Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/904 E. 2023/655 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/904
KARAR NO : 2023/655

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/04/2021
NUMARASI : 2020/398 Esas – 2021/233 Karar

DAVACI : … – …
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 03/05/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 25/05/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 09/05/2008 tarihinde, müvekkilinin idaresinde bulunan araçla, davalı şirkete ZMSS poliçesi ile sigortalı ve dava dışı … idaresindeki çekici ve dorsenin karıştıkları trafik kazasında müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde davacı müvekkilinin hiçbir kusurunun bulunmadığını, kazaya bağlı yaralanması nedeni ile müvekkilinin geçici ve sürekli iş göremez hale geldiğini, davalı … şirketi tarafından bir miktar ödeme yapılmış olsa da bunun gerçek zararı karşılamadığını, müvekkilinin olay tarihi itibari ile nakliyecilik işi yaptığını ve gelirinin aylık 5.000,00 TL olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 2.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 17/03/2015 tarihli dilekçe ile, dava değerini 87.206,00 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının yapmış olduğu başvuruya istinaden, müvekkili tarafından yapılan hesaplama sonucunda 20/04/2012 tarihinde davacı asile 10.235,00 TL ve davacı vekiline 2.559,00 TL ödeme yapılarak kazadan doğan tüm sorumluluğun yerine getirildiğini, davacının tüm zararının karşılandığını, davacının dava hakkı bulunmadığını, davacının daha fazla zararı olduğunu kanıtlaması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, daha önce davanın kısmen kabulüne yönelik verilen 2013/739 E. – 2018/414 K. sayılı 17/05/2018 tarihli kararının, davacının istinafı üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi’nin 2018/2534 E. – 2020/776 K. sayılı 18/06/2020 tarihli kararı ile davacı lehine, eksik incelemeden kaldırılması üzerine yapılan yargılama sonucunda; davanın trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olduğu; 03/11/2014 tarihli kusur tespiti için alınan bilirkişi raporunda; kazanın meydana gelmesinde davacı sürücünün %80 oranında, dava dışı sürücü …’in ise %20 oranında kusurlu olduğunun bildirildiği; davacının maluliyet durumunun tespiti açısından son olarak Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan 03/07/2017 tarihli maluliyet raporunda; davacının Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerince Grup1 kabul olunduğunda %30,2 oranında, mahkemece şoför (meslek numarası 41) olduğunun kabulü halinde ise %33 oranında meslekte kazanma gücünden kaybettiğinin, 9 ay süre ile iş göremezlik halinde kaldığının bildirildiği, yine son alınan 27/11/2017 tarihli aktüer hesap raporunda ise; davacının maluliyet oranının %30.2 olarak kabul edilmesi halinde, geçici iş göremezlikten kaynaklanan tazminat alacağının 1.923,52 TL, sigorta ödemesinin güncellenerek indirimi sağlandığında sürekli işgücü kaybından kaynaklanan tazminat alacağının ise 52.522,45 TL olduğu, sigorta şirketine başvurusunun (dosyada başvuru/ihbar tarihi bulunmadığından) 8 iş günü sonrasından itibaren avans faizi yürütülerek tazminat talebinde bulunabileceği, olay tarihi (2012 yılı) itibariyle ZMSS poliçesi ölüm ve sakatlanma teminat limit tutarının 225.000,00 TL olduğu, hesaplanan tazminatın poliçe teminat limitini aşmadığı, davacının maluliyet oranının %33 olarak kabul edilmesi halinde, geçici işgöremezlikten kaynaklanan tazminat alacağının 1.923,52 TL, sigorta ödemesinin güncellenerek indirim sağlandığında sürekli iş gücü kaybından kaynaklanan tazminat alacağının ise 59.176,71 TL olduğu, sigorta şirketine başvurusunun (dosyada başvuru/ihbar tarihi bulunmadığından) 8 iş günü sonrasından itibaren avans faizi yürütülerek tazminat talebinde bulunabileceği, olay tarihi (2012 yılı) itibariyle ZMSS poliçesi ölüm ve sakatlanma teminat limit tutarının 225.000,00 TL olduğu, hesaplanan tazminatın poliçe teminat limitini aşmadığının bildirildiği; kusur ve maluliyet durumuna göre davanın kısmen kabulüne dair verilen ilk kararın; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi’nin 2018/2534 Esas – 2020/776 Karar, 18/06/2020 tarihli ilam ile;
“…Mahkemece, bu kusur raporu esas alınarak karar verilmiş olsa da; kaza tespit tutanağında yapılan değerlendirme ve oluş tasviri yanında, ceza yargılaması sırasında alınan kusur raporları ile hükme dayanak alınan raporlar arasında çelişki bulunmaktadır. Esasen dava konusu kazanın oluşu net olarak belirlenmiş de değildir. Öncelikle, dava konusu kazanın güvenlik şeridinde mi, seyir şeridinde mi meydana geldiği belirlenerek, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi öğretim üyelerinden oluşacak bilirkişi heyetinden, ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınıp ve mevcut raporlar arasındaki çelişki giderildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Davacı vekili tarafından dava dilekçesinde, davacının nakliyecilik işi yaptığı ve aylık gelirinin 5.000,00 TL olduğu belirtilerek, bu gelir üzerinden hesaplama yapılması talep edilmiştir. Dava dilekçesinin ekinde, Sungurlu Şoförler ve Otomobilciler Odası’ndan alınan yazıya göre, davacının oda kaydının 06/06/2013 tarihi itibari ile silindiği bildirilmiş, oda kimliğinin sureti eklenmiştir. Mahkemece yapılan mali ve sosyal durum araştırmasına göre; davacının aylık gelirinin 1.200,00 TL olduğu belirlenmiş, Çorum Ticaret ve Sanayi Odası’ndan bildirilen emsal yazısına göre, kendi nam ve hesabına dingil ve 10 tekerlekli kamyon ile çalışan bir kamyon sürücüsünün 2008 yılında aylık kazancının 2.500,00 TL olacağı belirtilmiştir.
Hesap bilirkişisi tarafından iki olasılıklı olarak hesaplama yapılmış, mahkeme, asgari ücretin 2 katını esas alan hesaplama doğrultusunda karar vermiştir.
Davalı, trafik kazası nedeni ile oluşan gerçek zarar ile sorumludur. Davacı …’nin kaza nedeni ile uğradığı gerçek zarar miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle davacının gelirinin doğru saptanması gerekmektedir. Gerçek zararın belirlenmesi için ise, davacının kaza tarihindeki işinin ve gelir durumunun net ve ispata yarar somut delillerle ortaya konulması gerekmektedir.
Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz. Mahkemece öncelikle; kaza tarihi itibari ile davacının ne iş yaptığı, kendi adına mı, ücretli mi çalıştığı, aracının ne olduğu konusunda davacı taraftan açıklama alındıktan sonra, davacı tarafa iddia ettiği gelire ilişkin delillerini sunması bakımından süre tanıması, davacının nakliyecilik yaparak elde ettiği geliri yönünden;
-İşyerinin adına kayıtlı olup olmadığı,
-Resmi kurumlar nezdinde nakliyecilik yaptığına dair kayıt bulunup bulunmadığının araştırılması,
-Varsa vergi kayıtlarının temin edilmesi,
-İlgili sosyal güvenlik kurumundan,
-Ve esnaf odalarından kayıtlarının getirtilmesi, bundan sonra, davacının belirlenen gerçek geliri dikkate alınarak hesap raporu düzenlenmesi gerekirken, varsayımsal olarak yapılan hesaplamaya göre karar verilmesi hatalı olmuştur.
Açıklanan nedenlerle, uyuşmazlığın temelini oluşturan kazanın oluşuna ilişkin kusur raporları arasındaki çelişki giderilmeden ve oluş kesinleştirilmeden kusur kabulü yapılması ile davacının talep edebileceği tazminatının belirlenmesine esas olan gelirine ilişkin delillerin hiç toplanmamış olması ve bu araştırmaya dayanmayan, yok hükmündeki hesap bilirkişisi raporuna göre karar verilmiş olması, HMK’nın 353/1-a-6.maddesi gereği delillerin hiçbirinin toplanmaması şeklinde kabul edilerek, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine…” denilmek suretiyle kaldırıldığı; kaldırma kararı gereğince; İTÜ öğretim üyelerinden üçlü bilirkişi heyeti oluşturularak alınan 01/02/2021 tarihli raporda; sürücü … sevk ve idaresindeki kamyon ile gece vakti, otoyolu takiben seyredip olay mahalline geldiğinde yola gereken dikkatini vermeyip önünde kendisi ile aynı istikamette seyreden … idaresindeki davalı tarafından ZMMS ile sigortalı çekici ve dorsesine tehlikeli bir şekilde yaklaşmış, aracı ile önündeki araç arasında güvenli takip mesafesi bırakmayarak dorsenin arka sağ kısmına kendi aracının ön kupa kısmı ile çarpması ile sonuçlanan olayda, dikkatsiz, tedbirsiz ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketiyle 2918 sayılı KTK’nın 84/d. maddesi gereğince tam ve %100 kusurlu olduğu, sürücü … sevk ve idaresindeki çekici ile gece vakti otoyolu takiben nizami olarak seyredip olay mahalline geldiğinde, arkadan gelen sürücü …’nin dorsenin sağ arka kısmına çarpması sonucu karıştığı olayda oluşa etken hatalı tutum ve davranışı olmadığından sonuçta atfı kabil kusurunun bulunmadığı belirtildiği, kusur raporunun karar vermeye elverişli olduğu gerekçesi ile davanın “davanın reddine” karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; mahkemece verilen kararın hatalı olduğu Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi tarafından daha önce verilen kararın kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için kaldırıldığını, kaldırma kararı sonrası alınan raporun çelişkiyi gidermesinin mümkün olmadığını, rapora itirazlarına rağmen nazara alınmamasının hatalı olduğunu, raporun sigortalı araç sürücüsünün beyanlarına göre düzenlenen Kaza Tespit Tutanağı dikkate alınarak tanzim ediliğini, müvekkilinin kazadan sonra hastaneye kaldırıldığını ve uzun süre tedavi gördüğünü, bilirkişi raporunda kusuru araçların hasar aldığı noktaya göre tespit ettiğini, raporun tanık beyanları ile de kanıtlanan olayın oluş şekline uygun olmadığını, ceza dosyasında dinlenen tarafsız tanık …’ın beyanından da anlaşılacağı üzere, kazanın davalı tarafından sigortalı tır şoförünün tır parkını geç fark ederek, durarak geri geldiği esnada meydana geldiğini, bu nedenle raporun karar vermeye elverişli olmadığını, müvekkilinin kollukta verdiği ifadede kazanın meydana gelmesinde, davalı araç sürücüsünün otoban üzerinde emniyet şeridinde geri geri gelmesi ile kazaya sebebiyet verdiğini beyan ettiği, kaldı ki Düzce Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2009/347 E. sayılı dosyasında da, sigortalı araç sürücüsünün kusurlu olduğu kabul edilerek cezalandırılmasına karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, Ceza Mahkemesindeki maddi olgunun hukuk hakimini bağlayacağını, bu nedenle raporu kabul etmelerinin mümkün olmadığını, alınan raporun çelişkileri gidermek yerine artırdığını, müvekkilinin gelir durumuna ilişkin olarak ise müvekkilinin taşımacılık yaptığı kamyonun maliki olduğunu, bu hususun dosya kapsamında da sabit olduğunu, bu nedenle kendi nam ve hesabına çalışan müvekkilinin gerçek ücretinin hesaplanması gerektiğini, dolayısı ile Çorum Ticaret ve Sanayi Odasının 02/05/2014 tarihli müzekkere cevabı ile tespit edilen emsal ücretin esas alınarak hesaplama yapılması gerektiğini, belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatı istemidir. Mahkemece kazanın meydana gelmesinde davalı tarafından sigortalı araç sürücüsünün kusuru bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Öncelikle; bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu hakka, usule ilişkin kazanılmış hak (usuli kazanılmış hak veya usuli müktesep hak) denir. (Kuru, Baki: Medeni Usul Hukuku El kitabı, Mart 2020, C. II, s.1445)
Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmekte olup, bu noktada bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğacağı gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar yönünden yeniden inceleme yaparak aksine karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararı). Ancak mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, uygulanması gereken Kanun hükmünün karar kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi, görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ile bozma kararının maddi hataya dayanması hâllerinde usulî kazanılmış hak oluşması mümkün değildir (Yargıtay 11. H.D. 2020/1610 E. 2022/8355 K.).
Hukukumuzda kabul edilen istinaf kanun yolu açısından da, HMK’nın 355. maddesinde;
“İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplere sınırlı olarak yapılır. Ancak Bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” hükmü kabul edildiğinden, bir tarafın istinafı üzerine, diğer taraf lehine karar verilemeyeceği gibi, istinaf eden taraf lehinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması sonrasında, yeniden yapılacak yargılama neticesinde, kaldırılan karara göre daha aleyhine bir karar verilemez. İlk kararı diğer tarafın istinaf etmemesi nedeniyle oluşan usuli kazanılmış hakları, kaldırma kararından sonra korunarak, davanın esası hakkında karar verilmelidir.
Somut olayda, ilk derece mahkemesi tarafından verilen kısmen kabul kararının, davacının istinaf talebi sonrasında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi tarafından, kusur raporunun yeterli olmaması ve davacının gelirinin yeterince değerlendirilmediğinden bahisle davacı lehine kaldırılması sonrasında, mahkemece bu kez İTÜ Öğretim Üyelerinden oluşan heyetten alınan raporda kazanın meydana gelmesinde davalı tarafından sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir. Yerel mahkeme tarafından daha önce verilen kısmen kabul kararının davacı lehine kaldırılmış olmasına rağmen, davacının usulü kazanılmış hakları gözetilmeksizin yeniden yapılan yargılama sonunda, davanın bu kez reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olduğundan, doğru görülmemiştir.
Diğer yandan; kaza tarihinde yürürlükte bulunan BK’nın 53. maddesi (TBK m. 74); “(1)Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. (2)Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmünü içerdiğinden, hukuk hakimi kural olarak ceza hakiminin belirlediği kusur oranı ile bağlı değil ise de, kesinleşen maddi olgu ile bağlıdır(H.G.K. 06.02.2002 gün 2002/19-16, 2002/47 sayılı kararı). Bu durum karşısında hukuk hakimi, ceza mahkemesince verilen ve kesinleşen mahkumiyet kararı sonrasında, ceza mahkemesince tespit edilen fiilin hukuka aykırılığı ve illiyet bağını saptayan maddi vakalar yönünden Ceza Mahkemesi kararı ile bağlıdır.
Somut olayda, Düzce Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2009/347 E. – 2011/922 K. sayılı dosyasında, tazminat davasına konu kazanın oluş şekli değerlendirilmek suretiyle, tespit edilen kazanın oluş şekline göre davalı tarafından sigortalı araç sürücüsü olan sanığın kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğu ve taksirle yaralama eyleminin sübuta erdiği kabul edilerek, sanığın cezalandırılmasına verildiği ve kararın Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin temyiz isteminin reddi üzerine 06/05/2013 tarihinde kesinleştiği, dosya kapsamında mevcut kesinleşme şerhinden anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı tarafından sigortalı araç sürücüsünün hukuka aykırı fiili tespit edilmiş olmasına göre, ceza dosyasındaki maddi vakıa ve olayın oluş şekli, sigortalı araç sürücüsünün kesinleşen hukuka aykırı fiilinin de değerlendirildiği önceki raporlar arasındaki çelişkiyi giderecek bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sırf kaza tespit tutanağı çerçevesinde değerlendirme içeren kusur raporu daha önce alınan raporlar arasındaki çelişkiyi giderecek mahiyette olmadığı halde, alınan rapor yeterli görülerek ve daha önce verilen kaldırma kararının gereği usulünce yerine getirilmeksizin davanın esası hakkında karar verilmiş olması da doğru görülmemiştir.
Buna göre; yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, uyuşmazlığın çözümünde etkili deliller toplanılmadan ve değerlendirilemeden davanın esası hakkında karar verilmiş olması nedeniyle, kararın HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın yeniden görülerek, öncelikle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi’nin 2018/2534 E. – 2020/776 K. sayılı kaldırma kararı gereğince, raporlar ve Kaza Tespit Tutanağında tespit edilen kusur durumu arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde (davalı tarafından sigortalı araç sürücüsünün hukuka aykırı fiilinin ve maddi vakıanın ceza dosyasında kesinleştiği de gözetilerek) aynı bilirkişilerden yahut yeni bir heyetten kusur raporu alınarak, ayrıca davacının gelirine yönelik olarak daha önceki kaldırma kararı çerçevesinde, ancak davacının talep edebileceği gelirin şoför olarak bedeni çalışması kapsamında elde edebileceği gelir olduğu ve ilk kararın davalı tarafından istinaf edilmemiş olması nedeniyle aktif dönem hesabında nazara alınan gelirinin daha önce kabul edilenden daha az olamayacağı da gözetilerek, değerlendirme yapılarak, davanın esası hakkında, gerek ilk kaldırmaya esas kararın, gerekse de son karara yönelik istinafın davacı tarafından yapıldığı da nazara alınarak, davacının usulü kazanılmış hakları da gözetilmek suretiyle davanın esası hakkında karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, davacı vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik değerledirilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 07/04/2021 tarihli 2020/398 Esas – 2021/233 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davacı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan “istinaf karar harcının” istek halinde istinaf eden davacıya iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 03/05/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.



Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.