Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/655 E. 2023/390 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/655 – 2023/390
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/655
KARAR NO : 2023/390

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/10/2020
NUMARASI : 2018/343 Esas 2020/535 Karar

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 15/03/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 10/04/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; 10/10/2009 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu, müvekkili …’ın eşi, …’ın babası olan …’ın vefat ettiğini, müvekkillerinin desteklerinin ölümü nedeniyle maddi ve manevi açıdan mağdur olduklarını, söz konusu çok taraflı kazanın oluşumunda davalı …Sigorta Şirketine Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalı araç sürücüsü olan müteveffanın kusurlu bulunduğunu, kusurlu sürücünün desteğinden yoksun kalanların 3. kişi konumunda olmaları sebebiyle destekten yoksun kalma tazminatı alabileceklerini, davalıya teminat limitleri dahilinde ödeme yapması yönünde 04/04/2018 tarihinde başvuru yapıldığını, ancak davalı tarafından “dosyanın 17/07/2010 tarihinde talebin reddedilerek kapatıldığı” belirtilerek talebin reddedildiğini, davalının müvekkillerinin zararlarından sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, davacılardan … için 3.000,00 TL, … için 1.000,00 TL olmak üzere toplam 4.000,00 TL destekten yoksun kalma nedeniyle maddi tazminatın davalının talebi reddettiği tarih olan 17/07/2010 ‘dan itibaren ticari temerrüt (avans) faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.
Davacı vekili 26/10/2018 tarihli dilekçesi ile taleplerinin, … için 78.221,26 TL, … için 2.455,44 TL olduğunu belirterek bu tutarların davalıdan 17/07/2010 tarihinden itibaren işleyecek olan faizi ile tahsilini istemiştir.
Davacı vekili 08/07/2020 tarihinde verdiği ikinci dilekçesiyle; bilirkişi raporuna göre davacı … için 158.982,30 TL, … için 666,46 TL’nin tahsilini talep etmiştir.
Davalı …Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde; Dava konusu kazaya karıştığı ifade edilen … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, huzurdaki davada müteveffa …’ın sigortalı aracı sevk ve idare ederken % 100 kendi kusuru ile kendi ölümüne sebep olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017 tarihli kararında işletenin, sürücüsünün kendi kusuruyla ölümünden doğan tazminat taleplerinden sorumlu olmadığına hükmettiğini, anılan karar uyarınca işletenin sorumluluğunu teminat altına alan sigorta şirketlerinin de sorumluluğunun doğmayacağını, bir kimsenin kendi kusuru ile kendi ölümüne sebep olması neticesinde sorumluluk doğduğuna ilişkin hiçbir somut düzenleme olmadığını yalnız yorum yoluyla oluşturulmuş bir içtihadın bulunduğunu, Poliçe Genel Şartlan ve Karayolları Trafik Kanununda değişiklik yapıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davanın trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkin olduğu; davalı Sigorta Şirketi’in, dava dışı … Şirketine ait, davacıların desteği …’ın sevk ve idaresindeki aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu; uyuşmazlığın, kusur durumu, davacıların zararının poliçe teminatı kapsamında olup olmadığı, zarar miktarına ilişkin olduğu;
Yargıtay’ın sürücü ve işletenin vefatı nedeniyle destekten yoksun kalanlar tarafından açılan davalarda verilen kararların temyiz incelemeleri sonunda istikrar kazanan uygulamasına göre; davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı, dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmalarının, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığını ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı sigorta şirketinin sorumlu olacağına (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas 2012/92 Karar, HGK’nın 16.01.2013 gün, 2012/17-1491 Esas-2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca) karar verildiği; davacıların olay tarihindeki yasal düzenlemeye göre 3. şahıs sıfatıyla destek zararlarını davalıdan talep edebileceği, netice olarak işleten veya sürücü kusurlu olsa bile, destekten yoksun kalan davacılar zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan sorumlu olacağı; kazanın meydana gelmesindeki kusur durumu açısından ise aynı kazada vefat eden … yakınları tarafından Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/472 Esas dosyası ile açılan dava da olduğu; söz konusu emsal dosyada İstanbul ATK Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 27/12/2012 tarihli raporda, kazaya ilişkin öncesinde alınan tüm kusur raporları, dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirilerek, minibüs sürücüsü …’ın yeşil ışıkta giriş yaptığı kavşakta kavşak yaklaşımında daha dikkatli olması gerektiğinden %30, …’ın yeşil ışığın yanış süresinde geçişi tamamlayamadığından % 35, araçların geçişi için yeterli süre verilmemesi, sinyalizasyon işindeki kusuru nedeni ile Belediye’nin %35 oranında kusurlu olduğunun belirtilmiş olduğu ve mahkemenin söz konusu dosyada bu raporu hükme esas alarak davayı kabul ettiği, kararın temyiz edilmesi sonrasında Yargıtay tarafından poliçe limitinin aşılarak hüküm tesis edilmesi nedeniyle yerel mahkeme kararını bozduğu ve kusura ilişkin temyiz itirazlarını red ettiği; davacı taraf farklı ise de her iki dosyanın davalısının aynı olduğu; bu nedenle söz konusu raporun karar vermeye elverişli olduğu; SGK tarafından davacıların desteğinin ölümü nedeni ile mirasçılarına 23.978,54 TL peşin sermaye değeri ödemesi yapıldığının bildirildiği, davacılar vekili tarafından alınan ilk hesap raporu sonrasında dosyaya sunulan 26/10/2018 tarihli bedel artırım dilekçesi ile HMK 107. madde gereğince bilirkişi raporundaki miktar olan 80.676,70 TL’ye talebini artırmış ise de; SGK ödemelerinin ve Güvence Hesabı tarafından yapılan 67.091,00 TL ödemenin değerledirilmesi için yeni bir bilirkişiden alınan 05/05/2020 tarihli raporda, Güvence Hesabının … plakalı aracın sebep olduğu kazada %25 kusur indirimi yapılarak 5684 sayılı Yasa’nın 14. maddesi ve ilgili yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca 03.02.2014 tarihinde toplam 67.091,00-TL ödeme yapıldığı, Güvence Hesabı ödeme tarihi verilerine göre yapılan hesaplamada davacıların zararının bu ödeme ile karşılanmadığı, güncel verilere göre yapılan hesaplamada ATK Trafik İhtisas Dairesinin 27/12/2012 tarihli raporundaki %30 …, %35 …, %35 sinyalizasyondan sorumlu kuruluşun kusuruna göre hesaplama yapıldığı, SGK ödemelerinin rücu edilebilir miktarı davacı eşe ödenenin 8.392,48 TL’si, çocuğa ödenenin 1.349,39 TL’si düşülerek, Güvence Hesabı ödemesi de, güncellenerek 110.118,01 TL düşüldüğünde ve neticede davacı eş için 158.982,30 TL, davacı çocuk için 666,46 TL bakiye tazminat alacağı hesaplandığının belirtildiği, davacı vekilinin bilirkişi raporu alındıktan sonra ıslah dilekçesi sunarak talebini davacı eş için 158.982,30 TL’ye, davacı çocuk için 666,46 TL olarak talep ederek davalıdan tahsilini istediği; kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ölüm halinde kişi başına 150.000,00 TL olduğu, ıslah dilekçesindeki toplam miktar 150.000,00 TL olan poliçe limitini geçtiğinden garame hesabı yapılarak davanın kısmen kabulüne, limiti aşan kısım için talebin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile “Açılan davanın kısmen kabulüne; Davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenen poliçe limiti esas alınarak, yapılan garame hesabı sonrasında, Davacı … için; 149.373,82TL, Davacı … için; 626,18 TL Maddi tazminatın sigorta poliçe limiti ile sınırlı olacak şekilde 04/08/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, Fazlaya ilişkin istemin reddine,” karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile meydana gelen kazada vefat ettiğini, içtihatlarla sigorta şirketinin sorumluluğuna karar verildiğini, içtihatların davada bağlayıcı olmadığını, nitekim ZMMS Genel Şartlarında da bu hususta düzenleme yapılarak, bu tür zararların teminat kapsamında olmadığının düzenlendiğini ve KTK’da düzenleme yapıldığını, bu nedenle davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, ayrıca ölenin alkollü olup olmadığının da araştırılmadığını, müvekkilinin rücu hakkının bulunması halinde alacaklı borçlu sıfatının birleşeceğini, ayrıca davayı kabul etmemekle birlikte kazanın meydana gelmesinde sigortalı araç sürücüsünün %30, dava dışı karşı araç sürücüsünün %35, sinyalizasyondan sorumlu kuruluşun %30 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin sigortalının kusurlu olduğu miktardan fazlasından sorumlu tutulamayacağını, bu nedenle de yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, müvekkilinin diğer kusurluların zararlarından sorumlu tutulamayacağını, kaldı ki hükme esas alınan kusur raporunun yeterli ve denetime elverişli de olmadığını, daha önce alınan raporlar ile çelişki oluşturduğunu, 19/10/2018 tarihli raporda sigortalı araç sürücüsünün %40, karşı araç sürücüsünün %60 kusurlu oldukları tespit edilmiş iken, aynı kaza ile ilgili açılan Ankara 2. AHM 2011/472 E. sayılı dosyasında sigortalı araç sürücüsünün %25, diğer araç sürücüsünü %75 oranında kusurlu tespit edildiğini, çelişki giderilmeden karar verilemeyeceğini, aktüer hesaplamada, ölenin anne ve babasının sağ olup olmadığının araştırılmadığını, bu nedenle payların hatalı tespit edildiğini, kazanın iş kazası olduğunu, bu nedenle SGK ödemelerinin araştırılması gerektiğini, hesaba esas alınan gelirin de hatalı olduğunu, tek aylık maaş bordrosu üzerinden hesaplamanın uygun olmadığını, davacının davasını iki kez ıslah etmesinin HMK’nın 176. maddesine aykırı olduğunu, ayrıca hesaplama şekline göre dava tarihinden itibaren faizin haksız olduğunu, hesaplamanın güncel verilere göre yapıldığını belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm sebebiyle destekten yoksun kalma nedeniyle maddi tazminat istemidir. Davacılar 10/10/2009 tarihinde meydana gelen trafik kazasında vefat eden sigortalı araç sürücüsü olan eşinin/babasının kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunu, davalı sigorta şirketinin de, sigortalı araç sürücüsü kusurlu dahi olsa destek zararlarından sorumlu olacağını ileri sürerek destek tazminatı talep etmiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
1-Öncelikle davalı vekilinin davacı … lehine verilen karara yönelik istinaf talebinin incelenmesinde; HMK’nın “İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar” başlıklı 341.maddesinin (2) no’lu bendinde, miktar veya değeri 3.000,00 Türk Lirasını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu belirtilmiş, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 24.11.2016 tarihli 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 41.maddesi ile de, maddede yer alan “Binbeşyüz” ibaresi, “Üçbin” şeklinde değiştirilmek suretiyle, söz konusu kesinlik sınırı üçbin Türk Lirasına çıkarılmış ve her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, bu miktarın Maliye Bakanlığınca her yıl için tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması kabul edilmiştir.
İlk derece mahkemelerinde verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. (HMK 341/1). Karar tarihi itibariyle, miktar ve değeri 5.390,00 TL’yi geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir (HMK’nın 341/2.m.). Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda 5.390,00 TL’lik kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir (HMK’nın 341/3. m.). Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü 5.390,00-TL’yi geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz (HMK’nın 341/4 m.)
Birden fazla kişinin, yasal zorunluluk olmaksızın birlikte ihtiyari dava arkadaşı olarak açtıkları davalarda, her bir davacının davası diğer davacının davasından bağımsız olduğundan istinaf sınırı da, her bir davacının talebi ve bu talebe istinaden mahkemece verilen karar çerçevesinde ayrı ayrı değerlendirilir.
Bu durumda, karar tarihinde uygulanacak olan 2020 yılı istinaf kesinlik sınırı 5.390,00 TL olduğundan, davacı … lehine kabul edilen 626,18 TL miktara göre, bu davacı hakkındaki istinaf talebine yönelik olarak davalının istinaf dilekçesinin kesin olan karara ilişkin olması nedeniyle HMK’nın 352/1-b maddesi gereği miktar itibariyle reddi gerekmiş, diğer davacı … hakkındaki karara yönelik olarak istinaf sebeplerinin incelenmesine geçilmiştir.
2-Açılan davanın niteliğine ve davanın iki kez ıslah edildiğine yönelik davalı vekilinin davacı … hakkındaki karara yönelik istinaf sebeplerinin incelenmesinde;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası olup olmadığı, ikinci ıslah yapılıp yapılamayacağı hususlarına ilişkindir.
Yargıtay HGK’nın 2021/485 E. – 2021/971 K. sayılı kararında, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan davanın “Belirsiz Alacak Davası” kabul edilip edilemeyeceği değerlendirilmiş, gerekçesinde; “Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya ise kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukukî ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde kısmi dava türü düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; ‘Kısmi dava madde 109; (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez’. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., sayılı kararında da benimsenmiştir. Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir. Davanın fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak açılmış olması halinde dava kısmi dava olup, davanın, özel bir dava türü olan ve HMK’nın 107. maddesinde düzenlenen “belirsiz alacak davası” olarak açılması için dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi gerektiğinden, kısmi dava niteliğindeki davada dava değeri ancak ıslah yolu ile ancak bir kez artırılabilir (Yargıtay HGK’nın 2021/485 E. – 2021/971 K. sayılı emsal kararı) bu nedenle kısmi davada dava değerinin artırılmasına yönelik ilk dilekçesinin talep artırım, ikinci dilekçenin ıslah olarak kabul edilmesine olanak da bulunmamaktadır.” denilerek, davanın açıkça belirsiz alacak davası olarak açılmadıkça, dava belirsiz alacağa konu edilebilecek alacak dahi olsa belirsiz alacak davası olarak kabul edilmeyeceği, dolayısı ile davacının verdiği ilk dilekçenin talep artırım dilekçesi, dava değerine yönelik ikinci dilekçenin ise ıslah dilekçesi olarak kabul edilemeyeceği kabul edilmiştir.
Somut olayda; davacı vekilinin dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğuna yönelik bir açıklaması bulunmadığından “fazlaya dair dava ve talep haklarımız saklı kalmak kaydıyla” ibaresi kullanılarak açılan davanın kısmi dava mahiyetinde olması, 26/10/2018 tarihli dilekçesi ile dava dilekçesini bir kez ıslah etmiş olmasına göre, HMK’nın 176/2 maddesi gereğince ikinci kez ıslah etme hakkı bulunmadığından ilk ıslah dilekçesi çerçevesinde davacının talepleri değerlendirilerek davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, davacının 08/07/2020 tarihinde HMK’nın 176. Maddesi aykırı şekilde sunduğu ikinci ıslah dilekçesi çerçevesinde talepleri değerlendirilerek karar verilmiş olması usule aykırı olduğundan davalı vekilinin buna ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
3-Davalı vekilinin, davalı … hakkındaki kararın esasına ilişkin istinaf sebepleri yönünden ise; davacı dava dilekçesinde sigortalı araç sürücüsünün kusuruna istinaden destek zararını talep etmiştir. Mahkemece de, alınan raporlar çerçevesinde vefat eden sigortalı araç sürücüsünün %30 oranında kusurlu olduğu kabul edilmek suretiyle, davalının davacının zararlarından sorumlu olduğu kabul edilerek davanın esası hakkında karar verilmiştir.
Kusura dayalı olarak açılan davada, hesaplamanın kusur oranı nazara alınarak yapılması gerekmektedir. Özellikle diğer kusurlu bulunan kişi ve kurumlar tarafından kusurları oranında yapılan ödeme mevcut ve yapılan ödeme ile sorumlulukları sona ermiş ise, diğer kusurlu olanların sorumluluklarının ödeme yahut ifa olmaksızın (örneğin feragat) sona ermesi halinde diğer sorumluların tazminat miktarları yeniden hesaplanmaz, yapılan ödeme olsun yahut olmasın kusur çerçevesinde yapılan ödeme ile sorumlulukları sona erdiği kabul edilir. Bu durumda diğer sorumlunun kusuru çerçevesinde yapmış olduğu ödemenin, yahut diğer sorumlunun sorumluluğu çerçevesinde SGK tarafından yapılan rücuya tabi ödemenin, hakkında dava açılan kişinin sorumlu olduğu tazminat miktarından indirilemez. Aksi uygulama, TBK’nın 166 ve 168. maddelerindeki müteselsil sorumlulukta iç ilişkiye ilişkin hükümleri ihlal edecek sonuca neden olacaktır. Örneğin SGK tarafından kendisine rücu edilme imkanı bulunmayan kişi aksi hesaplamada (yani bu miktar toplam zarardan indirildiğinde) yapılan bu rücu ödemesinden istifade edebilecek konuma gelebileceği gibi, kusur kapsamında daha önce yapılan ödemenin toplam miktardan güncelenerek mahsubu durumunda, bu durum daha önce ödeme yapmayan kişinin lehine veyahut aleyhine sonuç doğurabilecektir. Bu nedenle önceki ödemenin mahiyeti (kusur oranına göre mi, kusur oranına göre ise hangi kusur kabul edilerek ödendiği vs) araştırılmadan davanın esası hakkında karar verilmez.
Somut olayda; çift taraflı trafik kazasında davacılar destek zararlarının tazmini hususunda ZMMS poliçesi bulunmaması nedeniyle karşı aracın kusuru nedeniyle Güvence Hesabı’ndan zararlarının tazmini talep ettiği ve Güvence Hesabı tarafından davacılara ödeme yapıldığı anlaşılmakla birlikte, yapılan ödemeye ilişkin hasar dosyası dosya içerisine kazandırılmamış, yapılan ödemenin mahiyeti (kusur oranına göre mi, tam kusura dayalı mı vs) değerlendirilmeden karar verilmiştir. Yukarıda da açıklandığı Güvence Hesabı tarafından tam kusura dayalı olarak ödeme yapılmış ise tamamen, tam kusura dayalı bir ödeme mevcut değil ise ödeme yapılan kusur miktarı oranında, TBK’nın 166 ve 168. Maddesi hükümleri de nazara alındığında davalı sigorta şirketinin de sorumluluğu sona ereceğinden, buna ilişkin olarak Güvence Hesabı tarafından açılan hasar dosyasının tamamı dosya içerisine kazandırılarak ödemenin mahiyeti tespit edilerek, tam kusura dayalı bir ödeme var ise Sigortacılık Kanunu ve Güvece Hesabı Yönetmelik Hükümleri çerçevesinde Güvence Hesabının halefiyetine ilişkin düzenlemeler değerlendirilerek; kusura dayalı bir ödeme mevcut ise bu kısıma yönelik tazminat miktarı dava konusu olmadığından, bu kısım yönünden yapılan ödeme ve SGK rücu ödemeleri nazara alınmaksızın yapılacak hesaplamaya göre karar verilmesi gerekirken, bu hususta deliller toplanılmadan eksik inceleme ile karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Öte yandan, Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre ölenin anne ve babasına destek olacağı karine olarak kabul edilmiş, olup davacı tarafından da aksine bir delil de sunulmamıştır. Nüfus kaydına göre kaza tarihinde ve halen desteğin annesinin hayatta olduğu, babasının ise kazadan sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır. Hal böyle iken aktüer hesap bilirkişi raporunda anne ve babaya pay ayrılmaksızın tazminat miktarının hesaplanmış olması da doğru olmamıştır.
Buna göre; davalı vekilinin davacı … tarafından açılan davaya yönelik istinaf talebinin (dilekçesinin) kesin karara ilişkin olması nedeniyle istinaf incelemesi yapılamayacağından reddine, diğer davacı … hakkındaki karara yönelik olarak ise yukarıda yazılı nedenlerle istinaf talebinin kabulüne, uyuşmazlığın çözümünde etkili deliller toplanılmadan ve değerlendirilmeden karar verilmiş olmasına göre kararın HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın yeniden görülerek yukarıda açıkladığı üzere Güvence Hesabı tarafından davacılara yapılan ödemeye ilişkin hasar dosyasının tamamı dosya içerisine kazandırılarak, yine ölenin anne ve babasının nüfus kayıtları getirtilerek aynı bilirkişiden yahut yeni bir bilirkişiden, yukarıda açıklanan hususların gözetildiği, denetime elverişli rapor alınarak (hüküm davalı tarafından istinaf edilmiş olması nedeniyle kaldırılan karara esas rapor tarihindeki verilere göre), usuli kazanılmış haklar da gözetilerek davanın esası hakkında karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kaldırma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı vekilinin, davacı … hakkındaki karara yönelik istinaf talebinin (dilekçesinin) HMK’nın 341/2 ve 352/1-b maddeleri gereğince miktar itibariyle REDDİNE,
2-Davalı vekilinin davacı … hakkındaki karara yönelik istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 13/10/2020 tarihli 2018/343 Esas 2020/535 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden davalıya iadesine,
6-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
7-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 15/03/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.