru değildir. Tarafların bilirkişi incelemesine yapılan hatalar veya yanlış görülen konularda itiraz olanağı sağlanıp, varsa hataların düzeltilmesi imkanı varken, gerekçeli kararda olası bir hatasından karar vermekle dosyadan elini çeken hakimin bu yanlışlığa veya hataya vardığını anlaması halinde bile düzeltme olanağının bulunmadığı yerleşik uygulama ve usul kanunu ile belirgindir.
Şu halde, tarafsız kalması gereken hakimin, böylesi bir işle tartışmalı bir duruma gelmesi kaçınılmaz olacağı gibi, kendisine atfedilen değer ile de bağdaşmaz. Böylece, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı çözmekle görevli kılınan hakim, bu davranışıyla uyuşmazlığın bir tarafı haline gelir ki, bu durum kabul edilemez. Bir davada, gerektiğinde bilirkişinin değiştirilmesi daha kolay ve mümkün iken, bir hakimin bu nedenle tarafsızlığını yitirmesine yol açacak bir uygulamaya girişmesi yüklendiği kamu göreviyle bağdaştırılamaz. Giderek, bu durum hakimin görevini yapmasını engeller.
Durum bu olunca; hâkim hükme yeterli görmediği rapor ya da raporlar karşısında, yeniden bilirkişiden görüş almasına engel olmadığı gibi gerekirse başka bir bilirkişinin düşüncesine de başvurabilir (6100 sayılı HMK. m.281, 282).
Yapılan açıklamalar karşısında, hakimin gerekçeli kararda iş bedelini hesaplayıp, hükmünü de buna dayandırarak karar vermesi doğru olmadığı gibi, yukarıda iş bedelinin hangi ilke uyarınca hesaplanması gerektiğine ilişkin yapılan açıklamalara tamamen aykırı olarak düzenlenen bilirkişi raporunun hükme esas alınması da hatalıdır.
Yukarıda ayrı ayrı incelenen uyuşmazlık konuları bakımından yapılan açıklama ve değerlendirmeler sonucunda: mahkemece; öncelikle taraflarca sunulan iddia ve savunma doğrultusunda tüm deliller toplanmalı; uzman bilirkişi kurulu oluşturularak yerinde keşif yapılmalı; yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınarak ve gösterilen yasal yönteme uygun şekilde bilirkişi kuruluna yüklenicinin hakettiği ve istenebilir alacağı hesaplattırılmalı; rapora vâki itirazlar değerlendirilip karşılanmalı, belirlenen iş bedelinden, kooperatifçe kanıtlanan ödemelerin mahsubu yapılmalı ve varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmelidir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve gerekçeler ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesi ile bozulmuştur.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmiştir.
HGK kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmak üzere mahallinde yapılan keşif sonrası;
Mali müşavir bilirkişi … tarafından düzenlenen … tarihli bilirkişi raporunda özetle:
“1- Yüklenicinin yaptığı işlerin yapıldığı yıl itibari ile karlı mahalli serbest piyasa rayiçleri hesaplanan bedellerinin
1996 imalat bedeli 10.349,35
1997 imalat bedeli 17.919,52
1998 imalat bedeli 50.064,31
1999 imalat bedeli 53.987,88
2000 imalat bedeli 111.019,11
2011 imalat bedeli 532.857,88
Toplam imalat bedeli 776.198.05 TL olduğu;
2-Kooperatifçe yapılan ödemelerin toplamının 517.936,00 TL olduğu;
3- Yüklenicinin ödenmesi gereken asgari SGK prim bedelinin 2.284,58TL olduğu, kooperatif adına çalışanlara ait primlerden ve primlerin geç ödenmesinden dolayı ödeneri gecikme bedelinden yüklenicinin sorumlu tutulamayacağı
4- Yüklenicinin (776.198,05 -517.936,00 – 2.284,58=) 255.977,17 TL alacağı olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Bilirkişi heyetinin 17/03/2017 tarihli ek raporunda özetle:|
“Tarafımızdan yapılan hesaplamalarda; kooperatif adına alınan faturalar incelenerek imalatların yapıldığı zaman aralığının belirlenmesine çalışılmış ayrıca birbirini takip eden imalatların yapım zamanları da dikkate alınarak inşaatın sürdüğü yıllar boyunca hangi imalatın hangi yılda ve ne miktarda yapılmış oldukları tespit edilmiştir. İmalat metrajlarında onaylı proje ölçüleri üzerinden hareket edilmiş, yerinde değişen ve fazlaya dair yapılan kısımlar metrajlara dahil edilmiştir. Yargıtay Bozma kararı doğrultusunda imalatların yapıldığı yıllardaki fiyatlar ise tarafımızdan yapılan araştırmalar neticesinde karlı mahalli serbest piyasa rayiçleri kullanılarak hesaplanmıştır.
Yerinde mahkeme heyeti ile yapılan keşif esnasında özellikle kooperatif yetkililerince daire içlerinin gezilmesi istenmemiş ve adeta engellenmiştir. Aradan geçen zaman zarfında bir kısım kullanıcıların değiştiği, kullanıcıların daire içlerindeki bazı imalatları değiştirdikleri, tekrar tekrar boyandığı beyan edilmiştir. Heyetimize kullanmaya mani olmayan görünüşü bozuk, işçilik hatası olan nefaset kesilmesi gereken imalatlar gösterilemediğinden, imalatların tamamlandığı dönemde eksik ve kusurlu imalatlar için herhangi bir tutanak tutulmadığından ve o döneme ait nefaset kesintisi yapılması gerektiğini belirten bilirkişi raporu bulunmadığından heyetimizce nefaset kesintisi hesaplanamamıştır.
1996 yılında başlayıp 2002 yılına kadar devam eden dava konusu iş de yıl sonu tespit tutanakları bulunmamakta, herhangi bir yapım aşamasını gösteren fotoğraf da bulunmamaktadır. Dosyada bulunan bilgi ve belgelere göre yapılan hesahımıza iki tarafça da yapılan itirazlarda yeni bir belge ve bulgu sunulmadığından kök raporumuzda yapılan hesabımızda SGK prim hesabı dışında vardığımız kanaat değişmemiştir.
İnşaatta çalışan işçilerin sigorta giriş bildirgeleri, görevleri, çalışma sureleri, ve işçiler adına ödenen sigorta primlerinin bildirilmesi halinde gerçek ödenen ve yüklenicinin alacağından düşülmesi gereken prim miktarı hesaplanabilecektir.” denilmiştir.
… … tarafından düzenlenen… tarihli bilirkişi raporunda özetle:
Taraflar arasında görülmekte olan iş bedeli alacağı davasında;
1- Davanın bugüne kadarki seyrinde, … İnş. Ltd. Şti’nin yüklenici olarak kabulünün hatalı olduğu, huzurdaki inşaat işinin bir taahhüt işi olmayıp, emanet usulüne benzer şekilde yapıldığı, yukarıdaki tespitler ışığında kesin olarak heyetimizce kabul edilmiştir.
2- Somut olayda, aslen … İnş. şirketi taraf olarak görünse dahi, …’ün -şahsen- hem kooperatif ortağı hem de kooperatif müdürü olarak, sanki yönetim kurulunca atanmış emanet komisyonu üyesi gibi, kooperatifin faaliyetlerini yürüttüğü görülmektedir.
3- Kooperatif yönetim kurulu, inşaatı hangi yöntemle tamamlayacağını net olarak belirlemeyerek, yönetim kurulu kararıyla bağdaşmayan bir sözleşmeye imza atarak, sözde yükleniciyi hem idari hem teknik yönden denetlemeyerek, bütçe planlaması yapmayarak, SSK vb giderleri zamanında ödemeyip faiz işlemesine sebep olarak, KDV ve diğer vergi istisnalarını üyeler lehine kullanmayarak üyelerin zararına sebep olmuş, kusur işlemiştir.
4- … İnş. Ltd. Şti. nin, BBBF x 0,1 (yada BBBF ‘nin %10’u) şeklinde ifade edilebilecek ara hakedişlere itirazının olmayışı, faturalarını sözkonusu ara hakediş kapaklarına uygun düzenlemiş olması, uygulanmasına malen imkan olmayan sözleşmenin evrildiği yeni duruma ( 110 -—–> %10 ) rızası olduğu anlamına gelmektedir.
5- Vekaletsiz iş görme ile iki taraf arasında oluşan hukuki ilişki, taraflara bazı haklar sağlamakta, ayrı zamanda borçlarda yüklenmektedir. İş gören, iş sahibi menfaatine ve tatmin olunan maksadına uygun hareket etmekle yükümlü olup, her türlü ihmal ve dikkatsizlikten sorumludur. İş sahibi de iş görenin yaptığı tünt zorunlu ve faydalı masrafları ödeünekle yükümlüdür.
5.1 İşgören …’ün, kooperatif menfaatine yürüttüğü faydalı işler arasında, kooperatif fikrinin mimarı olması, arsanın bulunmasına katkısı, boş üyeliklerin doldurulmasındaki rolü, işin yönetimini üstlenmesi (proje çiziminden, ruhsat ve izinlere, mal tedariğinden, taşeronların bulunmasına, ödemelerin yapılmasına vb.) ve kurumsal olarak temsili sayılabilir.
5.2 İhmal ve dikkatsizlik olaraksa; arsa sahiplerine verilen sözlerin tutulamaması, kanuni ödemelerin zamanında yapılmayarak katlanmasına sebep olmak, vergi avantajlarından mahrum olunmasını engellememek vb sayılabilir. Naylon faturalar ile ilgili olan, heyetimizce sabit görünen suçun değerlendirilmesi ise sayın mahkemeye aittir.
6- Heyetimiz, BK. 413. maddesi kapsamında vekaletsiz iş görme kuralı çerçevesinde, imalatın yapıldığı yıldaki serbest piyasadaki rayiç fiyatı üzerinden bir bedel tespiti için başvuracak bir veritabanı veyahut merci bulunamayacağına kanaat getirmiştir. Zira olayımızda olduğu şekli ile bir inşaat işini hem fikir hem de yönetim olarak sunan servis sağlayıcı yapılar ülkemizde mevcut değildir. Heyetimiz rayiç fiyat konusunda kanaat belirtmekten fazlasına muktedir değildir.
7- Heyetimiz, işgörenin, yapılan işin %10’u oranında bir “komisyona” razı olduğuna kanaati oluşmuştur. Ancak hangi bedelin %10’u hesaplanacağı konusu tartışmalıdır. Zira inşaat yaptırma işi ideal olarak yönetilse idi, hem toplanmış aidatlar hem de muhasebeleşmiş gider faturaları, mevcut seviyesine varmadan inşaat (imalat yapılması planlanlanmayan ince işler dışında) bitmiş olmalıydı.
8- Heyetimiz toplanan aidat gelirleri üzerinden bir çıkarım yapmayı uygun bulmaktadır. 636.077.765.509 TL’nin ideal durumda 15′ inin işgören tarafından hak edildiği kanaatindeyiz. Bu oran içindeki en büyük fayda kooperatif iş fikrinin ortaya atılması ve arsa temini olarak değerlendirilmiştir. Öte yandan 5.2 maddesindeki kusurlar sebebi ile bu oranın % 8’e düşürülmesi gerektiği kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
… tarafından düzenlenen birinci ek raporunda özetle:
Heyetimiz, kök raporundaki tespitlerinin arkasındadır. HGK kararı ve talepleri heyetimizce kök raporda dikkate alınmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz olmasından ötürü vekaletsiz iş görme ilkesi ile hareket edildiği raporumuzda açıkça belirtilmiştir.
Heyetimiz, dosyada bugüne kadar hiç değinilmeyen bir konuya değinmiş ve davacının , aslen -yaygın manada- bir inşaat işi yüklenicisi olmadığını, komisyon karşılığı bir inşaat işinin yönetimini üstlendiğini tespit Ve kabul etmiştir. Bu kabulumuzu destekleyen hususlar kök raporda açıkça belirtilmiştir. Burada tekrar özetler isek:
Kooperatif yönetim kurulu, inşaat işine ait gider faturalarının kooperatif adına tanzim edilmesini kararlaştırmıştır. Öyle de yapılmış, mal tedarikleri karşılığında kooperatif tüzel kişiliği piyasaya borçlanmıştır. a işçilik, sigorta giderleri de tamamen kooperatifçe ödenmiştir.
Malzemeleri kooperatif alıp işçi ücretlerini de kooperatif öderken, bir de üstüne sözleşme gereği BBBF %10 bedelle yüklenici faturası ödemek, açıktır ki, konutları iki kez yapmış olmak anlamına gelecektir. Bu açmaz farkedilerek, yüklenici faturaları BBBF x 0,1 formülüne indirgenmek zorunda kalınmıştır.
Sözde yüklenici, hiçbir finansal risk almaksızın, kooperatif kasasını kullanarak inşaat işini idare ve koordine etmiştir. Piyasadaki tedarikçilere veya şantiyede çalışan emek sahiplerine, şahsen veya şirketi adına borçlanmamıştır.
Kooperatif işyeri SSK sicil numarası altında hiçbir alt yüklenici bulunmayışı, koperatif dışında hiç kimsenin bu iş için resmi olarak emek harcamadığı anlamına gelmektedir.
Zaten bir gün dahi SSK primi ödemeksizin yüzlerce metrekare inşaatın bitirildiğini iddia etmek anlamsızdır.
Ortada gerçek bir yüklenici bulunmadığının kabulu üzerine, artık kaç metrekafe boya işi yapıldığı, kaç adet küvet montaj edildiği vb. hesap ile uğraşmak tamamen anlamsız hale gelmektedir. Açıktır ki işin hangi yıl hangi seviyede olduğunun da hiçbir anlamı yoktur. Davacı şirket yetkilisi -aynı zamanda kooperatif müdürü- olan şahıs, üyelerden toplanan aidatın miktarı ölçüsünde inşaat işini koordine ve idare etmiştir. Heyetimiz, bu şahsın yönetim hizmetlerinin yanında, kooperatif kurma fikrinin sahipliği ve arsanın teminindeki rolünü de teslim etmektedir.
Heyetimizin, yukarıda tarif edilen inşaat yönetim işine rayiç bedel bulması mümkün değildir. Açıktır ki kooperatif fikri ve hayata geçirilmesi inşaatın yönetimindeni de değerli kabul edilebilir. Peki bu fikri üretmenin değeri nasıl tespit edilecektir. Heyetimiz bu soruya çözümü kök raporunda belirtilen yöntem ile getirmiştir.
Davacının, kooperatife fatura ettiği onu aşkın faturada, yapılan işin %10’u kadar bir bedele razı olduğu aşikardır. Buradan hareketle varılan sonucun adil olduğu düşüncesindeyiz.
Ara karar ile mahkemece ilgili belediyeden talep edilen, inşaat ruhsat tarihi, iskah tarihi gibi bilgilerin raporumuzu etkileyici bir yönü bulunmamaktadır” denilmiştir.
Bilirkişi heyetinin ikinci ek raporunda özetle:
Kooperatif ve yüklenici şirketin aynı tarihlerde kurulması, kurucusunun aynı kişi oluşu ve dahi tüzel kişilik isimleri, bunların bu taşınmazı yapmak amacı ile kurulduğunu göstermektedir. Dava konusu işin ihale sonucu verildiği kanaatinde değiliz.
2- Heyetimiz kök raporunda sunduğu hesabı yaparken rayiç fiyat kullanmamıştır. Zira önceki raporlarımızda izah edildiği üzere, davacı şirket bu işin bildiğimiz manada yüklenicisi değildir. Kök raporda verilen hakediş kapakları özet tablosundan da anlaşılacağı gibi 14 adet faturasını sözleşmesinden çok aşağıda bir fiyattan düzenlemiştir.
Daha açık ifade ile 30.06.2001 tarihli hakediş kapağında Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatları ile, bitirilen kümülatif imalat miktarı 364.347.014.412 TL dir.
Bu rakama karşılık gelen hakediş tahakkuku sözleşme uygulansa;
364.347.014.41: 2 x 1.1 =74 00.781.715.853 TL olacak iken
sözleşme uygulanmadan:
364.347,014.412 x 0.1 = 36.434.701.441 TL olmuştur.
Burada heyetimizin yanıt aradığı soru şu olmuştur. Şirket toplam 14 faturasında, 14 ayrı kez neden yukarıdaki ikinci hesaba uyarak 364 milyar TL’den vazgeçmektedir?
Önceki raporlarımızda bu soruya yanıt sunulmuş ve rayiç fiyatların kullanılmasının hem imkansızlığı hem de lüzumsuzluğu sebebi ile kök rapordaki hesaplama yapılmıştır.
SIHHİ TESİSAT YÖNÜNDEN YAPILAN İNCELEMEDE:
Mahkemeye sunmuş olduğum kök raporda yapılan incelemede yargıtay bozma kararında belirtildiği üzere imalatın yapıldığı yıldaki serbest piyasa rayiç fiyatları dikkate alınarak dosyada mevcut metraj cetveliyle karşılaştırmak suretiyle 2001 yılı rayiç fiyatlar belirlenmiş olup bu bedel 2002 yılına eskale edilmiştir. ” denilmiştir.
Makine mühendisi … tarafından düzenlenen … tarihli bilirkişi raporunda özetle:
1. Sıhhi tesisat yönünden, yüklenicinin yapmış olduğu imalatların 2001 yılı müteahhitlik karı dahil bedelinin 181.898,75 TL olduğu, bu bedelin 2002 yılına 1,65 oranında eskale edilmesi ile yapılan imalatların müteahhitlik karı dahil bedelinin 300.132,93 TL. olduğu,
2. Branşımın haricinde heyetçe düzenlenen ve katılmadığım rapora katılmama nedenim ise, Yargıtay kararında ” ….. davacı – karşı davalı yüklenici şirketin, iş bedelini BK. 413. maddesi kapsamında vekaletsiz iş görme kuralı çerçevesinde, imalatın yapıldığı yıldaki serbest piyasadaki rayiç fiyatı üzerinden mütcahhit karı da dahil olmak üzere …. ” hesaplanması gerektiği belirtilmesine rağmen, diğer bilirkişilerin bu yönde hesaplama yapmamalarından kaynaklandığı sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Bilirkişinin … tarihli ek raporunda özetle:
Kök rapor tekrar incelendiğinde sonuç olarak sayın mahkemenizin takdirlerine arz olunmak üzere.
Sıhhi tesisat yönünden, yüklenicinin yapmış olduğu imalatların 2001 yılı müteahhitlik karı dahil bedelinin 181.895,75 TL. olduğu, bu bedelin 2002 yılına 1.65 oranında eskale edilmesi ile yapılan imalatların müteahhitlik karı dahil bedelinin 300.132,93 TL olduğu 2003 yılına (2.15 eskale) edilmesi halinde ise yapılan imalatın müteahhitlik karı dahil 181.898,75 x 2.15 =391.022.31 TL olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …/… Tal sayılı dosyasından bilirkişiler …tarafından düzenlenen …tarihli bilirkişi heyeti raporunda özetle:
Bilirkişi Heyetimizde dava dosyasına bilirkişi raporu sunan beşinci bilirkişi (bilirkişi heyeti) olan, inşaat mühendisi, yüksek mimar, elektrik mühendisi, makine mühendisi ve mali müşavir unvanlı beş kişilik bilirkişi heyetinin Yargitay Hukuk Genel Kurulunun …sayılı ilamında belirtilen: hesaplama şekline uygun olarak hesaplanan … tarihli bilirkişi raporundaki hesaplamanın teknik anlamda uygun olduğu ve bu haliyle davacının (yüklenici) davalıdan (kooperatif) 2001 yılı itibariyle 255.977,17 TL alacaklı olduğu görüş ve kanaati oluştuğu sonucuna varıldığı bildirilmiştir.
Bilirkişi heyetinin … tarihli ek raporunda özetle:
… tarihli bilirkişi heyet raporumuz sonrasında dava dosyasına kök raporumuzdaki görüş ve kanaatlerimizi değiştirmemizi gerektirecek yeni bilgi ve belge sunulmamış olması ve itiraz dilekçelerinde zaten dava dosyasında bulunan ve bilirkişi heyetimizce incelenen bilgi ve belgelere referans verilmesi nedeniyle bilirkişi heyetimiz … tarihli kök raporundaki görüş ve kanaatlerini aynen korumaktadır. Buna göre; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun … karar sayılı ilamında belirtilen hesaplama şekline uygun olarak hesaplanan … tarihli bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin ve hesaplamanın teknik anlamda uygun olduğu ve bu haliyle heyetimizde davacının (yüklenici) davalıdan (kooperatif) 2001 yılı itibariyle 255.977,17 TL alacaklı olduğu sonuç ve kanatine varıldığı bildirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Yargıtay …HD bozma ilamı ve Mahkememizce verilen direnme kararından sonra verilen HGK bozma ilamı uyarınca; Taraflar arasındaki eser sözleşmesi niteliğindeki sözleşmeleri davacı yüklenici şirket adına imzalayan …’ün, sözleşme tarihinden 2002 yılına kadarki süre içinde aynı zamanda davalı kooperatifin müdürü olduğu ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/VI. maddesi gereğince, sözleşmelerin geçersiz olduğu, zira, 1163 sayılı Kanun’un 59/VI. maddesi gereğince, kooperatifin yönetim kurulu üyeleri ve personeli, ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına, bizzat veya dolaylı olarak kooperatif ile kooperatifin konusuna giren bir ticari muamele yapamacağı, anılan bu yasa hükmü, “emredici” hukuk kuralı nitelinde olup; buna aykırı olarak sözleşme yapılamacağı ve hukuksal bir tasarrufta da bulunulamacağı, aksi takdirde, aykırı yapılan sözleşme veya tasarruf “batıl” olduğu (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m.20/I.; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.27) ,
Yine yüklenici ile eser sahibi arasındaki sözleşmenin “batıl” ve dolayısıyla bağlayıcı olmaması durumunda veya sözleşme dışı iş yapıldığında bu işlerin bedeli, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61 vd. maddelerinde düzenlenen “sebepsiz zenginleşme” kurallarına göre değil; aynı Kanunun 413. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.529) hükmüne ve dolayısıyla “vekâletsiz gerçek-tam işgörme” kurallarına göre hesaplanacağı ve yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 413.maddesi hükmünün uygulanmasında, batıl veya bağlayıcı olmayan sözleşmeler sebebiyle yüklenici tarafından yasal olarak yapılan ya da sözleşme dışı yapılan işlerin bedelinin, yapıldıkları yıl mahalli serbest piyasa rayiçlerine göre uzman bilirkişi ya da kurulu aracılığıyla yapılacak keşif ve inceleme sonucu belirleneceği, mahalli piyasa rayiçleri ise Bayındırlık Bakanlığı’nca hazırlanan birim fiyatların oluşturulmasında yararlanılan rayiçler değil, yapılan imalâtın, yapıldığı zamanki serbest piyasa fiyatlarına göre değerinin BK’nun 413. maddesi gereğince hesaplanması gerektiği gibi, buna yüklenici kârın da dahil olduğu, bunun yanında, sözü edilen işlerin bedelleri yapıldıkları yıl mahalli rayiçlerine göre hesaplanırken; katsayı uygulanarak güncelleştirilemeyeceği gibi; yapılan ödemelerin de güncelleştirilemeyeceği,
Somut uyuşmazlıkta, batıl olan sözleşmeler nedeniyle yapılan ve iş sahibi kooperatifçe de benimsenen imalatın bedeli talep edilmekle, davacı yüklenici şirketin, iş bedelini BK. 413.maddesi kapsamında vekaletsiz işgörme kuralı çerçevesinde, imalatın yapıldığı yıldaki serbest piyasadaki rayiç fiyat üzerinden müteahhit karı da dahil olmak üzere isteyebileceğinin kabulü gerektiği hususları kesinleşmiştir.
Bu nedenle Mahkememizce yapılan ikinci keşif sonrası düzenlenen bilirkişi heyeti raporuna itibar edilmemiş, ilk keşif sonrası rapor düzenleyen bilirkişi heyetinin kök ve ek raporları ile bu raporu teyit eden Bakırköy…Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığı ile alınan bilirkişi heyeti kök ve ek raporlarına itibar edilerek; davacının 100.000,00 TL üzerinden açtığı davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.( Taraflar arasındaki sözleşmenin batıl olması nedeniyle davacının ancak yasal faiz talebinde bulunabileceği dikkate alınması gerekirken, sehven davacının faiz talebinin 3095 Sayılı Yasa’nın 2/1.maddesi ve TBK ‘nın 120/2.maddesi uyarınca kabul edilmesi doğru olmamış ise de, bu hata gerekçeli kararın yazılması aşamasında fark edilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/3. maddesi uyarınca, hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz (HMK m.298/2). Buna nedenle, tefhim edilen hüküm sonucu faiz yönünden yanlış da olsa, gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna uygun düzenlenmesi gerekmiştir.)
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mahkememizin … tarihli …/… E, …/… K sayılı kararı ile birleşen …/… E ve birleşen …/… E sayılı dava dosyaları için verilen kararlar kesinleşmiş olmakla bu davalar hakkında yeniden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Asıl davada; Davacı … İnşaat…Ltd Şti tarafından açılan alacak davasının KABULÜ İLE; 100.000,00 TL’nin 3095 Sayılı Yasa’nın 2/1.maddesi ve TBK ‘nın 120/2.maddesi hükmü uyarınca dava tarihi olan 02/05/2003 tarihinden 30/06/2003 tarihine kadar işleyen yıllık %110 oranında, 01/07/2003 tarihinden 31/12/2003 tarihine kadar işleyen yıllık %100 oranında, 01/01/2004 tarihinden 30/06/2004 tarihine kadar işleyen yıllık %86 oranında, 01/07/2004 tarihinden 30/04/2005 tarihine kadar işleyen yıllık %76 oranında, 01/05/2005 tarihinden 31/12/2005 tarihine kadar işleyen yıllık %24 oranında, 01/01/2006 tarihinden itibaren işleyen yıllık %18 oranında temerrüt faizi ile birlikte davalı kooperatiften tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Alınması gerekli 6.831,00 TL harcın peşin alınan 1.350,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 5.481,00 TL harcın davalıdan tahsiline,
4-Davacı tarafından yatırılan 1.350,00 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan bilirkişi ücreti, posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 35.094,20 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-A.A.Ü.T yarınca hesaplanan 13.450,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliği tarihinden itibaren 15 gün içerisinde TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, anlatıldı.09/11/2021

Katip …

Hakim …

¸e-imzalı ¸e-imzalı