Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2023/7 E. 2023/105 K. 25.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/7 – 2023/105
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/7
KARAR NO : 2023/105

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/10/2022
NUMARASI : 2019/668 Esas – 2022/545 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 25/01/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 09/02/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı asıl ve birleşen davada, davacı vekili ve davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde; 19/08/2016 tarihinde davalıya trafik sigortalı aracın yaya olan müvekkiline çarpması neticesinde yaralanmasına neden olduğunu, geçici ve sürekli iş gücü kaybı ile bakıcı ve tedavi gideri zararlarının oluştuğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000,00-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.
Davacı vekili 16/06/2017 tarihli ıslah dilekçesiyle, bilirkişi raporuna göre geçici iş göremezlik zararını 1.883,94 TL, bakıcı giderini 2.635,20 TL, tedavi giderini ise 2.000,00 TL olarak ıslah ettiğini belirtilmiştir.
Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; asıl davaya konu kazada müvekkilinin yaralanması nedeniyle, davalı trafik sigortasından bedensel zararlarını talep ettiklerini, zararlarının asıl dosyada tespit edildiğini, ancak dosyanın daha önce bir kez ıslah edildiğini, bu nedenle bakiye zararları için dava açtıklarını, ileri sürerek 100,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 50,00 TL geçici iş gücü kaybı, 25.00 TL bakıcı gideri ve 25,00 TL tedavi gideri olmak üzere 200,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline, dosyaların birleştirilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili, davaların birleşmesinden sonra, davasını ıslah ederek, 86.913,76 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.883,94 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 2.635,20 TL bakıcı gideri, 2.000,00 TL tedavi gideri olmak üzere 93.432,90 TL tazminatın davalından tahsilini istemiştir.
Birleşen davada davalı vekili, yasal süresi içerisinde davaya cevap vermemiş yargılama sırasında davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, daha önce asıl dosyaya yönelik yapılan yargılamada, mahkemenin 05/10/2017 tarih, 2016/978 E. – 2017/638 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmesi üzerine, davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebi sonrasında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 08/11/2019 tarihli, 2017/3116 E. 2019/1783 K. sayılı kararı ile kararın eksik inceleme nedeniyle kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için gönderilmesi sonrasında, davacı tarafından Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2022/152 E. sayılı dosyası ile aynı davalı hakkında açtığı dava ile eldeki dava ile birleştirilerek yapılan inceleme sonucunda; davanın, tazminat davası olduğu; davacının meydana gelen kaza nedeniyle maddi tazminat talep ettiği, kazaya ilişkin Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı’nın 20/04/2017 tarihli raporuna göre; kazanın meydana gelmesinde davalı tarafından sigortalı araç sürücüsü …’nun %40 oranında kusurlu olduğu, davacı çocuk yaya …’un %60 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliği maluliyete ilişkin 05/08/2021 tarihli heyet raporu ile; 11/10/2008 tarih ve 27021 S. Resmi Gazete’de yayınlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği Hükümlerine göre; kişinin yaşına göre sürekli iş göremezlik oranının %6.3 olduğu, mevcut arızasının iyileşme süresinin 4 ayı bulacağı, davacının SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderinin 2.000,00 TL olacağının ve 2 ay bir başkasının bakım ve yardımına ihtiyaç duyacağının rapor edildiği, tazminat hesaplama bilirkişisi …’ın 22/09/2021 havale tarihli bilirkişi raporuna göre; iyileşme süresinde efor kaybı nedeni ile uğradığı iş göremezlik maddi zararının; 1.883,94 TL olduğu, sürekli iş göremezlik devresinde uğradığı maddi zararının 56.814,49 TL olduğu, 19.08.2016-19.10.2016 tarihleri arası 2 aylık süre ile sınırlı iyileşme süresinde bakıcı giderlerinden doğan maddi zararının; 1.317,60 TL olduğunun, rapor edildiği; mahkemenin 2022/152 Esas – 2022/157 Karar sayılı dosyasının eldeki dosya ile birleştirilmesi sonrasında aktüer hesap bilirkişisinden alınan 30/05/2022 havale tarihli bilirkişi ek raporuna göre; 19/08/2016 günü meydana gelen trafik kazasında yaralanıp 4 ayda iyileşen bu sürenin ilk 2 ayında bakıcıya ihtiyaç duyan ve %6.3 oranında malul kalan davacı …’un; 4 aylık geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararının 1.883,94 TL olduğu, sürekli iş göremezlik devresinde uğradığı maddi zararının 86.913,76 TL olduğu, 2 aylık süre ile bakıcı giderleri nedeni ile uğradığı maddi zararının 1.317,60 TL olduğunun rapor edildiği, mahkemece asıl davada daha önce verilen ret kararının Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 08/11/2019 tarih ve 2017/3116 Esas – 2019/1783 Karar sayılı ilamı ile kaldırılması üzerine, kaldırma gerekçesi olan maluliyete ilişkin raporun yeniden temin edildiği, bu dönem içerisinde davacı vekilince 2022/152 Esas dosyası ile konusu ve talepleri aynı olan dava açtığını ve bu dosyanın mahkeme dosyası ile birleştirilerek davacının talepleri tek bir dosya altında karara bağlanacak şekilde alınan yeni maluliyet raporu doğrultusunda ve bu dönemdeki güncel değerler üzerinden hesaplanmak üzere hesap bilirkişisine tevdi edildiği, alınan rapor Mahkemece de tetkik edildikten sonra usulüne uygun olduğu ve aynı dönem içerisinde davacı vekilinin vermiş olduğu ıslah dilekçesine istinaden yapmış olduğu talep arttırımı istediği de değerlendirilerek davacının taleplerin kabulüne karar veriliği gerekçesi ile; “Davacının asıl dava ve birleşen davalar yönünden davasının KABULÜ ile; (1)-Davacının davaya konu trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş gücü kaybı olarak uğramış olduğu maddi zararı olan 86.913,76 TL’nin davalı sigorta şirketinden sigorta şirketi limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketinin temerrüte düştüğü 06/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine; (2-)Davacının davaya konu trafik kazasından kaynaklanan geçici iş gücü kaybı olarak uğramış olduğu maddi zararı olan 1.883,94 TL’nin davalı sigorta şirketinden sigorta şirketi limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketinin temerrüte düştüğü 06/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine; (3)-Davacının davaya konu trafik kazasından kaynaklanan bakıcı gideri tazminatı olarak uğramış olduğu maddi zararı olan 2.635,20 TL’nin davalı sigorta şirketinden sigorta şirketi limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketinin temerrüde düştüğü 06/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine; (4)-Davacının davaya konu trafik kazasından kaynaklanan belgelenemeyen tedavi gideri olarak uğramış olduğu maddi zararı olan 2.000,00 TL’nin davalı sigorta şirketinden sigorta şirketi limitleri ile sınırlı olmak üzere davalı sigorta şirketinin temerrüte düştüğü 06/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,” karar verilmiş hüküm davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; kazanın meydana gelmesinde müvekkiline kusur izafe edilmiş olmasını kabul etmediklerini, davalı tarafından sigortalı aracın hızlı seyretmesi nedeniyle müvekkiline ve müvekkilinin annesine çarptığını, mahkemece hükme esas alınan maluliyet oranın kabul etmediklerini, %6,3 maluliyet oranının düşük tespit edildiğini, müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, geçici iş göremezlik tazminatı yönünden ise; 4 ay geçici iş göremezlik süresinin çok kısa belirlendiğini, bakıcı gideri tazminatı yönünden daha önce alınan raporda bakıma muhtaç olduğu sürenin 4 ay kabul edildiğini, 2 ay bakıma muhtaçlık süresinin çok kısa tespit edildiğini, tedavi giderlerinin 2.000,00 TL’nin çok üzerinde olduğunu, müvekkilinin gelecekte yapacağı masrafların nazara alınmadığını, belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Asıl ve birleşen dava davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; müvekkilinin geçici iş göremezlik tazminatından sorumluluğunun bulunmadığını, sağlık giderleri kapsamında davacının SGK’nın sorumlu olduğunu, kusur oranını kabul etmediklerini, çelişkiyi giderecek şekilde rapor alınmaksızın karar verilmesinin hatalı olduğu, hesaplamanın TRH2010 Yaşam Tablosu ve teknik faiz uygulanması suretiyle yapılması gerektiğini, hükme esas alınan raporun karar vermeye elverişli olmadığını, alınacak raporun Genel Şartlara uygun olması gerektiğini, mahkemece Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesinden alınan raporun ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücünün Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre tanzim edildiğini, raporun kabulünün mümkün olmadığını, davacının sürekli sakatlık ve meslekte kazanma gücü kaybının araştırılması gerektiğini, ayrıca faizin de yasal faiz olması gerektiğini, belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Asıl ve birleşen dava trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar sebebiyle, geçici iş göremezlik tazminatı, sürekli iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri ve tedavi gideri istemine ilişkindir.
Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraflarca istinaf edilmiştir.
Kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun olmayacak şekilde kurulması ve bu şekilde kurulan hükmün denetlenemeyecek mahiyette olması (gerekçesiz olması gibi), gerekçeli olmakla birlikte hükmün esasına etki edecek veya tarafların adil yargılanma hakkını kısıtlayacak şekilde çelişkili olması (kısa karar ve gerekçeli kararın çelişmesi; gerekçe ile hüküm fıkrasının çelişmesi gibi) kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, ilk derece mahkemesi kararının öncelikle bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK’nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2. fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir. Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. HMK’nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir.
Öte yandan, tarafların tüm delilleri toplanıp, inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HMK’nın 298/3. maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 294/3. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294/4. maddesi hükmüne dayanılarak zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HMK’nın 294/3. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. HMK’nın 298/2. maddesi uyarınca, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması, yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.12.2011 tarih 15-708 Esas – 737 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler.
Kanun’da belirtilen sınırlar ve kurallar çerçevesinde hem maddi, hem de hukuki denetim yapılan istinaf kanun yolunda, HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesi, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, Kanun’un olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verileceği düzenlemesini içermekte ise de, gerekçe ile hüküm fıkrasının veya kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması durumunda hakimin hangi hükmü oluşturmak istediği belli olmadığından, maddi ve hukuki denetime elverişli bir hüküm bulunduğundan söz edilemez.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında: davacı asıl davada cismani zarar nedeniyle maddi zararlarını talep etmişken mahkemece davanın reddi kararı sonrasında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından eksik inceleme nedeniyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması sonrasında, aynı taleplerine ilişkin Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde ek dava açmış, özellikle geçici iş göremezlik tazminatı, tedavi gideri ve bakıcı giderleri yönünden ilk davada talep edilenlerden ayrıca bir talep olduğuna ilişkin bir açıklamada bulunmaksızın, ilk davada istenen zarar kalemleri yeniden talep edilmiştir. Mahkemece asıl ve birleşen dava tek bir dava olarak değerlendirilerek, davacının birleşen davada talep ettiği kalemlerin derdest olup olmadığı, asıl davada talep edilen zarar kalemlerini aşan miktara ilişkin olup olmadığı, buna göre usulden yahut esastan reddi gereken bir miktar olup olmadığı değerlendirilmeksizin, eldeki dava tek dava gibi kabul edilerek ıslah dilekçesine göre davanın esası hakkında karar verilmiştir. Öte yandan, mahkemece alınan aktüer raporlar çerçevesinde karar verildiği belirtilmesine rağmen, alınan raporla çelişki olacak oluşturacak şekilde (bilirkişi tarafından hesaplanan bir takım tazminat kalemleri aşılarak) karar verilmiştir.
HMK kapsamında, davaların birleştirilmesine karar verilmesi durumunda dahi, her bir dava birbirinden bağımsız olduğundan, davalardaki talepler ayrı ayrı değerlendirilerek asıl ve birleşen davalardaki haklılık durumuna göre gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelikli oluşturmayacak, ayrıca talepler arasında desdestlik var ise HMK’nın 114/1-ı maddesi gereğince derdestlik dava şartı olduğundan taraflarca ileri sürülmese dahi resen değerledirilerek (taleplerin ilk davada talep edilen miktarı aşan kısma yönelik olduğunun ileri sürülmesi halinde, ilk davada talep edilen miktarı aşan kısım olup olmadığı değerlendirilerek) sonucuna göre denetime elverişli karar verilmesi gerekirken HMK’nın 297. maddesine aykırı, denetime elverişiz şekilde karar verilmiş olması usule aykırı görülmüştür.
Bunun yanı sıra; kaza tespit tutanağına göre davalı tarafından sigortalı minibüsün seyri sırasında, taşıt yoluna yolun solundan giren davacıya çarptığı anlaşılmaktadır. Olaya ilişkin soruşturma dosyasında, sigortalı araç sürücü ifadesinde seyri sırasında, karşı yönden başka bir minibüsün geldiğini ve bu minibüsün yanından geçtiği anda yolun solundan, davacının kendisine ait minibüse binmek için koşarak önüne çıktığını, son anda fark ederek frene bastığını, mesafe çok kısa olduğu için kurtaramadığını iddia etmiş, davacının annesi ise minibüse binmek için yolun karşısına geçmeleri gerektiğini, bu sırada yoldan kamyon geldiğini, karşısından da (kendilerinin sağından) minibüsün geldiğini, kamyonun geçmesini bekledikten sonra yola indiklerini bu sırada minibüsün kendilerine çarptığını beyan etmiştir. Mahkemece Adli Tıp Grup Başkanlığı tarafından alınan 20/04/2017 tarihli raporda, kazanın meydana gelmesinde soruşturma dosyasındaki beyanlar değerlendirilmeksizin kazanın meydana gelmesinde araç sürücüsünün %40 oranında, davacının ise %60 oranında kusuru olduğu tespit edilmiştir. Alınan bilirkişi raporuna her iki taraf itiraz etmiştir. Bilirkişi raporunda soruşturma dosyasındaki olayın oluş şekline ilişkin beyanlar değerlendirilmeden kusur durumunun tespit edilmiş olmasına, ayrıca tarafların da rapora itiraz etmiş olmasına göre, ceza dosyasındaki beyanlar da değerlendirilerek kusur durumunun tespit edildiği, Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu’ndan yahut yeni bir bilirkişi heyetinden tarafların itirazlarının ve savcılık soruşturma dosyasındaki beyanların değerlendirildiği kusur raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yeterli olmayan kusur raporuna göre karar verilmiş olması da doğru görülmemiştir.
Kabule göre ise; kaza tarihinde 18 yaşından küçük ve fiilen çalışmayan küçüklerin geçici iş göremezlik zararı oluşmayacağı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararları ile kabul edilmektedir. Bu durumda küçüğün sürekli maluliyeti mevcut ise kaza tarihinden itibaren efor kaybı oluşacağından, sürekli maluliyeti oranında hesaplanacak iş görmezlik zararlarını talep edebilir. Hal böyle iken, kaza tarihinde 8 yaşında olan davacı lehine geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmiş olması da isabetli olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; asıl ve birleşen davada davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile, kararın 353/1-a-(4).(6) maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın yeniden görülerek, öncelikle davacı vekiline, birleşen davadaki taleplerinin asıl davadaki talepler ile aynı talepler mi yoksa asıl davada talep edilen kısım dışındaki talepler mi olduğu hususu açıklatılarak, özellikle tedavi gideri, bakıcı gideri ve geçici iş göremezlik talebi yönünden birleşen davadaki taleplerin derdest olup olmadığı hususu değerlendirilerek, ayrıca tarafların kusur raporuna itirazları çerçevesinde ceza soruşturmasındaki beyanlarında değerlendirildiği, Adli Tıp Grup Başkanlığı genişletilmiş uzmanlar kurulundan ek rapor yahut yeni bir bilirkişi heyetinden kusur raporu alınarak, oluşan duruma göre yargılama ikmal edilerek, asıl ve birleşen davadaki talepler yönünden ayrı ayrı tarafların talepleri çerçevesinde, gerçekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturmayacak ve denetime elverişli karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kaldırma sebeplerine göre, davacı vekilinin ve davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına, karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Asıl ve birleşen davada; davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 06/10/2022 tarihli, 2019/668 Esas – 2022/545 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-4-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davacı vekilinin ve davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden taraflara iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-İİK’nın 36. maddesi gereğince Konya 4. İcra Dairesinin 2022/10239 Esas sayılı dosyasına yatırılan 270.000,00 TL tutarlı teminat mektubunun yatırana iadesine,
6-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 25/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.