Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 4. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/386 – 2023/2728
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/386
KARAR NO : 2023/2728
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/10/2022
NUMARASI : 2021/813 E. 2022/801 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
DAVANIN KONUSU : Rücuen Alacak
KARAR TARİHİ : 02/11/2023
KARARIN YAZIM TARİH : 05/11/2023
Taraflar arasındaki rücuen alacak davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece verilen karara karşı davalı … …. A.Ş. tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, davacı alt işveren tarafından dava dışı işçiye ödenen işçilik alacaklarının davalı asıl işverenden ve diğer davalı alt işverenlerden rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, “davanın kısmen kabulüne” dair verilen karara karşı davacı ve davalılar … ile …A.Ş. tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 17.09.2021 tarih 2019/1486 E. 2021/2092K.sayılı kararla, ” 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da davacı ile davalı üniversite arasında alt işveren-asıl işveren ilişkisi mevcut olup davacı alt işveren, işçilere karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt ve asıl işverenlerle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işverenler arasındaki ilişkide ise İş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.
Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 167. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 146.) maddesinde düzenlenen, “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir. İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir.
İşçinin çalışmış olduğu her bir alt işverenin dönemine isabet eden işçilik alacaklarından, ilgili olan alt işveren sorumlu olacağından, alt işverenlerin sorumluluğu da sadece kendi dönemi ile sınırlı olmalıdır. Alt işverenin “son işveren” olması da bu sonucu değiştirmez. Bununla birlikte feshe bağlı bir hak olan ihbar tazminatından ise diğer işverenler sorumlu olmayıp, sadece son işveren sorumludur. Başka bir ifade ile üst işveren, dava dışı işçiye ödemiş olduğu ihbar tazminatını ancak son işverenden talep edebilir. Bunun dışındaki tüm işçilik alacaklarından ise, işçinin çalışmış olduğu alt işverenler, üst işverene karşı, kendi dönemleriyle sınırlı olmak üzere sorumludurlar. Az yukarıda da değinildiği gibi, uyuşmazlığın İş Hukuku değil, Borçlar Hukuku hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğinden, “iş hukukunda geçerli olan mevzuat ve içtihatlara göre yapılan değerlendirmeler” rücu davalarında hükme esas alınamaz.
Değinilmesi gereken bir başka nokta ise alt işverenlerin sorumlu oldukları dönemlere ilişkin hesaplama yapılırken hangi tarihteki ücretlerin esas alınması gerektiğidir. Asıl işveren, iş mahkemesi ilamı gereğince işçilik alacaklarını iş akdinin sona erdiği tarihteki ücret üzerinden ödemekte olup, iş mahkemesi ilamındaki usul ve hesaplamalar doğrultusunda alt işverenlerden rücu isteminde bulunabilir. (Bkz. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 03/12/2015 tarihli, 2014/38758 E., 2015/35433 K. sayılı ilamı)
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, işçiye ödenen bu tazminattan hangi tarafın ne oranda sorumlu olduklarına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine bakılmalı, aynı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkla ilgili verilmiş mahkeme kararları ve genel hukuk prensipleri dikkate alınarak bir sonuca gidilmelidir. Sözleşme ve eki şartnamelerde sorumluluğa ilişkin bir düzenleme bulunmadığı hallerde, tacir olan davacı ve davalı alt işverenlerin çalıştırdığı işçilerin fiili işçilik dışında sair tazminat haklarından sorumlu olacağını bilebilecek durumda olduğu, ancak davalı asıl işverenin de doğan zararlardan tarafların yarı yarıya sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Bu noktada belirtmek gerekir ki 6552 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 4857 sayılı Yasanın 112. maddesinde öngörülen düzenleme, işçinin kıdem tazminatı alacağını biran önce alabilmesi amacıyla yapılmış olup, işçi yönünden güvence niteliğindedir. Başka bir ifade ile, işçinin kıdem tazminatını dava açmak zorunda kalmadan kolaylıkla alabilmesi, olası takip ve davalar nedeniyle zorluk ve mağduriyet yaşamaması amaçlanmıştır. Söz konusu yasal düzenleme, asıl ve alt işverenler yönünden, dış ilişki itibariyle işçiye karşı geçerli olup asıl ve alt işverenler arasındaki iç ilişkideki sorumluluğu ortadan kaldıran bir düzenleme değildir. (Bkz. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesi’nin 21/4/2016 tarihli 2016/7178E ve 2016/11227K. sayılı ilamı) 6552 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile değişik 4857 sayılı Kanun’un 112. maddesinde, (kamu) asıl işverenin, ödemiş olduğu kıdem tazminatı nedeniyle, alt işverenlere rücu hakkı bulunmadığına dair bir düzenleme de bulunmamaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6. maddesi halen yürürlükte olduğundan, aksinin kabulü de mümkün değildir. (Bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 10/11/2016 tarihli, 2016/2166 E., 2016/23195 K. Sayılı ilamı)
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece, işçilik alacaklarından tarafların tam sorumlu oldukları gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay’ın ve Dairemizin yerleşik kararları uyarınca sözleşme ve Hizmet İşleri Genel Şartnamesi’nde düzenlenen hükümler davacı ve davalı alt işverenlerin işçilik alacaklarından sorumlu oldukları sonucunu doğurmaz. Ne var ki dava dışı işçinin çalıştığı dönemler itibariyle davacı ve davalılar ile imzalanan sözleşmelerin eki niteliğindeki teknik şartnameler ile idari şartnamelerin dosyada bulunmadığı görülmekte olup sözleşmelerin eki sayılan diğer belgelerin ve belgelerdeki hükümlerin yeterli olarak incelenmediği anlaşılmaktadır. O halde dava dışı işçilerin kıdem tazminatına esas çalışma dönemlerine yönelik davalılar ve davacı ile imzalanan tüm sözleşme, idari ve teknik şartnameler incelenip değerlendirilmeden karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca; mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda taraflar arasında imzalanan tüm sözleşmeler, sözleşmelerin eki niteliğindeki teknik ve idari şartnameler celp edilerek tüm deliller toplandıktan sonra hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılamanın yeniden yapılması için dosyanın mahalline gönderilmesine, kararın niteliğine göre tarafların sair istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına” karar verilmiş, mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda, “davacının davasının kısmen kabulü ile, davalı …. A.Ş. yönünden 20.220,45 TL alacağın 07/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek avans faiziyle davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı … … Ltd. Şti yönünden 7.139,96 TL alacağın 07/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek avans faiziyle davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı … yönünden 6.915,23 TL alacağın 07/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek avans faiziyle davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı … Ltd. Şti yönünden davanın feragat nedeniyle reddine” dair verilen karara karşı davalı …. A.Ş. tarafından, adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmadığından ortaklardan birine dava açılamayacağı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararına aykırı rapor düzenlendiği, 6552 SY kapsamında kıdem tazminatından sorumlu tutulamayacakları, sözleşme birim fiyatına kıdem tazminatının dahil edilmediği, ayrıca sorumluluklarına dair açık hüküm bulunmadığı, kabul anlamına gelmemek üzere ancak yarı oranda sorumlu tutulabilecekleri, kendileri yönünden temerrüt oluşmadığından ancak dava tarihinden faize hükmedilebileceği, avans faizinin istenemeyeceği ileri sürülerek istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Gerek istinaf sebebi yapılan ve gerekse HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni nedeniyle resen dikkate alınması gereken hususların incelenmesinde;
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli, denetime ve somut olayın özelliklerine uygun olması, davanın konusu para olduğundan, adi ortaklar bu borçtan müteselsilen sorumlu bulunduklarından adi ortaklardan biri, bazıları yada tümüne karşı (ihtiyari dava arkadaşlığı) dava açılabilecek olması, 6552 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 112. maddesine eklenen hükümle işçinin kıdem tazminatını dava açmadan kolaylıkla alabilmesi, olası takip ve davalar nedeniyle zorluk ve mağduriyet yaşamamasının amaçlanması, söz konusu yasal düzenlemenin asıl ve alt işverenler yönünden dış ilişki itibariyle işçiye karşı geçerli olması, mahkemece, dava dışı işçinin davalılar nezdindeki çalışma süresine göre karar verilmiş olması, davacı ve davalılardan üniversite hariç diğerlerinin tacir olup dava konusu işin de ticari iş olması, TTK’nın 19/2. maddesine göre taraflardan yalnızca biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğeri için de ticari iş sayılması ve bu nedenle davacının, alacağını avans faiziyle talep edebilecek olması ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davalı … …. A.Ş.’nin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davalı … …. A.Ş.’nin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1/b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Aşağıda dökümü yapılan bakiye istinaf ilam ve karar harcının davalı … …. A.Ş.’den tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf yoluna başvuran davalı … …. A.Ş. üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf kararının yerel mahkemece taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/11/2023 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Başkan
E-İmzalı
Üye
E-İmzalı
Üye
E-İmzalı
Katip
E-İmzalı
HARÇ :
593,87 -TL
584,34 -TL
9,53 -TL