Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/03/2021
NUMARASI :….
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 19/06/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 03/07/2023
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı, Ankara ili … ilçesinde yeni bir projeye başladığını, davalının söz konusu projeden taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile bir daire almak istediğini, sözleşmede müteahhitlere verilen peşinat tutarı kadar teminatın senet olarak müteahhit tarafından tapu verilene kadar daire sahiplerinde kalmak üzere verileceğinin kararlaştırıldığını, diğer alıcılara verildiği gibi davalıya da senet verildiğini, teminat amacıyla verdiği senetlere teminat senedi şerhi koydurmadığını, davalının tapu devri gerçekleştirildiğinde teminat olarak verilen senetlerin bir kısmını teslim ettiğini, diğer senetleri ise iade etmeyerek takip konusu yaptığını ileri sürerek Ankara 20. İcra Müdürlüğünün 2017/21939 Esas, 2017/21940 Esas, 2017/21941 Esas sayılı icra takiplerinin iptali ile davalıya borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Davalı, davacı aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlattığını, her üç takibin dayanağını kambiyo senedinin oluşturduğunu, senetlerin düzenlenmesine sebep olan asıl borç ilişkisinin senetten anlaşılmasının mümkün olmadığını, senetleri hükümden düşürecek yazılı delil ibraz edilmediğini, bonoların teminat amacı ile verildiği belirtilmiş ise de, sözleşmeler ile bonolar arasında bir irtibat tespit edilemediğini, bonoların ön ve arka yüzlerinde teminata ilişkin hiçbir kaydın bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece, dosya kapsamına göre davacının takibe konu edilen senetlerin teminat senedi olduğunu ispatlayamadığı gerekçesiyle;” davanın reddine, davalının şartları oluşmayan tazminat talebinin reddine” karar verilmiş; karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı, taraflar arasında imzalanan taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin 2-3 maddesine göre müteahhit tarafından verilen senetlerin teminat senedi olduğunun açık olduğunu, senetlerin düzenlenme tarihlerinin, tapu devrinin yapılma tarihi ile sözleşme tarihi arası döneme denk geldiğini, davalının satın aldığı daire için 400.000,00-TL ödediğini, ödenen her para için davalıya 4 adet senet verildiğini, tapuyu aldığı halde bir senedi iade edip diğer senetleri ise iade etmeyerek takibe koyduğunu, sunulan delillerin yazılı delil başlangıcı niteliğinde olup tanıklarının dinlenmediğini, memur olan davalının daire satış bedeli olan 400.000,00-TL’yi nakit ödeyerek takip konusu 336.000,00-TL’lik senet almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, takip sonrası menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı müteahhit, daire satışı nedeniyle ödenen parayı teminat altına almak amacıyla satış vaadi sözleşmesi kapsamında davalıya 4 adet senet verdiğini, dairelerin tamamlanarak tapuda devir ve teslimine karşın, senetlerden 3 adedinin iade edilmeyerek takip konusu yapıldığını, yapılan takipler nedeniyle borçlu olmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmış; davalı ise, davacı tarafından verilen senetlerin teminat senedi olmadığını savunmuştur. Mahkemece davanın esasına girilerek yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının istinaf sebepleri ile HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzeni nedeniyle re’sen dikkate alınması gereken hususların incelenmesinde;
Taraflar arasındaki esasa ilişkin uyuşmazlığın çözümünden önce, HMK’nın 355. maddesi gereğince, davada, kamu düzeni nedeniyle kendiliğinden dikkate alınması gereken usule ilişkin aykırılıklar bulunup bulunmadığının tespiti gerekir. Usule ilişkin aykırılıklar konusunda öncelikli olarak ve mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gereken husus, mahkemenin davada görevli olup olmadığı sorunudur. Zira görev, kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınabileceği gibi, taraflarca da davanın her aşamasında ileri sürülebilir.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un (TKHK) 3/1. maddesinde, “Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işleminin konusunu; Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi; Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi; Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi, ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bir hukuki işlemin sadece TKHK’da düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin TKHK kapsamında kaldığının kabul edilebilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir.
Somut olayda, davanın ileri sürülüş biçimine göre taraflar arasındaki hukuki ilişki, davacı müteahhit ile tüketici sıfatı olan davalı arasındaki mesken nitelikli taşınmaz satışına ilişkin sözleşmeden kaynaklanmakta olup bu haliyle uyuşmazlık 6502 sayılı TKHK kapsamında kaldığından davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Öyle olunca mahkemece, görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde mahkemenin görevli olmadığı halde davaya bakmış olması karşısında, esas yönünden inceleme yapılmaksızın davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1/a-3. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, gereği yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, kararın niteliğine göre davacının diğer istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, davanın Tüketici Mahkemesince görülmesi gerektiği halde, Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi, usul ve yasaya aykırı olup, HMK’nın 353/1/a/3. maddesi uyarınca Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19/03/2021 tarih, 2020/548 Esas ve 2021/198 Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Gereği yapılmak üzere dosyanın mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın niteliğine göre davacının diğer istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine iadesine,
5-İstinaf kararının yerel mahkemece taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 19/06/2023 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.
Başkan … Üye … Üye … Katip …