Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2023/135 E. 2023/127 K. 08.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/125 – 2023/126
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/135
KARAR NO : 2023/127

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/12/2022
NUMARASI : 2022/397 Esas 2022/857 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Araç Hasarından Kayaklanan Maddi Tazminat

KARAR TARİHİ : 08/02/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 06/03//2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 01/10/2019 tarihinde müvekkilinin aracı ile davalı tarafından ZMMS sigorta poliçesi ile sigortalanan aracın yapmış olduğu trafik kazasında müvekkilinin aracının tali, davalı sigorta şirketine ait aracın asli kusurlu olduğunu, kaza nedeniyle müvekkilinin aracında hasar meydana geldiğini, zararının karşılanması için davalıya müracaat ettiğini, zararının karşılanmadığını, bunun üzerine 15/11/2021 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna müracaat ettiğini, Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakeminin 14/04/2022 tarihli kararı kararı ile “tahkim yargılama koşuları ve yetkileri sağlıklı bir yargılama yapılmasının mümkün olmaması ve dolayısı ile yargılamanın sürdürülmesinin imkansız bulunması, mevcut koşullara ve yargılama usulüne göre sağlıklı karar verilemeyeceği” gerekçesi ile dosyadan el çekilmesine karar verildiğini, tarafların sonrasında arabuluculuk yolu ile de anlaşamadıklarını, davalının zararlarından sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 1.000,00 TL hasar tazminatının 17/09/2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın 2 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, ayrıca kazanın meydana gelmesinde davacının %100 kusurlu olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davanın, davacının maliki olduğu aracın karıştığı trafik kazası nedeniyle araçta meydana geldiği iddia edilen hasar bedelinin tahsili istemine ilişkin olduğu; davalının zamanaşımı def’inde bulunduğu, 2918 sayılı KTK’nun 109. maddesine göre zamanaşımının değerlendirilmesi gerektiği, davacı tarafından açılan davada kazanın maddi hasarlı trafik kazası olduğu anlaşılmakla 2 yıllık zamanaşımı süresinin olduğu, davaya konu kazanın 01/10/2019 tarihinde gerçekleştiği, davacı 07/09/2021 tarihinde sigorta şirketine başvurmuş olup 6098 sayılı TBK 154. maddesinde ödeme veya kısmen ödeme olması halinde varsa son ödemenin zamanaşımını keseceğinin düzenlenmiş olduğu, sigorta şirketince ise ödeme yapılmadığı, bu halde sigorta şirketine başvuru dava şartı olarak yasal zorunluluk olduğundan başvuru tarihinde zamanaşımı süresinin durduğu kabul edildiğinde 8 günlük yasal süre sonunda, iş günleri dışındaki sürelerin de eklenmesiyle 13 gün zamanaşımı süresinin duracağı, davacının daha sonra 19/11/2021 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurduğu, 14/04/2022 tarihinde yargılamadan el çekilmesine karar verildiği, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru tarihi olan 19/11/2021 kaza tarihinden itibaren 2 yılı 48 gün geçmiş olup 13 gün durma süresinin düşülmesinde dahi zamanaşımı süresinin bittiği, her ne kadar 6098 sayılı TBK 156. maddesine göre borç hakem kararına bağlanmış ise zamanaşımının kesileceği düzenlenmiş ise de Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru tarihinde zaten sürenin bitmiş olduğundan başvurunun dolmuş olan süreyi canlandırmayacağı, öte yandan Sigorta Tahkim Komisyonu kararının davacının dava açmakta muhtariyetine karar vermiş olması da 6098 sayılı TBK 158. maddesine göre öngörülen 60 günlük sürenin somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığı, davanın zamanaşımı süresinde açılmadığının kabulü gerektiği, gerekçesi ile “Davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığından reddine,” karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; kararın hatalı olduğunu, 01/10/2019 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle müvekkilinin 07/09/2021 tarihinde davalı sigorta şirketine zararın karşılanması için başvurduğunu, hasar dosyası açıldığını ancak müvekkiline dönüş yapılmadığını, bunun üzerine müvekkilinin 15/11/2021 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna müracaat ettiğini, Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından Tahkim yargılama koşulları ve yetkileri ile sağlıklı bir yargılama yapılmasının mümkün olmaması ve dolayısı ile yargılamanın sürdürülmesinin imkansız bulunması mevcut koşullara ve yargılama usulüne göre sağlıklı karar verilemeyeceği gerekçesi ile dosyadan el çekilmesine karar verildiğini, eldeki davanın da 08/06/2022 tarihinde açıldığını, müvekkilinin talebini kural olarak 01/10/2021 tarihine kadar ileri sürebileceğini, ayrıca Covid 19 salgın hastalığı nedeniyle, 7226 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiğini, yasa kapsamında taleplerinin zamanaşımına uğramadığını, müvekkilinin sigorta şirketine ve sigorta tahkime müracaat nazara alındığında alacağın zamanaşımına uğramadığını davanın reddine karar verilmesinin haksız olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemidir. Mahkemece, 2918 sayılı Yasa kapsamından maddi tazminat talepli davada, davalının yasal süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunması üzerine, davanın KTK’nın 109. maddesi gereğince 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, dava tarihi itibariyle KTK’nın 109. maddesi gereğince zamanaşımı süresinin kesen nedenler olmadığından, dava tarihi itibariyle 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Zamanaşımı; alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Sonucu alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç haline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilaflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır.
Diğer bir ifadeyle özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir. (Yargıtay HGK’nın 2018/21-523 E. – 2019/70 K.)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/523 E. – 2019/70 K. sayılı 05/02/2019 tarihli kararında da; “Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (Reisoğlu, Sefa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru/Arslan/Yılmaz: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Tutumlu: s.2., HGK’nın 05.05.2010 tarihli ve 2010/8-231 E., 2010/2553 K.; 3.5.2006 tarihli ve 2006/4-232 E. – 269 K. sayılı kararları).” denilmiştir.
Yargıtayın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru, Baki: age, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr, A.:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat, F.: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nın 06.04.2011 tarihli ve E:2010/9-629, K:2011/70; 09.10.2013 tarihli ve E:2013/4-36, K:2013/1457; 12.03.2014 tarihli ve E:2013/4-544, K:2013/315 sayılı kararları).
Dolayısı ile görülmekte olan bir davada, yasal süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunulması halinde mahkemece, zamanaşımına yönelik savunma değerlendirilir. Zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi sırasında, zamanaşımını kesen veya durduran sebepleri titizlikle değerlendirilmeli, zamanaşımını kesen veya durduran nedenlerin varlığı halinde gözardı edilmemelidir. Bu çerçevede, 2918 Sayılı Yasa kapsamında belirlenen zamanaşımı süreleri açısından da, TBK’nın 153 ve 154. maddelerinde düzenlenen zamanaşımını durduran ve kesen sebeplerin uygulanmasında ayrık bir durum bulunmadığından, 2918 Sayılı Yasadan kaynaklanan tazminat taleplerinde de uygulanır. Yine özel yasalarda da, genel olarak zamanaşımının durmasına yahut kesilmesine yönelik getirilen düzenlemelerde, ayrık bir durum söz konusu olmadıkça 2918 Sayılı Yasadan kaynaklanan maddi tazminat davalarında da uygulanır.
Bu açıklamalardan sonra TBK’nın 154. maddesi “(1)Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa” denilerek, zamanaşımını kesen nedenleri, TBK’nın 156. maddesinde borcun ikrar edilmesi yahut karara bağlaması ile zamanaşımının kesilmesiyle, yeni bir süre işlemeye başlayacağı, düzenlemiş, TBK’nın 158. maddesinde ise ;”Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.” denilerek davanın reddi halinde ek süre düzenlemiştir. Öte yandan Dünyada ve Ülkemizde görülen Covid19 salgın hastalığı nedeniyle 25/03/2020 tarihli Resmi Gazatede Yayımlanarak yürürlüğe giren 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun “GEÇİCİ MADDE 1” maddesinde de; “(1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla; a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, …..itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.” denilerek, zamanaşımı sürelerinin durmasına ilişkin düzenleme getirilmiş, Kanun verdiği yetkiye istinaden 2480 Karar 29 Nisan 2020 Gün Sayılı, 30 Nisan 2020 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile durma süresi 15/06/2020 tarihine kadar uzatılmış olup, söz konusu durma süreleri de zamanaşımı süresinin belirlenmesinde nazara alınır.
Somut olayda; davaya konu trafik kazası 01/10/2019 tarihinde meydana gelmiş olup, zamanaşımı süresi 13/03/2020-15/06/2020 (bu tarih dahil) arasında durmuş olduğundan, KTK’nın 97. maddesi kapsamında sigorta şirketine başvuru nazara alınmasa yahut TBK’nın 154. maddesi kapsamında başkaca zamanaşımı süresini kesen neden olmasa dahi, davacının Sigorta Tahkim Komisyonuna müracaat ettiği tarih olan 19/11/2021 tarihi itibariyle 2 yıllık zamanaşımı süresi dolmamıştır. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin Sigorta Tahkim Komisyonuna müracaat tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğuna yönelik tespitinde isabet bulunmamaktadır. Yine Sigorta Uyuşmazlık Hakemi tarafından 14/04/2022 tarihli kararı ile uyuşamazlığın yargılamayı gerektirmesi nedeniyle davadan el çekilerek, başvurucunun mahkemeye başvurmasında muhtariyetine karar verilmiştir. Kararın niteliği talebin mahkemede görülebileceğine ilişkin olup verilen hakem kararı TBK’nın 158. maddesi gereğince ek zamanaşımı süresi verilmesi gerektiren mahiyettedir, bu nedenle ilk derece mahkemesi tarafından TBK’nın 158. maddesinin davada uygulanma imkanı bulunmadığına yönelik değerlendirilmesi de yerinde görülmemiştir. Bu durumda, Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen karar tarihinden itibaren dahi (kararın kesinleşmesi ve tebliğine ilişkin evraklar dosyaya kazandırılmayarak eksik değerlendirilmiş olmakla birlikte, yine davacı tarafından arabuluculuk yoluna müracaat ettiği halde 6325 Sayılı Arabuluculuk Kanun 18/A maddesindeki dava şartı arabulucukta zamanaşımını durduran süreler değerlendirilmediği durumda dahi) dava tarihi itibariyle TBK’nın 158. maddesindeki ek süre dolmadan dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle iken, hatalı ve eksik değerledirme ile davacı alacağının zamanaşımına uğradığından bahisle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, davacı vekilinin buna ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin HMK’nın 353/1-(4)-(6) maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın yeniden görülerek taraf delilleri toplanarak davanın esası hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 01/12/2022 tarihli 2022/397 Esas – 2022/857 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-(4)-(6). maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan İstinaf karar harcının istek halinde istinaf eden davacıya iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 08/02/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.