Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/2288 E. 2022/2994 K. 16.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 4. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/04/2022
NUMARASI : …
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 16/12/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 17/12/2022

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece verilen karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı, davalının maddi olarak zorlanması sebebi ile finansal durumunu çözmek için Türkiye … … aracılığı ile 17.01.2020 tarihinde 17.815,00-TL, 13.02.2020 tarihinde 18.250,00-TL, 14/02/2020 tarihinde 10.620,00-TL, 02.03.2020 tarihinde 21.000,00-TL ve 01.04.2020 tarihinde 25.000,00-TL’nin “borç olarak gönderilen” ibaresi ile davalı uhdesine alındığını, aralarında alacak-borç mahsupları yapıldıktan sonra bakiye kalan borç için 30.11.2020 tarihinde cari hesap mutabakatı imzalandığını ve kalan bakiye borcun 58.835,00 TL olarak davalı tarafça hiçbir ihzari kayıt konulmadan kabul edildiğini, borcun ödenmemesi nedeniyle 03.12.2020 tarihinde ihtarname gönderdiğini, ancak ödeme yapılmadığını, takip yaptığını, itiraz edildiğini belirterek davalı aleyhine Ankara 8.İcra Müdürlüğü’nün 2020/11876 E. sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine itirazın iptaline, % 20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, tacir sıfatının bulunmadığını, bu nedenle görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte TBK’nın 392. maddesi uyarınca muaccel bir borç bulunmadığını, icra takibinin derneğe değil iktisadi teşebbüse karşı başlatıldığını, davacı ile arasında bir alacak borç ilişkisinin söz konusu olmadığını, davacı şirketin ortaklarından …’nın davalı dernek üyesi olduğu ve borç iddiasına konu banka havalelerinin yapıldığı tarihlerde derneğin başkan yardımcısı görevinde bulunduğunu, bu dönemde dernek faaliyetlerini de kendi şirketinin muhasebecisi ile yürüttüğünü, … tarafından hissedarı bulunduğu davacı şirket üzerinden dernek hesaplarına havale yapıldığı ve para giriş ve çıkışının olduğunun tespit edildiğini, …’nın derneğin 07.04.2019 tarihli genel kurulunda yönetim kuruluna seçildiğini, başkan yardımcısı olmak adına derneğin mevcut borçlarının ödenmesi için “bağış” yapacağı taahhüdünde bulunduğunu, yönetim kurulu tarafından başkanlığa seçilmeyince bu defa dernek hakkında bağış olarak ödediği bedelleri, makbuzlara tek taraflı olarak yazdığı borç ibaresi ile 03.12.2020 tarihinde önce ihtarname keşide ettiğini, ardından da 17.12.2020 tarihinde icra takibine başladığını, bu durumun açıkça kötü niyetli ve yasal dayanaktan da yoksun olduğunu, davacı şirket ortağı …, bu işlemleri başlattıktan sonra 17.01.2021 tarihinde de yönetim kurulundan istifa ettiğini, tüketim ödüncü sözleşmesi çerçevesinde ödünç verenin, bir miktar para veya bir misli şeyin mülkiyetini belirli bir süre için ödünç alana geçirmeyi, ödünç alanın da aynı miktar ve nitelikte şeyi iade etmeyi taahhüt ettiğini, davalı derneğin davacı ortağı ve aynı zamanda davalı dernek başkanının banka hesaplarına yaptığı ödemenin taraflarca kararlaştırıldığı üzere; aslında bağış olması gerekirken davacı şirket ile aralarında sanki bir ödünç sözleşmesi varmış gibi gerçek duruma aykırı işlem yapılması durumu karşısında bir iade iradesi bulunmadığını, ödenen bedelin bağış olması gerekirken bu bedeller için dekontlara tek taraflı olarak borç ibaresi yazılıp kendi emrinde çalışan muhasebeciye de dernek kayıtlarına borç olarak yazdırması ve kulüp adına borçlanma ve mutabakat yapma yetkisi bulunmayan ve yine dernek başkan yardımcısı olarak emrinde çalışan … isimli çalışana da hesap mutabakatı imzalatmasının davacı şirket ve ortağı …’nın bu işlemdeki haksız ve kötü niyetli davranışını açık bir şekilde ortaya koyduğunu, kabul anlamına gelmemekle beraber bir an için davacı şirket tarafından gönderilen paraların kullanma ödüncü ile gönderilmiş olduğu kabul edilecek olsa dahi davalı dernek tarafından birtakım ödemeler yapıldığını ve bu ödemelerin mahsubu gerektiğini belirterek davanın reddine, %20 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece, davacı tarafından paraların gönderildiği hesabın Ankara… adına kayıtlı olduğu, havale dekontlarında açıkça “borç olarak gönderilen” ibaresinin bulunduğu, havalenin kural olarak bir ödeme vasıtası olduğu, başka bir ifade ile havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal bir karine mevcut olduğu, bu karinenin aksini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) iddia eden bu iddiasını kanıtlamakla yükümlü olduğu, davacı tarafından sunulan ödeme dekontlarında yer alan “borç olarak gönderilen” açıklaması ile taraflar arasındaki ödünç ilişkisini kanıtladığı, TBK’nın 392. maddesi gereğince, ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir ödeme günü, ihbar süresi belirlenmemiş veya istenildiği zaman muaccel olacağı kararlaştırılmamış ise ödünce konu paranın ilk istemden başlayarak altı hafta içinde geri verilmesi gerektiği, yani, madde metninde yazılı hususlar söz konusu değilse ödünç alanın, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü olmadığı, somut olayda davacı tarafından davalıya gönderilen 03/12/2020 tarihli ihtarname ile 58.835,00 TL alacağın 5 gün içerisinde ödenmesinin istendiği, ihtarnamenin davalıya 07/12/2020 tarihinde tebliğ edildiği, icra takibinin 17/12/2020 tarihinde başlatıldığı, TBK’nun 392. maddesinde öngörülen 6 haftalık süreye uyulmadan başlatılan takip usul ve yasaya uygun olmadığından (aynı yönde karar için bkz. Yargıtay 11. HD’nin 2016/14533 E.-2018/7099 K. sayılı ve 15/11/2018 tarihli ilamı) davanın usulden reddine, davacı takipte haksız ise de kötüniyetli kabul edilemeyeceğinden şartları oluşmadığından davalının kötüniyet tazminatı talebi yerinde değil ise de, kötüniyet tazminatı talebi yönünden kısa kararda sehven bir karar verilmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş; karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı:
Tarafların ihtar ve icra takibinden önce 30.11.2020 tarihinde cari hesap mutabakatı imzalayarak borcu kesinleştirdiklerini, artık burada salt ödünçten bahsedilemeyeceğini, cari hesap mutabakatının tek başına dekontlardan ayrı ve bağımsız olarak alacak hakkı doğurduğunu, 6 haftalık sürenin bu davada uygulanamayacağını, davalının icra takibine itirazında da bu hususu ileri sürmediğini, ihtarnameye de cevap vermediğini, bildirim yükümlülüğünün 03.12.2020 tarihli ihtarname ile yerine getirildiğini, verilen yasal sürede ödeme yapılmayınca takip yaptıklarını, borcun sabit olduğunu, mahkemece de alacağın varlığının kabul edildiğini, haksız olarak davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Davalı:
Derneğin davacı ile hiç bir hukuki bağı ve ilişkisinin bulunmadığını, kendilerine borç verilmesinin söz konusu olmadığını, hukuki yapılarının TMK’da düzenlendiğini, TMK’nın 99.maddesi kapsamında genel kuruldan yetki alınmadan yönetim kurulu tarafından ödünç alınamayacağını, Dernekler Kanununun 10 ve 11.maddelerinde derneğin gelirlerinin ne şekilde toplanacağının belirlendiğini, davacının bankaya gönderdiği ödemelerin belirlenen şartları taşımadığını, davacı ortağı …’nın usulsüz işlemleri ile menfaat teminine yönelik olduğunu, davanın esastan reddi gerektiğini, vekalet ücretinin de nispi verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki ödünç sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, ” TBK’nun 392. maddesinde öngörülen 6 haftalık süreye uyulmadan başlatılan takip usul ve yasaya uygun olmadığından davanın usulden reddine” ilişkin verilen karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bir davada öncelikle HMK’nın 355. maddesi gereğince kamu düzeni nedeniyle re’sen dikkate alınması gereken usule ilişkin aykırılıkların mevcut olup olmadığının tespiti gereklidir. Usule ilişkin aykırılıklar konusunda da öncelikli olarak ve mahkemece re’sen dikkate alınması gereken husus ise, mahkemenin görevli olup olmadığı sorunudur. Zira görev, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınabileceği gibi, taraflarca da davanın her aşamasında ileri sürülebilir.
5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 6. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince, genel görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Asliye Ticaret Mahkemeleri ise özel mahkeme niteliğindedir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 4. ve 5’inci maddelerinde ticari dava düzenlenmiş olup TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticarî dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin tarafların her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesince bakılacağı yönünde bir düzenleme bulunması (mutlak ticari dava olması) gereklidir. Aynı Kanun’un 5’inci maddesinde ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği ve Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişkinin de görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî … sayılan işin, diğeri için de ticarî … sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî … esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiş olup işin ticarî nitelikte olması veya sayılması, davanın ticari dava olarak kabulü için yeterli değildir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; her ne kadar davacı bir ticaret şirketi olup tacir ise de, davalı dernek vasfında olup tacir sıfatını haiz değildir. Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ödünç sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, TTK’nın 4. maddesinde öngörülen mutlak ticari davalardan da değildir. Bu durumda, tarafların sıfatına ve davanın niteliğine göre nispi ya da mutlak nitelikteki bir ticari dava söz konusu olmadığından, davada görevli mahkeme, Asliye Ticaret Mahkemesi değil, genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu nedenle davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde 6100 sayılı HMK’nın 353/1/a/3. maddesi gereğince, mahkemenin görevli olmadığı halde davaya bakmış olması karşısında, esas yönünden inceleme yapılmaksızın, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yargılamanın Asliye Hukuk Mahkemesince yapılması için dosyanın mahalline gönderilmesine, kararın niteliğine göre tarafların istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın Asliye Hukuk Mahkemesince görülmesi gerektiği halde, Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi usul ve yasaya aykırı olup, HMK’nın 353/1/a/3. maddesi gereğince, Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/04/2022 tarih, 2021/76Esas ve 2022/286Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Yargılama yapılmak üzere dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın niteliğine göre tarafların istinaf taleplerinin incelenmesine yer olmadığına,
4-Taraflarca yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde taraflara iadesine,
5-İstinaf kararının yerel mahkemece taraflara tebliğine
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 16/12/2022 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.

E-İmzalı

E-İmzalı

E-İmzalı

E-İmzalı