Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/1990 E. 2023/636 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 4. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/1990
KARAR NO : 2023/636

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/02/2021
NUMARASI : 2019/638 E. 2021/117 K.
DAVACI : … – …
VEKİLİ :
DAVALI : …
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 02/03/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 03/03/2023

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonucunda mahkemece verilen karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı, davalı ile arasındaki ticari ilişki kapsamında, üç ayrı fatura bedeli ile ilgili olarak toplam 15.095,51 TL üzerinden Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2018/14383 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, takibe konulan faturaların toplam bedelinin 15.741,62 TL olduğunu, davalı yanca takipten önce 1.000,00 TL ödeme yapılması nedeniyle takibe 14.741,62 TL asıl alacak üzerinden devam olunduğunu, takipten haberdar olan davalı/borçlunun zaten takip başlatırken düşülen 1.000,00 TL yi ayrı bir ödeme gibi göstermek suretiyle 890,00 TL lik asıl alacak kısmı ile bu alacağa tekabül eden feri alacakları kabul ettiğini, bunun dışındaki tüm alacaklara ve icra takibine itiraz ettiğini bildirmesi üzerine itiraz edilen kısımlar için takibin durduğunu, davalı/borçlunun bilahare itiraz etmediği kısmı icra dosyasına ödediğini, yine davalı borçlunun itiraz tarihinden sonra davaya konu fatura borçlarına mahsuben …Şubesi hesabına 15/01/2019 tarihinde “cari ödeme” notuyla 2.000,00 TL daha ödeme yaptığını, bu ödemenin de takibe konulan diğer fatura bedellerine ilişkin olduğunu ve davalı/borçlunun bu ödemeyi yapmasının diğer fatura borçlarını da kabul ettiği anlamına geldiğini, dolayısıyla davalı/borçlunun takibin diğer kısmına yaptığı itirazın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek, davalının Ankara Batı 28. İcra Müdürlüğünün 2018/14383 esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazının yaptığı ödemeler düşüldükten sonra kalan 12.741,62 TL lik kısmı için iptali ile takibin devamına ve alacağın % 20 sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, şirketin inşaat yapım işi kapsamında ilave iş makinesine ihtiyaç duyduğunu ve bu kapsamda davacı ile anlaştığını, ticari teamül gereği iş makinesi çalıştırılması adına hizmet veren kişiye saatlik ücret ödendiğini ve bu tutarın piyasa rayicine göre saatlik maksimum 150-200 TL olduğunu, inşaat yapım sahasında iş makinesi çalıştırması karşılığında davacıya 1.890,00TL borcu bulunup bu bedelin ödendiğini, takibe konu diğer faturalara dair bilgileri bulunmadığını, bu faturaların hiçbir şekilde şirkete iletilmediğini, bunlardan doğan bir ticari ilişki bulunmadığını belirterek davanın reddine ve %20’ den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece, davalı şirketin usulüne uygun olarak tutulmuş defter kayıtlarına göre davacıya 8.190,00 TL borçlu olduğu, davacının usulüne uygun tutulmuş defter kayıtlarına göre ise davalının davacıya 13.741,62 TL olduğu, HMK 222/2 maddesine göre tarafların ticari defterlerinin davalının davacıya borçlu olması bakımından birbirini doğruladığı, HMK 222/3. Maddesine göre ticari defterlerin birbirlerine ayrı kayıtlar içermediği belirtilerek davanın kısmen kabulü ile ; Ankara 28. İcra Müdürlüğünün 2018/14383 esas sayılı dosyasında davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile, takibin takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 8.190,00 TL asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, asıl alacak olan 8.190,00 TL üzerinden hesaplanacak %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş; karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı:
Mahkemece verilen kararla gerekçesinin birbiri ile örtüşmediğini, tarafların ticari defter kayıtlarının birbirini doğruladığından bahsedilip davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken davalının yazılı belge ile ispatlayamadığı ödemeler düşülerek kısmen kabul kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 1.000,00 TL dışındaki ödemelerin kendilerine yapılmadığının açık olduğunu, bu ödemenin da takip başlatılırken meblağdan düşüldüğünü, davalının ticari defter ve kayıtlarında üç faturanın da yer almasına göre talebinin haklı olduğunu, davalının faturalara konu borcu ödediğini ispat etmesi gerektiğini, kendisine yapılmayan ödemeleri kabul etmediğini, faturaların davalının ticari defterinde kayıtlı olmasının mal veya hizmetin yerine getirildiğini de ispat ettiğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, faturadan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Gerek istinaf sebebi yapılan ve gerekse HMK’nın 355. Maddesine göre kamu düzeni nedeniyle resen dikkate alınması gereken hususların incelenmesinde;
Taraflar arasındaki esasa ilişkin uyuşmazlığın çözümünden önce, davada HMK’nın 355. maddesi gereğince kamu düzeni nedeniyle re’sen dikkate alınması gereken usule ilişkin aykırılıkların mevcut olup olmadığının tespiti gereklidir. Usule ilişkin aykırılıklar konusunda da öncelikli olarak ve mahkemece re’sen dikkate alınması gereken husus ise, mahkemenin görevli olup olmadığı sorunudur. Zira görev, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınabileceği gibi, taraflarca da davanın her aşamasında ileri sürülebilir.
Dava, Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmış olup, bu sıfatla yargılama yapılarak karar verilmiştir. Öncelikle davada Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olup olmadığının incelenip değerlendirilmesi gereklidir.
5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun 6. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince, genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Asliye ticaret mahkemeleri ise özel mahkeme niteliğindedir.
01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 4. ve 5’inci maddelerinde ticari dava düzenlenmiş olup TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticarî dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin tarafların her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesince bakılacağı yönünde bir düzenleme bulunması (mutlak ticari dava olması) gereklidir. Aynı Kanun’un 5’inci maddesinde ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği ve Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişkinin de görev ilişkisi olduğu belirtilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş sayılan işin, diğeri için de ticarî iş sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî iş esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiş olup işin ticarî nitelikte olması veya sayılması, davanın ticari dava olarak kabulü için yeterli değildir.
6102 sayılı TTK’nın 12. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Kanun’un 11. maddesinde; “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine TTK’nın 15. maddesinde de;”İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 3’üncü maddesinde ise; esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ek onomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 18/06/2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu kararında esnaf – tacir ayrımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir. Buna göre;
1- Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve sanatkar kollarına dahil olup da ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr,
2- Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde, ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden, Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir. (Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 20.09.200 tarih 2022/4860E. 2022/6779K.sayılı kararı)
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde: davanın mutlak ya da nispi ticari dava niteliğinde olması halinde davada görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir. Somut olayda davacı, davalıya aralarındaki sözleşme kapsamında hizmet verdiğini iddia ederek başlattığı icra takibine vaki itirazın iptalini talep etmiş, davalı ise, borcu bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece, davacının tacir olup olmadığı, uyuşmazlığın ticari nitelikte bulunup bulunmadığı hususunda yeterli bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. O halde, yukarıda açıklanan hususlar göz önünde bulundurularak, davacının faaliyetinin esnaf faaliyeti olup olmadığı, işin hacmi itibariyle ticari muhasebeyi gerektirip gerektirmediği, ticari faaliyet boyutuna erişip erişmediği değerlendirilip hasıl olacak sonuca göre Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olup olmadığı belirlenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan bu nedenlerle; HMK’nın 353/1/a/6. bendi gereğince, ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına, yargılamanın yeniden yapılması için dosyanın mahalline gönderilmesine, davacının istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1/a/6. maddesi uyarınca Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 25/02/2021 tarih, 2019/638 Esas ve 2021/117 Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın mahiyetine göre davacının istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-İstinaf karar ve ilam harcının talep halinde istinaf yoluna başvuran davacıya iadesine,
5-İstinaf kararının yerel mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 02/03/2023 tarihinde kesin olarak karar verildi.

Başkan …
E-İmzalı

Üye …
E-İmzalı
Üye …
E-İmzalı
Katip …
E-İmzalı